LAMARTİNE, Alphonse; Fransız şâir ve
devlet adamı. 21 Ekim 1790’da Mâcon’da dünyaya
geldi ve 28 Şubat 1869’da Paris’te öldü. Pierre
de Lamartine’in ilk oğludur.Fransız İhtilâlinden dört sene sonra Milly
yakınında bir çiftliğe taşınarak, mütevâzî bir hayat
içerisinde okumaya devam etti. 1811’de İtalya’ya
gitti. Hıristiyanlık dîninin tezatlarını görünce,
transandantalizm (görünüşte kaliteli olma,
kalpte temizlik) felsefesine kapıldı. Savurgan
bir hayat yaşadığı için, para kazanmak ve aristokratça
hayatını sürdürmek maksadıyla politikaya
girmeye çalıştı. 1820’de evlendi ve hemen
Napoli elçilik kâtipliğine tâyin edildi. Burada
ilk büyük eserini, “Şâirce Düşünceler” (Meditations
Poetiques) yayınladı. Edebî çalışmalarını
hızlandırdı ve “Sokrat’ın Ölümü” (La Mort de
Socrate), “Şâirce Dînî Ahenkler” (Harmonies
Poetiques iet Religieuses) ve daha birkaç eser yayınladı.
Louis Philippe’nin kral olması ile Napoli’deki
görevinden istifâ ederek Ortadoğu memleketlerini
gezmeye çıktı. Görevle bütün Avrupa
ve Amerika’yı dolaşmış, Sultan Abdülmecîd Han
zamanında Türkiye’ye gelmiştir. Pâdişâh tarafından
büyük dostlukla kabul edilen Lamartine’e
Aydın vilayetinde bir çiftlik hediye edilmiştir.
Türkiye’de politika ve dînî konular üzerine araştırmalar
yaptı. İslâmiyetin, Hıristiyanlık yanında
ne kadar ileri ve mükemmel olduğunu gördü. Hıristiyanlığı
terk ederek tenkide başladı. Bu husustaki
düşüncelerini Histoire de Turquie (=
Türkiye Târihi) kitabında şu ifâdelerle açıklıyordu:
“Hazret-i Muhammed, bir yalancı peygamber
miydi? O’nun eserlerini ve târihini inceledikten
sonra bunu düşünemeyiz. Çünkü yalancı
peygamberlik iki yüzlülüktür. Yalanda doğruluğun
kudreti bulunmadığı gibi, iki yüzlülüğün de
inandırma kudreti yoktur.
Mekanikte, bir cisim atıldığı zaman onun varabileceği
yer, fırlatma gücü ile orantılıdır. Bir
mânevî ilhâmın gücü de, onun yaratabildiği eser ile
orantılıdır. Bu kadar çok şey taşıyan, bu kadar
uzaklara kadar yayılan ve bu kadar uzun zaman aynı
kudrette devam eden bir fikir (yâni İslâmiyet)
yalan olamaz. Bunun çok samimî ve çok inandırıcı
olması gerekir. Onun hayatı, mücadeleleri, memleketinin
hurafelerine ve putlarına kahramancasaldırıp onları parçalaması, puta tapan çoğunluğun
hiddetlerine karşı koymak ataklığı, kendine saldırdıkları
hâlde, on üç sene Mekke’de buna dayanması,
hemşehrileri arasında türlü hâdiseler çıkartmak
ve kendini âdetâ kurbân yerine koymak
gibi hâllere tahammülü. Medine’ye hicreti, durmadan
yaptığı teşvikler ve verdiği vaazlar, çok üstün
düşman kuvvetleriyle yaptığı savaşlar, kazanacağına
olan îtimâtı, en büyük felâket zamanında
bile duyduğu insan üstü güvence, zaferde bile
gösterdiği sabır ve tevekkül, sözlerini kabul ettirme
hırsı, sonsuz ibâdeti, Allah’la mukaddes konuşmaları,
ölümü, ölümünden sonra da devâm
eden şan, şeref ve zaferleri, O’nun hiçbir zaman bir
yalancı peygamber olmadığını tam aksine büyük
bir îmâna sâhip bulunduğunu gösterir. İşte bu
inancı O’na ortaya iki yeni dogma koymasını sağladı;
bu dogmalardan biri “Tek ve ebedî bir varlık
olan bir Allah’ın bulunduğu”, İkincisi ise “Putların
tanrı olmadığı” kaziyesi (önermesi) idi. Birincisi
ile Araplara o zamana kadar tanrı bilmedikleri
tek Allah’ı tanıtıyor, ikinci dogma ile de o
zamana kadar tanrı sandıkları putları ellerinden
alıyordu. Kısaca bir kılıç vuruşu ile yalancı ilahları,
putları kırıyor, bunun yerine onlara “Tek Allah”
fikrini veriyordu.
Filozof, hatib, peygamber, kânun koyucu, cenkçi,
insan düşüncelerini sihirleyici, yeni dogmalar koyan
ve yirmi büyük dünyâ imparatorluğu ile bir
büyük İslâm devleti kuran adam: İşte Muhammed
budur! İnsanların, büyüklüğü ölçmek için kullandıkları
bütün mikyaslarla ölçülsün! Acaba O’ndan
daha büyük biri var mıdır? Olamaz!”
1833’te tekrar meclise milletvekili olarak girdi.
1848’de Dışişleri Bakanlığı da yaptı. Louis
Napoleon’un başkan seçildiği seçimlere o da adaylığını
koydu, ama çok az oy alabildi. Politikadaki
yenilgisi onu fakirliğe sürükledi. Devamlı eserler
yazarak borçlarını ödemeye çalışıyordu. Türkiye
ve Rusya üzerine yazdığı târih kitaplarından çok
para kazandı. Fakat borçlarını bir türlü bitiremedi.
Ömrünün sonuna doğru tamâmen unutuldu.
Lamartine “soluk alır gibi şiir yazan” bir şâirdir.
Şiir ve metinlerinde renkli, ışıklı tablolara
rastlanmaz. Kesin hatlarla ayrılmayan duygular,
kapalı bir sis perdesi arkasından anlatılır. Romantizm
akımının temsilcilerindendir.
Eserleri arasında en meşhurları: Şairce Düşünceler,
Yeni Şairce Düşünceler (Nouvelles
Meditations Poetiques), Sokrat’m Ölümü, Jocelyn,
Görüntüler (Les Visions), Bir Meleğin
Düşüşü (Chuted’un Ange), Şâirce İçekapanışlar
(Recuillements Poetiques); târih kitaplarından:
Sırdaşlıklar (Les Canfidences), Jinondenler Târihi
(L’Histoire des Girondins), Türkiye Târihi
(Histoire de Turquie); roman: Greziella.
LAMARTİNE, Alphonse
23
Eki