EROZYON; Alm. Erosion, Fr. Erosion (f),
İng. Erosion. Yeryüzündeki engebe ve yükseklikleri
deniz seviyesine indirmeye çalışan aşınma
ve aşındırma olayı. Jeolojik aşındırma, geniş anlamıyla,
karmaşık tabiat olaylarıdır. Bunlar parça
koparıp sürükleyerek litosfer yüzeyini durmadan
aşındırır. Yüzeyler özellikle dağlık bölgeler
ve çöller gibi bitki örtüsünün bulunmadığı
yerlerde çok karakteristik ve belirgin biçimler
alır. Erozyonun yıkıcı etkisi vâdiler, kanyonlar,
dik yarlar, yalıyarlar, sirkler, dev kazanlar, mağaralar,
güvercin delikleri ve tabiî köprüler meydana
gelmesine sebeb olur.
Milyonlarca yıl süren erozyon sonunda en
yüksek dağlar bile düzlükler hâline gelebilir. Böyle
bir aşınma devri iki basamağa ayrılabilir. “Genç”
arazi henüz yükselmiş yer kabuğu kısmıdır. Aşınma
yapan tesirlerin hücumuna uğrar. Akarsuyun tesiri
ise en büyük olur. ’’Olgun” arazide akarsuların
aşındırma tesiri yavaşlamıştır. “Yaşlı” arazide aşınma
ve düzleşme sonucu peneplen adı verilen bir
ova meydana çıkmıştır. Bu devir bölgede yenien bir
yükselme olunca bozulur. Gençleşme ile aşınma
devri yeniden ve canlı olarak başlar. Bunun sonucu
olarak eski ve yeni aşınmayla karmaşık bir arazi
ortaya çıkar.
Doğrudan doğruya tesirli olan erozyon sebepleri;
yüzeyden serbest olarak akan veya ırmak
yataklarında bulunan akarsular, denizin kayalara
vurması ve gel-git olaylarıdır. Erozyona sebep
olan diğer tesirler, yerçekimi ve rüzgârları doğuran
basınç farklarıdır. En büyük aşınma, en dik ve
rüzgâr hızının en büyük olduğu arazilerde olur.
Mekanik aşınma akıcı (rüzgâr, su) maddelerinin taşıdığı
taş, kum vb. taneciklerle daha kuvvetlenir.
Bunlar çarparak kayaları aşındırır.
Değişik kaya tipleri aşınmaya karşı faiklı direnç
gösterirler. Aynı kaya kitlesi de değişik yerlerinin
yapısının farklı oluşu veya aşınmaya açık
olan yüzeylerin aynı büyüklükte olmaması yüzünden
değişik aşınmaya uğrar. Umûmiyetle,
granit lav, sert kumtaşları, kum tânecikleri sağlam
yapışmış konglomeralar, kuvarsit, kalker ve dolomit
gibi kayaların direnci daha büyüktür. Bunlar
düzgün olmayan yeryüzü şekillerine yol açar.
Öte yandan, killer, yumuşak kum taşları ve tüfler
gibi kolayca aşındırılan kayalar için yumuşak
eğimler, düzgün yüzey şekilleri ortaya çıkmaktadır.
Erozyon olaylarının cereyanı: Yağan yağmurlar
yeryüzü toprağının ağaç ve ottan yoksun kısımlarında
toprak zerrelerini kolaylıkla yerinden
oynatırlar ve arazinin eğimi oranında aşağıya doğru
sürüklemeye başlarlar. Yağışın şiddeti ve devamlılığı
derecesine göre yağmur damlaları birbiriyle
birleşerek, toprağı, taşı ve kaya parçalarını
sürükleyecek kadar kuvvete sâhib olur ve bunları
derelere, ırmaklara, nehirlere kadar götürürler.
Bu akarsular vâsıtasıyla da özellikle toprak kısım
denizlere kadar taşınır ve orada erozyon olayı son
bulur.
Arazinin yüzünün ot ve ağaçlarla örtülü olduğu
kısımlarda yağmur sularının bir kısmı ot ve ağaçların
kökleri aracılığıyla toprağın iç kısımlarına
geçmekte ve bir kısmı da toprağı yerinden oynatmadan
otların yüzünden kayıp akmaktadır.
Yağmur sularının ve bunların birleşmesiyle
meydana gelen akarsuların denizlere kadar sürükleyip
zâyi ettiği toprak, humus denilen ve bitkilerin
asıl muhtaç olduğu yüzeydeki bitkisel topraktır.
Humusu olmayan bir ârazide, ne ot ne de
ağaç yetişmektedir. Böyle bir arazi kıraç veya çöl
olarak adlandırılmaktadır.Erozyonlar etkenlerine göre ikiye ayrılırlar:
1. Fiziksel erozyon: Mekanik erozyon da
denir. Atmosferdeki ısı değişiklikleri ve akarsuların
etkisi taş ve mineralleri parçalayıp ufaltır.
2. Kimyâsal erozyon: Karbondioksitli suların
bazı kayaları eritmesi (kalker) bâzılarının da minerallerinin
bileşimini değiştirmesi (feldispatların
kaolene dönüşmesi) ile olur.
Genel olarak yukarıdaki iki tip erozyon birbirinin
devamıdır.
Tabiatta görülen erozyon çeşitleri ise şunlardır:
1. Atmosfer erozyonu: Havada ısı değişikliği,
rüzgarlar, donma olayı ve çözünmeler, güneş
ışınları, taşların parçalanmasına ve aşınmasına sebep
olur. Taşların rengi fizikî aşınmayı etkiler.
Koyu renkli taşlarda ısı absorbsiyonu daha çok
olduğundan daha fazla ısınır. Böylece açık ve koyu
renkli mineraller arasındaki genleşme ve sıkılaşma
farkı büyür. Böylece parçalanma olayı meydana
gelir. Bu olaya daha çok yarı kurak bölgelerde,
çöllerde rastlanır.
2. Yağmur sularının erozyonu: İçinde C02
(Karbondioksid) bulunan suların kalker ve jips
gibi eriyebilen tabakalarda yapmış olduğu kimyasal
erozyondur.
3. Akarsuların erozyonu:
a) Seller: Dik yamaçlardan hızla akan geçici
ve dengesiz akarsulardır. Bir selde üç kısım vardır:
a) Suların biriktiği kısım ki, buna sel havuzu denir.
b) Yamaç boyunca suların aktığı kısım ki bunakanal veya sel yatağı ismi verilir, c) Sürüklediği
malzemeyi bıraktığı kısım ki buna sel veya birikinti
konisi denir.
Hiç şüphesiz ki sellerin aşındırması hızlarına
bağlıdır. Sel erozyonunun karakteristik ve güzel
misâli, Ürgüp civârındaki peribacalarında görülür.
b) Nehirler: Devamlı ve dengeli akarsulardır.
Taşkınlar dışında yatağı bellidir. Nehirlerde aşınma
geriye doğrudur. Bu aşınma sonucu ise nehir
denge profilini kazanmaya başlar. Bir nehir yatağının
iki tarafında ve yüksekte kalan eski yatak
parçaları taraça ismini alır.
4. Denizlerin erozyonu: Denizlerin yaptığı
erozyona abrozyon denir. Denizler, sürükledikleri
çakıllarla ve dalgalarla fiziksel ve kimyâsal aşındırma
yaparlar. Fiziksel aşındırma, dalgaların
sürüklediği çakıl ve kumlarla olur. Bunlar sahillerin
dik kısımlarına vurarak orayı aşındırırlar.
Üst tarafta isnatsız kalan kısım çöker. Böylece falezler
meydana gelir. Bunun sonucu ise kıyı geriler.
Deniz suları kimyâsal aşındırma ile de sâhildeki
kayaları eriterek oyuk ve mağaralar meydana
gelmesine sebep olurlar. Ayrıca taşların çatlakları
arasında birikmiş olan tuzlar, tıpkı buz gibi
ısı farkı sebebiyle hacmi büyüyerek taşların
parçalanmasına sebep olurlar. Dalgaların hidrolik
etkileri, dalganın şiddetine, yâni dalga yüksekliğine
ve uzunluğuna bağlıdır.5. Rüzgâr erozyonu: Rüzgârlar, yârı kurak
ve kurak bölgelerde yapmış oldukları aşındırma ile
topografyada bazı şekillerin ortaya çıkmasına sebep
olurlar ve bazı çökükler meydana gelir. Aşındırma
iki türlüdür:
a) Deflâsyon: Toz, kum ve hattâ çakılların
rüzgâr tarafından bir yerden diğer yere taşınmasıdır.
