Birkaç gün sonra en küçük «değer» i bile mutlaka gören ve takdir eden Mithat Paşa’nm yanma girerken büyük bir heyecan duyuyor, onun odasının eşiğine basarken, yepyeni bir geleceğin eşiğinde bulunduğumu duyuyordum. Benden nerede okuduğumu sordu. Ben büyük bir içtenlikle okuyup yazma öğrenişimin hikâyesini anlattım. Bütün bunlar, onun bana karşı gösterdiği yakınlığı büsbütün arttırdı. Sözlerimi ikide birde :
— «Aferin.. Aferin!.» diyerek dikkat ve ilgiyle dinledikten sonra bana :
— «Aferin çocuğum.. Görüyorsun ki emek boşa gitmiyor. Çalışan insan, öğrenen, okuyan ve yazan insan en sonunda nasıl olsa emeğinin, yorgunluğunun mükâfatını görüyor. Şimdi seni yüz elli kuruş aylıkla vilâyet kalemine tâyin ediyorum. Umarım ki, böylece girdiğin memuriyet hayatın da, yarının da zihnin ve temiz kalbin gibi açık olsun!» O efendi adamın, bir baba şefkatiyle söylediği bu sözleri dinlerken duyduğum heyecanı anlatmaktan yoksunum. O sözlerini bitirdikten sonra, boyun eğmekten, ^dalkavukluk etmekten tiksindiğim halde, ellerini öpmeğe davranmayı küçüklük saymadım. O gün işimin başında çalışırken hayatımın en büyük mutluluğunu tadarak, çeşit çeşit acılar ve sıkıntılarla geçen bir geçmişin bütün yorgunluklarını unuttum. İçim, beni yeni ümitlerime kavuşturabilecek taze bir hız ve cesaretle doldu!» Yine o günlerdeki hayatını Ahmet Mithat’dan dinleyelim : — «O sıralar pek az bilgim olduğu halde kendimi «bilgin» sanıyordum. Zaten kendime güvenimin fazlalığı bundandı. Kendi hakkımdaki bu yanlış yargıdan dolayı beni ayıplamayın. Azıcık bilgiyle bu kadar şımarışımda, Mithat Paşa’dan gördüğüm ilginin çok rolü vardı. O, benimle fazla ilgilenmeğe başlamıştı. O kadar ki, haftanın bir iki gecesinde sofrasında yemek yemek şerefine bile kavuşuyordum. Eğer henüz çocuk denilecek bir yaşta bulunduğumu da düşünürseniz, beni hoş görürsünüz. Mithat Paşa’nın huzuruna kabul olunduğum günlerden birinde: — «Sen, bundan sonra, her sabah erkenden, benim kayınbiraderle birlikte Hacı Salih Efendi’nin medresesine devam edecek, biraz da Arapça ve Farsça okuyacaksın!» emrini aldım. Bu sevindirici emri aldığım günden sonra, her gün, Mithat Paşa’nın kayınbiraderi Namık Bey’le birlikte derse başladık. Böylece başarmak zorunda olduğum işler artmıştı. Fakat ben hepsinin altından kolaylıkla kalkmağa da vakit bulabiliyordum.