Doğumu ve çocukluğu:
Mihael Faraday, 1791 yılında Londra’da dünyaya geldi. Babası nalbantlıkla geçinen bir adamdı. Sağlık durumu bozuk olduğundan sabahtan akşama kadar çalışamıyordu. Londra’nın tam ortasında, alt katı arabalık ve hayvan ahırları olarak kullanılan, üst katı da fakir ailelerin barınması için kiraya verilen yıkık bir binada oturuyorlardı. O sıralar İngiltere’de kıtlık olduğundan; anne, baba ve 4 kardeşten ibaret Faraday ailesi büyük bir güçlük içinde idiler. Bir zaman gelmişti ki annesi her çocuğa haftada ancak bir kilo ekmek verebiliyordu. Evlerinde ihtiyaçlarını karşılıyacak kap kacak bile yoktu. Çocuklar okuyup yazmayı ve aritmetiği okulda ancak öğrenmişlerdi ki, hemen hayatlarını kazanmak zorunda kaldılar. Çocukların üçüncüsü olan Faraday, 11 yaşında iken bir kitapçı dükkânına çırak girdi. İlk işi her sabah müşterilerine gazetelerini götürmekti. Müşteriler gazeteyi okuduktan sonra tekrar kitapçıya geri verirlerdi. O da akşamları müşterilere uğrar, bırakılan gazeteleri toplardı. Gazetelerden ve kitaplardan çok hoşlanıyor, okumak isteğiyle yanıp tutuşuyordu. Tabiat olayları, şimşekler ve yıldırımlar onu çok ilgilendiriyordu. Ertesi yıl başka bir kitapçının yanına girdi. Burada yedi yıl çıraklık ederek, kitap satmasını, cilt yapmasını öğrendi. Oynamak ve arkadaşlariyle gezmek onun da hakkı olmak gerekirken bunlardan yoksundu. Boş zamanlarında kitap ciltler, çeşitli işler yapardı. 21 yaşına kadar çok çetin şartlar altında çalıştı. Kitaplar dünyası: Bir gün ciltlediği kitaplardan birini açtı: Bu kitap «Kimya hakkında bir konuşma» adını taşıyordu. Mihael Faraday bu kitabı çok beğendi ve hemen okumağa başladı. Bir defa da «Encyclopedia Britanica» adındaki meşhur İngiliz Ansiklopedisini ciltlerken içindeki elektrik konusu dikkatini çekmişti. Büyük bir hazine bulmuşçasına sevinmiş, yutarcasına baştan sonuna kadar okumuştu. Okuduklarından edindiği bilgi ile Mihael küçük bir elektrik âleti yaptı. Çalışarak yaptığı bu eseri ona büyük bir sevinç veriyordu. Bir gün bir dükkânın vitrinine bakarken bir profesörün kendi evinde «felsefe hakkında konferanslar» vereceğine dair bir ilâm gördü. Her konferans için giriş ücreti olarak 25 kuruş alınıyordu. Bir kitapçı çırağının bu parayı ödemesi imkânsızdı. Kendisinden üç yaş büyük ağabeyisi, bu dersleri dinlemesi için gerekli parayı ona sağladı. Çalıştığı kitapçının evinde kira ile oturan bir adam da ona resim yapmasını öğretti. Bu sayede aldığı derslerin resimlerini çizmesini de becerebiliyordu. Dükkâna gelip giden müşterilerden biri bu küçük çocuğun ilme bu kadar önem vermesine şaşmış, onu diğer bir yerde verilen konferanslara götürmüştü. Bu, Faraday için bulunmaz bir fırsattı. Görüş ufku gün geçtikçe genişliyor, içinde ilme ve tabiatın sırlarını çözmeğe karşı vazgeçilmez bir istek doğuyordu. 1812 yılında konferanslarım dinlediği öğretmenlerinden birine tuttuğu notları gönderdi. Ayrıca bir mektup yazarak ondan bilgi istedi. «Fen ile uğraşmak çetin bir iştir» : Öğretmeni verdiği karşılıkta: «Fen ile uğraşmak çetin bir iştir. O. kendisine gönül verenlere mükâfat vermekte de çok hasistir» diyor «elinden gelen yardımı kendisinden esirgemiyeceğini» de söylüyordu, Mihael Faraday, bu arada kimya deneyleri yapıyor, başarı kazandıkça sevinci ve hevesi artıyordu. Arkadaşlarından birine yazdığı mektupta: «Benim muhtaç olduğum şey zamandır.» diyordu. İkinci ihtiyacı da iyi bir arkadaştı. Kitaplarını ciltlerken yanına müşterilerden bir adam gelmişti. Bu bir Fransızdı, ve çocuğu da yoktu. Faraday’a devamlı olarak yanında evlâtlık gibi bulunmasını söyledi. Bu, Faraday için bulunmaz bir nimetti. Ne yazık ki, adam çok sinirli idi. Faraday çok üzülüyor, boyuna ne yapması gerekeceğini düşünüyordu…
Bir gece yatağına yatacağı sırada kapı çalındı. Postacı bir mektup getirdi. Bu mektup Davi adında bir kimyagerdendi. Faraday, bu adamdan ders almış, ve kendisinden iş istemişti. Sabah olunca erkenden kimyager ile görüşmeğe gitti. Kimyager ona evinin üstünde iki oda, ayrıca haftada 6 lira vereceğini söylüyordu. Aralarında anlaşmaya vardıklarından Faraday hemen işe başladı. Vazifesi âletleri temizlemek ve lâboratüvardan konferans salonuna getirip götürmek ve kimyagere yardım etmekti. Aldığı para azdı, fakat konferansları dinlemek, âletlerle tecrübeler yapabilmek imkânına kavuşmuş bulunuyordu. Bu, ona yeterdi. Artık Faraday için sistemli ve muntazam çalışmak çağı başlamıştı. «Felsefe Kurumu» na üye olarak girdi. Haftada bir toplanıyorlar, konferanslar, tartışmalar ve birbirlerinin yanlışlarını düzeltmekle zamanlarını çok dolgun geçiriyorlardı. Faraday, okula gidemiyor, kibar sınıflara karışamıyor, diğer çocuklar boş vakitlerini oyunla geçirirken, devamlı olarak okuyor ve kimya deneyleri yapıyordu.
Avrupa gezisi:
Yanında çalıştığı kimyager yedi ay sonra Faraday’ı da alarak Avrupa’da bir inceleme gezisine çıktı. Fransa, İsviçre, İtalya, Almanya’yı dolaşarak, ilim adamlariyle tanışıp fikir alışverişinde bulundular. Geziden dönüşte Faraday* 24 yaşma girmişti. Maaşı 500 dolara çıkarılarak, lâboratuvara asistatı olarak atandı. Kimyagerin deneylerini yakından inceliyor, kendi de ayrıca bir çok deneyler yapıyordu. Ayrıca, Felsefe Kurumunda, özenerek ve çok uğraşarak hazırladığı bir sıra konferanslar verdi. Birinci konferansını Fen Dergisinde yayınladı. Büyük ilgi uyandıran bu yazısı üzerine, «Gazlar ve Maddeler» hakkmdaki araştırmalarına dair altı makale daha yazdı. Bir taraftan Kurumda konferanslar veriyor, bir taraftan da «Söz Söyleme Sanatı» hakkında verilen konferanslara devam ederek notlar alıyordu. Böylece aradan yedi yıl geçti. Faraday, bu süre içinde bir kitap yazmış, otuz yedi makale yayınlamış, «Klorla karbonun birleşmesi» konulu iki önemli konferans vermişti.
Faraday evleniyor:
Bu arada Sara Bemar adında bir kızı sevmiş, sevgisini doğrudan doğruya yüzüne söyliyemediği için bir mektup yazmıştı. Kız ne yapacağını şaşırdığından mektubu babasına okumak zorunda kalmıştı. O da «Feylesoflar âşık olunca ne delice şeyler yazıyor» demişti. Kızla beraber buluşup, deniz kenarına gittiler. Uzun boylu konuşup, dolaştılar. Hayatlarını birleştirmek kararını vermişlerdi. Bir yıl sonra çok sade bir törenle evlendiler. Sara, iyi bir ev kadını çıkmıştı. Faraday için hayatı “yaşanmağa değer bir biçime soktu. Faraday evinden ve karısından o kadar hoşnut idi ki, dışarı çıkmıyor, bütün gününü evinde geçiriyordu. Arada bir başka şehirlere geziye gittiğinde evi gözünde buram buram tütüyor, ilk fırsatta soluğu yine evinde alıyordu.
İlim yalımda şöhret:
Faraday evlendikten sonra fen alanında daha da meşhur olmuştu. Felsefe Kurumuna başkan seçüdi. «Kimya felsefesi» konusunda pek çok makaleler yazdı. Gençler için verdiği konferanslara 19 yıl devam etti. Akademide 20 yıl ders verdi. «Elektriğe ait araştırmalarım» başlığı altında 58 makale yayınladı. Araştırmalarının ve fikrî olgunluğunun bir belgesi ve anıtı olarak kabul edilen bu makaleler çok büyük ilgi topladı. O, bütün kimya olaylarını deneylerle ispat etmeğe çalışıyordu. O kadar ki Faraday, dünyanın deneye dayanan en büyük filozoflarından biri olmuştu. Fen alanında ilk buluşlarından biri de gazı sıvı duruma sokmaktır. Kömür gazını sıvı yaparak bundan benzin çıkardı. On dokuz yıllık bir araştırmadan sonra elektrik çıkaran (Elektro – Manyeto) yu buluşu çağının en büyük keşfi olarak kabul edilmektedir. Bugün tramvaylarımızı, makinelerimizi çalıştıran elektrik motorları, bü buluşun geliştirilmesiyle yapılabilmiştir. İkinci önemli buluşu elektrik akımının ona bağlı bir telde de akım doğurduğu olup, telefon bu sayede bulunmuştur. Faraday ayrıca çeşitli cins elektriklerin hep aynı şey olduğunu ileri sürerek savundu ve ispat etti. Bunun gibi daha pek çok buluşları «vardır. Faraday’ın şöhreti yalnız İngiltere’de değil, bütün dünyada ya
yılmağa başlanmıştı. İngilizler artık ona en büyük adamları gözüyle bakıyorlardı. Kırk dokuz yaşına gelmişti. Çok çalışmaktan yorulan dimağı artık eskisi gibi işlemiyordu. Karısı onu İsviçre’ye götürdü. Orada hiçbir şey okumıyarak ve hiçbir deney yapmıyarak geçen 4 yıl sonunda dimağının yorgunluğu geçti. Kendini iyi hisseden Faraday, tekrar eskisi gibi çalışmağa başladı. Lâboratuvara sabah giriyor, gece yansına kadar çalışıyordu. Arada bir değişiklik ihtiyaciyle büyük adamlann eserlerini de okurdu. Bütün Avrupa devletleri ona madalyalar, ilim cemiyetleri ise üyelik veriyorlardı.
Ölümü:
71 yaşında sağlık durumu bozuldu. Günden güne zayıflıyordu. 25 Ağustos 1867 de sandalya üzerinde okurken öldü. İsteği üzerine cenazesi sade bir törenle kaldmldı.
İnsanlık, elektrik ve ilim alanındaki buluşlanndan dolayı Fara- day’a çok şey borçludur.