628- Şehidlik büyük bir derecedir. Allah yolunda canını veren bir müslümana “Şehid” denir, çoğulu Şüheda’dır. Böyle bir adama şehid denilmesi, ya cennete gireceğine şahidlik yapıldığı veya ölümü anında birtakım rahmet meleklerinin hazır bulunduğu veya kendisi Yüce Allah’ın manevi huzurunda hazır olarak rızıklanacağı içindir. Şehid kelimesi, Şahid sözüne denk olup hazır manasını taşır. Şehidler üç kısma ayrılırlar
1) Hem dünya, hem de ahiret bakımından şehid olanlar. Bunlar birer hükmî şehiddirler.
2) Yalnız dünya bakımından şehid olanlar. Bunlar da birer hükmî şehiddirler.
3) Yalnız ahiret bakımından şehid olanlar. Bunlar da birer hakîkî ve uhrevî şehiddirler.
Böylece şehidler üç kısımdır.
1) Mükellef ve taharet üzere bulunduğu halde, kendisine haksız yere yapıldığı bilinen bir tecavüzle öldürülmüş olan ve bundan dolayı da varislerine diyet olarak bir mal verilmesi gerekmeyen herhangi bir müsülmandır. Gayrimüslimlerle veya yol kesicilerle yapılan çatışma sonunda öldürülüp cünüb bir halde bulunmamış olan aklı sahibi ve büluğ çağma ermiş bir müslüman, böyle bir şehiddir.
2) Savaş meydanında gözünden kan gelmiş olmak gibi, üzerinde öldürülme alâmeti olduğu halde ölü bulunan bir müslüman da böyle bir şehiddir. Yine, malını, canını, ırzını ve diğer müslümanları veya müslümanların koruması altında bulunan gayrimüslimleri korurken kılıç ve kama gibi parçalayıcı bir silâhla haksız yere derhal öldürülmüş bulunan mükellef ve tahir bir müslüman da böyledir. Bu gibi şehidler birer kâmil şehiddir. Hem dünya, hem de ahiret bakımından şehiddirler. Bunlardan her birine “Hiikmi Şehid” denir. Bu gibi şehidlerin hükmü, yıkanmaksızın, yalnız namazları kılınıp elbiseleri ile gömülmektir. Bu muhterem şehidlerin Allah katında dereceleri pek yüksektir. Hak yolunda şehid olanlar, sonsuz bir hayata sahibdirler. Bunlar sonsuz bir âlemde daima rı- zıklandırılacaklardır. Bunların bu özellikle ve seçkinliklerinden dolayıdır yki, ayrıca yıkanmaları gerekmemekte ve kanlı elbiseleri kendileri için bir seçkinlik nişanı bulunmaktadır. O kan bir ibadet eseridir, giderilemez. Ancak kendilerine dışardan bir pislik değmişse, o giderilir. Bir de kefen olmaya elverişli bulunmayan kürk, palto, ayakkabı ve kalpak gibi kaba şeyler üzerindden alınır. Zırhı ve silâhları da çıkarılır. Geri kalan elbiseler sünnet mikdarından fazla ise, azaltılır. Elbiseleri noksan ise sünnet miktarına çıkarılır. Bu, İmam Azam’a göredir. İki İmama göre, bu şekilde öldürülmüş olan bir müslüman, henüz mükellef ve tahir bulunmamış olsa da, yine ona aynı işlem yapılır. Savaş halinde öldürülen büluğ çağma ermemiş müslüman bir çocuk veya cünüb bulunmuş olan bir İslâm askeri gibi… (Üç İmama göre, böyle bir hükmî şehid yıkanmayacağı gibi, üzerine namaz da kılınmaz. Uygun görülen elbisesi ile gömülmesi gerekir.)
