wiki

ATÂ BİN EBl REBÂH,

Tâbiînin büyüklerinden
tanınmış bir fikıh ve hadîs âlimi. 27
(m. 6471 tarihinde doğup, 114 (m. 732; senesinde
vefât etti. Babasımn ismi Eşlem veya
Sâlim’dir. Annesinin isminin Bereke
olduğu söylenir. Yemen’de, Cened denen
bir yerde doğduğu, Mekkeli Cümeh veya
Fihr kabilesinin azâdhsı olduğu rivâyet
edilir. Mekke-i Mükerreme’de doğup, yine
orada vefât etti. Zamamnda, Mekke-i
Mükerreme’nin müftisi ve en büyük hadîs-i
şerif âlimi idi. îbn-i Abbâs, îbn-i Ömer,
İbn-i Amr, İbn-i Zübeyr, Muâviye, Üsâme
bin Zeyd, Câbir bin Abdullah, Zeyd bin Erkâm,
Abdullah bin Sâîp el-Mahzûmî, Akîl
bin Ebî Tâlip, Ömer bin Ebî Tâlip gibi büyük
zâtlardan (r.anhüm ecmâîn/ hadîs-i şerif
rivâyet etti. Ondan da, oğlu Ya’kûp, Ebû
tshâk Sebîî, Mücâhid, Zühri Eyyûb Sahtiyflnî,
Ebû Zübeyr, Hakem bin Uteybe, A’
meş, Evzâî ve daha başka âlimler
(r.aleyhimi hadîs-i şerif bildirmişlerdir.
Mimlerin, onun hakkında buyurdukları:
tbn-i Sa’d: “Mekke-i Mükerremeliler
fetvâ almak için Atâ bin Ebî Rebâh ile
Mücâhid’e giderlerdi. Fakat, Atâ bin Ebî
Rebâh’a gidenler daha fazla idi. Fıkıh
ilminde derin, çok hadîs-i şerif rivâyet eden
ve sikâ (rivâyetlerine güvenilen ve itimad
edileni bir âlimdir.”
Hâlid bin Ebî Nevf: Atâ bin Ebî Rebâh
anlattı: “Sahâbe-i kirâm’dan (r.anhüm ı ikiyüz
tanesine yetiştim, tbn-i Abbas’ın (r.aı:
“Ey Mekkeliler! Aramzda bulunan Atâ bin
Ebî Rebâh’ın kıymetini iyi biliniz” buyurduğunu
duydum.
Ebû Asım Sekafî: Ebû Ca’fer’in, “Atâ
bin Ebî Rebâh’a iyi yapışınız. Ondan çok
istifade ediniz” buyurduğunu nakletti.
İbn-i Cüreyc: “Atâ bin Ebî Rebâh, ta’dîl-i
erkâna riâyet edip, rükû’ ve secdeleri, aralarında
tumânîneti (namazda biraz
hareketsiz kalmayı; gözeterek, çok güzel ve
mükemmel namaz kılardı.”
Abdullah bin İbrâhim bin Ömer bin
Keysân, babasından nakletti: “Emeviler
zamanında idi. Birisi “Müslümanlara,
ancak Atâ bin Ebî Rebâh gibi âlimler fetva
verebilir” diyordu.
Abdülaziz bin Refî: Atâ bin Ebî Rebâh’a
bir mesele soruldu. “Bilmiyorum” dedi.
Kendi görüşüne göre bir şeyler söylayiversen
olmaz mı? dediklerinde, “Böyle bir şey
için Allahü teâlâdan hayâ ederim” cevâ­
bım verdi.
îbn-i Hibban: ‘O, Tâbiînin büyüklerinden,
verâ sahibi (şüphelilerden çok sakı­
nanı fazilet ve ilim ehli bir zâttır.”
Seleme bin Küheyl: “Şu üç zâtın, ilmi,
Allahü teâlâmn rızâsı için, istediğini gördüm.
