SÜNGERLER (Porifera), Alm. Schwammtiere
(m. pl.). Fr. Spongiaires (m. pl.), éponges (1. pl.) İng.
Sponges. Su diplerinde, kayalar, hayvan kabukları
veya zemin üzerine yapışarak yaşayan basit yapılı hayvanlar.
Parlak sarı, turuncu, kırmızımtırak, siyah ve
menekşe renkli olabilirler. Belli bir şekilleri yoktur.
Vazo, kadeh, torba, boru, çalı gibi gayrı muntazam
kümeler meydana getirirler. Hakîki doku ve organlardan
mahrumdurlar. Duyu, sinir ve hareketi sağlayan
hücreleri bulunmadığından yapıştıkları zeminlerde
sabit yaşarlar. Hayvandan çok bitki hissini verirler.
Boyları birkaç milimetreden, 1-2 metreye kadar değişir.
Büyük çoğunluğu sıcak denizlerde yaşar. Çok azı tatlı
sularda bulunur. Bir sünger zemine yapışan kapalı bir
kısım ile vücut boşluğuna açılan “oskulum” denen bir
açıklıktan ibârettir. Yanlarda da suyun girip çıkmasını
sağlayan delikler (por) vardır. Bu delikli yapıdan dolayı
süngerlere “porifera”denir. Küçük ağız ödevini gören
yan deliklerden giren su vücut boşluğunu dolaştıktan
sonra, oskulumdan tekrar dışan atılır. Vücut yapılan iç ve
dış olmak üzere iki tabakadan meydana gelir. Aralarında
dış deriden hasıl olan mezenşim adı verilen jelatinsi
bir ara tabaka da vardır. Süngerlerin iskelet
elemanları bu kısımdan meydana gelir. Destek ödevini
gören iskelet sistemi kalker silis veya keratin bileşiminden
hasıl olan iskelet iğneleri (spikül) ve spongin denilen
proteinli bir maddeden ibârettir. Spongin maddesi, spikülleri
bir ağ gibi örerek iskelet sistemini meydana getirir.
Bazı süngerlerde iskeletteki spiküller tamamen
kaybolarak destek maddesi olarak yalnız spongin kalır.
Bu tür süngerler temizlendikten sonra, halk arasında
temizlik süngeri olarak kullanılır. îskeletsiz olan pek az
sünger vardır. Sünger olarak bildiğimiz kısım aslında
hayvanın yumuşak kısımlarından ayrılmış iskeletinden
başka birşey değildir. Suyu emdiğinde şişme özelliği
vardır. Plastik süngerlerden önce daha çok kullanılırdı.
Yan deliklerden su ile beraber giren besin kırıntıları iç
derinin kamçılı hücreleri tarafından içine alarak sindirilirler.
Sindirilen besin maddeleri mezenşim tabakasında
bulunan göçmen hücrelerle vücudun diğer hücrelerine
taşınır. Süngerler eşeyli ve eşeysiz olarak iki şekilde
ürerler. Eşeyli çoğalmada mezenzimatik tabaka içinde
yumurta ve spermazoitler meydana gelir. Her iki çeşit
üreme hücresi de aynı veya ayn ayn hayvanlarda bulunabilir.
Döllenme vücud içinde olur. Yan deliklerden su ile
giren spermatozoonlar göçmen hücreler tarafından taşı
narak yumurtayı döllerler. Eşeysiz üreme vücudun yanlarından
olan tomurcuklarla meydana gelir. Tomurcuk
ana hayvandan ayrılarak yeni bir sünger hasıl eder.
Aynlmadığı takdirde sünger kolonisi meydana gelmiş
ölür. Tadı su süngerlerinde sert iklimlere karşı
“gemulla” denen bir üreme şekli görülür. Sonbahara
doğru mezenşim tabakası içinde toplu iğne başı irili
ğinde renkli kürecikler meydana gelir. Bunlar bol
besinli embriyonal hücrelerdir. Gemula denen bu
küreler dış taraftan iki katlı bir spongin zarla çevrilir.
Ilık ve sığ deniz diplerinde yaşayan kalkerli süngerler. Bu tür
süngerlerin genellikle sert kıllı bir yapıları vardır. Çalıya benzeyen
karışık şekillerde bulunurlar. Resimde, bir küme halinde
büyümüş üç ayrı tip sünger görülmektedir. Esas kütle basit veçok
dallı bir yapıya sahip olan Leucosolenia cinsinden meydana gelmektedir.
Sol tarafdaki üç büyük, iki küçük vazo şeklindeki süngerler
Sycon’lardır. Leucosölenia’nın irtibatlandığı düz tabaka
süngerler ise üst kısımda yer almaktadır.
Süngerlerde destek vazifesini
gören iskelet sistemi kalker,
silis veya keratin bileşimlerinden
hâsıl olan iskelet iğneleri
ve spongin denilen
proteinli bir maddeden ibarettir.
Spongin maddesi, spikülleri
bir ağ gibi örerek iskelet
sistemi meydana gelir. Şekillerde
kireçli, silisli ve boynuz
süngerlerindeki sert iskelet
yapıları görülmektedir.
Ana hayvan öldükten sonra, bunlar çok soğuklarda
dahî hayâtını sürdürürler, ilkbaharda gemula içindeki
üreme hücreleri etrafındaki zarın deliklerinden çıkarak
yeni süngerleri meydana getirirler.
Sünger avcılığı yüzyıllardır yapılagelmektedir. Eski
devirlerde çıplak dalgıçlar 20 metre derinliğe inerek
kesici âletlerle süngerleri alt taraflarından keserlerdi. Su
basıncından dolayı çoğu göğüs hastalıklarına tutulurdu.
Sonraları denizin dibini sürtme ağlarla tarayan
balıkçı tekneleri ile bol miktarda sünger toplanmaya
başlandı. Fakat bu usûl genç süngerleri de kopardığından
zararlı oluyordu. Günümüzde sünger avcılığı dalgıç
elbiseleriyle yapılmaktadır. Bu usûlde avcılar
süngerleri inceleyerek kaliteli olanlarını toplarlar. Toplanan
süngerler temizleme ve kurutma işlemlerinden
sonra piyasaya sürülür.
Genellikle sığ su diplerinde çok görülen süngerler, gayrı muntazam
yekiller hâlinde, bitki ve kayalara yapışarak büyürler. Derin
deniz diplerinde yaşayan, bardak ve vazo şeklindeki düzgün görü
nüşlü cinsleri de vardır. Bunlardan sağdaki küçük resimde görü
len vazo sünnerleri sadece Akdeniz’de yaşayan tipik
süngerlerdendir. Bütün süngerler hakîki doku ve organlardan
mahrumdurlar. Duyu, sinir ve hareketi sağlayan hücreleri bulunmadığından
yapıştıkları zeminlerde sabit yaşarlar.