2) Kalbinde nifak bulunduğu halde görünüşte müslüman sanılan ve savaşta müslümaların safında bulunurken düşman tarafından öldürülen bir şahıstır, bu da bir “hükmî şehid”dir. Buna da dünya ahkâmı itibariyle şehid denir. Bunun da görünüş hali esas alınarak yıkanmaz, üzerine namaz kılınıp elbisesi ile gömülür.
(Şafiîlere göre ganimet için veya gösteriş için savaşan veya ganimet mallarından çalan bir müslüman da, savaş esnasında öldürülürse, yalnız dünya şehidi sayılır. Aynı zamanda Allah’ın tevhid kelimesini yüceltmek için savaşsa da hüküm aynıdır. Bunun hakkında da görünüş haline bakılarak şehid işlemi yapılır.)
3) Kâmil şehidde aranılan şartların bazılarını toplamayarak ölümü, yalnız ahiret ahkâmı itibariyle şehid sayılan bir müslümandır.
Örnek: Hata yolu ile öldürülüp varislerine diyet adı altında bir mal verilmesi gereken bir müslüman, ahirette sevaba kavuşma yönünden şehid sayılırsa, da dünya ahkâmı bakımından şehid sayılmaz. Bunun için diğer ölüler gibi yıkanır, kefene konur ve namazı kılındıktan sonra gömülür. Yine, gayri müslimlerle veya yol kesici şakilerle savaşırken yaralanıp savaş bittikten sonra bir tarafa çekilerek biraz yeyip içtikten, konuştuktan, uyuduktan, ilâç kullandıktan veya aklı başında olarak üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra vefat eden bir müslüman da, bu hükme girer. Bu şekilde ölen bir mü’mine “Mürtes” denir. Suda boğulan, ateşte yanan, enkaz altında kalan, veba, taun, ishal, sıtma, zatülcenb hastalıklarından biri veya akreb sokması ile ölen; nifas halinde veya gurbet elinde veya ilim yolunda veya cuma gecesinde ölen bir müslüman da aynı hükümdedir. Sevabını Allah’dan bekleyen bir müezzinin ve doğru alış-veriş yapan müslüman bir tüccarın, ailesinin geçimini kazanmak için hak üzere bir çalışma sonunda ölmesi de bu tür şehidlerdendir. Bütün bunlara, ahiret ahkâmı bakımından “Şehid” denir, bu yönden her birine “Hakikî Şehid” denilmektedir. Bunlar din görevlerine bağlı kimseler ise ahiret ahkâmı bakımından birer hakikî şehiddirler. fakat dünya ahkâmı bakımından şehid sayılmazlar. Bunun için diğer ölüler gibi yıkanırlar, kefenlenirler. Namazları kılındıktan sonra da mezarlarına diğer müslümanlar gibi gömülürler. Evinde veya başka bir yerde öldürülmüş bir halde bulunan bir müslüman hakkında da böyle işlem yapılır. Çünkü yonun zulmen öldürülmüş olduğu kesinlikle bilinemez. Sonuç: Şehidlik büyük bir nimettir. İnsanın iyi hal üzere yaşayıp şehid olarak ölmesi, onun hakkında pek büyük bir saadettir. Bir hadis-i şerifte şöyle buy- urulmuştur: “Şehidliğe ermesini Yüce Allah’dan ihlâsla dileyen kimseyi, Yüce Allah şehidler derecesine eriştirir; isterse döşeğinde ölsün…” Bütün bunlar ihlâsın ve güzel niyetin yüksek derecelere ulaşma sevgisinin bir mükâfatıdır. Allah-u Teâlâ Hazretleri, hepimizi, din görevlerini gereği üzere yerine getirmeye muvaffak kılsın, güzel niyetlere sahib olan ve şehidlerden sayılan iyi kulları arasına katsın amin…
“Sonuç müttakilere ve hamd Alemlerin Rabbına mahsustur.”
“Her kim sıdk ile Allah’dan şehid olmayı dilerse yatağında ölse dahi Allah onu şehidlerin durağına eriştirir. ”