wiki

PEYGAMBER

PEYGAMBER; Aim. Prophet (m), Fr. Prophete
(n), İng. Prophet. Allahü teâlâ tarafından insanlar
arasından seçilmiş ve görevlendirilmiş, her bakımdan
güvenilen, kusursuz, günâhsız kimse. İnsanlara,
dînin hükümlerini tebliğ eden, duyuran,
öğreten elçi, haberci.
Peygamber, Farsça bir kelimedir. Lügatta,
gönderilmiş zât ve haberci mânâsına gelir. Nebî ve
Resûl ise Arapçadır. Türkçede her üçü de kullanılmaktadır.
Resûl kelimesinin çoğulu Rusül, Nebi’nin
çoğulu ise Enbiyâ’dır.
Dinde inanılacak altı şeyden dördüncüsü, Allahü
teâlânın Peygamberlerine inanmaktır. İnsanları,
Allahü teâlânın beğendiği yola kavuşturmak, doğru
yolu göstermek için gönderilmişlerdir. İslâmiyette
peygamber demek, yaratılışı, huyu, ilmi, aklı zamânında
bulunan bütün insanlardan üstün, kıymetli,
muhterem bir adam demektir. Hiçbir kötü
huyu, beğenilmeyecek hâli yoktur. Peygamberlerde
İsmet sıfatı vardır. Yâni peygamber olduğu bildirilmeden
önce ve bildirildikten sonra, küçük ve
büyük hiçbir günâh işlemezler. Peygamber olduğu
bildirildikten sonra, peygamber olduğu yayılmcaya,
anlaşılmcaya kadar, körlük, sağırlık ve benzeri
ayıp ve kusurları da olmaz. Peygamberler de, diğer
insanlar gibi doğarlar, yerler, içerler, hasta olurlar
ve vefât ederler. Dünyâya bağlılıkları görünüştedir,
muhabbet üzere değildir. İnsanlıkları icâbıdır.
Hakîkatta meleklerden de üstündürler.Nebî ve resûl arasındaki fark: Peygamberler
vâsıtası ile gönderilen din, insanları saâdet-i ebediyyeye
götürmek için Allahü teâlâ tarafından gösterilen
yol demektir. Din ismi altında insanların
uydurduğu eğri yollara din denmez, dinsizlik denir.
Allahü teâlâ Adem aleyhisselâmdan beri, her bin senede
bir peygamber vâsıtasıyla, insanlara bir din
göndermiştir. Her asırda, en temiz bir insanı peygamber
yaparak, bunlarla, dinleri kuvvetlendirmiştir.
Yeni bir din getiren peygamberlere “Resûl”
denir. Yeni din getirmeyip, insanları, önceki dîne dâvet
eden peygamberlere “Nebî” denir. Emirleri tebliğ
etmekte ve insanları, Allah’ın dînine çağırmakta,
Resûl ile Nebî arasında bir ayrılık yoktur.
Peygamberlere îmân etmek, aralarında hiçbir
fark görmeyerek, hepsinin sâdık, doğru sözlü olduğuna
inanmak demektir. Onlardan birine inanmayan
kimse, hiçbirine inanmamış olur. Bütün peygamberler,
hep aynı îmânı söylemiş, hepsi ümmetlerinden
aynı şeylere îmân etmeyi istemişlerdir.
Fakat ibâdet ve amelleri, yâni kalple, bedenle yapılması
ve sakınılması lâzım olan şeyleri başka
başka olduğundan, İslâmlıkları, Müslümanlıkları
da ayrıdır.
Peygamberlerin her söylediği doğrudur. Peygamberlik;
çalışmakla, açlık, sıkıntı çekmekle ve
çok ibâdet yapmakla ele geçmez. Yalnız Allahü teâlânm
ihsânı, seçmesiyle olur. İnsanların dünyâdaki
ve âhiretteki işlerinin düzgün ve faydalı olması
için ve onları yanlış, zararlı işlerden koruyup,
selâmete, hidâyete, rahata ve saâdete kavuşturmak
için, peygamberlerle, din gönderilmiştir. Düşmanları
çok olduğu ve alay ettikleri, üzdükleri
hâlde, Allahü teâlânın, inanmak için ve yapmak
için olan emirlerini insanlara tebliğ etmekte, bildirmekte,
düşmanlardan korkmamış, göz kırpmamışlardır.
Allahü teâlâ, peygamberlerin sıdk sâhibi
olduklarını, doğru söylediklerini göstermek için,
onları mûcizelerle kuvvetlendirdi. Hiç kimse bu
mûcizelere karşı gelemedi. Peygamberi kabul edip
inanan kimseye, o peygamberin ümmeti denir. Kıyâmet
gününde, ümmetlerinden, günâhı çok olanlara
şefâat etmeleri için izin verilecek ve şefâatları
kabul olacaktır. Ümmetlerinden, âlim, sâlih, velî
olanlarına da, şefaat etmeleri için Allahü teâlâ
izin verecek ve şefâatlerini kabûl buyuracaktır
(Bkz. Şefâat). Peygamberler, mezarlarında, bizim
bilmediğimiz bir hayat ile diridir. Mübârek vücutlarını
toprak çürütmez. Bunun içindir ki, hadîsi
şerîfte; “Peygamberler, mezarlarında, namaz
kılarlar.” buyruldu.
Peygamberlik vazifelerini görmekte, peygamberlik
üstünlüklerini taşımakta, bütün peygamberler
müsâvidir, eşittir. Aşağıda bildirilen
yedi sıfat hepsinde vardır. Peygamberler, peygamberlikten
atılmaz. Velîler ise, evliyâlıktan ayrılabilir. Peygamberler insandan olur, cinden, melekten
insanlara peygamber olmaz. Cin ve melek,
peygamberlerin derecelerine yükselemez.
Peygamberlerin Sıfatları
1. Emânet: Peygamberler emindirler. Bir kimsenin
ırzına, malına veya canına hıyânet etmekten
münezzeh, uzak oldukları gibi Allahü teâlânın
vahyine karşı da hâinlik etmeleri düşünülemez.
Allahü teâlâ onları vahy’e ve peygamberliğe emin
etmiştir.
2. Sıdk: Din ve dünyâ işlerinde sâdık olduklarında
icmâ yâni söz birliği vardır. Doğrudurlar,
doğru söyleyicidirler. Aslâ onlardan yalan duyulmamıştır.
3. Tebliğ: Allahü teâlânın vahy ettiği hükümleri
tebliğ ederler, bildirirler. Aslâ bir şeyi söylememezlik
etmezler, saklamazlar. Doğruyu söylerler.
Bir kimsenin hâtırı için müdâhene etmezler.
Allahü teâlânın emrini yerine getirirler.
4. Adâlet: Peygamberler âdildirler. Hak üzere
gönderilmişlerdir. Onlarda aslâ zulüm yoktur.
5. İsmet: Peygamberden küfür, yalan, fısk,
zinâ, livâta gibi şeyler peygamberlikten önce ve
sonra meydana gelmez. Bu icmâ-ı ümmettir. İnkârı
küfürdür. Beğenilmeyen ve çirkin şeylerden ve
insanların nefret ettikleri şeylerden münezzehtirler.
Adâlete uymayan işlerden mâsumdurlar, hepsi
âlim, âmil ve kâmildirler.
6. Emnüi-Azl: Peygamberler peygamberlik
makamından, dünyâ ve âhirette azl olmazlar. Peygamberlik
sıfatı onların zâtlarından dünyâda ve
âhirette ayrılmaz. Önce gelen peygamberlerin dinleri
nesh olmakla peygamberlikten azl lâzım gelmez.
Zîrâ peygamberlik onların sıfatlarıdır. Allahü
teâlânın ihsânıdır. Çalışmakla elde edilmez.
Evliyâlık ise çalışmakla kazanılır. Her peygamberde
evliyâlık vardır. Doğru olan sözlere göre
peygamberlikleri evliyâlıklarmdan üstündür. Çünkü
peygamberlikle vahye kavuşmuş, melekleri
görmüş ve diğer üstünlüklere sâhip olmuşlardır.
7. Fetânet: Peygamberlerin akıllan kâmildir.
Akılsızlıktan ve aklı az olmaktan münezzehtirler,
uzaktırlar. Köleden ve soyu asil olmayan âileden
peygamber gelmemiştir. Köylü, dağlı ve yabânî
kimselerden ve insanlar arasında aşağı olan kimselerden
peygamber olmamıştır. Kusurlu kimselerden,
kör, çolak, topal, sağır, diğer ayıp ve noksanlan
bulunan insanlardan da peygamber gelmemiştir.
