wiki

ATA BİN MEYSERE el-HORASANİ

âlimlerinden. Ebû Eyyûb, Ebû Osman,
Ebû Muhammed, Ebû Sâlih Belhî künyeleri
vardır. 50 (m. 670; senesinde doğup, 135
(m. 752; tarihinde Eriha’da vefât etti, lbn-i
Abbas, Adiy bin Adiy el-Kindî, Mugîre bin
Şu’be, Ebû Hüreyre, Ebüdderdâ, Enes bin
Mâlik, Ka’b bin Ucre, Muaz bin Cebel ve
daha başka sahâbeden (r.anhüm; hadîs i
şerif rivâyet etmiştir. Ondan da, Şu’be, Ebû
Abdurrahman, Ishak bin Useyd elHorasânî,
Dâvûd bin Ebî Hind, Evzâî,
Mâlik bin Enes gibi büyük âlimler (r.aleyhim;
hadîs-i şerif rivâyetinde bulunmuşlardır.
lbn-i Muîn, lbn-i Ebî Hâtim, Nesâî ve
Dârekutnî, onun hadîs ilminde sika (güvenilir,
sağlam; bir âlim olduğunu söylemiş­
lerdir. Atâ bin Ebî Müslim’in rivâyet
silsilesinde yer aldığı hadîs-i şerifler,
Sahih-i Müslim, Süneni Ebî Dâvûd,
Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Nesâî ve Sünen-i
İbni Mâce’de mevcuttur. İlmi ile amel eden
mübârek bir zâttır.
Rivâyet ettiği hadîs-i şerifler:
Ebû Hureyre’den (r.a; rivâyet etti. Resû-
lullah (s.a.v; buyurdu: “Şu dört kişinin
sevgisi m ü’min bir kalbde bulunur.
Bunlar: “Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali
(r.anhüm ecmâin; dir.”
Ebû İdris Havlânî’den (r.a; rivâyet etti
O dedi ki: Bir gün Hıms mescidine girdim
Orada bir topluluk halka halinde oturuyor
lardı. Ben de araların a oturdum
Resûlullah’dan (s.a.v; bahsediyorlardı
Fakat aralarında bir genç vardı. O, konuş
maya başlayınca orada bulunanların
hepsi sustu. Ben ona “Allahü teâlâ sana
merhâmet eylesin. Ne olur, bana bir şeyler
anlat. Vallahi ben seni seviyorum” dedim.
Bunun üzerine : “Resûlullah efendimizden
(s.a.v; duydum. Buyurdular ki: “Allahü
teâlâ. için birbirini sevenler, arşın gölgesinden
başka bir gölgenin bulunmadığı
kıyamet gününde, Allahü teâlâ
onları arşının gölgesinde gölgelendirecektir.”
Hasen-i Basri’den (r.a; rivâyet etti.
Resûlullah efendimiz (s.a.v; buyurdu:
“Kom şular üç kısımdır. Birinin bir
hakkı vardır. Bu (hakkı , en az olankom
şudur. İkincisinin iki hakkı vardır.
Üçüncüsüniln üç hakkı vardır. En
fazla hakkı olan budur. B ir hakkı olan
müşrik komşudur. Akraba da değildir.
Bunun sadece, komşuluk hakkı vardır.
İki hakkı olan, müsliiman komşudur.
Akrabalığı da yoktur. Haklarından
birisi, müslümamn, müslümana olan
hakkı, diğeri komşuluk hakkıdır. Üç
hakkı olan, müslüman komşudur ki,
aynı zamanda, akrabalığı da vardır.
Haklarından biri, müslümamn, müslüman
üzerinde olan hakkı, komşuluk
hakkı, diğeri, akrabalık hakkıdır.
Komşuluk hakkım n en aşağısı, et ve
. benzeri yiyeceklerden çıkan koku ile
’komşuya eziyet verm em ektir. Ancaktencerede pişenden bir miktar verilirse,
eziyet edilmemiş olur. ”
Yahya bin Ya’mer’den rivâyet etti. İbn-i
Ömer buyurdu ki, Resûlullah’ın (s.a.v/
huzur-u saadetlerine, Cebrâil (a.sı gelip,
“İhsan nedir?” diye sorunca, Peygamber
efendimiz, “Allahü teûlâya, sanki O’nu
görüyormuş sun gibi ibâdet etmendir.
Sen O’nu görmüyorsan da, O seni
görüyor. Sen böyle yapınca, ihsân
yapmış olursun” buyurdular.
Atâ bin Ebî Rebâh’dan rivâyet etti.
Resûlullah (s.a.v ı efendimizden duydum.
Buyurdular ki: “Uç göze Cehennem
haramdır. Allah korkusundan ağlayan,
haram lara bakm ayan, Allah
yolunda uyumayan gözler” buyurdular.
“Başkalarının gıybet etm esinden
üzülmeyin. Çünkü gıybet eden farkında
olmadan size iyilik etmiş olur. ”
(Gıybet edenin sevapları gıybet edilene
verilir. ı
Ebî İmrân el-Cüvenî’den rivâyet etti. O,
Hz. Âişe’nin şöyle bildirdiğini söyledi.
“Resûlullah (s.a.v.) şu dört ameli çok
severdi, ikisi, bedene aittir. Bunlar, namaz
ile oruçtur. Diğer iki tanesi, mala aittir.
Bunlar: Cihâd ile sadakadır.”
Sözleri ve menkıbeleri: Abdurrahman
bin Yezîd bin Câbir şöyle anlatır; Atâ-i
Horasanî ile berâber gazâya gitmiştik.
Gecelerini, namazla geçirirdi. Gecenin üçte
biri veya yarısı geçince, bize isimlerimizle
seslenir, “Kalkınız, abdest alınız, namaz
kılınız. Çünki geceleri ibâdet ve gündüzleri
oruçla geçirmek, Cehennemden irinler içip,
çeşitli azaplara yakalanmaktan daha
kolaydır” der, sonra, namaz kılmaya
başlardı.
Atâ-i Horasânî hazretleri, sehere kadar
ibâdet eder, sadece seher vaktinde uyurdu.
Buyurdular ki;
“Dünyaya çok düşkün olduğunuzu
görüyorum. Size âhireti tavsiye ederim.
Dünya işleriyle uğraşırken âhiretinizi
unutmayınız. Bir kimsenin dünyada
makam sahibi olması, mal ve mülk sahibi
olması, herkesin yanında sözü geçer
olması, ahirette Cehenneme düşmesine,
ateşte yanmasına mâni olamaz. Orada
hüküm Allahü teâlânındır. Dilerse azâb
eder, dilerse Cennetine koyar. Onun için bu
dünyada Allahü teâlâ’nın rızasını kazanmaya,
şu imtihan yurdunda, imân edip,
sâlih ameller yapan, iyiliği emredip, kötü­
lükten alıkoyan, bu uğurda gelen sıkıntı­
lara katlananlardan olmaya çalışmak
lâzımdır.”
“Günah işlendiği zaman, Allahümmağfir
li (Allahım! Beni bağışla) denmeli.
Böyle yapmak, Allahü teâlâya
teslimiyet ve boyun eğmenin ifadesidir.”
“Yine, insanlık icâbı yapılan günahlardan
sonra “Lâ ilâhe illallâhü vahdehü lâ
şerike leh. Allahü ek b er kebîran ve’lhamdü
liüâhi Rabb-il-âlemin ve sübhâ-
nallâhi ve bihamdihî velû havle velâ
kuvvete illâ billâh ve estağfirüllah’e
ve etûbu ileyh” denmelidir. Bununla, Allahü
teâlâ’dan afv ve mağfiret umulur. Hem
sonra yapılan iyilikler, işlenen kötülükleri
yok eder. “Sonunda dünyacfan ayrılacağınız
için kendinizi ondan aynim, ş kabul ediniz.
Birgün mutlaka tadacağınız için ölümü tadmış
gibi olunuz. Birgün ahiret âlemine
göçüp, oraya yerleşeceksiniz. O halde
şimdi kendinizi oraya gidip yerleşmiş gibi
tasavvur ediniz. Zaten bütün insanlann
varacağı son durak burasıdır. Her insan
bir yolculuğa çıkacağı zaman mutlaka bir
hazırlık yapar. Yolculukta lüzumlu olan
eşyalarını yanına alır. Sıcağa karşı korunmak
için, gölgeliğini, yemek içmek için, azı­
ğım, soğuğa karşı elbiselerini ve yorganım
temin eder, öyle yola çıkar. Sefere hazırlıklanm
yaparak çıkan kimseye gıpta edilir.
Hazırlıksız yola çıkan pişman olur. Çünki,
yola çıkıp, güneş altında kalınca, gölgelenecek
bir şey bulamaz. Güneşin sıcağı
altında çok sıkıntılarla karşılaşır. Susadığı
zaman, susuzluğunu gidereceği bir su bulamaz.
Soğukla karşılaştığında üzerine alacak
bir şey bulamaz. İşte böyle bir
kimsenin, o sıkıntılı halde iken, hazırlıksız
yola çıktığına ne kadar çok pişman olacağını
siz düşünün. Bu sıkıntı dünyadadır.
Dünyanın sıkıntısı geçicidir. İnsan bir gün
sıkıntı ile karşılaşır. Öbür gün, o sıkıntıdan
kurtulabilir. Fakat ahiretin ya devamlı
olan dayamlmaz acı ve ızdıraplanna yakalanırsak,
halimiz ne olur? Bu bakımdan
insanlann en akıllısı, sonsuzluk âlemi, gerçek
vatan olan, âhiret için iyi hazırlanandır.
Dehşeti tüyler ürperten kıyâmet
gününde, Allahü teâlâ kimi arşının gölgesi
altında gölgelendirirse o kimseyi, o gün
güneşin sıcaklığı asla rahatsız etmez. Öradaki
sıkıntılardan kurtulur.”
“Zikr meclisleri, Allahü teâlâmn helâl
ve haram kıldığı şeylerden bahsedilen
yerlerdir.”
“Büyüklerimizden birisi hata ve noksanlannı
avucunun içine yazar, avucuna
bakıp, hata ve noksanlanm görüp hatırla-,
yınca, eli titrerdi.”
“Kişi, hesabımn mükemmel bir şekilde
olabilmesi için, tanıdıklannın yamnda
hesaba çekilir.”
“Bir kimse herhangi bir yerde Allahü
teâlâya ibâdet ve tâatte bulunursa, o kimse
öldüğü zaman o yer onun için ağlar ve kıyâ-
met gününde, ona kendi üzerinde ibâdet ve
tâatte bulunduğuna dair şâhidlik eder.”
“Şu üç husus, gerçek kardeşliğin icâbla■
rındandır: Birincisi, hasta oldukları
zaman,^birbirini ziyaret etmek. Sıkışıp,daraldıkları zaman birbirine yardımcı
olmak. Bir şeyi unuttukları zaman birbirlerine
hatırlatmak.”
“Bir mil uzakta da olsa, hasta bir kardeşini
ziyaret et. İki mil uzakta da olsa, git, iki
kardeşinin arasını bul, onlan barıştır. Üç
mil uzakta bile olsa, yürü, Allahü teâlâmn
rızâsı için birbirinizi sevdiğiniz bir kardeşini
ziyâret et.”
“Cehennemin yedi kapısı vardır. Bunlardan
en pis kokan, ateşi en şiddetli olan,
haram olduğunu bildikten sonra zinâ
yapanlara ait olandır.”
“En güvendiğim amelim olarak ilim öğ­
retmemi, Allahü teâlâmn emirlerini ve yasaklarını
insanlara anlatmamı görüyorum.”
“Şeytanın insanlann gözüne sürdüğü
bir sürmesi vardır. Bu sürme, insanlar,
Allahü teâlâyı anacağı zaman gelen
uykudur.”
“Fâiz yinince, zelzele ve yere batma
hâdiseleri; insanlann başında bulunanlar
zulüm ettikleri zaman, kıtlık; zinâlar ortaya
çıkınca, ölümler çoğalır.”
1) el-A’lâm, cild-4, sh. 235
2) Mu’cem-ül-müellifin, cild-6, sh. 283
3) Şezerât-üz-zeheb, cild-1, sh. 192
4) Tehzîb-üt-tehzîb, cild-7, sh. 212
5) Tabakât-ül-müfessirin, (Dâvûdî) cild-1, sh.
379
6) Hilyet-ül-evliyâ, cild-5, sh. 193

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir