Tâbünden meşhûr bir
âlim, tsmi Atâ bin Sâib bin Mâlik esSakafi.
Künyesi, Ebû Zeyd Kûfi’dirl36(m.
7531 senesinde vefat etti. Hadîs-i şerif işitip,
rivâyet ettiği âlimler şu zâtlardın Babası
Saib bin Mâlik, Enes bin Mâlik, Abdullah
bin Ebî Evfâ, Amr bin Haris el-Mahzumî,
Said bin Cübeyr, Mücahid, Husayn bin Cündeb,
İbrahim Nehâî, Hasan-ı Basri, Said
bin Abdurrahman, Şa’bî, Abdullah bin
Seleme, tkrime, Ebî Seleme bin Abdurrahman,
Ebû Abdurrahman Sülemi ve
diğer bazı hadîs âlimleridir. Atâ bin Sâib’
den ise İsmail bin Ebû Halid, Süleyman
et-Teymi, Süleyman bin Mihran, A’meş,
İbn-i Cüreyc, Hammad bin Seleme, Hammad
bin Zeyd, Muhammed bin Fadl,
Süfyan-ı Sevri, Süfyan bin Uyeyne, îmam-ı
Şa’bî, Ali bin Asım ve diğerleri hadîs-i şerif
rivâyet etmiştir. Ondan rivâyet edilen
hadîs-i şerifler hadîs kitablanndan dört
sünende ve Imam-ı Buhâri’nin “Edeb-ul
müfred” adlı eserinde yer almıştır.
Atâ bin Sâib, Zazan’dan rivâyet etti.-
Hz. Ali (r.a> Resûlullah efendimiz’in (s.a.v ı
şöyle buyurduğunu bildirdi:
“Kim cünüpltikten temizlenirken,
kıl yeri kadar da olsa azıcık bir yeri
yıkamazsa, Allahü teâlâ o kimseye
veya yıkanmıyan o y ere Cehennem de
çeşitli azaplar yapar” Bu hadîs-i şerifi
naklettikten sonra Hz. Ali (r.a> şöyle derdi:
“Resûlullah (s.a.vı efendimizden bu tehdidi
işittikten sonra başımdaki saçlara düşmanımmış
gibi muâmele ettim.” Hz. Ali bu
sözü meselenin ehemmiyetini göstermek
bakımından üç defa tekrar etti. Yani Hz.
Ali vücudunda ve saçlanmn dibinde veya
başka bir yerde ıslanmadık yer kaldığında
guslün olmıyacağı üzerinde durdu.
1) Tehzib-üt-tehzib, cild-7, sh. 203
2) Mizdn-ül i’tidal, cild-3, sh. 70
ATÂ BİN YESÂR, Tâbiîn devrinde
Medine’de yetişen büyük âlimlerden. Künyesi,
Ebû Muhammed Medenî’dir. Hilâlî
lâkabı ile de tanınmaktadır. Peygamber
efendimizin (s.a.v; mübârek hanımlan
Meymûne’nin (r.anha* kölesidir. Kendisi
gibi yüksek âlimlerden olan Süleyman,
Abdülmelik ve Abdullah bin Yesâr’ın kardeşidir.
Yaklaşık 39 (m. 661; tarihinde
doğdu. Hz. Osman’ın zamanında yaşı
küçüktü. 84 yaşında iken 102 veya 103 (m.
721ı tarihinde İskenderiye’de vefat etti.
Atâ bin Yesâr, Eshâb-ı kirâmdan bir
çok zât ile görüşüp onlardan ilim almıştır.
