Hûd aleyhisselâmın peygamber
olarak gönderildiği ve isyânları yüzünden rüzgârla
helâk edilen kavim. Bu kavim, Nûh aleyhisselâmın
oğullarından Sâm’ın torunlarından Âd’m
neslidir. Yaşadıkları yer Ahkâf diyârı olup, Yemen’de
Aden ile Umman arasındadır. Bu bölgeye
Şihr de denilmiştir.
Nûh aleyhisselâm zamânmdaki tûfandan sonra
gemide bulunup kurtulanlar değişik bölgelerde
yerleşip çoğaldılar. Âd kavmi de kendi arasında
yirmi üç kabîleden meydana gelen büyük bir Arap
kavmi idi. Âd kavminin insanları, iri cüsseli, uzun
boylu, kuvvetli, tuttuğunu koparan uzun ömürlü
kimselerdi. Yaşadıkları bölgenin toprağı çok verimli,
yağmuru boldu. Her taraf yemyeşil, bağlar,
bahçeler, pınaflar, akarsular ile kaplı olan yerler
“İrem Bağlan” diye tanınmıştı.
Bu kavim büyük kayalan yontarak direk ve bu
direkler üzerine çok gösterişli binâlar yaptılar.
Yaşadıkları bölgede her taraf akıl almaz süslere,
göz kamaştıran güzelliklere sâhipti.
Nûh aleyhisselâm zamânmdaki tûfandan sekiz
asır gibi bir zaman aradan geçmesi sebebiyle tûfanı
görüp, ibret alanlar ve bunları nesillere anlatanlar
çoktan vefât etmişlerdi. Ad kavmi insanları sıhhatlerine,
kuvvetlerine, zenginliklerine ve servetlerine
bakarak her geçen gün kibirleniyor, büyükleniyor,
taşkmlıklannı artırıyordu. Onların bu halleri
Kur’ân-ı kerîmde meâlen şöyle bildirilmektedir:
“Yer yüzünde haksız yere büyüklük tasladılar
ve bizden daha kuvvetli kim var (olabilir)
ki dediler.” (Fussilet sûresi: 15)
Gün geçtikçe azan Ad kavmi, nihâyet Samed,
Samûd, Sadâ ve Hebâ adlı putlara tapmaya başladılar.
Bağ, bahçe, tarla, hayvan, mahsûl ve nesillerinde
şaşılacak bir bereket vardı. Dünyâ nimetleri
bakımından ulaşılması arzû edilen her şeye kavuşmuş
olmaları, tamâmen azmalarına sebep oldu.
Zulüm ve işkenceye başladılar. Etraflarındaki kabilelere,
zayıf ve kimsesizlere ağır zulümler yapıyorlardı.
Zavallı kimseleri yüksek binâlardan
atmaktan zevk alıyorlardı. Âd kavmi, bu azgın hâldeyken, Allahü teâlâ
onlara ebedî seâdet yolunu göstermek için Hûd
aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi. Elli seneden
fazla bir zaman bu kavmi îmâna çağırdı. Bu
azgın kavmi Hûd aleyhisselâm devamlı Müslüman
olmaya dâvet ettiği hâlde îmân etmeye yanaşmadılar.
îmân edenler de korkularından îmânlarını
açıklayamadılar. Bunun üzerine kendilerine
ağır azâb geleceğini ve helâk edileceklerini söyledi.
Yine inanmayıp alay ettiler.
Nihâyet gelecek olan azâbın işâretleri görülmeye
başladı. Üç sene yağmur yağmadı. Pınarlar
kuruyup ağaçlar sararıp soldu. Meşhûr İrem Bağları
yok oldu. Hayvanlar susuzluktan telef oldu. İnsanlar
da bir yudum suya, bir lokma ekmeğe muhtaç
duruma düştüler. Devamlı bunaltıcı ve kuru bir
rüzgâr esiyordu. Tozdan göz gözü görmüyordu.
Hûd aleyhisselâm ise onları durmadan îmân etmeye
dâvet ediyordu. Fakat inatlarından vaz geçmiyorlardı.
Kadınları da kısırlaşıp hiç çocuk doğmaz
oldu. Şiddetli kuraklık dört sene devâm etti.
Bundan sonra kendilerini helâk eden azâb geldi.
Bir gün yurtları üzerinde her tarafı kaplayan siyah
bir bulut göründü. Yağmur geliyor zannettiler.
Hûd aleyhisselâm durumu bildirip tekrar îmâna dâvet
etti ise de kabûl etmediler. Buluttan şiddetli bir
rüzgâr esmeye başladı. Korkunç bir uğultusu ve dayanılmaz
bir soğuğu vardı. Rüzgâr estikçe şiddetlendi.
İnsanları tutundukları taş, ve ağaçlarla
birlikte göklere fırlatıyor, sonra da bırakıveriyordu.
Havada âdeta saman çöpleri gibi savruluyorlardı.
Azgın Âd kavminin insanlan param parça oldu.
Yerleri yurtları yıkılıp harâbe hâlini aldı. Sonra
da fırtına onların ölülerini süpürüp denize attı.
Bu rüzgâr, Kur’ân-ı kerîmde rîh-i akim, sarsar,
azâb-ı elim ve âtiye olarak bildirilm ektedir.
Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Hûd (aleyhisselâm)
ve dinde ona tâbi olanları rahmetimizle kurtardık.
Bizim âyetlerimizi tekzib edip (yalanlayıp)
mü’min olmayanların ise silsile ve köklerini
kestik.” buyruldu (A’râf sûresi: 72). Hûd aleyhisselâm,
îmân edenlerle birlikte Mekke’ye gitti.
Bunlara “Âd-ı uhrâ” (ikinci Âd) denilmiştir.
AD KAVMİ
02
Ağu