Peygamberlerin dereceleri: Peygamberlerin,
birbirleri üzerinde, şerefleri, üstünlükleri vardır.
Meselâ, ümmetlerinin çok olması, gönderildikleri
memleketlerin büyük olması, ilim ve mârifetlerinin
çok yerlere yayılması, mûcizelerinin daha çok ve
devamlı olması ve kendileri için ayn kıymetler ve ihsânlar
bulunması gibi üstünlükler bakımından, âhir
zaman peygamberi Muhammed aleyhisselâm, bütünpeygamberlerden daha üstündür. “Ülül’azm olan
peygamberler, böyle olmayanlardan ve resûller, nebilerden
daha üstündürler.
Peygamberler, üstünlük sırasına göre dört makamda
(derecede) bulunurlar:
1) Nebîler. 2) Resûller. 3) Ülül’azm peygamberler;
bunlar altı tâne olup gönderiliş sırasına
göre Âdem, Nûh, İbrâhim, Mûsâ, îsâ ve Muhammed
aleyhimüsselâmdır. 4) Hâtemül-enbiyâ; Peygamberlerin
en üstünü ve en sonuncusu olan Muhammed
aleyhisselâmdır.
İbrâhim aleyhisselâm, Halîlullahtır. Çünkü,
bunun kalbinde, Allah sevgisinden başka, hiçbir
mahlûkun sevgisi yoktu. Mûsâ aleyhisselâm, Kelîmullahtır.
Çünkü, Allahü teâlâ ile konuştu. îsâ
aleyhisselâm rûhullah ve Kelimetullahtır. Çünkü
babası yoktur. Yalnız “Ol!” kelime-i ilahiyyesiyle
anasından dünyâya geldi. Bundan başka, Allahü
teâlânın hikmet dolu kelimelerini, vaaz vererek,
insanların kulaklarına ulaştırırdı.
Mahlûkların yaratılmasına sebep olan ve Ademoğullarmın
en üstünü, en şereflisi, en kıymetlisi
bulunan Muhammed aleyhisselâm, Habîbullahtır.
Onun Habîbullah olduğunu ve büyüklüğünü,
üstünlüğünü gösteren şeyler pekçoktur. Bunun
için, O’na, mağlup olmak, bozguna uğramak
gibi sözler söylenemez. Kıyâmette, herkesten önce
kabirden kalkacaktır. Mahşer yerine önce gidecektir.
Cennete herkesten önce girecektir. Güzel
ahlâkı, sayılmakla bitmez ve insan gücü yetişmez.
Bu konuda ciltler dolusu kitaplar yazılmıştır.
(Bkz. Muhammed Aleyhisselâm)
Peygamberlerin sayıları: Peygamberlerin
sayısı belli değildir. 124.000’den çok oldukları
meşhurdur. Bunlardan 313 veya 315 adedi Resûldür.
Bunların içinden de altısı daha yüksektir.
Bunlara (Ülül’azm) Peygamberler denir. Ülül’azm
peygamberler, Adem, Nûh, İbrâhim, Mûsâ, Isâ ve
Muhammed Mustafa hazretleridir. Üstünlük sırası
şöyledir: Habîbullah Muhammed aleyhisselâm,
Halîlullah İbrâhîm aleyhisselâm, Kelîmullah Mûsâ
aleyhisselâm, Rûhullah îsâ aleyhisselâm, Safiyyullah
Adem aleyhisselâm, Neciyyullah Nûh
aleyhisselâmdır.
Peygamberlerin içinde otuz üç adedi meşhurdur.
Bunların adı: Adem, İdrîs, Şît veya Şîs, Nûh,
Hûd, Sâlih, İbrâhim, Lût, İsmâil, İshak, Yâkûb, Yûsüf,
Eyyüb, Şu’ayb, Mûsâ, Hârun, Hıdır, Yûşa’
bin Nûn, İlyâs, Elyesâ’, Zülkifl, Şem’un, İşmoil,
Yûnus bin Metâ, Dâvûd, Süleyman, Lokmân, Zekeriyyâ,
Yahyâ, Uzeyr, îsâ bin Meryem, Zülkarneyn
ve Muhammed aleyhi ve aleyhimüssalâtü
vesselâmdır.