Daha çok kurak bölgelerde görülür. Çünkü
kurak bölgelerde, kuru, bitkisiz bir zemin, toz
kum ve alüvyon gibi çimentolanmış çökükler bulunur
ve kuvvetli rüzgârlar vardır. Deflasyonun
şiddeti taşıma gücüne bağlıdır. Rüzgâr taşıdığı
toz ve kumları bir yerde biriktirerek kumul denilen
kum tepelerini meydana getirir.b) Korozyon: Rüzgârların oyma, çizme ve
cilâlama olayıdır.
6. Canlıların erozyonu: Hayvanlar ve bitkiler,
taşların parçalanmasında ve ayrışmasında kendi
çaplarına göre rol oynarlar. Bitkiler bulundukları
yerleri nemli tuttuklarından suyun eritici etkisini
kolaylaştırır. Bu etki, bitkilerin çürümesiyle
meydana gelen humus asiti yardımıyla daha da
artar. Büyük ağaçların ve bitkilerin kökleri, taşların
çatlak ve yarıkları arasına girerek onların mekanik
olarak parçalanmasına sebeb olurlar. Hayvanlar
ise yuvalarını taşların içine yaparak taşları
oyarlar. Bu oyuklar suların buralara kolayca
girmesini sağlar ve böylece etki daha da içerilere
doğru ulaşır.
Türkiye’de erozyon sebepleri: Sel sularının
vadilerdeki tarlaları, bağları, bahçeleri söküp götürmesi
bir fâciadır. Yamaçlar ve vâdileri bu hâle
sokan erozyonun sebepleri şöyle sıralanabilir:
1. Yanlış otlatma: Hayvanlar ilkbaharlarda
çok erken otlatmaya çıkarılır. Otlar henüz kar altında
filiz halindeyken, daha yetişmeden hayvanlar
tarafından yenilir. Bu yüzden de otlak bütün yıl
otsuz çıplak kalır.
2. Yanlış ekim yapma: Normal bir tarımda
arazinin eğimine göre ekin, ot ve ağaç dikimi tesbit
edilir. En fazla % 10 eğimli bir yere ekin ekilir. %
2 0 ‘ye kadar eğimli olan yer, otlak olarak kullanılır.
Ondan daha fazla eğimli yerler ormana bırakılır. Oysa bizde, fundalığın veya ormanın sökülebilen % 45
eğimli yerine dahi ekin ekilmektedir. Eğimli arazide
saban izlerinin tesviye eğrilerine paralel olması
gerekirken, tersine yukarıdan aşağıya bir oluk şeklindedirler
ve yağan yağmur suları buralardan aşağılara
kolayca toprağı sürükler.
Toprak korumayı ele almış memleketlerde,
arazinin belli eğimine göre ekim, ot veya ağaç
yetiştirileceği kânunlarla tesbit edilmiştir.
3. Orman yangınları ve kaçak ağaç kesimleri:
Yakacağı olmayan veya yakacak odun kesmeyi
ve satmayı bir geçim yolu hâline getiren
köylü, izinli odun kesemezse, yangın çıkarmayı
kendinde hak görmüştür. Kaçak ağaç kesmek de
aynı sebebe dayanır.
4. Başıboş keçi: Fundalıkların ve özellikle
yeni yetişen ormanların baş düşmanı keçidir. Keçi,
ağaçların yaprak ve filizlerini yemeyi sever. Filizi
ve yaprağı kopmuş bir dal veya fidan ise artık
yetişme özelliğini kaybeder.
5. Kökleme: Kökleme, fundalıktan ve ormandan
ağaçları kesmek ve köklerini söküp çıkararak
o yeri tarla hâline sokmaktır. Tarla hâline sokulan
bu gibi yerlerden eğim derecesine göre, 5-
20 yıl faydalanılır. Ondan sonra bu yer işe yaramaz
hâle geldiği için terk edilir.
Erozyon kontrolü için bölgedeki arazi kullanma
tipinin değiştirilmesi ve böylece erozyona
maruz alanların ormanlık veya mer’a hâline getirilmesi
bir çâre olarak düşünülebilir. İkinci bir
çâre, bölgenin teraslar, enine sürme, şeritler hâlinde
sürme ve enine kanallarla donatılması gibi usûllerle
erozyona dayanıklı hâle getirilmesidir. Üçüncü
olarak sedler çevre hendekleri, drenaj gibi mühendislik
yapımlarıyla aşırı suyu tutup uzaklaştırarak
bölgeye gelecek zararı önlemektir. Böylece
arâziler ıslah edilerek erozyondan fazla zarar görmez
hâle gelir. Söz konusu edilen birinci ve ikinci
çâreler arâzi kaybını önlemede üçüncüye nazaran
daha tesirlidirler.
Bu usullerin sonucu, taşkınlar ve ortaya çıkacak
diğer zararlar da önlenir. Bölgedeki değişiklikler
bölgenin suları uzaklaştıran ana kanalın (boşaltıcının)
rejiminde de değişikliklere sebep olur.
Nehir rejimindeki bu değişiklikler toplam kullanılabilir
su miktarına da tesir edecektir. Bu bölgede
büyük çapta havza gelişimi plânlaması yapılırken
bu etkiler çok dikkatli şekilde incelenmelidir. Yağışlı
bölgelerde su temini yönünden fazla bir ters
etki görülmemekle berâber, kurak iklimlerde su
havzası idâresi plânlanmasındaki önem dolayısıyla
ciddi ters etkiler ortaya çıkabilir. Mevcut
suyun tamâmından faydalanılıyorsa, toplam havza
verimindeki belirli bir azalma büyük önem taşıyabilir.
Su akımının bütün ihtiyaçları karşılamağa
yetmediği bir bölgede su haklarıyla ilgiliolarak mevcut suyun dağıtımında sıkı tedbirlerin
alınması gerekir. Böyle yerlerde maksimum (debilerin)
tutulması ve depo edilmesi birçok tüketiciler
yönünden önem taşır.
Yurdumuzda, özellikle İç Anadolu’da, Konya
ilinin Karapınar dolaylarında rüzgar erozyonu
meydana gelmektedir. Suların sebep olduğu erozyon,
bütün Türkiye sathında, özellikle dağlık bölgelerde
ortaya çıkmaktadır. Devlet Su İşlerinin
yaptığı etütlere göre, Dicle, Fırat, Seyhan, Ceyhan,
Yeşilırmâk, Kızılırmak ve Sakarya nehirlerinin
her yıl sürükleyip denizlere götürdüğü humus toprağının
toplamı 441 milyon tondur. Bu toprağın
yok olması sonucu, 45-50 yıl önce bağlık, lik ve tarımsal verimi çok yüksek olan araziler,
şimdi tamamen kıraç topraklar haline gelmiştir. Bunun
Türkiye’deki başlıca sebebleri, yukarıda açıklanmıştır.
Orta Anadolu’nun dağlık kısımları, Güney
Anadolu’da Toroslar, Karadeniz’in sahile paralel
uzanan dağları, Marmara ve Ege sahilleri
kökleme adı verilen ormanı tarlalaştırma işleminin
uygulanması sonucu, büyük bir erozyona maruz
kalmıştır. Düzce, Hendek, Bolu Dağları, İzmir
Körfezinin karşı kıyıları ve Uludağ bu uygulama
sonucu bölge bölge kıraçlaşmış alanlara sahip hale
gelmiştir. Söz konusu bu uygulama özellikle,
Karadeniz sahillerinde iklimi bile etkisi altına almıştır.
Güney, Batı ve Orta Anadolu’nun orman ve
fundalıklarında da bu olay büyük çapta süregelmektedir.
Bugün dünyâdaki nüfûsun üçte biri yetersiz gıda
almakta ve üçte biri ise orta gıda alabilmektedir.
Yetersiz gıda alan Hindistan, Malezya, Yemen,
Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde her yıl
binlerce insan açlıktan ölmektedir. Ülkemizde de
yıllık yaklaşık bir milyar ton verimli toprak kaybının
önlenerek , ileride çıkması muhtemel beslenme
problemlerine karşı şimdiden tedbir alınması
ve erozyonun önlenmesi için mümkün olduğu kadar
gayret sarfedilmesi büyük önem taşımaktadır.
EROZYON
21
Eki