SÜNNET, Alm. Sunna (f), Fr. Sunna (f), İng. Sunnah.
Din bilgilerinde senet, kaynak olan dört delilden biri.
Allahü teâlânın, açıkça bildirmeyip yalnız Peygamberimizin
(s.a.v) yapılmasını övdüğü, yahut devam üzere
yaptığı, yahut yapılırken görüp de mâni (engel) olmadığı
şeylere Sünnet denir. Sünnet, lügatta yol, kanun,
âdet… mânâlarına gelir. Yapılmasını övdüklerine
(Kavli sünnet) ve (hadîs), devam üzere yapuklanna da
(Takriri sünnet) denir. Sünnet, dünya ve âhiretin efendisi
ve bütün insanların her bakımdan en yükseği ve en
iyisi olan Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)
ran yaptığı ve kaçındığı şeylerdir. Resûlullahm (s.a.v.)
yaptığı ve kaçındığı şeyler iki kısımdır:
Birisi, ibâdet olarak yaptığı ve kaçındığı şeylerdir.
Her müslümanm bunlara tâbi olması lâzımdır. Bunlara
uymayan şeyler bid’atdir. İkincisi, âdet olarak yâni
bulundukları şehrin ve o memleketteki insanların
yapmakta oldukları şeylerdir. Bunları da beğenmiyenin,
çirkin diyenin, îmânı gider. Fakat, bunları yapmak,
mecburî değildir. Bunlara uymayan şey, bid’at değildir.
Bunları yapıp yapmamak, memleketlerin ve insanların
âdetlerine bağlıdır. Mübâh kısmmdandırlar. Din ile
bağlılıkları yoktur. Her memleketin âdeti, başka başkadır.
Hattâ, bir memleketin âdeti, zemanla değişir.
İbâdetler, yâni müslümanlara yapılması emir olunan
şeyler, dört kısımdır: Farz, vâcib, sünnet, nâfile.
Allahü teâlânın açık olarak bildirdiği emirlerine (Farz)
denir. Açık olmayıp, zan ederek anlaşılan emirlerine
(Vâcib) denir. Farz veya vâcib olmayıp, Resûlullahm
(s.a.v) kendiliğinden emir ettiği veya yaptığı ibâdetlere
(sünnet) denir.
Sünnetn Çeşitleri: Resûlullahm emir ettiği ve kendisinin
de yapüğı ibâdetler ve işler, birkaç çeşittir. Bunlar
da şunlardır:
1- Müekked Sünnet: Buna Sünnet-i hüda da denir.
İslâm Dîni’nin şiârı olan, yâni bu dîne mahsus olan
kuvvetli sünnetlerdir. Meselâ câmide itikaf etmek, ezan
ve ikâmet okumak, cemâatla namaz kılmak, erkek
çocukları sünnet ettirmek, misvak kullanmak böyledir.
Peygamberimiz bunları devamlı yaparak nâdiren terk
etmiş ve terk edenlere de birşey dememiştir.
Müekked Sünneti özürsüz devamlı terk etmek mekruh
olur, küçük günah olur. Farz ve vâcib olan ibâdetleri
nâfile olarak yapmak, müekked sünnetleri
yapmaktan daha çok sevap olur.
2- Gayr-i Müekked Sünnet: Peygamberimizin ara
sıra terk ettiği işler ve ibâdetlerdir. Meselâ ikindi namazının
ve yatsı namazının ilk sünnetleri böyledir. Müstehab
ve Mendub da aynıdır. 3- Zevaid Sünnet:
Resûlullahm (s.a.v) ibâdet olarak değil de, âdet olarak
devamlı yaptığı şeylere Sünnet-i Zevaid denir. Elbiseleri,
oturması, kalkması, iyi şeyleri yapmaya sağdan
başlaması böyledir. Bunları yapanlara da sevap verilir.
Bunlara sevap verilebilmesi için niyet etmek lâzım değildir.
Niyet edilirse ibâdet olurlar. Sevapları çoğalır.
Zevaid Sünnetleri ve nâfile ibâdetleri terk etmek mekruh
olmaz. Günah değildir. Bununla beraber, âdete
bağlı şeylerde de Resûlullaha (s.a.v) tâbi olmak, dünyada
ve âhirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli
saadetlere yol açar.
Sünnet kelimesinin dînimizde üç mânâsı vardır:
(Kitab ve sünnet) birlikte söylenince, kitab, Kur’ân-ı
kerîm, sünnet de, hadîs-i şerifler demektir. (Farz ve
sünnet) denilince, Farz, Allahü teâlânın emirleri, sünnet
ise Peygamberimizin (s.a.v) sünneti, yâni emirleri
demektir. Sünnet kelimesi yalnız olarak söylenince,
İslâmiyetin bütün hükümleri demektir. Fıkıh kitablan
böyle olduğunu bildiriyor. “Sünnetim i te rk edene,
şefaatim haram oldu” hadîs-i şerifinde sünnet
demek, İslâmiyet yolu demektir. Çünkü mü’min •
kimse, büyük günah işlese de, şefaattan mahrum
olmaz. Hadîs-i şerifte, “Büyük günah işleyen lere
şefaat edeceğim ” buyuru\du. Demek ki, Resûlullahın
(s.a.v.), Allahü teâlâdan getirdiği dînin bütün
hükümlerine tâbi olmak lâzımdır. Bunu, terk eden
şefaata kavuşamaz. Bu hadîs-i şerifteki sünnet, yapması
vâcib olan (mutlaka emir olan) şeyler demektir.
Bu da, Eshâb-ı kirâmın ve onların yolunda bulunan
Tâbiîn ve Tebe-i tâbiînin gittiği yoldur. Bu yolda
olanlara (Ehl-i Sünnet) denir. O hâlde hadîs-i şerifin
mânâsı, inanılacak şeylerde, yapılacak ve sakınılacak
işlerde Ehl-i Sünnetten ayrılanlar, şefaata kavuşamı-
yacaklardır, demektir. Nitekim “ Üm m etim in arasında
fitn e, fesat yayıldığı zaman, sünnetim e
sarılana yüz şeh id sevabı va rd ır ” hadîs-i şerifi
de (selef-i salihîn, yâni ilk iki asırda yaşıyan müslü-
manların zamanındaki din bilgilerine uyan kimseye
yüz şehid sevabı vardır) demektir. Ehl-i Sünnet itikâ-
dında olana ve beş vakit namazı cemâatle kılana bu
sevap verilir. Peygamberimizin gösterdiği İslâmiyet
yolunda bulunabilmek ve O’nun sünneti üzere yaşayabilmek
için, önce Ehl-i Sünnete uygun îmân etmek,
sonra haramlardan sakınmak, sonra farzları yapmak,
sonra mekruhlardan sakınmak, sonra müekked
sünnetleri, daha sonra müstehabları yapmak lâzımdır.
Bu sırada, önce olanı yapmıyanın, sonra olanı
yapmasının faydası olmaz ve önce olanı yapabilmek
için, sonra olanı terk etmesi câiz ve hatta vâcib olur.
Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Unutulmuş bir sünnetimi m eydana çıkarana
yüz şehid sevâbı vardır.”
“On şey sünnettir: Bıyığı kısaltmak, sakalı
uzatmak, misvak kullanmak, mazmaza, istin-
şak, tırnak kesmek, ayak parmaklarını yıka-
mak, koltuk altını temizlemek, kasıkları temizlemek,
su ile istincâ (Pislikten temizlenmek)”
buyuruldu.
SÜNNET
20
Haz