Ham d A llah’a m ahsûstur. O A llah ki, yeri ve gökleri yoktan var
etti. B ütün canlıların rızıklannı te ’m în ve kullarının helâl nafaka
ile gâlih am ellerde bulunm alarını kolaylaştırm ak için, bulutlardan
indirdiği yağm urla topraktan yiyecek ve bü tü n bitkileri çıkarm ak sû-
retiyle kâinatı en güzel bir şekilde idâre etti.
Salât ve selâm, k âin ât var olduğu m üddetçe, açık mûcizelere sâ-
hib olan M uhammed (S.A.V.) ve O’n u n Âl ve A shâbm a olsun.
B undan sonra bilmiş ol ki, akıl ve basiret sâhiblerinin asıl gâyeleri,
m ükâfat yeri olan C ennet’te A llah’a ulaşm aktır. Bu da ancak
ilim ve amel ile m üm kündür. İlim ve am el ise sıhhatli vücûd ile yapı
lır. Bedenin sıh h at ve selâm eti de m uâyyen vakitlerde yiyip içmeğe
bağlıdır. B unun içindir ki, bâzı sâlihler, yiyip içmeği, dînin îcâblarm
dan saym ışlardır. B una işâret olm ak üzere, Allahu Teâlâ :
«Helâl ve temiz olandan yiyin ve iyi ameller işleyin.» (23 – Mü’minûn:
51). buyurm uştur. İlim öğrenip am el etm ek ve takvâya ermek
isteyen kimse de alabildiğine yememeli, yemeği bir intizam içinde olm
alıdır. Zira dîn uğrunda yapılan her şeyde dînin nurları parlam alı-
dır. Bu nû rlar ise, inşânın dizginlerini toplayacak olan sünnet ve
âdâblardır. Her ne kadar yemek ile nefsin en büyük arzûsunu yerine
getirm iş oluyorsa da, yemek işini Şeri’a t m îzâm na vurduğu için, ayrıca
m ükâfat da kazanm ış olur. Nitekim hadîste :
«Kişi, bir çok şeylerden ecir alır. Hattâ yediği ve âilesine yedir-
diği lokm adan bile ecir alır.» (1) buyurm uştur. Bu da yem ek yemenin
âdâb ve vazifelerine riâyetle m üm kündür. İşte biz burada yemekteki
dînî vazifeleri; farzını, sünnetini, âdabını, m ürüvvet ve
heyetini dört bâb ve bir fasılda anlatacağız.