Kendisi Hz. Meymûne, Muâz bin Cebel,
Ebû Zer-i Gifarî, Ebüdderdâ, Ubâde bin
Sâmit, Zeyd bin Sâbit, Muaviye bin Hakem-i
Selemi, Ebû Katâde, Ebû Hureyre, Zeyd
bin Halid-i Cuhnî, Abdullah bin Amr,
. Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Abbas,
* Peygamberimizin kölesi Ebî Râfî, Hz. Âişe
.ve daha pekçok sahâbiden hadîs-i şerifrivayet etmiştir. Büyük hadîs âlimi İmam ı
Buhârî, İbn-i Saîd ve Ebû Davud da, O’
nun, Abdullah İbni Mes’ûd’dan da hadîs
rivayet ettiğini bildirmişlerdir.
Atâ bin Yesâr’dan da akranı olan
Ebû Seleme bin Abdurrahman, Muhammed
bin Ömer bin Atâ, Muhammed bin
Amr bin Halhala, Hilâl bin Ali, Zeyd bin
Eşlem, Şüreyk bin Ebî Nemr, hadîs-i şerif
rivâyetinde bulunmuşlardır.
Atâ bin Yesâr, Allahü teâlâ’nın kelâmı
olan Kur’ân-ı kerîmin okunuşunu en
iyi bilenlerden birisiydi. Kırâat ilmi adı
verilen bu ilimde, Eshâb-ı kirâmdan sonra
en yüksek dereceye çıkan âlimler, Medineliler,
Mekkeliler, Kûfeliler, Basrahlar ve
Şamlılar olmak üzere beş tabakaya ayrılmışlardır.
Medine-i Münevvere’de bu ilimle
meşgul olanlardan biri de Atâ bin Yesâr’dı.
Kur’ân-ı kerimin okunuşunu bozulmaktan
ve değişmekten korumak için gösterilen
üstün gayretler o kadar çokdur ki, yapılan
çalışmalar akıllara sığmayacak ölçüdedir.
Eshâb-ı kirâmın gösterdiği gayreti, kelimelerle
ifâde etmek mümkün değildir. Kur’ân-ı
kerîmin mânâsının anlaşılması ve anlatılması
yanında, her harfinin okunuşu ve
bundaki ihtilâflar, öyle bir tesbit olunmuş
ki, bu güne kadar bütün müsiümanlar,
Kur’ân-ı kerîmi bu ilk okunan şekli ile okumaktadır.
Atâ bin Yesâr, bu ilmi öğrenip
insanlara öğretmede üstün derecelere kavuşan
âlimlerdendir.
Hadîs ilminde de sika (güvenilir/ bir
âlim olup çok hadîs-i şerif rivayet etmiştir.
Bu ilimde bir hazine idi. İbn-i Hıbbân
“Kitabüs-Sikkât”ında onun sika râvilerden
olduğunu zikreder. İbn-i Sa’d da
Tabakât’mda sika (sağlamı olup, çok hadîs
rivayet ettiğini zikreder.
Yine Atâ bin Yesâr, güneş tutulunca
Peygamber efendimizin (s.a.v/ kıldığı iki
rekat namazın her rekatında altı rükû ve
dört secde yapılacağım rivayet etmiştir.
Atâ bin Yesâr’ın Resûlullah’tan (s.a.vz bildirdiği
hadîs-i şerifte buyuruldu ki: “K ırk
dirhemi veya bu değerde mah olduğu
hâlde, dilencilik eden kimse, dilenm
ekte ısrar etmiş, günaha girmiş
olur.”
Atâ bin Yesâr’ın (r.a; rivayet ettiği bir
hadîs-i şerifte, Peygamberimiz Hz. Ömer’e
hitaben: “E y Ömer! Öldüğün vakit
adamların gidip senin boyuna uygun
bir mezar hazırlayıp, seni yıkayıp
kefenledikten ve koku sürdükten
sonra, seni götürüp mezara koydukları
ve toprağı üzerine örterek geri
döndükleri vakit hâlin nice olur?Münk
er ve N ekir adındaki kabrin iki
büyük ihtilası (sual melekleri/ sana g elir.
Sesleri yıldırım indiren gök gti- .
rültüsü, gözleri parlak şim şekler ’
gibi, uzun saçlarını sürüklerler. Uzun .
ve sivri dişleri ile mezarın topraklarım
alt üst ederler. Sana çeşitli zorluklar
çıkarırlar. Seni korkuturlar. O
vakit senin halin nice olur ey Ömer?”
buyurdu. Hz. Ömer de: Bu zamanki aklım o
zamanda başımda olacak mı? diye sordu.
Resûli Ekrem (s.a.v; “E v et” buyurunca,
Hz. Ömer: Ben onların hakkından gelir,
gerekli cevaplarını veririm” dedi.
Bir hadîs-i şerifte: “İnsanların en
iyisi, borcunu en iyi şekilde ödeyenlerdir.”
buyuruldu.
Atâ bin Yesâr buyurdu ki: “Şaban ayı
nın onbeşinde (Yani Berât Gecesi’nde; ölecek
olanların listesi Azrâil’e (a.s.) verilir. Bu
arada ev yapan, su akıtıp ağaç diken ve
yeni evlenen nice kimseler vardır ki, isimleri
bu listededir. Fakat onlar bunu
bilmezler.”
Atâ bin Yesâr şöyle anlatıyor: Kur’ân-ı
kerimde Mâide sûresi 90’ncı: “E y iman
edenler! İçki, kumar, putlar ve fal
okları, şeytanın işlerinden bir pisliktir.
B unlardan kaçının ki, felâh
bulasımz!” âyet-i kerimesinin mânâsı
Tevrat’ta şu şekilde vardı. “Bâtılı, gidersin,
oyunu boşa çıkarsın, çalgılı oyun âletlerini
yok etsin! diye, biz hakkı indirdik. Şarap
içene yazıklar olsun! Allahü teâlâ bu
mânâda, izzetine ve celâline yemin ederek
“Bir kimse, haram olduğunu bilerek içerse,
kıyamet günü onu suya hasret biralarım.
Şarabın haram olduğunu bilerek bırakana,
Cennet ırmaklarından içiririm” buyurdu.
Atâ bin Yesâr, Yâlâ bin Mürre’den şöyle
anlatıyor: “Biz Hz. Ali’nin yakınlarından
bazıları ile buluştuk. Yâlâ onlara dedi ki’ O,
şu anda savaşan kimsedir. Onun hayatı için
emin değiliz. Ona bir zarar gelebilir. Bundan
sonra odasımn kapısında nöbet tutmaya
başladık. Bir ara namaza çıktı. Bizi
görünce, sordu. “Burada ne yapıyorsunuz?”
Biz ete: “Seni bekliyoruz, yâ mü’minlerin
emiri!… Zira sen, harp yapan bir kimsesin.
Sana bir zarar gelmesinden korkuyoruz”
diye cevap verdik. Onlara sordu: “Beni
sema (gök/ ehlinden mi koruyorsun, yoksa
yer ehlinden mi?” Biz de: “Elbette yer ehlinden,
sema ehlinden nasıl koruyabiliriz.”
Bunun üzerine şöyle dedi: “Allahü teâlânın
takdir etmediği hiç bir şey semada da
olmaz. Herkesin işlerine vekil olan iki
melek vardır. Kaderi olarak takdir edilen
şeyler başına gelinceye kadar, herşeyi
ondan uzaklaştırırlar. Kaderde olan başa
gelince de, kaderi ile onu başbaşa
bırakırlar.”
1) Tezkiret-ül-huffaz, cild-1, sh. 90
2) Mizan-ül-i’tidal, cild-3, sh. 77
3) Vefeyât-ül-a’yân, cild-3, sh. 399
4) Tehzib-üt-tehzîb, cild-1, sh. 217
5) Tehzib-ül-esmâ ve’l-luga, cild-1, sh. 335
6) Miftah-ûs-seâde, cild-1, sh. 10, 79,192, cild2,
sh. 7, 14, 16, 18, 162
ATA BİN SÂİB,
16
Şub