wiki

GÖKTÜRKLER

Tarihteki adı “ Büyük Türk Kağanlığı” da olan, Orta Asya’da hüküm sürmüş büyük Türk hanedanı ve devleti. Bumin Kağan tarafından 552 yılında kurulup, Peymey Kağan zamanında 745’de Karluk ve Uygur Türklerince yıkılmıştır.n Başşehirleri Ötüken’dir.

Tarihi Göktürk Devletini, Avarlar’a isyan edip, imparator Anagay’ı mağlûp eden Bumin Kağan kurdu. Bumin Kağan, Göktürk oymağının hânı Uluğ Yabgu’nun oğludur. Kardeşi İstemi Kağan ile saltanatı ortaklaşa idâre ettiler. Ortak hükümdarlık usülü, devlet idaresinde bir Türk geleneğidir. Doğu Göktürk Kağanlığını, Doğu Kağan ve Büyük Kağan da denilen Bumin,O ’na bağlı Batı  Göktürk Kağanlığı’nı da kardeşi İstemi Kağan idare ediyordu. Bumin Kağan ölünce kardeşi İstemi, Büyük Kağan oldu. İstemi Kağan’dan sonra oğulları Batı Kağanı, Bumin’in oğulları da doğudaki Büyük Kağanlığı idare etmişlerdir.

Bumin Kağan (552-553), Ötüken Dağı çevresinden Çin Seddi’ne; İstemi Kağan (553-576), Altay Dağları*nin güneyinden başlayarak Cungarya ve İli Irmağı havzası ilerisine kadar olan topraklarda hakimdiler. Böylece iki kardeşin saltanatı müddetince ülke sınırları doğuda ve batıda genişletildi. Avar ülkesi bütünüyle ele geçirildi. Hakimiyetleri altında Oğuz, Üç Oğuz, Dokuz Oğuz, Tarduş, Türkeş, Töles, Tatar, Kırgız, Karluk Türkleri bulunuyordu. Bu iki kağan Türk soyundan gelen bir çok boyları birleştirerek, tarihte ilk defa “Türk” adını taşıyan milli bir devlet kurdular.

Bumin Kağan’dan sonra, kardeşi İstemi ve oğlu Doğu Kağanı Bağan Kağanlar, büyük fetihler yaptılar. Göktürk Devleti’nin sınırlarını; yediyüz yıl öncesi Büyük Hun İmparatorluğu Kağanı Mete (Milattan Önce 209-174)’nin zamanından sonra, en geniş sınırlarına ulaştırdılar. Aral, Balkaş, Baykal gölleri ve Hazar Denizi’nin kuzey ve batı kıyıları Türkler’in elindeydi. Batıda Ural Dağları ve Irmağı geçilip, Volga’ya ulaşıldı. Doğu’da sınır Kore’nin kuzeyinden geçip, Büyük Okyanusa dayanıyordu. Güneyde Doğu Türkistan’ın tamamı ve güney batısı dışında bütün Batı Türkistan,Kansu, Göktürkler’in olup, buralar Türkleştirilmişti. Güney Doğuda, Çin şeddi Göktürk-Çin sınırını teşkil ediyordu.

Göktürk Devleti’nin en kudretli devrinde Çinliler, Sâsânîler, Bizanslılar komşularıydı. Bu devletler, Türk Kağanlığı ile siyâsi münasebetlerinde çok dikkâtliydiler. Göktürkler’e gönderilen Çin elçisi Şang-Sun-Çing, împaratoru’na verdiği raporda; Türkler’in askerî güçle yenilmesinin imkânsız olduğunu belirtiyordu. Siyasi entrikalara başvurulmazsa Çin’in güvenliğinin büyük tehlikeye girebileceği, reçetesini de veriyordu. Bundan sonra, Çinliler an’anevi, hile siyasetlerini tatbik edip, ülke içine fitne soktular. Tigin denilen Göktürk Prenslerini taht kavgasına teşvik edip, Türk örf ve adetlerini dejenere ile Göktürklerin gücünü zayıflattılar. Sinsice plânlarının tatbiki sonucu, 647 yılında Doğu Göktürk Kağanlığını yıkıp, topraklarını ele geçirdiler. Yüzbinlerce Türk’ü esir edip, kanlarına girdiler.

Doğu Kağanlığı’nın yıkılmasıyla; 552 tarihinden 647’ye kadar devam eden birinci dönem bitip, 682’de Kutluğ Devletinin kurulmasına kadar devam eden ikinci dönem başlamıştır. Göktürkler’in üçüncü ve son devri İlteriş Kutluğ Kağan ile başlayıp, 745 yılını la iktidarın Uygur Türkleri’ne geçmesine kadar devam etmişlerdir.

Çinliler, Türk beğlerini öldürtmektense, kontrol altında tutmak için, önceleri Çin sarayında rehin tutma siyâsetini uyguladılar. Bu beğlere sözde birer yüksek Çin memuriyet ünvanı verip, tayinler yaptılar. Çeşitli entrikalar sonucu esir edilip, Çin’e götürülen Türkler’de esâret; milli bir şuurun doğmasına sebep oldu. Ok atmakta ve at yarışlarında usta atıcı ve binici olan Türkler, tertip edilen yarışlarda rekorlar kırıyorlardı. Türk beğlerinin bu başarıları, Orta Asya’ya yayılıyordu. Çin sarayından en cins atları alıp, kaçıran ve hatta Çin İmparatorluk sarayını bile birkaç gün içinde ele geçiren Türk beğlerinin ünleri Türkler arasında yayılıyordu. İçlerinde Çin’li kızlarla evlenip, Çinlileşenler olduğu gibi, İmparatora bile kafa tutup ihtilâl çıkaran Türk beğleri de vardı. Kürşad, bu beğlerin en meşhurlarından
biri idi. G öktürk Devleti’nin Kutluğ dönemini başlatan İlteriş Kutluğ Kağan, önceleri hudutda bir Çin memuruydu.
Onyedi kişi ile Çin’e isyan etti. Türk beğleri de kendisine katıldı. Orta Asya’daki dağınık Türkler, etrafında toplandı.

Milli şuur heyacanını uyandırmak için İlleriş Kutluğu ilk akını Çin’e yapmıştır. 6874de Türkler Çin’in Şansi eyaletine girmişlerse de geri çekilmek zorunda kalmışlardır. 694 tarihinde Çinlileri Nig-Hia yakınlarında yenerek, gereken dersi vermişlerdir. İlteriş Kağan’ dan sonra 693’de kardeşi Kapağan, Kutluğ Kağanı olmuştur. 706’da Kapağan Kağan, Çinlileri büyük bir bozguna uğrattı. 707’de Türkler, ilk defa Kül Tigin’in komuta ettiği orduyla Buhârâ yakınlarında Araplarla karşılaştılar. Türkler, Göktürk Devleti’nin güney batı sınırlarını korumak için, Araplar da İslâmiyeti yaymak için bölgeye gelmişlerdi.

Kapağan Kağan 716 yılında Bayırkular’ın iç isyanını bastırmaya çalışırken, Tola kıyılarında tuzağa düşürülüp, öldürüldü. Oğulları Bögü, İni ve Yuluğ Tiginler kağanlık iddialarında bulundular. Bögü ve İni Tiginler ard arda kağan oldularsa da, ikisi de öldürüldü.Yuluğ Tigin büyük edîb olarak da tanınan, amcaları Bilge Kağan ve Kül Tigin ile işbirliği yaptı. Taht kavgasına ve ülkedeki anarşiye,İlteriş Kağan’ın büyük oğlu Bilge Kağan ve kardeşi başkomutan Kül Tigin son verdi. İki kardeş, ortaklaşa hareket edip, Göktürk Devletine son yükselme devrini yaşatmıştır. Bilge Tonyukuk, bu dönemde başkumandanlık ve vezirlik yapan, Türk tarih ve kültürüne büyük hizmeti dokunan bir
devlet adamıdır.

Göktürkler’in son zamanlarında taht kavgaları ve anarşi bitmek bilmiyordu. Göktürklerdçn ayrılmak isteyen kavimlere ve Çin entrikalarına karşı yapılan mücadelelerde, 731 de Kül Tigin, 734 yılında da Bilge Kağan öldürüldü. Uygur, Karluk, Basmıl Türkleri de Göktürkler’e karşı ayaklandılar. Bu mücadeleler, Peymey Kağan zamanında 745 tarihinde Uygur Türkleri’ nin Göktürk iktidarına son vermelerine kadar devam etmiştir.

Göktürkler’de İdare ve Ordu: Devleti “Kağan” ünvanlı hüküm dar idare ederdi. Kağan’da “ Bilge”lik, “Alp”lık ve “Erdem”lilik özellikleri aranırdı. “İl” denilen ülkeyi bilgili, kahraman, özü sözü doğru, faziletli devlet başkanı idare ederdi. Kağanın vazifeleri arasında savaş gücü ile devleti kurma ve düzene koyma, yeni alınan yerlere iskan, “töre” yani kanunları düzenlemek,ahâliyi doyurup, giydirmek vardır. Ülke geniş bölge teşkilatı gereğince %‘Doğu” ve “ Batı” olmak üzere “ikili” devlet sistemine göre idâre edilirdi.

Kağanın eşine “Katun” denirdi. Kağandan sonra gelen yüksek rütbe “ Yabgu”luktur. Göktürkler, devlet idaresinin en soylu, tecrübeli Türk boylarının elinde kalmasına dikkat etmişlerdir. İlkönceleri sayısı bir olan yabgu’ya, devlet genişledikçe ihtiyaç çoğalmış, Batı Türkistan gibi bölgelere de yenileri tayin edilmiştir. Şehzadelere “Tigin veya Tegin” , “Şad”, eşlerine de “ Konçuy” adı verilirdi. Tiginler, umumi valilik, başkumandanlık gibi mühim memuriyetleri yaparlardı. Boy hükümdarına “ Kan (han)” denmektedir. “Tarkan” “Çur” , “ Apa” , “Tudun” , büyük memuriyetlerdendir.Göktürk Ordusu, yükselme döneminde Asya’nın en güçlü askeri kuvveti idi. Ordunun üçte ikisi süvari, biri de piyadeydi. Akınlarda ve savaşlarda süratli hareket etmek esastı. Gece ve gündüz sıkı yürüyüşle yol alan ve atlarına nöbetle binen Türk Süvarisi, hiç ümit edilmedik anda, hiçbir haber alma şansı bırakmadan düşman
ordusuna saldırırdı. Savaşta düşman asker miktarı yüzbinleri bulursa, Türk ordusu kırdırılmazdı. Bozkır taktiği
ile ilk önce geri çekilinirdi. Merkez üssünden ayrılan düşman, vur kaç ve gerilla savaşı ile yıpratılıp, ani baskınla
yok edilirdi. Göktürklerin bayrak ve tuğlarının tepesinde altından yapılmış kurt başlı heykel bulunurdu. Tuğ ile davul da bağımsızlık sembolleridir. Göktürklerin başşehri Ötüken’dir. Burası Orhun ırmağı ile Selenge Irmağı’nın Tamir kolu arasında, ormanlar içinde bitki örtüsü ve suyu bol bir şehirdi. Ötüken’den başka Barshan, Çargelan, Çumgal, Çaldıvar, Atbaş, Şirdakbeg, Nanageldi, Fergana, Yassıkugart, Çikircik başlıca Göktürk şehirleridir.

Göktürkler’de karar, seçim, insan ve hayvan sayımı için ziyafetli devlet meclisi mahiyetinde “Kengeş Meclisi” toplanırdı.

San’at ve Edebiyat: Orta Asya’da yapılan araştırma ve kazılarda Göktürkçe yazılı eserler bulunmuştur. Para, taş ve ağaç üzerine yazılan metinlerden, para ve taşlar üzerine yazılanlar günümüze kadar gelmiştir. İlk Türk abidelerinde yazılara altıncı yüzyılda rastlanmış­tır. Bunlar kısa metinlerdir. Elde kalan “bengü” anıtları, Orhun Abideleri veya Türük Begü Taşları da denen üç büyük kitâbedir. Taşların üzeri oyulmak suretiyle yazılmıştır. Bu kitâbeler Göktürk Kağanı Bilge Kağan, Kül Tigin ve vezir Bilge Tonyukuk adlarına yazılıp, dikilmiştir. Kitâbeler kireç taşından oldu­-
ğundan, zaman ve açık havanın tahribatına maruz kalıp, bozulmuştur. Bu yüzden bazı satırları ve birçok kelimeleri okunam az durumdadır. Kül Tigin kitabesi içlerinde en az tahribata uğrayanıdır.

