Hicretin altmcı yılı idi. Peygamber Efendimiz Beytullah’ı ziyaret için Zilkade ayının başında bin beş yüz kadar ashabla Medine’den çıktı, Mekke’ye yöneldi. Maksadları savaş olmadığı için, müslümanlar yanlarına mükemmel savaş aletleri almayıp yalnız birer kılıç kuşanmışlardı. Mekke müşrikleri, Hazret-i Peygamberin Medine’den Mekke’ye doğru yolaçıktığını haber alınca, bir ordu halinde Mekke’den çıkmış ve “Hudeybiye” denilen yeri tutmuşlardı. Peygamberimizin Mekke’ye girmesine engel olmaya karar vermişlerdi. Hazret-i Peygamber onlara Hazret-i Osman’ı gönderdi. Maksadlannın savaş değil bir umre ziyareti olduğunu bildirdi. Fakat onlar yine razı olmadılar.
144- Mes’ud Sakafi’nin oğlu Urve, yolda Peygamber Efendimize rast gelerek müslümanlarm davranışlarına dikkat etmişti. Müslümanlarm Hazret-i Peygamber etrafında pervane gibi dolaştıklarını, bütün emirlerini hemen yerine getirdiklerini, huzurlarında son derece edeble hareket ederek yavaşça konuştuklarını, peygamber abdest alırken serpilen damlaları alıp yüzlerine ve gözlerine sürdüklerini görmüştü. Urve Mekkelilerin yanma gidince; “Ey cemaat! Ben Kayserin, Kisra ile Necaşî’nin divanlarında bulundum. Birçok hükümdarlarla görüştüm. Vallahi ben, muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) hakkında arkadaşlarının yaptığı hürmet ve itaatin bir benzerini görmedim. Bunlar öyle kolay kolay dağılacak bir toplum değil!” diyerek kendilerini uzlaşmaya götürmek istedi. Mekkeliler, Arablarm en güzel söz söyleyeni olan Amr oğlu “Süheyl”i Peygamberin huzuruna gönderdiler. Sonunda on sene müddetle sulha karar verildi. Buna “Hudeybiye Musalahası (Barış Andlaşması)” denir.
145- Hudeybiye Barış Andlaşması sırasında, Hazret-i osman’ın Mekke’de şehid edildiğine dair bir haber yayıldı, bunun üzerine Peygamber Efendimiz bir ağacm altına oturdu. Bütün müslümanlar toplandı. Ölünceye kadar direnip savaştan kaçmayacaklarına dair Peygambere söz verdiler. Buna “Bey’atü’l-Rıdvan” denilmiştir. Çünkü böyle söz verip, Bey’at eden müslümanlarda Yüce Allah razı olduğunu Kur’an-ı Kerim’de bildirmiştir. Fakat Hazret-i Osman hakkmdaki bu haberin doğru olmadığı anlaşıldı. Düşmanlar, müslümanlarm bu kararını duyunca korktular. Hazret-i Osman’ı serbest ıraktılar sulh andlaşması imzalandı. Hazret-i Peygamber ile ashab-ı kiram kurbanlarını keserek Medine’ye döndüler.
146- Hudeybiye Musalahasının (Barış Andlaşmasının) başlıca şartları şun
lardır:
1) Müslümanlarla karşı taraf arasmda on sene savaş olmayacak iki tarafın hiç biri diğerinin malına ve canına el atmayacak. 2) Müslümanlar bu yıl Beytullah’ı ziyaret etmeksizin geri dönecekler. Gelecek yıl üç günden fazla olmamak üzere Mekke’ye gelip Beytullah’ı ziyaret edecekler. Bu üç gün içinde Mekkeliler şehir dışma çıkacaklar. 3) Müslümanlardan kureyş’e sığınacak olursa, geri döndürülmeyecek, fakat onlardan müslümanlara sığınanlar geri döndürülecek. 4) Müslümanlardan Hac, umre ve ticaret için Mekke’ye gideceklerin canlarıve malları güven altında olacak. Kureyş tarafından mısır’a ve Şam’a gidenlerle ticarette bulunmak üzere Medine’ye gelenlerin de canları ve malları güven altmda bulunacak. 5) Kureyş’den başka diğer kabileler isterlerse müşlümanlann, isterlerse Kureyş’in koruması altma girebilecek. Bu anlaşma üzerine, Huza’a kabilesi müslümanların ve Beni Bekr kabilesi de Kureyş’in koruması altma girdiler.
147- Hudeybiye Andlaşmasının önemi İslâm tarihinde pek büyüktür. Bunun çok yararları görülmüştür. Bu, büyük bir başarı demekti. Fakat önceden bunu bilen sadece peygamber Efendimiz olmuştur. Bu yararların bir kısmı şunlardır: 1) Ashab-ı kiram savaş için hazırlanmışlardı, silâhları noksandı. Düşman ise son derece hazırlıklı idi. Bu durumda âdete göre savaş yapılması uygun değildi. Bu andlaşma ile böyle bir savaş önlenmiş oldu. 2) Müslümanlar çok iyi bir şekilde eğitilmiş oldukları için, belki de düşmanlarına üstün geleceklerdi; fakat kesin bir gerek olmadığı halde savaş ile Mekke’ye girmek, Kâbe’ye saygısızlık olacaktı. Bununla beraber Mekke’de kalıp da İslâm olduklarını saklayan bazı müslümanlar da çiğnenmiş olabilirdi. Bu anlaşma böyle işlere engel olmuştu. 3) Mekkeliler, Medine’de kurulan İslâm hükümetini o zamana kadar tanımıyorlardı. bu andlaşma ile müslümanlar kendi devletlerini onlara tanıtmış oldular. 4) Müslümanlar bu andlaşma sebebiyle Kureyş’in saldırısından emin olarak başka düşmanları ile uğraşmaya zaman kazandılar. Başka yerlerde fetihlerde bulundular. 5) Bu andlaşma ile birçok kabile müslümanlarla serbestçe görüşerek İslâm’ın yüksekliğini anlamış oldular. İslâmiyeti kabul edenlerin sayısı birden bire çoğaldı. Sonuç bakımından Hudeybiye Andlaşması açık bir zaferdi. 148- Hayber savaşma gelince: Bu da hicretin yedinci yılında olmuştur. Şöyle ki: Hayber, Medine’nin Şam yönünde dört günlük uzaklıkta bulunan bir şehirdi. Çevresinde birçok kaleler, hurmalıklar ve tarlalar vardı. Bu ülkede Yahudiler oturuyordu. Birçok İslâm düşmanları da bunlara katılıyordu. Bunlar müslümanlar için bir tehlike oluyordu. Hicretin yedinci yılı muharrem ayında Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Hazretleri dört yüz piyade ve iki yüz süvari ile burasını kuşattı.
149- İslâm ordusunun Hayber’e ulaşması geceye raslamıştı. Fakat bir kavmi ansızın habersiz bir şekilde basmak peygamberimizin âdetleri değildi. Sabaha kadar beklenildi. Sabahleyin kuşatma başladı. Hayber kaleleri çok sağlamdı. İslâm sancağı her gün ashabdan büyük bir zata teslim ediliyordu. Fakat kesin sonuç alınamıyordu. Sonra bir gece Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu: “Yarın İslâm sancağını öyle bir kimseye teslim edeceğim ki,o devamlı olarak düşmana saldırır, asla geri çekilmez. O, Allah’ı ve onun Peygamberini sever; Allah ve onun peygamberi de, onu sever. Allah onun elleri ile fetih (zafer) verecektir.” Ertesi gün Hazret-i Ali Medine’den gelip orduya yetişti. Göz ağrısından rahatsız olduğu için geri kalmıştı. Peygmaber Efendimiz İslâm sancağını Hazreti Ali’ye verdi. O da, hemen Kamus kalesi üzerine yürüyüp önünde sancağı dikti. Birçok Yahudi ile mübarezede (açık çarpışmada) bulundu ve hepsini öldürdü. Sonunda Kamus kalesini ele geçirdi, diğer kaleler de birer birer ele geçirildi.
150- Hayber arazisi Devlet hâzinesine bırakıldı. Halkı da, bu araziyi ekip gelirinin yarasını Hâzineye vermek üzere yerlerinde bırakıldı. O tarihe kadar İslâm ordusunda, yalnız Reislere ait olmak üzere bir sancak bulunurdu. Hayber savaşmda ise, askerlere de bayraklar verilmiştir. Hayber savaşında müslümanlar onbeş şehid vermişti. Düşmanın kaybı da doksan üç kişi idi. Hayber savaşından sonra, Haris kızı Zeyneb ismindeki bir Yahudi kadın, peygamberimize hediye diye kızartılmış bir koyun ikram etti. Peygamber Efendimiz bundan bir lokma alır almaz: “Bu zehirlidir, sakın yemeyiniz!” buyurdu. Sonra mübarek omuzları arasından kan aldırdı. Bu kadını da kendisi için cez- alandırmayıp bağışladı. Fakat bera oğlu Bişr adındaki sahabi, yediği zehirli lokma yüzünden hemen öldü. Zeyneb de suçunu itiraf ettiğinden, Bişr’in varislerinin isteği üzerine Zeyneb kısas cezası ile öldürüldü. İşlediği cinayetin cezasmı çekti.
Hudeybiye Andlaşması ve Hayber Savaşı
20
Mar