wiki

öğrenme,

öğrenme, psikolojide, bireyde belli bir
davranış değişimiyle sonuçlanan yaşantı ya
da süreç.
Öğrenme çok çeşitli biçimlerde gerçekleşebilir.
Bunlar, çağrışım yoluyla gerçekleşen
ve klasik ya da etkin (uyarımsız) olabilen
koşullanma(*); canlının, belli bir renk tonu
gibi sınırlı duyumsal özelliklere yanıt vermeyi
öğrenmesi olan ayrım(*); yinelenen
uyarılara yanıt vermeme biçiminde gelişen
alışma(*); yaşantıları, birbirleriyle ilintili
özelliklerine göre sınıflandırmayı içeren
kavramlaştırma(*); problem çözme; geçmiş
yaşantılann duyum algısı üzerindeki etkisine
dayanan algısal öğrenme(*); duyumlara
yönelik işaretlere sinir-kas sistemiyle yanıt
vermeye dayanan psikomotor öğrenmedir^*).
Taklit(*), içgörü(*) ve etkilenim(*)
öbür öğrenme biçimleridir.
Kuramlar. 17. yüzyıldan 20. yüzyıl ortalanna
değin öğrenme kuramlarının temel
hedefi, tüm öğrenme süreçlerine yön veren
belli evrensel ilkelerin varlığını bilimsel
olarak kanıtlamak ve bunların işleyişini
açıklayabilmekti. Böylelikle, bütün canlı
davranışlannı, fen bilimlerindeki gibi tek
bir yasalar sistemi altında toplayabilecek
kesin bir “nesnel” yöntemin geliştirilmesi
amaçlanıyordu. 20. yüzyılın ikinci yarısında
ise, öğrenmenin tek bir ilkeye dayandınlamayacağı
genellikle kabul edildi.
20. yüzyılın ilk yansında, üç ABD’li kuramcı
öğrenme konusunda Batı’da etkili
oldu. Bunlardan E.R. Gutherie öğrenme
sürecindeki en önemli ve belirleyici etkenin
algı ya da ruhsal durum değil, uyaranlara
verilen yanıtlar olduğunu ileri sürdü. Clark
L. Hull, ödüllendirmeyle desteklenerek sürekli
yinelenen uyaran-yanıt etkinliğinin
alışmaya dayalı bir güç yarattığını, bunun
da öğrenme sürecinin temelini oluşturduğunu
savunuyordu. E.C. Tolman’a göre ise
öğrenme, davranışlardan çıkarım yoluyla
türetilen bir süreçti.
Bu araştırmacıların üzerinde durduğu kavramlar,
sonraki çalışmalara da temel olmuştur.
Bunlardan biri de, çevresindeki herhangi
bir şeyi algılayan canlının, orada bulunan
şeye ilişkin kavrayışının, yani duyumlardan
düşünceye giden sürecin gözlenmesine dayanan
çağrışımdır. Nesne ya da olayların
zaman ve mekân içindeki yakınlığının, aynca
benzerlik, sıklık, çarpıcılık ve çekicilik
gibi özelliklerinin çağrışımlardan düşünceye
varma sürecini etkilediği kabul edilir.Ancak çağrışım sürecinin işleyişi konusunda
çeşitli görüş ayrılıkları vardır. Hull ve
Gutherie’nin de savunduğu görüşe göre,
çağrışımlar gözlenebilir uyarandan yanıta
kadar geçen süre içinde gerçekleşir. Çağnşım
yoluyla öğrenme, canlının önceden
başka bir şeyle ilişkilendiremediği uyaranlan
belli yanıtların izleyeceğini kavramasıdır
ve temelde koşullanma yoluyla gerçekleşir.
Koşullanma sürecindeki pekiştirme yeni
davranış biçimlerini belirginleştirebilir. Rus
fizyolog İ.P. Pavlov’un deneyleri bu konuda
klasik bir örnektir.
Uyaran-yanıt kuramlarına yönelik en
önemli eleştiri, canlının iç etkinliklerini göz
ardı ettiği, bu yüzden de öğrenme sürecini
açıklamakta yetersiz kaldığıdır. Nesnellik
kaygısını o kadar ön plana çıkarmayan
Tolman ve benzerleri ise çağrışımı, uyaran
ile öznel duyumsal izlenimler arasındaki
ilişkiyle açıklamayı denemiştir.
Öğrenme sürecinin anlaşılması açısından
önem taşıyan bir başka kavram da pekiştirmedir.
Ödüllendirilen davranışların daha
çabuk ve kalıcı biçimde öğrenildiği ilkesine
dayanan pekiştirme de pek çok tartışmaya
yol açmış bir kavramdır.
Öğrenme sürecinde rol oynayan başka pek
çok etken bulunduğunu öne süren psikoloji
bilginlerine göre, çağrışım kuramı evrensel
bir geçerlilik taşımamaktadır. Örneğin Geştalt
okuluna göre öğrenme yalnızca çağnşım
yoluyla değil, çevredeki ilişkilerin yeniden
yapılandırılmasıyla gerçekleştirilir. Dil yetisinin
psikolojik boyutlarını inceleyen ruhdilbilim
(psikolinguistik) uzmanları dil öğreniminin,
çağrışım kuramıyla açıklanamayacak
kadar çok sözcük ve birleştirme
kuralının öğrenilmesini içerdiğini vurgulamaktadır.
Bu yüzden, dil öğrenimini belirleyen
temel düzenleyici yapılar, belki de
genler aracılığıyla doğuştan gelen bir “dilbilgisi”
bulunabileceğini öne sürerler.
Çağdaş öğrenme kuramlarında ele alman
başka bazı önemli konular, öğrenilmiş şeylerin
kullanılmasında güdülenimin rolü; öğrenilmiş
bir şeyin öğrenilecek olanlara etkisi
(bak. öğrenme aktarımı); öğrenme aşamaları;
anımsama, unutma, bilgi tazeleme
süreçlerinin yapısı (bak. bellek) ve canlının
evrimsel gelişim aşamasıdır. Davranış genetiği
alanındaki < çalışmalar da öğrenilmiş ve
kalıtsal davranışlar arasındaki ayrımın kavranmasına
önemli katkılarda bulunmuştur.
Düşünce ve imgelem, biliş, bilinçlilik, irade
gücü gibi sayısal olarak ölçülemeyen süreçler
de öğrenme üzerine yürütülen araştırmalarda
önemli yer tutar.
Öğrenmenin fizyolojik temeli. Öğrenme ve
anımsama mekanizmaları sinir sistemindeki
görece kalıcı değişimlere bağlıdır. Öğrenmenin
ürünleri, önce tersine çevrilebilir bir
süreç aracılığıyla beyinde korunmakta, bunu
sinir sistemindeki daha kalıcı bir değişim
izlemektedir. Buna dayanarak öğrenmede
iki sinirsel sürecin rol oynadığı ileri sürülmüştür.
Belleğin geçici ve tersine çevrilebilir
olan kısa vadeli işlevinde, bellek izini
sınırlı bir zaman dilimi içinde canlı tutan
fizyolojik bir mekanizmanın (örn. sinaps
bölgesindeki elektriksel ya da kimyasal
değişiklik) rol oynadığı sanılır. Uzun vadeli
bellek ise sinir hücrelerinin fiziksel ya da
kimyasal yapısındaki değişimlere bağlı olabilir;
sinaps bölgesindeki değişiklikler burada
özellikle önemlidir. Ayrıca belli anı ya
da imgelerin beyinde ayrı bir yere yerleştirildiği
anlaşılmaktadır.
Usavurma, problem çözme gibi daha karmaşık
etkinlikler ile akıl ve dil yetileri de
öğrenme açısından önemlidir. Bu süreçlere ilişkin bilgiler, temel olarak beyin dokusu
örselenmiş kişiler üzerinde yapılan araştırmalara
dayanır. Beyin kabuğundaki belirli
noktalann (özellikle şakak ve artkafa lobları
ile yanal loblar) zedelenmesi okuma,
yazma, konuşma gibi dile ilişkin etkinliklerde
aksamaya yol açabilir. Ayrıca bak.
algısal-devimsel beceri, dikkat, düşünce,
gelişme psikolojisi, güdülenim, zekâ.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir