İslâm âlimlerinin
büyüklerinden ve evliyânın önderlerinden.
Allahü teâlânın emir ve yasaklarını insanlara anlatan
ve kendilerine Silsile-i aliyye adı verilen
âlimlerin dokuzuncusudur. Babası Abdülcemîl
Efendi âlim bir zât olup, MalatyalIydı. İmâm-ı
Mâlik’in soyundandır. Kitaplarda doğum târihine
rastlanmamıştır. Buhârâ yakınlarındaki Goncdüvân
kasabasında doğdu. 1180 (H. 575) senesinde aynı
yerde vefât etti.
Babalan Abdülcemîl, Hızır aleyhisselâm ile arkadaşlık
ederdi. Aralarında muhabbet olduğundan,
Hızır aleyhisselâm babasına; “Senin bir sâlih
evlâdın dünyâya gelecektir. İsmini Abdülhâlık koyarsın.”
buyurmuştu.
Abdülhâlık Goncdüvânî henüz beş yaşındayken
Buhârâ’mn büyük âlimlerinden olan Şeyh Üstâd
Sadreddîn’den Kur’ân-ı kerîm öğreniyordu.
Okuma esnâsında meâlen; “Rabbinize tazarrû
ile gizli duâ ediniz.” âyet-i kerîmesine gelince, hocasına;
“Bu gizli’nin hakikati ve kalp ile yapılan
zikrin aslı nedir? Eğer zikir ve duâ âşikâr açık ve
dil ile olursa riyâdan korkulur. Araya riyâ girerse,
hakkı ile zikredilmemiş olur. Kalb ile zikredersem;
Şeytan insanın damarlarında kan gibi dolaşır.” hadîs-i şerîfi gereğince şeytan bu zikri duyar. Bu
müşkülümü halledin.” dedi.
Hocası, büyük âlim, âlimlerin sultanı, kalblere
dokunan bu sözlere hayrân oldu. “Oğlum, bu,
kalb ilimlerinin konusudur. Allahü teâlâ dilerse seni
bu ilimleri öğretecek bir üstâda ulaştırır. Kalb ile
zikri ondan öğrenirsin, böylece bu müşkülün hallolur.”
buyurdu. Bu işâret üzerine Abdülhâlık
Goncdüvânî, meselelerini halledecek zâtı beklemeye
başladı. Bir gün Hızır aleyhisselâm yanına
gelip Allahü teâlâyı gizli ve açık anmanın yollarım
öğretti ve onu mânevî evlâtlığa kabûl etti. Yirmi iki
yaşındayken Hızır aleyhisselâm onu, şaşırmışlara
yol göstericilerin büyüklerinden olan Yûsuf Hemedânî’ye
gönderdi. Mânevî ilimleri hocasının
sohbetiyle tamamladı. Onun vefâtı ile insanlara,
doğru yolu gösterme vazifesini devraldı. Çok talebe
yetiştirdi; binlerce insanın doğru yolu bulmalarına
sebeb oldu.
Abdülhâlık Goncdüvânî bir aşûre günü birkaç
dostu ile berâber otururken, sırtında hırka,
omuzunda seccâde olan biri gelip meclise oturdu.
Bir müddet sonra üstâda: “Hazret-i Resûlullah buyurdu
ki: “Mü’minin firâsetinden korkunuz.
Çünkü o, Allah’ın nûru ile bakar.” Bu hadîs-i şerifin
sırrı nedir?” diye sordu. Abdülhâlık hazretleri;
“Sırrı budur ki, belindeki zünnârı kesip Müslüman
olmakla şereflenesin.” Adam şaşırıp; “Allah
korusun, bende zünnar falan yok.” dedi. Oradakilerden
birisi, bu adamın üstündeki hırkasını çıkartınca,
kâfirlere mahsus olan zünnâr ortaya çıktı.
O zât tövbe etti ve Müslüman oldu. Talebelerinden birine buyurdular ki: “Her kim
farzları edâ ettikten sonra duâ ederse, duâsı kabûl
olur. Sen farzları yaptıktan sonra duâda bizi hatırla.
Biz de seni hâtırlarız. Hem senin hakkında, hem de
bizim için duânın kabûlüne vesîle olur.”
Vasiyetnâmesinde, mânevî oğulları Hâce Evliyâ-yı
Kebîr’e buyurdular ki: “Sana vasiyyet ederim
ey oğul ki: Her hâlinde ilim, edep ve takvâ üzere
ol! İslâm âlimlerinin kitaplarını oku! Fıkıh ve
hadis öğren! Câhil tarikatçılardan sakın! Şöhretten
kaç! Şöhrette âfet vardır. Aslandan kaçar gibi câhillerden
kaç! Bid’at sâhibi, sapıklar ile ve dünyâya
düşkün olanlar ile arkadaşlık etme! Helâlden ye!
Çok gülme! Kahkaha ile gülmek gönlü öldürür.
Herkese şefkat ve merhamet et! Kimseyi hakîr
görme! Kimse ile münâkaşa, mücâdele etme! Kimseden
bir şey isteme! Tasavvuf büyüklerine dil uzatma! Onları inkâr eden felâkete düşer. Mayan
fıkıh, evin mescid olsun!”
Tasavvufta meşhur olan, on bir temel kelime
Abdülhâlık Goncdüvânî’nin sözlerindendir.
ABDÜLHÂLIK GONCDÜVÂNÎ
30
Tem