Bunlar Atâ, Mücâhid ve Tâvus’tur
(r.aleyhimi. Ebû Muâviye Mağribî: “Atâ
bin Ebî Rebâh’ın almnda secde izleri
açıkça görülüyordu.” dedi.
Atâ bin Ebî Rebâh’ın rivâyet ettiği
hadîs-i şerifler
Zeyd bin Hâlid el-Cühenî rivâyet etti:
Resûlullah efendimiz buyurdu: “Allah
yolunda savaş için bir askeri donatan
veya o dönilnceye kadar çoluk çocuğuna
kendisini aratmıyacak şekilde
yardımcı olan kimseye, Allah yolunda
savaşa gidenin sevâbı kadar mükâfat
verilir. Fakat savaşa gidenin sevâbmdan
hiçbirşey eksilmez. Hacca giden
birinin ihtiyaçlarını temin eden veya
o dönünceye kadar, çoluk çocuğuna,
kendisini aratmıyacak şekilde gözkulak
olan kimse, hacca giden o şahsın
sevâbı kadar sevap kazanır. Ancak,
hacca gidenin sevâbından birşey
eksilmez. Yine bir oruçluya iftar ettiren
e de, onun sevâbı kadar sevap
verilir.”
Ebû-d-Derda’dan rivâyet etti: Ben Ebû
Bekir’in (r.a/ önünde yürürken, ResûluUftU
(s.a.v; beni görüp, “Ebû Bekir’in önünden
mi yürüyorsun. Resûllerden ve
N ebilerd en sonra, Ebû B ek ir’den
daha üstün bir kimse üzerine güneş
doğup, batmamıştır” buyurdu.
Câbir’den (r.aı rivâyet etti: Resûlullah
(s.a.vı şöyle buyurdu: “Kim bir kimseye
(Bu şahıs kâfir bile olsa) öldürmiyeceği
hususunda te’minât verip de,
sonra onu öldürürse, Cehennem o
kimseye vâcib olur.”
“Sahur yem eğini yiyiniz. Çünkü,
sahur yem eğinde bereket vardır.”
îbn-i Zübeyr bize hutbe okurken,
Resûlullah’ın (s.a.vı şöyle buyurduğunu
bildirdi: “Benim bu mescidimde kılı­
nan bir namaz, Mescid-i Haram müstesn
a , d iğ e r bütün m e s c itle rd e
kılınan bin namazdan daha üstündür.”
Abdullah bin Ömer (r.aı: “Resûlullah’a
(s.a.vı “Yâ Resûlallah! ilim kaydedilir mi?”
diye sorunca “E vet” buyurdular. “Onun
kaydedilmesi nasıl olur?” diye sordum.
“ Yazmakla” buyurdular.
Abdullah bin Amr rivâyet etti. Resûlullah
(s.a.v.) buyurdu ki:
*. “E rk e k lere benziyen kadınlar,
kadınlara benziyen erkekler bizden
değildir.”lbn-i Öm er’den rivâyet etti: Habeşli
birisi, Peygamber efendimize geldi.
Resûlullah’a (s.a.vı bir şey soracaktı.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz
“Soracağını sor” buyurdu. O zât “Yâ
Resûlallah! Sen, sûretinin ve renginin
güzelliği ve Peygamber olmanla bize üstün
kılındın. Eğer, ben senin bildirdiğin gibi
imân eder, senin bildirdiğin gibi ameller
yaparsam, seninle berâber Cennette olur
muyum?” diye sordular. Resûlullah (s.a.vı
“E vet” buyurdular. Resûlullah (s.a.v; yine
şöyle buyurdu: “Kim, la ilâhe illallah
derse, bu yüksek söz sebebiyle, Allahü
teâlâmn katında söyliyen için bir
vaad vardır. Kim “süb hû. nail ahi ve
bihamdihî” derse, onun için yüzyirmidörtbin
iyilik yazılır.”
Ibn-i Ömer rivâyet etti: Resûlullah
(s.a.v,/ buyurdu: “Kıyamet günü, miskten
bir tepecik üzerinde üç kişi bulunur.
Bunlar, insanlar korktuğu zaman
korkmazlar. Birisi: K u r’ân-ı ketimi
öğrenip, sırf Allahü teâlâmn rızâsını
ve O’nun vereceği milkâfâtlan düşünerek
cemâate imam olur. D iğeri; h er
gün beş namaz vakti için beş k erre
Allahü teâlâm n rızâsı için ezân
okuyan, sonuncusu: B ir köledir ki, kö­
le oluşu, onu, Rabbirıe ibâdetten alı­
koymamış tır. ”
“B ir müslümamn diktiği ağacın
m eyvesinden yenildiği zaman, bu
onun için sadaka olur. Yine ağaçtan
çalınan meyva da onun için sadaka
olur. Vahşi hayvanların yediği de o
kim se hesabına bir sadaka olur. K uş­
ların yediği de sadaka olur. O ağacın
meyvesinden herkesin yediği; diken
için sadaka olur.”
“H içb ir kadın uzak b ir y e re
yanında zevci veyahud bir mahremi
bulunmadıkça sefere çıkmasın.”
îbn-i Abbas’dan rivâyet etti. Peygamber
efendimize “Kimin kırâatı daha
güzeldir?” diye sorulunca, “Okuduğu
zaman, Allahü teâlâdan korktuğunu
gördüğün kimsenin kırâatı” buyurdu.
“E ğ er Ademoğlunun, iki vâdî altını
olsaydı, yine üçilncüsünü isterdi. A demoğlunun
karnını topraktan başkası
doyuramaz. Allahü teâlâ, tevbe edenlerin
tevbesini kabûl eder. ”
Atâ bin Ebî Rebâh hazretleri buyurur
ki:
“Kim Allahü teâlâmn anıldığı bir mecliste
bulunursa, Allahü teâlâ, onun bu meclisini,
on kötü meclisine karşı keffâret
yapar. Eğer bir kimse, Allahü teâlâmn
nzâsı peşinde olursa, bu hareketi bulunduğu
yediyüz kötü meclise keffâret olur.”
Atâ bin Ebî Rebâh’a: “Zikr meclisi .
nedir?” diye sordum. “Namaz nasıl kılınır, *
oruç nasıl tutulur, nikâh nasıl yapılır, alış-.
İslâm Alimleri C: 2/F: 5
v^iş nasıl olur, abdest ve gusül nasıl alınır,
helâl ve harâm, gibi meselelerin konuşulduğu
meclistir” cevâbım verdi.
Atâ hazretlerine soruldu: ‘Kullara verilen
en kıymetli şey nedir?” O da: “Dini
bilmektir” cevâbım verdi.
Ata bin Ebî Rebâh: “Ey kardeşimin
oğlu! Sizden öncekiler, dünyaya ve âhirete
fâidesi olmıyan boş sözü sevmezler, Kur’
ân-ı kerîmi okumak, Allahü teâlâmn emir
ve yasaklarını, Resûlünün sünnet-i seniyyesini
okuyup, öğrenip, bunlardan ve ihtiyaç
halinde konuşmaktan başkasını boş söz ve
fuzûM Lg kabûl ederlerdi” buyurdu.
Halife Abdülmelik, hac için Mekke’ye
gitmişti. Atâ bin Ebî Rebâh hazretleri de o
sırada Mekke-i Mükerreme’de bulunuyordu.
Halifenin geldiğini duyunca,
onunla görüşmek istedi. Bu görüşmeyi
Esmaî şöyle anlatın Halife Abdülmelik,
devletin ileri gelenleriyle birlikte oturuyorlardı.
O sırada Halifeye, Âtâ bin Ebî
Rebâh’m içeri girmek istediğini haber verdiler.
Bunu duyan Halife hemen ayağa kalkarak,
Atâ hazretlerini karşıladı. Elinden
tutup, yamna oturttu. Halini hatırım
sorup, gönlünü aldı. Ziyâretinin sebebini
sordu. Bunun üzerine, “Ey mü’minlerin
Emîri, şu mukaddes yerde, Harem’de Allah’
tan kork, bu hususa çok ehemmiyet ver”
diye tavsiyede bulununca Halife, “Bu
tavsiyenizi, yerine getirmek için bütün
gücümle çalışacağım” dedi. Atâ hazretleri
tekrar şu nasihati yaptı: “Eshâb-ı kirâmın
evlâdına iyi muâmele et. Onları incitme.
Çünki sen, onların vasıtasıyle bu makama
gelebildin. Emrin altında bulunanların
durumlarım da gözet. İhtiyaçlarım gider.
Onları unutma. Kapıyı kilitleyip, onları
kapı dışında bırakma.” Ata bin Ebî Rebâh
(r.a; nasihatim yapıp, bitirdikten sonra,
gitmeye hazırlanırken, Halife “Ey Ebû
Abdurrahman! Hep başkasının ihtiyacından
söz ettin. Sizin hiç ihtiyacımz yok mu?”
diye sorunca, “Ben, dileklerimi, her şeyin
sâhibi ve mâliki olan Allahü teâlâ’ya arz
eder, O’ndan isterim. Burada size, müslü-
manlann ihtiyaçlarını dile getirdim”
deyince, Abdülmelik: “ Zâten seni
yükselten de bu hâlindir” dedi.
Atâ hazretleri, pek çok kimseye ve devlet
adamlarına ders verirdi. Emevî halifelerinden
Velid ve Süleyman bin Abdülmelik
ondan ders alan talebeler arasındaydı.
Süleyman bin Abdülmelik Atâ hazretlerinin
huzuruna gelir, diz çöker hac ziyâretinin
usûlünü, edeblerini öğrenip, sonra
çocuklarına gider derdi ki: “İlme çalışınız.
Ben, bilgisizliğim yüzünden bir kölenin
huzurunda diz çöküyorum. Yine Halife
Velîd bin Abdülmelik(86/m.705-96/m.715ı
rivâyete göre kapıcısına; “Kapıda dur ve
yoldan, geçen ilk şahsı, huzuruma getir.
Onunla konuşalım.” dedi. Kapıcı bir müddetbekledikten sonra Atâ bin Ebî Rebâh’ın
geçmekte olduğunu gördü, fakat tanımı­
yordu. Ona seslenip, “Emir-ül mü’minin
seni çağırıyor. İçeri buyur” dedi. Atâ hazretleri
içeri girin ce; “ Ey Velid!
Selâmünaleyküm” dedi. Halife selâmı abp,
onunla sohbet etti. “Cehennem’de Hembeb
adında bir vadi var. Zâlim hükümdarlar
orada yanacaktır” buyurmasıyla Halife
Velid, bayıhp yere düştü. Devrin âlimlerinden
ve daha sonra halife olan Ömer bin
Abdülaziz (r.a), “Emir’i öldürdün” deyince,
“Ey Ömer! İş ciddidir. Zulüm kötü bir şeydir.
Şakaya gelmez” buyurup, onunla
müsâfeha etti. Ömer bin Abdülaziz daha
sonra buyurdu: “Elimi öyle kuvvetli sıkmıştı
ki, bir sene acısı elimden çıkmadı.
Atâ bin Ebî Rebâh (r.a/ gece namazlarına
çok devam ederdi. Gece namazında iki
yüz veya daha fazla âyet-i kerîme okurdu.
Kırk sene boyunca mescidde ibâdet etti.
Yetmiş defa hac yaptı. Ziyaret edildiği
vakit “Zaman ne kadar da değişmiş, artık
bizim gibiler ziyâret edilmeye başlandı”
derdi.
1) el-A ‘lâm, cild-4, sh. 235
2) Tehzîb-üt-tehzib, cild-7, sh. 199
3) Hilyet-ül-evliyâ, cild-3, sh. 310
4) Vefeyât-ul-a ’yân, cild-3, sh. 261
5) Tabakât-ı lbn-i S a’d, cild-2, sh. 386
6) Tam İlmihal Seâdet-i Ebediyye, sh. 344
7) Tabakût-ul-kübrâ, cild-1, sh. 39

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir