MUHAMMED CEVÂD TAKt; on iki imâmın dokuzuncusu. Künyesi Ebû Câfer, ismi Muhammed Cevâd biri Ali bin Mûsâ Kâzım bin Câfer-i Sâdık bin Muhammed Bâkır bin Zeynel Âbidîn bin Hüseyin bin Ali bin Ebî Tâlib’dir. İmâm-ı Takî lakabı ile meşhurdur. 811 (H. 195) yılında, Receb ayının onunda Medine’de doğdu. 835 (H. 220) yılında Zilhicce ayının altısında Bağdat’ta vefât etti. Kabri, dedesi Mûsâ Kâzım hazretlerinin kabrinin arkasındadır. , Muhammed Cevâd rahmetullahi aleyh, Resû- lûilah efendimizin torunu olup, hazret-i Ali ile haz ret-i Fâtıma’nm evlâtlanndandır. Hazret-i Hüseyin’in torunlarından olduğu içiiı seyyiddir. Muhammed Cevâd rahmetullahi aleyh, daha küçük yaşta, büyük ve derin bir âlim olmuştur. İmâmhğı on altı sene iki ay on dört gündür. Halîfe Me’mûn, kızı Ümmü Fadl’ı Muhammed Cevâd ile evlendirmiş, Medine’ye yollamış ve her yıl on biri dirhem göndermiştir. Ali Nakî ve Mûsâ isminde iki oğlu, Fâ- tıma ve Ümâme isminde iki de kızı vardı. Muhammed Cevâdin menkıbeleri ve kerâmetleri çoktur.
Sevenleri kerâmetlerini şöyle anlatır: Bir arkadaşla sefere çıkacaktır. İmâm-ı Takî hazretlerine izin ve veda için gittiğimizde; “Bugün gitmeyin, yarın gidiniz” buyurdu. Dışarı çıktığımızda arkadaşım; “Benim işim acele, buğüiı mut- lakâ gitmem lâzım.” diyerek yola çıktı. Daha sonra öğrendim ki, o arkadaşı gece konakladığı yerde, sel başmı^şuda boğulup ölmüş.-ı Takî hazretlerinin s^dikljminP den birini hapse attırmişü.-Vâliye mektup yazdım. Bu adamın suçsuz!ve İmam-} Takî hazretlerimin’ sevdiklerinden ;olduğunu^işterse bunu oradan kurtarabileceğini beliher^%alıverilmesinPiS- tedim. Vâli de aynı mektubun arkasına; “O şahsı bizim elimizden kim kurtaracak ise kurtarsıi” diye yazıp geri göndermiş. Mektubu alınca çok üzüldüm. Bu söz bana çok ağır geldi. Ertesi gün o şahsı ziyâret için hapishâneye gittiğimde Valir nin adamlarında bir telaş olduğunu gördüm. Ne oldu, telâşınız nedir? diye sorduğumda; “Valinin hapsettiği kimse, bütün dikkatimize rağmen, bulunduğu odanın kapısı açılmadan ortadan kayboldu. Vâliye şimdi ne cevap vereceğiz diye telâşlıyız” dediler. , Şam’da hazret-i Hüseyin’in başının defnedildiği mescidin bahçesinde namaz kılarken ansızın önümde bir şahıs gördüm. O şahıs beni dışarı çıkardı. Bir müddet yürüdük. Kendimi Resûlullah’m mescidinde buldum, o şahıs yine namaza dürdü. Ben de namaza durdum. Namazdan sonra tekrar yolumuza devâm ettik. Biraz daha yürüdükten sonra bu defâ da kendimi Mekke’de buldum. Kabe’yi tavaf ettik. Tavaftan sonra dışarı çıktık. O şahıs gözümden kayboldu. Bir anda ben de kendimi Şam’da ibâdet ettiğim mescitte buldum. Bü hale çok şaşırdım. “Allahü teâlânm hakkı için şöyle sen kimsin?” diye sordum. “Ben İmâm-ı Takî, Muhammed bin Ali’yim.” dedi. Halîfe Me’mun yakınları ile ava çıkmıştı. Yanında avı yakalamak için kullanılan doğan kuşları da vardı. Avda önlerine çıkan göle, doğanın birini saldı. Doğan birden kayboldu. Epey zaman sonra havadan geldi. Pençesinde küçük bir balık vardı. Balık yarı canlı idi. Me’mun bu işe çok hayret etti. Balığı avcuna aldı. Sonra da bir kabın içine koydu. Bir müddet sonra avdan geri döndüler. Yolda gelirken İmâm-ı Takî hazretlerine rastladılar. Me’mun, ona; “Kaptaki ne?” diye sordu. İmâm- ı Takî hazretleri; “Allahü teâlâ denizde küçük bir balık yarattı. Senin doğan kuşların da onu yakaladı. Bunu da bana Resûlullah efendimizin sülâlesi İm-, ber verdi” dedi. Me’mun hayret etti. Biraz daha İmâm-ı Takî hazretlerinin yüzüne bakıp; “Sen gerçekten İmâm-ı Ali Rızânın oğlusun.” dedi. Ve ona ihsân ve ikrâmda bulundu. İmâm-ı Takî hazretleri buyurdu ki:Zulm ile amel eden, zâlime yardım eden, zulme râzı olan, bu zulme ortaktır. Zâlimin, adâletle geçen günü; mazlûma zulm ettiği günden daha ağır gelir. ,; Câhiller çoğaldığı için, âlimler garîb oldu. İmâm-ı Takî hazretlerinin rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte Peygamber efendimiz buyurdular ki: “İstüıâre eden kaybetmedi, istişâre eden pişmân olmadı.
MUHAMMED CEVÂD TAKi
21
Eki