Osmanlı pâdişâhlarının
yirmi yedincisi ve İslâm halîfelerinin doksan
İkincisi. Sultan Üçüncü Ahmed’in oğludur. Annesi
Râbia Hâtûn’dur. 20 Mart 1725 günü Topkapı Sarayında
(Saray-ı Cedîd) doğmuş ve Ocak 1774 târihinde
ağabeyi Sultan Üçüncü Mustafa’dan sonra
pâdişâh olmuştur.
Birinci Abdülhamîd Han, tahta çıktığı zaman
devlet buhran içerisindeydi. Tahta çıkışından evvel
başlamış olan Rus Harbi devâm ediyor ve bir
çok eyâlette de isyanlar başgöstermiş bulunuyordu.
Mâlî sıkıntı da mevcuttu. Birinci Abdülhamîd
Han bu güçlükleri başarıyla yenecek kudrette bir
pâdişâhtı. Saltanatı müddetince bu zorluklarla mücâdele
etti. İyi niyetli, dindar, gayretli bir insandı.
Rus Harbine devam kararı verdi. Çünkü düşmana
karşı hiç olmazsa bir muhârebe kazanarak sulh yapmak
istiyordu. Fakat Osmanlı ordusu Kozluca’da
yenilmiş ve Serdar Muhsinzâde Mehmed Paşanın
yanında ancak 12000 kişi kalmış diğerleri dağılmıştı.
Bu vaziyette Rusya’nın sulh şartlarım kabûl etmekten
başka çâre yoktu. Türk temsilcileri Ahmed
Resmi ve İbrâhim Münib efendilerle Rus temsilcisi
Prens Repnin arasında 21 Temmuz 1774’de Küçük
Kaynarca Antlaşması yapıldı. Bu antlaşmaya
göre Kırım, Kuban ve Bucak yalnız dînî bakımdan
halîfeye bağlı olmak üzere müstakil oluyor;
Yenikale, Kerç, Azak, Kılburun kaleleri Rusya’ya
geçiyordu. Eflâk, Boğdan ve Cezâyir-i Bahr-i Sefîd
sâhili gibi savaşta Ruslar tarafından işgâle uğramış
yerler ise Osmanlı Devletine geri veriliyordu.
Kaynarca Antlaşmasının ağırlığını arttıran en
önemli maddesi, Rusların Türk topraklarındaki
Ortodokslar üzerinde bir çeşit himâye hakkı iddiasında
bulunabilecek tarzda hazırlanmış olanıdır.
Antlaşmadan hemen sonra Avusturya, Osmanlı
Devletinin zâfiyetinden faydalanarak Boğdan Beyliğine
bağlı Bukoniva’yı işgâl etti (1775).
Saltanatının başında böyle kahredici bir durumu
kabul ile barışı sağlayabilen Birinci Abdülhamîd,
savaş zamânında devletin çeşitli bölgelerinde
çıkmış isyanları bastırmak ve askerî sâhada
ıslahatta bulunmak durumundaydı. İsyanları bastırmak
üzere Kaptan-ı Deryâ Cezâyirli Haşan Paşa
ve ıslahat yapmak için de sadrâzam Halil Hamid
Paşa görevlendirildiler.Kapıkulu’nun bâzı ocaklarının ıslâhı için Fransa’dan
mühendisler getirtilmiş, Mühendishâne-i
Berri-i Hümâyûn (Devlet Kara Mühendishânesi)
kurulmuş, yüzüstü bırakılan metruk haldeki İbrâhim
Müteferrika matbaası tekrar açılmıştır. Birinci
Abdülhamîd devrinde yapılan hayırlı işlerden
birisi de, yerli malı kullanılmasının mecbûrî hâle
getirilmesidir.
Diğer taraftan Anadolu’da çeşitli karışıklıklar
çıkmıştı. Her vilâyette bir âsi hüküm sürüyordu.
Hele kapısız levent denilen binlerce âsi Anadolu’yu
yakıp yıkıyordu. Şam ve M ısır’da isyanlar
başgöstermiş, İranlılar Osmanlı topraklarına saldırarak
pekçok yeri kendi topraklarına katmışlardı.
Hicaz’da ayaklanmalar birbirini tâkib etmişti.
Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla, OsmanlIlarla
Ruslar arasında tam bir sulh temin edilememiş,
yalnız bir çeşit mütâreke hâsıl olmuştu. Bu antlaşma
her iki tarafı da tatmin etmemişti. Osmanlılar
olsun, Ruslar olsun Kırım üzerinde daha çok
hakka sâhib olmak istiyorlardı. Nitekim Kırım’da
bağımsızlık îlan edildiğinde Devlet Giray Han,
Bâbıâlî ile eski bağlılığın korunmasına taraftardı.
Bunun üzerine Ruslar, asker sevkedip kendi adamlarından
Şâhin Giray’ı, han seçtirmişlerdi. Böylece
Kırım Hanının tâyininde çıkan anlaşmazlık, iki
devleti yeni bir savaşa götürürken, Fransızların
yardımıyla Haliç Aynalıkavak Kasrında 10 Mart
1779’da bir antlaşma imzâlanmıştır. Küçük Kaynarca
Antlaşmasının bâzı maddeleriyle ilgili olan
bu antlaşma Aynalıkavak Tenkihnâmesi adıyla
anılır. Tenkihnâmeye göre, Kırım bağımsız kalacak
ve Ruslar buradan askerlerini çekecek; buna
karşılık, Osmanlılar da Şâhin Giray’m hanlığını kabûl edeceklerdi.
Kafkaslardan güneye kadar Rus
hâkimiyetinin artmasını Osmanlı Devleti için büyük
tehlike olarak gören Birinci Abdülhamîd Han
ve devlet adamları, Kafkasya’nın bâzı bölgelerini
Türk nüfûzu altına almayı tasarladılar. Bu sebeple
Soğucak ve Anapa kalelerini tahkim ettiler. Buradaki
Çerkez kabilelerini itâat altına almaya çalıştılar.
Şuursuz olarak Rus taraftarlığı yapan Şâhin Giray
aleyhinde Kırım’da isyân çıkınca, Ruslar buraya
hemen asker gönderdiler. Binlerce Müslümanı
şehîd ettikten sonra yine Kırım’ı Şâhin Giray’a
bırakarak geri çekildiler. Daha sonra yeni bir
bahâneyle tekrar Kırım’a girerek memleketi Rusya’ya
bağladılar (1784). Bunun üzerine, tekrar bir
Osmanlı-Rus Savaşı tehlikesi doğdu. Osmanlı Ordusu
harbe hazır değildi. Bu sebepten Sultan Abdülhamîd Han
antlaşmayı bozmak istemedi. Rusya
ile birkaç yıl gerginlikten sonra Koca Yûsuf Paşa
sadrâzam oldu. Aslında 1781’de Rusya, Avusturya
ile berâber bir tasarı hazırlamış ve bu tasarıya
göre de Osmanlı Devletini taksime karar vermişlerdi.
Yeni Sadrâzam, Rusya ile mutlakâ savaşmak
istiyordu. İkinci Katerina’nm gösteri yaparak
Kırım’ı ziyâret etmesine ve Avusturya İmparatoru
ile görüşme yapmasına Bâbıâlî artık tahammül
edemiyordu. Rus elçisi Sadârete çağrılarak
Kırım’ın iâdesi istendi. Elçinin uygun cevap
vermemesi üzerine Rusya’ya savaş ilân edildi.
Rusların idâresi altındaki Kılburun Kalesine hücum
ile 1786-1792 Osmanlı-Rus Savaşı başlamış oldu.
AvusturyalIlar da savaş açmadan Belgrad ve Sırbistan’a
taarruz ettilerse de bir sonuç alamadılar.
Bu vaziyet karşısında yalnız Ruslarla başa çıkamazken,
iki düşmanla birden karşılaşılıyordu.
Serdâr-ı Ekrem Sadrâzam Koca Yusuf Paşa,
önce Avusturya derdini halletmek istedi. Avusturya
İmparatoru İkinci Josef’in saldırılarını önledikten
sonra sınır aşılarak düşman kendi topraklarında
ağır yenilgiye uğratıldı. İkinci Josef
güç belâ kaçabildi. Fakat Rus cephesindeki savaş
aleyhte gelişiyordu. Kısmî başarılar Özi Kalesini
kurtarmaya yetmedi. Özi Kalesi Ruslar tarafından
alınınca târihin en büyük mezâlimine uğradı.
Mâsum ve günahsız çocuklar, genç ve ihtiyar kadınlar
dâhil 30 bin civârında insan vahşice öldürüldü.
Sadrâzam, Özi Kalesinin düştüğünü bildiren ve
yapılan mezâlimleri dile getiren telhisi okurken,
pâdişâh, kederinden felç olup çok geçmeden vefât
etti (28 Mart 1789).
Birinci Abdülhamîd Han, devlet işleriyle yakından
ilgilenir, her konuda düşüncelerini dikte
ederek vezirlere bildirirdi. Saltanatı boyunca hep
liyâkatlı sadrâzam, ehil adam aramış ve onlara
yetki verip ıslahatların yapılmasına uğraşmıştır.
Halil Hamid Paşa, sadrâzamlarının en değerlisidir.
Abdülhamîd Han, halka karşı merhametli ve çok
dindar bir pâdişâhtı. Halk arasında kerâmeti dahi
yaygındı. Oğullarından ikisi, Dördüncü Mustafa ve
İkinci Mahmûd, pâdişâh olmuşlardır. Birinci Abdülhamîd
Han, Eminönü Bahçekapı’daki imâretin
karşısındaki türbede yatmaktadır. Bu türbede, Yeni
Cami tarafındaki duvardaki dolapta Resûl aleyhisselâmın
mübârek ayaklarının izleri bulunan taş
vardır.
Sultan Birinci Abdülhamîd Hanın, Beylerbeyi’nde
bircâmi ve mektep, Bahçekapı’da bir sebîl,
bir imâret, bir kütüphâne ve bir türbe (Şimdi bunların
yerinde Dördüncü Vakıf Han vardır.) Emirgân’da
bir câmi ile çeşme ve Medîne’de yaptırdığı
bir medrese başlıca eserleridir.