DELHİ; Hindistan’ın federal başşehri olan Yeni
Delhi’yi de içine alan şehir. Hindistan’ın ortakuzey
kesiminde yer alır ve bölgenin ulaşım ağının odak
noktasını meydana getirir. Târih boyunca çeşitli
imparatorluk ve krallıklara başşehir olan Eski Delhi,
günümüzde bölgenin ekonomi ve yerleşme
merkezidir. Hemen güneyindeki Yeni Delhi ise
idâri hizmetlerin toplandığı bir şehir durumundadır.
Nüfusu 5 milyona yakındır. Yeni Delhi’ninki ise
300.000 civârındadır.
Delhi birlik toprağı, Ganj kolu Yamuna Irmağının
batı yakası boyunca uzanır. Batısında Aravalli
Sıradağlarının kuzey uzantısını teşkil eden
Delhi Sırtı yer alır. Delhi şehri Himalaya Dağlarının
160 km güneyine düşer. İklimin belirgin
özelliği aşırı kuraklık ve çok sıcak yazlardır.
Eski Delhi’de binalar ve sokaklar iç içedir.
Yeni Delhi ise İngiliz sömürgesiyken inşâ edildiğinden,
üst rütbeli subayların rahat edeceği tarzda
planlı, yeşil alanlı ve sükûnetin hâkim olduğu bir
mîmâriyle kurulmuştur.Delhi’nin çarpıcı mîmârı eserleri Hindistan târihinin
bütün dönemlerini yansıtır. Erken Peştu üslûbunun
örneği olan Kutb Minâre ve Kuvvetü’l-İslâm
Câmiinde Hint üslûbu ve yapı malzemeleri İslâm
motifleri ve yapı şartlarına uyarlanmıştır. Tuğlukâbâd
ile Seyyid ve Ludî hükümdâriarmın türbelerinde
görülen Geç Peştu üslûbu, zarif kubbe,
mermer, çini ve süslemelerle ayırt edilir. Geç Babürlü
mîmârisini; Kırmızı Kale (Lal Kila) ve Mescid-
i Cumânın belirgin özellikleri süslü diş yüzeyler,
üst üste binmiş kubbeler ve yüksek minâreler aksettirir.
25 m yüksekliğindeki kırmızı kumtaşı surlarla
çevrili Kırmızı Kalenin dibinde bir dizi saray,
bahçe, kışla ve binâ yer alır. İngiliz döneminden kalma
Kendriya Saçivalaya, Parlamento Binâsı ve
Başkanlık Sarayı İngiliz mîmârisi ile geleneksel
Hint kalıplarının özelliklerini birleştirir.
Delhi halkının yarısı göçle gelip yerleşenlerden
meydana gelmiştir. Hindular nüfusun dörtte
üçünü teşkil eder. Geriye kalan nüfûsun çoğu Müslümandır.
Hıristiyan ve Budacı topluluk az bir nüfûsu
teşkil eder. Delhi, büyük bir ticâret, turizm ve
kültür merkezidir. Tekstil, besin ve kimyâsal madde
sanâyii gibi modern sanâyiler yanında Eski
Delhi’nin el sanatlarından olan fildişi işleme, mücevhercilik
ve kazancılık gibi etkinlikler de sürdürülmektedir.
Târihin eski devirlerinden beri değişik yönetimlerce
idâre edilen Delhi, 1193’te Türk Sultanı
Gurlu Muizzeddin Muhammed tarafından ele geçirildi.
Delhi 1206’dan 1526’ya kadar Müslüman
Delhi sultanlarına başşehir oldu. Bu dönemlerden
kalma eserler Delhi’nin medeniyetinin temelini
oluşturur. 1526’da Hint-Türk İmparatorluğunun
hâkimiyetine girdi. 1540’ta Afganlı Şir Şahın eline
geçen şehri, Hümâyun, 1555’te Şir Şahın haleflerinden
geri aldı. Hint-Türk İmparatorları bir
süre Agra yakınında saltanat sürdüler. Daha sonra
Şah Cihân’ın inşâ ettiği bu şehre sarayını taşıması
üzerine, 1648’de Delhi, imparatorluğun başşehri
oldu ve Şah Cihân adını aldı (Şahcihanâbâd).
1739’da İranlı Nâdir Şah ve 1761’de AfganlI
Ahmed Şah tarafından yağmalanan şehir, 1803’te
İngilizlerin eline geçti. Sipahiler’in 1857’deki
ayaklanması sırasında 11 Mayıstan 20 Ekime kadar
onların işgalinde kaldı. İngilizler Yeni Delhi’yi
inşâ edince, Şahcihanâbâd, Eski Delhi adını aldı.
Delhi 1911’de Hindistan İmparatorluğunun son
başşehri, 1947’de de Hindistan’ın başşehri oldu.
DELHİ
06
Kas