DELHİ TÜRK SULTANLIĞI

DELHİ TÜRK SULTANLIĞI; Hindistan’daki
Müslüman Gurlu Devletinin komutanlarından Kutbeddîn
Aybeg tarafından Delhi’de kurulan Türk
devleti. Bu devlete; Mu’izzîler, Halacîler, Tuğluklar
ve Seyyîdler olmak üzere dört Türk sülâlesi
birbiri arkasından hâkim oldular.İslâmiyet, Aşağı İndüs vâdisine ilk olarak
Emevîler devrinde girmişti. Sonraları Hindistan
içlerine Müslüman askerî kuvvetlerini ilk getiren
Gazneli hükümdârlarıydı. Gazneliler, Pencab bölgesini
ele geçirerek, burayı Hindistan’daki dâimî
merkezleri yaptılar. İktidârlarının sonuna doğru
ise Lahor merkez olmuştu. Gaznelilerin yerini
alan Gurlular için Pencab, Hindistan’ın fethi için
önemli bir merkezdi. Gurlu Hânedânmdan 1173 senesinden
sonra Gazne’de hükümdâr olan Şehâbüddîn
(Mu’izzüddîn) Muhammed, Ganj Ovasında
hâkimiyetini genişletti. Muînüddîn Çeştî hazretlerinden
aldığı işâretle, Ecmir’i fethetti. Emrindeki
Türk asıllı kumandanlarından Kutbeddîn
Aybeg’i bütün Hindistan’ın fethiyle vazifelendirdi.
Hindistan’da İslâmiyetin yayılmasında önemli rol
oynayan Muizzüddîn, 1206 senesinde ölünce, Lahor’a
giden Kutbeddîn Aybeg, sultanlık teklifini kabul
etti. Kuzey Hindistan’a hâkim olup, Delhi Türk
devletinin temelini attı. Ölen Muizzüddîn Muhammed’in
kardeşi ve Batı Gurluların Sultânı Gıyâseddîn
Mahmud bu durumu kabul edip Kutbeddîn’e,
Melik ünvânını verdi. Bu sırada Sultân
Muizzüddîn’in komutanlarından Tâceddîn Yıldız,
Gazne’de hüküm sürmekteydi. Aybeg, onu yenerek
Gazne’ye girdiyse de, kırk gün kalabildi. Daha
sonra Tâceddîn Yıldız’ın baskısı üzerine Hindistan’a
çekildi. Orada İslâmiyetin yayılması için çalıştı.
Fethettiği yerleri câmi ve medreselerle süsleyip,
mümtaz ilim sâhipleriyle şenlendirdi, âlimlere,
fakir ve muhtaçlara maaşlar bağlattı. Sulh
ve sükûnu sağlayıp, memleketinde her türlü zulme
mâni oldu. Hak ve adâleti hâkim kıldı.
Kutbeddîn Aybeg, 1210 senesinde vefât edince,
yerine dâmâdı Şemseddîn İltutmuş geçti. İltutmuş
öncelikle diğer bölgelerde bağımsızlıklarını
ilân eden komutanları da hâkimiyeti altına aldı
ve Hindistan’da Türk İslâm hâkimiyetini yeniden
kurarak, sağlamlaştırdı.
Daha sonra başarılı seferler düzenleyerek, hâkimiyet
bölgesini genişletti. Vindhya Dağlarınınkuzeyinde kalan bütün Hindistan’ı ele geçirdi. Abbâsî
Halîfesi Muntasır-billah tarafından tanınan
Hindistan’ın ilk Müslüman Türk sultânı oldu. Nâsır
ve Emîr-ül-Mü’minîn lakabını aldı. Bir ara İsmâilîler,
onu öldürmeyi ve devleti ele geçirmeyi plânladılarsa
da, muvaffak olamadılar. Delhi sultanlarının
en büyüklerinden olan İltutmuş, büyük İslâm
âlimi Kutbüddîn-i Bahtiyâr Kâkî’nin talebelerindendi.
İslâmiyetin Hindistan’da yayılması için çok
gayret gösterdi. Ülkede birlik ve düzeni sağladı.
1236 senesinde Karakarlara karşı çıktığı seferde
hastalanan İltutmuş, Mayıs ayında vefât etti.
Ölümünden sonra kızı Râziye Begüm Sultan başa
geçtiyse de ileri gelen devlet adamlarının muhâlefeti
üzerine tahtı terk etmek zorunda kaldı. İç
karışıklıklar devleti yıkılmanın eşiğine getirdi.
Nitekim Moğollar; Sind, Mültan ve Batı Pencap’a
girdiler. 1241 senesinde Lahor’u yağmaladılar.
Kırklar diye bilinen komutanlar arasında kıskançlık
yüzünden parçalanmalar baş gösterdi. Guwalyar
ve Rantambor bölgeleri devletin elinden
çıktı. Do’ab’daki Hindli yol kesiciler yüzünden,
Bengal ile haberleşme tamâmen kesildi.
Bu sırada İltutmuş’un memlûk (köle)lerinden
biri olan ve soyca Kıpçak Türklerine dayanan Balaban,
devlet içinde büyük bir nüfûz kazanmıştı.
Balaban, sür’atle harekete geçerek, muhtelif bölgelerde
isyânlan bastırdı. Hind kabilelerini, racaları ve
bâzı emirleri cezâlandırdı. 1247 senesinde Kâlinca
ile Kemâ arasındaki bölgeyi ele geçirdi. 1255 senesinde
Kutluğ Hanın isyânını bastırdı. 1257 senesinde
tekrar Hindistan’a giren Moğollara karşı büyük bir ordu
hazırladı. Moğolların geri çekilmelerini fırsat bilerek
birlikleri ile orduya katılmayan bâzı vâli ve beylerin
üzerine yürüdü. Bunları sindirdi ve bir çoğunu
affetti. Sultan Nâsıreddîn Mahmud Şahın 1266 yılında
ölümü üzerine, iktidânn gerçek hâkimi olan Balaban,
Gıyâseddîn lakabıyla tahta çıktı.Tahta çıkar çıkmaz, merkez ordusunu yeniden
düzenledi. Âsâyişi bozan Hindûları ve Delhi
civârındaki haydutları şiddetle cezâlandırdı. Balaban,
idâresi altında büyük bir ordu bulunmasına
rağmen, sultanlığın kaybettiği toprakları geri almak
için fazla bir gayret göstermedi. Tek düşüncesi, hudutları
tehdid eden Mogollara karşı hazırlıklı olmaktı.
Bu gâyeyle Sind ve Batı Pencab’ın idârî
durumunu yeniden düzenledi. Bölgeye önce Şir
Hanı, ölümünden sonra oğlu Muhammed Hanı vâli
tâyin etti. Diğer oğlu Mahmud Buğra Han ise, bir
orduyla kuzeyde bulunuyordu. 1279 senesinde
Mogollar, Pencab’a saldırdılar. Delhi Sultanlığı
topraklarında epeyce ilerleyerek Sütlüce Irmağını
aştılar, fakat bozguna uğratıldılar.
Moğol saldırısını fırsat bilen Bengal Vâlisi
Tuğrul Han ayaklanarak bağımsızlığını îlân etti.
Balaban, Mogollan yendikten sonra, kuzeyde bulunan
oğlu Buğra Hanın ordusunu da yanma alarak
Bengal üzerine yürüdü. Tuğrul Han hâzinesini
ve fillerini alarak Orissa ormanlarına sığındı ise
de ele geçirilerek öldürüldü. Bengal vâliliğine oğlu
Mahmud Buğra Hanı tâyin etti. Balaban’ın 1287
yılında vefâtından sonra başa geçen Muizzüddîn
Keykubâd’ın başarısız idâresi, yerine geçen oğlu
Keyûmers’in de küçük yaşta olması üzerine Halaçların
Reisi Fîrûz Şâh, rakiplerini yenerek, Celâleddîn
lakabı ile Delhi Sultanlığının başına geçti.
Celâleddîn Fîrûz Şahın 1290 senesinde Delhi
Sultanlığı tahtına geçmesinden sonra, idâre Halacîler
sülâlesine geçti.
Delhi Sultanlığına hâkim olan Halaç âilesi,
eski bir Türk kabîlesi olan ve kesin olarak tesbit
edilemeyen bir târihte Türkistan’dan göç edip, doğu
Afganistan ile Hindistan’ın kuzey hudutlarına
yerleşen Halaç Türklerine mensupturlar.
Fîrûz Şahın tahta çıktıktan sonra Hintli Prenslere
karşı seferleri müsbet netîceler vermedi. Onunasıl isteği Moğollardan uzak kalmaktı. 1291-92 senesinde
Moğol ordusunun büyük bir istîlâ teşebbüsü
başarıyla önlendi ve Moğolların çoğu esir edildi. Bu
esirlerin büyük bir kısmı Müslüman olarak Delhi
Türk Sultanlığının hizmetine girdiler. Aynı sene
içinde Mandor ve Ucceyn’e seferler düzenlendi.
Bu arada Karâ vâlisi ve dâmâdı Alâeddîn Muhammed,
hükümdârdan izin almadan Devagir üzerine
sefere çıktı. 1294 senesinde sekiz bin kişilik bir
süvârî birliğiyle yola çıkan Alâeddîn, Vindhyalar
Dağlarını geçerek zor şartlar altında iki ay süren bir
yolculuktan sonra, Devagir’e vardı ve şehri kısa
sürede ele geçirdi. Alâeddîn, aldığı büyük ganimetlerle
ülkesine döndü. Fîrûz Şâh bu gâlibiyete çok
sevindi. Yeğenini tebrik ve teftiş için Karâ’ya gitti.
1296 yılında çıktığı bu yolculuğu esnâsında vefât etti.
Yerine Alâeddîn Muhammed Halacî geçti.
Alâeddîn Muhammed, uzun seneler Moğol saldırılarına
karşı koymakla uğraştı. 1299 senesinde
Kutluğ Hoca’nın kumandasında 200.000 kişilik bir
Moğol ordusu Delhi önlerine kadar geldi. Alâeddîn,
Moğollara karşı ordusunun az olmasına rağmen
kahramanca savaştı ve Moğolları bozguna uğrattı.
İç işlerini düzelten Alâeddîn Muhammed, 1302 senesinde
fetihler yapmak için sefere çıktı. Racistan’da
ünlü Çitor Kalesini kuşatarak aldı. Fakat ordu
bu seferden yorgun ve çok kayıp vermiş olarak
döndü. Ayrıca Telingan Devleti üzerine gönderdiği
ordu da başarı elde edemeden ve yorgun döndü.
1305 senesinde Amroha ve 1306 yılında Ravi
yakınlarında, Moğollar bozguna uğratıldı. Bu mücâdeleler
sırasında Dipâlpur eyâleti hudutları Melik
Gâzi Tuğluk’un idâresine verildi. Melik Gâzinin
her sene düzenlediği seferlerden dolayı da
Moğol tehlikesi kalktı.
Kuzey Hindistan’ın hemen hemen tamâmına
hâkim olan Alâeddîn, 1308 senesinde Melik Kâfur’u
güney seferine gönderdi. Melik Kâfur, önce
Varangel’i 1310 senesinde de Madura ve Duâramudra’yı
ele geçirdi. Böylece sultanlığın güney
sınırları deniz sâhiline kadar dayandı.
Sultan Alâeddîn, hiç tahsil görmediği hâlde,
şahsî kâbiliyet ve tecrübeleri ile devlet topraklarını
genişletti. Birçok idârî yenilik yaptı. Müslümanlann
refah ve huzûr içinde yaşamalarını sağlamaya çalıştı.
Sultan Alâeddîn 1316 senesinde ölünce, Melik Kâfur,
Velîahd Hızır Hanın yerine henüz 5-6 yaşındaki
Şihâbüddîn Ömer’i tahta çıkardı. Buna karşı çıkan
Alâeddîn’in üçüncü oğlu Mübârek Han, Melik Kâfur’u
öldürttü. 1316 senesi Nisan ayında kardeşini de
hapse attırarak Kutbeddîn lakabı ile tahta çıktı. Mübârek
Han, babasının bâzı kânunlarını yürürlükten
kaldırdı. Gucerât ve 1318 senesinde Devagir’deki isyânları
bastırdı. Ancak bir Hindû dönmesi ve kölesi
olan Hüsrev Han tarafından 1320 senesi Nisan
ayında öldürüldü. Hüsrev Han tahta geçti.Hüsrev Han, tahta geçtiği zaman Pencap’ta
hudut bölgeleri kumandanı olan Gâzi Melik Tuğluk
isyân etti. Oğlu Fahreddîn Cavna’nın da teşvikiyle
Delhi üzerine yürüdü. Delhi önlerinde yapılan
savaşı Gâzi Melik Tuğluk kazandı. Hüsrev
Han yakalanarak îdâm edildi. Gâzi Melik de 1320
senesi Eylül ayının altısında Delhi Sultanlığı tahtına
çıktı. Bu târihten îtibâren Delhi Sultanlığında
Tuğluklar devri başladı.
Babası Türk, annesi Hindli olan Gâzi Gıyâseddîn
Melik Tuğluk tahta geçtikten bir hafta gibi
kısa bir zaman zarfında sükûneti sağladı. Tuğluk-
âbâd adı ile yeni bir şehir kurdu ve burasını hükümet
merkezi yaptı. Dekken’deki Varangel Racası
isyân edince, Uluğ Hân ünvânı alan oğlu Cavna
Hanı o bölgeye gönderdi. Bu sefer, başarısızlıkla
neticelendi. 1323 senesinde tekrar Dekken üzerine
gönderildi. O da Bidâr’ı fethettikten sonra Varangel’e
doğru ilerleyerek burayı da ele geçirdi. Bu
târihten îtibâren Varangel, Sultanpür olarak adlandırıldı.
Cavna Han, bölgede son olarak Telingâna’yı
fethetti. Burası ilk defâ doğrudan doğruya
Müslümanların idâresine girdi.
1325’te Tuğluk Hanın ölümü üzerine oğlu
Cavna Han, Muhammed Şah lakabı ile tahta geçti.
Muhammed bin Tuğluk, bâzı idârî ve askerî
tedbirler aldı. Güneydeki fetihler sebebiyle, bölgede
yeni bir saltanat merkezi yapılmasına ihtiyâç
duyarak, 1327 senesinde Devagir’i yeniden inşâ ettirdi.
Devletâbâd adını verdiği bu şehri hükümet
merkezi yaptı. Hükümet memurları, âlimler ve
halktan pekçok kişi buraya yerleşti. Muhammed
Han, gönüllü göçün az olması yüzünden halkı
Devletâbâd’a göç etmeye zorladı. Bu duruma kızan
halk, arâzilerini terk ederek hırsızlığa başladı.
Sultânın, bunlar üzerine bir birlik göndermesi,
arâzide zirâat yapılmasını zorlaştırdı ve Delhi’de
kıtlık baş gösterdi.
Muhammed Han devri bundan sonra dâimî
olarak isyânlarla geçti. 1335 senesinde Ma’ber
Vâlisi Seyyid Celâleddîn Madura, bağımsızlığını
îlân etti. Sultan bu vâlinin üzerine yürüdü ise de bir
netîce elde edemedi. Böylece Ma’ber, Delhi Sultanlığının
idâresinden çıktı.
Bengal Vâlisi Behram Han, 1338 senesinde
ölümünden sonra sultanlığa bağlı Doğu Bengal
eyâleti istiklâlini îlân etti. Aradan bir sene geçmeden
Ali Şah Kar adında bir kumandan isyân
etti, fakat isyân ânında bastırıldı. Arkasından
Avadh Vâlisi Ayn-el-Mülk ayaklandı. Sultan bütün
güçlüklere rağmen bu isyânı da bastırdı. Aynel-
Mülk yakalanarak hapsedildi ise de bir süre
sonra af edilerek tekrar Avadh vâliliğine getirildi.
1343 senesinde Pencap eyâletindeki Sunâm,
Samânâ, Kaythal ve Guhrâm’da isyânlar çıktı. Ancak
bu isyânlar şiddetli bir şekilde bastırıldı. Muhammed
Tuğluk yine bir isyânı bastırmak üzere
Sind Seferine çıktığı zaman Tahattha yakınlarında
hastalanarak 1351 senesi Martında öldü. Muhammed
Tuğluk’un ölümü sırasında Hindistan’da,
üçü ayaklanmalardan ortaya çıkma beş tâne bağımsız
Müslüman Türk devleti vardı.
Başsız ve güçsüz durumda kalan ordunun ileri
gelen kumandanları ve devlet adamlarının ısrâriyle,
ölen sultanın yeğeni Fîrûz Şah, sultanlığı
istememesine rağmen, tahta çıkarıldı.
Fîrûz Şah, tahta geçtikten sonra devleti kuvvetlendirmek
için seferlere çıktı. Bengal bölgesinin
hâkimi îlyas 1345 senesinde Batı Bengal’de bağımsızlığını
îlân etmiş, 1352 senesinde ise Doğu
Bengal’i ele geçirmişti. Fîrûz Şah, önce îlyas’ın
üzerine yürüdü ve onu İklala Kalesine çekilmeye
mecbur bıraktı. Fîrûz Şah seferden sonra Orissa
üzerine yürüyerek burayı ele geçirdi. Orissa
Racası barış yapmak istedi. Senelik yirmi fil vergi
vermek üzere barış yapıldı.
Fîrûz Şah, 1367 senesinde doksan bin süvârî,
480 fil ve çok sayıda piyâdeden meydana gelen ordusu
ile Thattha üzerine sefer düzenledi. Çok büyük
sıkıntıların, çekildiği bu sefer sonunda, Sind
Camlarının hükümdârı Câm Mâli’nin senede
400.000 Hind parası vermesi şartıyla anlaştılar.
Fîrûz Şah, 1388 senesi Eylül ayında seksen üç
yaşındayken öldü. Her işinde âlimlere danışan Fîrûz
Şah, ülke topraklarını genişletmek için büyük
seferlere çıkmaktan ziyâde iç işleri ile uğraşmayı
tercih etti. İşlerinde en büyük desteği hocası Celâleddîn
Hindî’den (rahmetullahi aleyh) görmekteydi.
Vergileri koyup kaldırmakta dînin hükümlerine
çok dikkat ederdi. Dîne uymayan her türlü
vergiyi kaldırdı. Devlet geliri azalacağı yerde daha
da arttı. Devlet idâresinde yaptığı düzenlemeler,
mâlî ve İktisâdi alanlarda büyük bir gelişmeye
sebeb oldu. Müslüman ve gayri müslim bütün
halkın refah ve saâdetine hizmet etti.
Fîrûz Şahdan sonra şehzâdeler arasındaki mücâdeleler,
onun yaptığı bütün iyi işlerin tahrib olmasına
ve sultanlığın kötü duruma düşmesine sebeb
oldu. Bu mücâdelelerden sonra torunu Gıyâseddîn
Tuğluk tahta geçti. Bu târihten Timur Hanın
1398 senesindeki Hindistan Seferine kadar
taht, altı defa el değiştirdi. Timur Han, 1398 senesi
Eylül aymda îndus Nehrini geçerek Hindistan’a girdi.
Delhi Sultanı Mahmud Şah elindeki yetersiz
kuvvetlerle karşı koymaya çalıştı ise de Delhi
önündeki muhârebede yenildi. Delhi Timur Hanın
eline geçti. Timur Han, 1399 senesinde Türkistan’a
geri dönünce, Mahmud Şah yeniden hükümdâr
ünvânını aldı. Fakat önce Mallû, sonra da Devlet
Han Ludi’nin elinde bir kukla hükümdâr olarak
kaldı. Mahmud Şahın 1413 senesinde ölmesiyle
Tuğluk Hânedânı sonra erdi.1414 yılında Delhi’yi ele geçiren Militan Vâlisi
Hızır Han, ölünceye kadar bölgeyi Timur ve
Şahrûh adına idâre etti. Ölümünden sonra yerine
geçen oğlu Mübârek, bağımsızlığını îlân etti. Böylece
Delhi Sultanlığının idâresi, Resûlullah sallallahü
aleyhi ve sellemin neslinden olduklarını iddiâ
etmeleri yüzünden “Seyyidler” adını alan Hızır
Han nesline geçti.
Mübârek Şahın saltanatı, ayaklanmalarla geçti.
Mübârek Şah, 1434 senesinde nüfûzunu kırmak
istediği veziri Server-ül-Mülk tarafından öldürüldü.
Yerine kardeşinin oğlu Muhammed, ondan
sonra da 1444’te onun oğlu Âlem Şah çıktı.
Hepsinin saltanatı, kargaşalık, ayaklanma, iç ve dış
harblerle geçti. Bu yüzden devlet gittikçe zayıfladı.
Son yıllarda devlet işleri Pencab’ın büyük bir kısmına
hâkim olan Behlül Han Ludî adında bir Afgan
beyinin eline geçti. 1451 seneside Behlül’ün
baskısına dayanamayan Âlem Şah, tahtı ona bırakarak
Badaun’da yerleşti. Böylece Delhi Türk Sultanlığı
sona erdi ve hükümdârlık Afgan asıllı Lûdîlerin
eline geçti. (Bkz. Lûdîler)
Delhi Türk Sultanlığının idârî teşkilâtı genelde
Türk İslâm devletlerinin teşkilâtına dayanmaktaydı.
Saray teşkilâtının başında Vekil-i Dâr
bulunurdu. Ondan sonra idâresinde hâciplerin görev
yaptığı Emir Hâcib veya Bâr Bey denilen saray
görevlisi gelirdi.
İdârî işlere vezir bakmaktaydı. Dînî işler ise,
Sadr-üs-Sudûr denilen görevlinin idâresindeydi. Bu
zât aynı zamanda sultanlık baş kâdısı Kâdı-i Memâlik
görevini de yapardı.
Delhi Türk Sultanlığı, süvârî kuvvetlerinin
büyük rol oynadığı düzenli bir orduya sâhipti. Askerler
önce, iktâlardan faydalanırlardı. Daha sonra
maaş almaya başladılar. Orduda fillerin önemli
bir yeri vardı. Fillerin üzerinde okçular bulunurdu.
Ayrıca bunlardan düşman saflarını yarmak
ve mâneviyatlarını bozmak için faydalandırdı.
Ordunun piyâde sınıfının çoğunu Hindûlar meydana
getirirdi. Hassa askerleri dışında, piyâdeler
geçici olarak orduya alınırdı.
Birçok âlim, şâir, yazar ve sanatkârı himâyelerine
alan Delhi Sultanları, kültür ve sanatın gelişmesine
büyük hizmet ettiler. Balaban devri,
ilim ve sanat bakımından önemlidir. Onun devrinde
Ferîdeddîn Mes’ûd, Sadreddîn bin Behâeddîn Zekeriyyâ,
Bedreddîn Ganevî gibi İslâm âlimleri,
Hamîdeddîn, Bedreddîn Dımeşkî, Hüsâmeddîn
gibi tıb âlimleri yetişti. Büyük âlim Emir Hüsrev
Dehlevî, Delhi Sultanlarından himâye gördü. Hüsrev
Dehlevî, Hindistan’da şiirlerini Farsça yazan şâirlerin
en büyüğüdür. Şâirliği yanı sıra, târihî eserler
de yazmıştır. Delhi sarayında yaşayan şâirlerden
birisi de Hüsrev Dehlevî’nin yakın arkadaşı
Necmeddîn Haşan Sencerî idi. Bu iki zâtın yakındostu târihçi Ziyâeddîn Bemı 1357 senesine kadar
Delhi Sultanlığının târihini anlatan Târih-i Fîrûz
Şâh adlı eserin yazarıdır. Nizâmüddîn Evliyâ,
Ferîdüddîn Genc-i Şeker ve Şeyh Nûreddîn, Celâleddîn
Hindi gibi büyük tasavvuf âlimleri Delhi
Türk Sultanlığı zamânında yaşamış, Hindistan’ın
meşhur ve büyük velîleridir.
Delhi Sultanları, geniş îmâr faaliyetlerinde
bulundular. Günümüze kadar ulaşan birçok eserler
yaptılar. Ayrıca yeni şehirler inşâ ettiler. Yaptıkları
eserlerin büyük kısmı Delhi’dedir. Kutbeddîn
Aybeg’in yaptırmaya başladığı 79 metre yüksekliğindeki
Kutb Minâr ismi ile meşhur minâre
daha sonra bitirilmiştir. Aybeg, ayrıca Cayna mâbetleri
enkazını kullanarak Kıdvet-il-İslâm adlı
câmiyi inşâ ettirdi.
Halacî Hânedânlığı zamânında Hindistan’daki
Müslüman mîmârisi, Selçuk mîmârisi teknik
ve üslûbunun etkisinde gelişti. Alâeddîn Halacî zamânında
Kıdvet-il-İslâm Câmiinin yanında yapılan
medrese bunlardan biridir.
Tuğluklarda Fîrûz Şah, birçok îmâr faaliyetlerinde
bulundu. Ayrıca eski eserlerin tâmir ve ihyâsına
büyük önem verdi. Hisar ve Cavnpûr gibi
birçok meşhur şehir kurdu ve tâmir ettirdi. Ayrıca
Firûzâbâd adıyla Delhi yakınlarında yeni bir başkent
inşâ ettirdi. Buranın güneyinde Havz-ı Hassı
denilen büyük havuzun kenârında bir medrese
yaptırdı. Bunlardan başka; 50 sulama bendi, 40 câmi,
30 medrese, 20 hânkâh, 100 kervansaray ve
han, 5 dârüşşifâ, 100 türbe ve mezar, 10 hamam,
150 sulama işlerinde de kullanılabilecek kuyu ve
su biriktirmeye mahsus havuz, 1 0 0 köprü yaptırmıştır.
DELHİ SULTANLARI
Mu’izziler
Kudbeddîn Aybeg……………………………………. 1206
Aram Şah………………………………. ………………1210
Şemseddîn İltutmuş………………………………..1211
Rükneddîn Fîrûz Şah……………………………….1236
Celâleddîn Râziye Begüm……………………… 1236
Mu’izzüddîn Behram Şah………………………..1240
Alâeddîn Mes’ud Şah……. ……………………….1242
Nâsıreddîn Mahmud Şah………………………… 1246
Gıyaseddîn Balaban………………………………..1266
Mu’izzüddîn Keykubâd………………………….. 1287
Şemseddîn Kayûmers……. ………………………1290
Haiacîler
Celâleddîn Fîrûz Şah……….. …………….. …….1290
Rükneddîn İbrâhim Şah…………………………..1296
Alâeddîn Muhammed Şah……………………….1296
Şihâbeddîn Ömer Şah……………………… ……. 1316
Kutbeddîn Mübârek Şah………………………….1316
Nâsıreddîn Hüsrev Şah………….. ……………… 1320Tuğluklar
Gıyâseddîn Tuğluk Şah………………………….. 1320
Gıyâseddîn Muhammed Şah…………………… 1325
Mahmûd Şah…………………….. ………………… .1351
Fîrûz Şah………………………………………………..1351
İkinci Gıyâseddîn Tuğluk Şah……………………1388
Ebû Bekr Şah…………………………………………. 1389
Nâsıreddîn Muhammed Şah……………………. 1390
Alâüddîn İskender Şah…………………………….1393
Nâsıreddîn Mahmud Şah (I. Saltanatı)……..1393
Nusret Şah…………………………………………. ….1395
Nâsıreddîn Mahmud Şah (2. saltanatı)…….1399
Seyyidler
Hızır Han…………………………. ……………………1414
Mu’izzüddîn Mübârek Şah……………………… 1421
Muhammed Şah………………………………………1435
Alâeddîn Âlem Şah……………………………….. .1446

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*