Orhun Abîdeleri’nin yazıldığı G öktürk alfabesi otuzsekiz harflidir. Dört sesli, dokuz birleşik, yirmibeş sessiz harfden meydana gelir. Kelimeler birbirinden iki noktayla ayrılır. Türkler’in İslâm Dini’ni kabulünden önce yazılan Orhun Abideleri, muhteva olarak Türk tarihi ve kültürü bakımından önemlidir. Abidelerde; Türklerin yabancıların siyasetine alet olduğu zamanlarda bozulduğunu, devlet kademelerinde bilgili ve ehli olmayan kadronun iş başına getirildiği zaman idâre mekanizmasının iyi çalışmayıp, ahalinin hoşnutsuzlu­ ğuna sebep olduğu, yabancı kültürünün Türk birliğini zedeleyip, şahsiyetini kaybettirdiği, hitâbet san’atına uygun bir anlatımla yazılıdır. Türk Milletinin en zor şartlarda bile içinden kuvvetli şahsiyetler çıkıp, ülkeyi kurtarıp, devleti yeniden kurup,güçlendirdiği anlatılmaktadır. (Bkz. Bilge Kağan, Bilge Tonyukuk)

Bilge Kağan, Abidesinde bugünkü dil ile şöyle denmektedir:
“Türk, Oğuz Beğleri, Millet! İşitin! Üstte gök
çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, Türk Milleti
ülkeni, töreni kim bozabilir?

Ey Türk Milleti. Pişman ol! Emre uyduğun için seni
yükseltmiş Bilge Kağanı’na, iyi, müstakil ülkene, kendin
yanıldın! Kötü iş yaptın!

Milletin adı, sanı yok olmasın diye, Türk Milleti için
gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kardeşim Kül
Tigin ve iki Şad ile ölesiye, bitesiye çalıştım….”

İktisadi ve Sosyal Hayat: Göktürkler tarım ve hayvancılığa önem vermişlerdir. Memleketlerinde bugün bile hâlâ kullanılan sulama kanalları yapmışlardır. On kilometre uzunluğundaki Tötö Kanalı, son derece kayalık bir arazide açılıp, iki vâdi birleştirilmiştir. Yüksek Matematik bilgisine dayanan bir su dağıtma şebekesi bu kanala bağlanmıştı. 1935 yılında bu bölgeyi sulamak isteyen Ruslar, yüzyıllar öncesi yapılan bu kanalı yenileyip, eskisinden daha iyi bir şebekenin kurulamıyacağına karar vermişlerdir. Çeşitli bitki ve tarım ürünleri yetiştirirlerdi. Orta Asya bozkırlarında dünyanın en cins atlarını yetiştirmişlerdi. Sürülerle küçük ve büyük baş hayvan beslerlerdi.

Tarım ve hayvan ürünlerinden tarhana, kavurga, kavut, kurut, kurukaymak, kakaç, pastırma-sucuk gibi gıda maddeleri, börk, deri, kalpak, tulum, tüngü, keçe, halı, kilim gibi giyim kuşam, deri eşya, ev yaygıları yapıp kullanırlardı. Cepken, yelek, şalvar, tokalı kemer, giyip, kuşanırlardı.

Din: Göktürkler’de, Şamanizm dinine inanan olduğu gibi, İran’a yakın bölgelerde yaşayanlar da ateş­ perest Mecusiliğe inanırlardı. Sekizinci yüzyılda Müslü­manlarla karşılaşan Türkler, 751 yılında Çinliler’e karşı Müslüman Araplarla ittifak ettiler. Bu tarihi olaydan sonra İslâm’a yönelmeye başladılar. 751 Talaş Meydan muharebesi sonunda; İslâmiyet’i yakından gören, inceliyen Türkler, müslüman olmakla şereflendiler ve yıllarca İslâm Dini’nin bayraktarlığını yaptılar. İslâmiyet’te eti ve derisi haram olan domuzu, komşuları Moğollar besleyip, etini yemelerine rağmen, Türkler katiyetle sevmezlerdi. Zina, hırsızlık, hile, yalan söylemek, gibi gayri ahlâki fiiller İslâmiyette büyük günahlardandı. Türkler ise bunları büyük suç kabul edip, failleri en ağır cezâlara çarptırılırdı. Bütün insanların dünya ve âhıret saâdetine kavuşturan İslâm dini’ni Türkler hiçbir zorlama olmaksızın, kendi rızalarıyla kabul edip, Türklüklerini muhafaza etmelerini sağladılar. Türk soyundan olan Bulgarlar, Müslüman olmadıkları için bugün Türklüklerini unutmuşlar ve tarih boyunca Müslüman Türklere düşmanlık yapmışlardır.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir