ölüm dansı, ölümün her şeye egemen olan
ve herkesi eşitleyen gücünü simgeleyen,
ortaçağa özgü alegorik kavram. Daha çok
ortaçağ sonlarında, Batı Avrupa ülkelerinin
tiyatro, şiir, müzik ve görsel sanat yapıtlannda
işlenmiştir. Edebiyat yapıtlarında ve
resimlerde, canlı ve ölü figürlerinin yer
aldığı bir geçit töreni ya da dans olarak
betimlenir. Bu geçit töreninde, papa ve imparatordan çocuk, kâtip ve münzevilere
kadar, toplumsal konumlarına göre sıralanmış
canlılar ölülerin önderliğinde mezara
gitmektedir.
Ölüm dansı kavramı, 13. yüzyıl sonları ya
da 14. yüzyıl başlarında ölümün kaçınılmazlığı
ve tarafsızlığı temalarını birleştiren şiirlerden
kaynaklandı. Büyük olasılıkla da
ortaçağ sonlarında, 14. yüzyıl ortasındaki
Büyük Veba Salgını ve Fransa ile İngiltere
arasındaki Yüz Yıl Savaşları’nın (1337-1453) yarattığı ölüm saplantısıyla ivme kazandı.
Mim dansları ve ibret oyunları da
kavramın biçimsel gelişiminde önemli bir
rol oynadı.
Ölüm dansının bilinen ilk gelişmiş temsili,
eskiden Paris’teki Günahsızlar Mezarlığında
yer alan bir dizi resimdi (1424-25).
Dizide, kilise ve devlet hiyerarşisinin tümü,
ölüme giderken kendilerine eşlik eden iskelet
ve cesetlerle birlikte görkemli bir dans
içinde resmedilmişti. Yapıt, ölümün her an
yakında olduğunu anımsatan bir uyarı olmanın
yanı sıra, insanları tövbe etmeye yönelten
bir çağrı niteliğindeydi. Resimler
1699’da tahrip edildiyse de, bunların bir
reprodüksiyonu ya da serbest yorumu Parisli
basımcı Guy Marchant’ın ağaç baskıları
(1485) arasında yer alır; resimlere eşlik
eden dizeler de günümüze ulaşmıştır.
Ölüm dansı temasını işleyen bütün öteki
resim dizileri ya doğrudan ya da dolaylı
olarak Günahsızlar Mezarlığındaki resimlerden
kaynaklandı. Manastırların arkadlı
avlularıyla (bunların açık iç avlularında
genellikle mezarlıklar yer alırdı) kiliselerin
neflerini bezeyen frizlerde ölüm dansı teması
oldukça yaygındı. Almanya’da da çok
sayıda ağaç baskıda bu tema işlenmişti.
Alman ressam Hans Holbein (Genç) 1523-
26′ arasında bir dizi ölüm dansı çizimi
yaparak temanın resimdeki gelişimini doruk
noktasına ulaştırdı. Bu çizimlerin Alman
sanatçı Hans Lützelburger tarafından gerçekleştirilen
oymabaskıları da 1538’de
Lyon’da yayımlandı. Holbein’ın geçit töreni,
ölümü simgeleyen iskelet figürlerinin
gündelik yaşamları sırasında birden kurbanlarının
karşısına çıkıp onları ürkütmesini
konu eden bir dizi sahneden oluşuyordu.
Ölüm dansı temasını işleyen çok sayıdaki
edebi yapıtın en önemlilerinden biri, Günahsızlar
Mezarlığındaki resimlere eşlik
eden dizelerle bazı Alman şiirlerinden esinlenen
“La danza general de la muerte”
(Toplu Ölüm Dansı) adlı İspanyolca şiirdi.
Ayrıca Geç Rönesans edebiyatı da bu
temaya çeşitli göndermeler içeriyordu.
Müzikte ölüm dansı teması çoğunlukla
ölümle ilgili bestelerde işlendi. Almanya,
Fransa, Flandre ve Hollanda’da bu konuyu
ele alan mim gösterileri yapıldı. Ayrıca, 16.
yüzyıl başlarına ait bir Alman ölüm dansının
(Toîentanz) müziği de günümüze ulaşmıştır.
Ölüm dansı kavramı Rönesans’ta eski
ürkütücülüğünü yitirdiyse de, 19. yüzyıl
Fransız romantik edebiyatı ile 19. ve 20.
yüzyıl müziğinde yeniden canlandırıldı.
1956’da Ingmar Bergman bu temayı Det
sjunde inseglet (Yedinci Mühür) adlı filminde
görsel bir doruk noktası olarak etkili
biçimde kullandı.
ölüm dansı
24
Şub