Kabirleri ve kabristanları (mezarlıkları) güzel korumak, temiz tutmak ve ağaçlarla süslemek, hayatta olanlar için bir görevdir. Kabirleri çiğneyip üzerlerinden geçmek mekruhtur, böyle bir davranış ölü hakkında bir saygısızlıktır. Onların haklarını çiğnemek gibidir. Onun için böyle yapmaktan mümkün olduğu kadar sakınmalıdır. Fakat mezarlığa sait başka bir yol bulunmayınca, Kur’an okumak, tesbihde bulunmak ve dua etmek şartı ile, kabirlerin aralarından ve üzerlerinden yürüyüp gitmekte ve kabirlerin kenarlarına oturmakta kerahet bulunmadığını söyleyenler vardır.
616- Bir kabristan ne kadar eski olursa olsun ve ne kadar ihtiyaç dışı bulunursa bulunsun, yine kabristan olarak korunması gerekir. Böyle bir kabristanı satmak veya üzerinde herhangi bir tesis kurmak, içinde bulunan ölü kemiklerini ve topraklarını başka bir mezarlığa götürmek caiz görülmemektedir. Ölülerin haklan, dirilerin hakları kadar, belki ondan daha fazla saklıdır. Bu hakları gözetmek insaniyet için yapılması gereken bir görevdir. Geçmişlerinin haklarını gözetmeyen bir nesil, kendi evlad ve torunlarından ne yüzle korunma hakkı bekleyebilir?617- Su basmakta olan veya yabancı bir millet elinde kalan bir mezarlığı başka bir yere taşımak caiz görülmüştür. Böyle bir mezarlığı mümkün olduğu kadar korumaya çalışmalıdır.
618- Bir cenaze kabre konulup üzerine toprak atıldıktan sonra artık kabri açılmaz, kabrinden çıkarılmaz, bu caiz değildir. Artık Yüce Allah’a teslim edilmiş ve cemaatın ellerinden çıkmış olur. Ancak bir mecburiyet hali bulunursa olabilir. Şöyle ki: Bir cenaze haksızlıkla ele geçirilmiş (gasbedilmiş) bir yere gömülse veya başkasına ait elbiselerle kefenlenerek gömülse veya satın alınıp gömüldüğü yere şufa (komşuluk) yolu ile bir kimse sahib çıksa, cenazeni çıkarılması caiz olur. Çıkarılmadığı takdirde, yer sahibi kabri düzelterek üzerine dilediği şeyi ekebilir. Elbise sahibi de, elbisenin kıymetini almakla yetinir. Yine, cemaattan birinin bir eşyası kabre düşmüş olsa, ölüye dokunmaksızın kabrinin toprakları açılarak o eşya çıkarılır, bunda bir sakınca yoktur, çünkü o malın bir değeri vardır. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, malları yok etmekten insanları yasaklamıştır. Bir malm boş yere mezarda kalması, değeri olan bir malı yok etmekten başka bir şey değildir. İşte bu esasa ve hikmete dayanarak kabirlerin süslenmesi, kabirlerde mum ve kandil yakılması da uygun görülmeyip israf sayılmaktadır. Ancak çevresindeki bir yolu aydınlatmak için mezarlıkta lâmba yakılabilir. İşte İslâm dininin mala verdiği kıymet! İşte her davranışın bir şuura ve bir yarara dayanmasını isteyen bu İlâhi dindeki büyük hikmet!..
619- Kabirlerin yanında uyumak, çevrelerini kirletmek, yaş ağaçlarını ve otlarını kesip koparmak mekruhtur. Mezarlıkdaki ağaçlar ve otlar yaş bulundukça bir nevi hayat sahibidirler. Bunlar yaratılış halleri ile Yüce Allah’ı teşbih ederler. Bu sebeble orada yatmış bulunan iman sahihlerinin Allah’ın rahmetine kavuşacakları umulur. Resûlü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz bir kabristanda bulunan iki mezar sahibinin azab çekmekte olduklarını anlamışlar, mübarek ellerine aldıkları yapraksız bir yaş hurma dalını ikiye bölüp bir kısmmı bir kabrin ve diğerini de öbür kabrin başma dikmiş ve : “Umulur ki, bunlar kuruyuncaya kadar, bu kabir sahihlerinin çekmekte oldukları azab hafifleyecek,” buyurmuşlardır. Bunun içindir ki, bazı yerlerde kabirlerin üzerlerine Mersin ağaç dallarını koymak âdet olmuştur. Fakat bu hususta asıl olan, yaş ağaçların dikilmesidir. İmam Buharî’nin hadis kitabını açıklayan merhum Ayni’nin dediği gibi, “Kabirlerin üzerine sadece yaş dalları, güzel kokulu çiçekleri ve yeşillikleri koymak bir şey değildir. Sünnet olan ağaç dikmektir.” Ağaçların sağlık bakımından da yararları bilinmektedir. Gerçekte kabirlerin üzerine birkaç parça gül, reyhan gibi yaş çiçekler de konulabilir. Fakat bu hususta israf edilmesi, boşuna solup gidecek geçici çiçeklere birçok paralar harcanması uygun görülemez. Hele başka milletleri taklit sebebi ile”Esselâmü aleyküm, ey mü’minler yurdunun sakinleri! Bizler de inşallah sizlere kavuşacağız, yüce Allah’dan bizim ve sizin için afiyet (her türlü kederden selâmet) dilerim.” Peygamber Efendimiz (Medine’deki Baki mezarlığını ziyaret ederken böyle selâm verirlerdi.
621- Kur’an okuyacak kimsenin, kabir kenarında oturmasında, tercih edilen görüşe göre, kerahet yoktur. Oturup Yasin” suresini okumak da çok sevabdır. Bu yüzden Allah-u Teâlâ’nın ölülerimize kolaylık vereceği, okuyana da, ölüler sayısınca sevab yazılacağı İmam Ali’den ve Hazret-i Enes’den (Radıyallahu Anhüma) rivayet olunmuştur.
622- Kabirlerin üzerine oda veya kubbe gibi şeylerin yapılması ve yazı yazılması, İmam Ebu Yusuf a göre tahrimen mekruhtur. Bütün müslümanların yararına olarak vakfedilmiş veya ölülerin gömülmesi için bırakılmış olup kimsenin mülkiyetinde bulunmayan bir mezarlıkta ise, mezarlar üzerine bina yaparak başkalarının faydalanmasını engellemek haramdır. Bununla beraber alimlerden, iyi kimselerden ve yüksek mevki sahihlerinden olan zatların kabirleri kaybolmasın diye, yanlaırna taş konmasmda ve isimlerinin yazılmasında bir sakınca yoktur. Diğer ölülerin de eserleri koybolmamak ve zillet halinden korunmak için başları ucuna birer taş dikilip isimlerinin yazılmasında bir sakmca görmeyenler vardır. Hiç bir zaman bu taşlara ayeti kerime yazılmamalıdır. Çünkü azmanla taşların kırılıp dökülmesi mümkündür. (Malikîlere göre, kabir üzerine Kur’an yazılması haramdır. Ölünün adı ile ölüm tarihinin yazılması mekruhtur. Şafiîlere göre, bunlara, ne türlü olursa, olsun yazı yazmak mekruhtur. Ancak bir alimin veya salih bir kimsenin adını ve kendini tanıtacak bir vasfını yazmak mendubdur. Hanbelîlere göre, herhangi bir ayırım olmaksızın yazı yazmak mekruhtur.) Bir kimseye, öldüğü ev içindeki bir yere gömmek mekruhtur. Çünkü böyle bir işlem ancak Peygamberlere özel olan bir iştir. Yer altında mahzenler yapıp ölüleri oralara tabutlarla koymak, birçok sakınca sebebiyle mekruh görülmüştür. Bu yerlere “Füseka” denilir.
624- Bir ölünün cesedi tamamen toprak kesilip kemikleri de kalmamış olmadıkça, onun kabri açılarak yerine başkası gömülemez. Fakat başka bir yer bulunamayınca, ölünün kemikleri toplanır ve oraya gömülecek olanla kendi araşma topraktan veya kerpiçten bir engel konur.
625- Bir ölü yanlışlıkla kıbleye aykırı bir şekilde gömülmüş olsa, bundan dolayı kabri açılmaz. Çünkü cenazenin sağ tarafına yatırılarak kıbleye doğru bulundurulması bir sünnettir. Buna riayet edilmediğinden dolayı kabri açmak uygun olmaz.
626- Bir zaruret bulunmadıkça, birkaç cenazeyi bir mezara koymak caiz değildir. Zaruret halinde ise konulur. Aralarına da bir engel (perde) olsun diye toprak doldurulur. Uhud şehidleri böyle gömülmüşlerdir. Cabir.İbni Abdullah (Radıyallahu Anhüma) demiştir: “Uhud savaşında ilk şehid olan zat, benim babam idi. Onu, diğer bir şehidle (Amr İbnu’l Cümuh ile) beraber bir kabirde bırakmaya gönlüm raız olmadı. Altı ay sonra kabri açtım. Babamı, kulağından başka, sanki kabre koyduğum gündeki gibi taptaze bir halde buldum ve onu çıkarıp başka bir kabire yalnızca gömdüm.”
627- İslâm yurdunda bulunan gayri müslimlerin mezarlarına da tecavüz edilemez, çünkü onlara hayatlarında eziyet verilmesi haram olduğu gibi, öldükten sonra da kabirlere tecavüz etmek, kemiklerini kırmak ve yerlerini dümdüz etmek haramdır. Onlarla bir sözleşme yapılmıştır, bu sözleşmeye her halde riayet etmek gerekir. Fakat yeni fethedilen bir yerde, ihtiyaç görülürse, müslüman olmayanların kabirlerini açmak ve kemiklerini kaldırıp yerlerini başka bir hizmete ayırmakta bir sakmca yoktur.
Kabir ve Makbereler
12
Mar