Bunlardan, yalnız yirmi sekizinin isimleri
Kur’ân-ı kerîmde bildirilmiştir. Şît, Hıdır, Yûşa,
Şem’ûn ve İşmoil bildirilmemiştir. Bu yirmi sekizden
Zülkameyn ve Lokmân ve Uzeyr’in peygamber
olup olmadıkları kesin belli değildir. Zülkifl
aleyhisselâmm ikinci adı Hazkıl’dır. Bunun İlyâs
veya İdrîs yâhut Zekeriyyâ olduğunu söyleyenler
de vardır.
Peygamberler niçin gönderilmiştir: Allahü
teâlâ, yarattığı bu âlemle varlığını belli ettiği gibi,
kullarına çok acıyarak, var olduğunu aynca da bildirmiştir.
Âdem aleyhisselâmdan başlayarak, her
asırda, dünyânın her tarafındaki insanlar arasından
en iyi, en üstün olarak yarattığı birisine melekle haber
göndererek, kendi isimlerini bildirmiş ve insanların
dünyâda ve âhirette rahat etmeleri, iyi
yaşamaları için, ne yapmaları ve nelerden sakınmaları
lâzım olduğunu açıklamıştır. İnsanlar eski
şeyleri unuttukları için ve her zaman bulunan kötü
kimseler, peygamberlerin kitaplarını ve sözlerini
değiştirdiklerinden, eski dinler unutulmuş,
bilinenleri de bozulmuştur. Herşeyi yaratan yüce
Allah, insanlara acıdığı için, kullarına son bir peygamber
ve yeni bir din göndermiştir. Bu dîni kıyâmete
kadar koruyacağını, kötü insanlar saldıracaklar,
değiştirmeye, bozmaya kalkışacaklarsa da
kendisi bunu, bozulmamış olarak her yere yayacağını
müjdelemiştir.
Allahü teâlâ, insanları olgunlaştırmak ve kalplerindeki
hastalıklarını tedâvi etmek için, ezelde
merhamet ederek, peygamberler göndermeyi dilemiştir.
Peygamberlerin, bu vazifelerini yapabilmeleri
için, itâat etmeyenleri korkutmaları, itâat
edenlere müjde bildirmeleri lâzımdır. Âhirette,
birinciler için azap, İkinciler için sevap bulunduğunu
haber vermeleri lâzımdır. İnsan, kendine tatlı
gelen şeylere kavuşmak ister. Bunlara kavuşabilmek
için doğru yoldan sapar, günah işler. Başkalarına
kötülük yapar. İnsanları kötülük yapmaktan
korumak, dünyâda ve âhirette rahat ve huzur
içinde yaşamalarını sağlamak için peygamberlerin
gönderilmesi lâzımdır. Dünyâ hayâtı kısadır.
Âhiret hayâtı sonsuzdur. Bunun için, âhiret
hayâtındaki saâdeti sağlamak önce gelmektedir.
Peygamberler Allahü teâlâ tarafından seçilmiş,
gönderilmiş insanlardır. Ümmetlerini Allahü
teâlâya çağırmak, azgın, yanlış yoldan, doğru yola,
saâdet yoluna çekmek için gönderilmişlerdir.
Dâvetlerini kabûl edenlere, Cenneti müjdelemişler,
inanmayanları Cehennem azâbı ile korkutmuşlardır.
Onların Allahü teâlâdan getirdikleri
her haber doğrudur, yanlışlık yoktur. Peygamberlerin
sonuncusu, Muhammed aleyhisselâmdır.
O’nun dîni bütün dinleri nesh etmiş, yürürlükten
kaldırmıştır. O’nun kitabı, geçmiş kitapların en
iyisidir. O’nun getirdiği din kıyâmete kadar bâkîdir.
Kimse tarafından değiştirilemeyecektir. îsâ
aleyhisselâm gökten inecek ise de, O’nun dîniyle
amel edecek, yâni O’nun ümmeti olacaktır.Büyük İslâm âlimleri İmâm-ı Gazâlî ve İmâmı
Rabbânî’nin de ifâde ettikleri gibi, peygamberlerin
gönderilmesi kahırdır, cebirdir. İnsanları cebir
zinciriyle Cennete çekmek içindir. Nitekim hadîs-
i şerîfte; “Zincirlerle Cennete çekilen insanlara
hayret mi ediyorsun?” buyruldu. Din,
Cehenneme gitmemeleri için, insanları bağlayan
bir kemenddir. Nitekim hadîs-i şerîfte; “Siz pervâne
gibi, kendinizi ateşe atıyorsunuz. Ben kemerinizden
tutup geriye çekiyorum” buyruldu.
Allahü teâlânın cebbarlık (her istediğini yapmak)
zincirinin halkalarından biri de, peygamberlerin
sözleridir. İnsanlar, doğru yolu, eğri yollardan, bu
sözlerle ayırabilir. Onların gösterdiği tehlikeden,
insanda korku hâsıl olur. Bu ayırış bilgisiyle korku,
akıl aynası üzerindeki tozları temizler. Akıl cilâlanıp,
âhiret yolunu tutmanın, dünyâ zevklerine
kapılmaktan daha iyi olacağını anlar. Bu anlayış,
âhiret için çalışmak irâdesini hâsıl eder. İnsanın
uzuvları, irâdesine tâbi olduğundan, Uzuvlar âhiret
için çalışmaya başlar. Allahü teâlâ, bu zincirle
insanı zorla Cehennemden uzaklaştırmış, Cennete
sürüklemiş olur. Peygamberler koyun sürüsünün
çobanına benzer. Sürünün sağ tarafında çayır
olsa, sol tarafında mağara bulunsa, mağarada
kurtlar olsa, çoban, mağara tarafında durup, sopa
sallayıp, koyunları korkutarak, çayır tarafına kovalar.
İşte peygamberlerin gönderilmesi de, buna
benzer.
İnsanların peygamberlere ihtiyâcı: İnsanların
doğruyu, iyiyi, güzel olanı bulabilmeleri tek
başına akılla mümkün değildir. Akıl, göz gibidir.
Peygamber vâsıtası ile gönderilen din ise ışık gibidir.
Yâni, insanın aklı, gözü gibi zayıf yaratılmıştır.
Göz, maddeleri, cisimleri karanlıkta göremiyor.
Allahü teâlâ, görme âletinden (gözden)
faydalanmak için güneşi, ışığı yaratmıştır. Güneşin
ve çeşitli ışık kaynaklarının nûru olmasaydı,
göz işe yaramazdı. Tehlikeli cisimlerden, yerlerden
kaçamaz, faydalı şeyleri bulamazdı.
Akıl da, yalnız başına mâneviyatı, faydalı,
zararlı şeyleri anlamıyor. Allahü teâlâ, akıldan
faydalanmak için, Peygamberleri, din ışığını yarattı.
Peygamberler, dünyâda ve âhirette rahat etmek
yolunu bildirmeseydi, akıl bulamaz, işe yaramazdı.
Tehlikelerden, zararlardan kurtulamazdı.
İslâmiyete uymayan veya aklı az olan kimseler
ve milletler, peygamberlerden faydalanamaz. Dünyâda
ve âhirette tehlikelerden, zararlardan kurtulamaz.
Peygamberler hakkında Kurfân-ı kerîm’de
meâlen buyruluyor ki:
Peygamberlerin üzerinizdeki (vazifesi) ancak
İlâhî emirleri tebliğdir. Allah, açıkladığınız
ve gizlediğiniz sözlerle hareketlerinizin hepsini
bilir. (Mâide sûresi: 99)Kâfirler, Allahü teâlânın emirleriyle Peygamberlerinin
emirlerini birbirinden ayırmak
istiyorlar. Bir kısmına inanırız; bir kısmına
inanmayız diyorlar. îmân ile küfür arasında
bir yol açmak istiyorlar. Onların hepsi kâfirdir.
Kâfirlerin hepsine Cehennem azâbını, çok acı
azâbları hazırladık (Nisâ sûresi: 150-151)
(îmân edenleri Cennetle) müjdeleyici, (Küfredenleri
de Cehennemle) korkutucu olarak peygamberler
gönderdik ki, bu peygamberlerin
gelişinden sonra insanların (yarın) kıyâmette:
“Bizi îmâna çağıran olmadı” diye Allah’a bir
hüccet ve özürleri olmasın. Allah azizdir, hükmünde
hikmet sâhibidir. (Nisâ sûresi: 165)
Peygamberler göndermedikçe azap yapmayız.
(İsrâ sûresi: 15)
Peygamberleri, müjde vermek ve korkutmak
için gönderdim. Böylece, insanların Allahü
teâlâya özür, bahâne yapmaları önlendi. (Nisâ
sûresi: 164)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir