EHL-İ BEYT; Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın
bütün âile fertleri. Mübârek hanımları, kızı
hazret-i Fâtıma ile hazret-i Ali ve bunların evlâtları
olan hazret-i Haşan ve hazret-i Hüseyin, onların
çocukları ve kıyâmete kadar gelecek torunlarının
hepsi. Hattâ Peygamberimizin temiz soyunun bağlı
olduğu Hâşimoğullarma da Ehl-i Beyt denir. Eshâb-
ı kirâmdan Selmân-ı Fârisî de Ehl-i Beytten sayıldı.
Resûlullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) soyu,
hazret-i Fâtımâ’dan devâm etti. Hazret-i Hasan’ın
çocuklarına ve torunlarına “Şerîf’, hazret-i Hüseyin’in
nesline de” Seyyid” denir. Peygamber efendimizin
temiz ve mübârek kanını taşıyan seyyidler
ve şerifler, İslâm memleketlerinin birçok yerlerinde
yaşamaktadırlar. Her birisi güzel ahlâk nümûnesi
olup, yurdumuzda da sayıları pek çoktur.
Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde Ehl-i Beyt hakkında
meâlen buyurdu ki: “Allahü teâlâ sîzlerden
ricsi, yâni kusûr ve kirleri gidermek istiyor ve
sizi tam bir tahâret ile temizlemek irâde ediyor.”
(Ahzâb sûresi: 33).
Eshâb-ı kirâm sordular: “Yâ Resûlallah! Ehli
Beyt kimlerdir?” O esnâda hazret-i Ali geldi.
Peygamber efendimiz onu mübârek paltoları altına
aldılar. Daha sonra hazret-i Fâtımâ ve hazret-i
Haşan ve Hüseyin geldiler. Her birini bir tarafına
alarak; “İşte bunlar benim Ehl-i Bey timdir.”
buyurdular. Bu yüksek kimselere “Âl-i Abâ” ve
“Al-i Resûl” de denir.
Müslüman ismi altında, bâzı doğru yoldan ayrılanlar,
Ehl-i Beyte iftirâ edip, haklarında kötü
sözler sarf etmektedirler. Hiçbir devirde hiç bir
zaman hiçbir Müslüman Ehl-i Beyt hakmda iftirâda
bulunmamıştır.
Doğru yoldaki İslâm âlimleri, Ehl-i Beyt sevgisini,
son nefeste îmân ile gitmek için şart görmüşlerdir. Ehl-i Beyti sevmek her mümine farzdır.
Bunlarda Resûlullah’ın zerreleri vardır. Onlara
kıymet vermek, saygı göstermek her Müslümanın
vazifesidir. Ehl-i Beyt ile ilgili Peygamber
efendimiz buyurdu ki:
Ehl-i Beytim, yâni evlâdlarım, Nûh aleyhisselâmm
gemisi gibidir. Buna binen kurtulur,
binmeyen helâk olur.
Benden sonra size iki şey bırakıyorum. Bunlara
yapışırsanız, yoldan çıkmazsınız. Birisi,
İkincisinden daha büyüktür. Biri Allahü teâlânın
kitâbı olan Kur’ân-ı kerîmdir ki, gökten yere
kadar uzanmış, sağlam bir iptir. İkincisi, Ehl-i
Beytimdir. Bunların ikisi birbirinden ayrılmaz.
Bunlara uymayan Benim yolumdan ayrılır.
Sizlere dîn-i İslâmî getirdiğim için, bir karşılık
istemiyorum. Yalnız bana yakın olan Ehli
Beytimi sevmenizi istiyorum.
Ümetimden Ehl-i Beytimi sevenlere şefâat
edeceğim.
Dört hak mezhebden biri olan Şâfiî mezhebinin
kurucusu İmâm-ı Şâfiî hazretleri, bunu şöyle
dile getirmektedir: “Ey Ehl-i Beyt-i Resûl! Sizi
sevmeyi Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde emrediyor.
Namazlarında size duâ etmeyenlerin, namazlarının
kabul olmaması kıymetinizi, yüksek derecenizi
gösteriyor. Şerefiniz ne kadar büyüktür ki,
Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde sizleri selâmlıyor.”
Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi
aleyh), buyurdu ki: “Babam zâhir ve bâtın
ilimlerinde yâni kalp ilimlerinde çok âlim idi. Her
zaman Ehl-i Beyti sevmeyi tavsiye ve teşvik buyururdu.
Bu sevgi insanın son nefeste îmânla gitmesine
çok yardım eder, derdi. Vefât edeceklerinde
baş ucunda idim. Son anlarında şuurları azaldıkta
kendilerine bu nasîhatleri hatırlattım ve o sevginin
nasıl tesir ettiğini sordum. O hâldeyken bile:
“Ehl-i Beytin sevgisinin deryâsında yüzüyorum.”
buyurdular. Hemen Allahü teâlâya hamd ve
senâ eyledim. Ehl-i Beytin sevgisi Ehl-i Sünnetin
sermâyesidir. Ahiret kazançlarını hep bu sermâye
getirecektir.
EHL-İ BEYT
20
Eki