Doğumu ve çocukluğu :
Fransa’nın ve dünyanın en ünlü romancılarından olan Emile Zola: 2 Nisan 1840 tarihinde, akşam saat 11 sıralarında Paris’de Saint Joseph sokağında 10 numaralı evde doğdu. Babası François Zola, 45 yaşlarında olup mühendisti. Ailesi soyca Dalmaçyalı yani İtalyandı. Venedik’de doğan babası Fransızlaşmış ve bir Fransız kadını ile evlenmişti. İşte Emile Zola bu çiftin çocuğudur. Mühendis François Zola çocuğu ve karisiyle taşraya çekildi. Aix’e yerleşti. Kısa bir müddet sonra soğuk bir günde hastalandı. Marsilya’da bir otel odasına yatırıldı. Uğraşmalar netice vermiyerek, 27 Mart 1847 de; Zola’yı 7 yaşında öksüz bırakarak gözlerini dünyaya yumdu. Babasının ölümünden sonra kederli ve sıkıntılı günler başladı. Mühendisin üzerine aldığı işlerin kapatılması, kendi halinde geçinen bu aileyi büsbütün sarstı. Evdeki mobilyalar satıldı. Durum günden güne daha da kötüleşti. Bir gün geldi ki, şehrin kenar semtlerinden birinde daha ucuz bir eve göç etmek zorunda kaldılar. Annesinin bütün emeli küçük Emile’i okutmaktı. Her türlü güçlüğü yenerek Zola’yı Aix Kolejinde oldukça parlak bir şekilde okutmağı sağlıyabildi. Kolejde en yakın arkadaşları Baptistin Baille ve Paul Cezanne idi. Bu üç çocuk birlikte geniş tarlalar ortasında tabiatla başbaşa kalıyorlar, dolaşıyorlardı. Masmavi bir gök altında, kurumuş sel yataklarına bakan yemyeşil çimenli tepelerde, kendilerine yaşama sevinci veren şiir dolu bir havayı teneffüs ederek dolaşıyorlardı. Zola- nın tabiata karşı derin sevgisi bu çocukluk çağında başlar. Zola ilk eserini 12 yaşında olduğu bu sıralarda yazdı. Bu, Haçlı seferlerini anlatan tarihî bir romandı. Sonra bir de komedi yazdı
Ailesinin durumu gittikçe bozulduğundan, işçi mahallesinde, iki küçük odası bulunan bir eve taşındılar. 1857 yılında kendilerini her bakımdan koruyan büyük annesi de öldü. Bunun üzerine Madam François Zola, Paris’e giti. Küçük kolej öğrencisi Aix’de kötürüm bir ihtiyarın yanında kaldı. Annesinin bütün emeli oğlunun tahsilini tamamlaması idi. Pa- ris’de öteye beriye başvurdu. Nihayet oğluna, evdeki bütün eşyaları satmasını ve büyükbabasını da alarak hemen Paris’e gelmesini bildirdi. Zola, 1858 Şubatında bir akşam üzeri Paris’e ayak bastı.
Zola Paris’de: Zola, Paris’de Saint – Louis Lisesi’ne yazıldı. Fakat buradaki hayata ve arkadaşlarına kolayca ısınamadı. Aix’de kırların ve tabiatın koynunda geçen günlerin hâtırasını bir türlü unutamıyordu. Nihayet büyük yaz tatilinde Aix’e dönüp çok sevdiği Jabiatla başbaşa birkaç ay daha yaşadı. Tatil sonunda Paris’e döndüğü zaman tehlikeli bir tifo hastalığı geçirdi. Bu sıralarda yazmış olduğu bir hâtıra defteri gençlik kâğıtları arasında çıkmıştır. Zola’nm Paris’deki tahsil hayatı parlak geçmiyordu. Bakalorya yazılı sınavında kazanamadı. 20 yaşında idi. Yoksulluk, onu ekmeğini kazanmağa zorluyor, çok kötümser duygular benliğini sarmış bulunuyordu.
Yoksullukla savaş: Bir baba dostu, onu, Dok’lara kâtip olarak işe soktu. Zola saat dörde kadar orada çalışıyor ve sonra evine gelip kitapları üzerine kapanıyordu. Bu hayat uzun zaman devanı etmedi. Ay sonunda kendi isteğiyle Doklardaki işinden ayrıldı. Hayatta, dünyada tutunacak hiç bir dalı yoktu. Fakat hürdü ya… Böylece öncekinden daha beter korkunç bir yoksulluk devresi başlamış bulunuyordu. Borç para bularak oda kirasını ödüyor, elbisesini rehine koyarak sabahtan akşama kadar yatakta kalıyordu. Buna benzer şartlar altında geçen hayatı iki yıl sürdü. Genç delikanlı, kendine Paris’de, dostlarla sarılı bir çevre bulamamıştı. Durumu uygun olmadığından kadınlarla da ilgisi yoktu. Fakirliği kendini büsbütün melânkoliye düşürüyordu. Bu arada Aix
deki dostları Baille ve Cezaime ile mektuplaşıyor, birbirlerine karşılıklı şiirler gönderiyorlardı. Geleceğin büyük romancısı o çağda hâlâ şair olmayı kuruyordu. 17 yaşından 22 yaşına kadar yazdığı mısra- ların sayısı on bini bulmaktadır.
Zola Hachette kitabevinde memıır:
1862 Şubatında Hachette kitabevine memur olarak girdi. 1866 Ocak ayma kadar tam 4 yıl orada kaldı. Bu süre içinde Zola durmadan okuyor ve kabiliyetinin yönünü arıyordu. Ö sıralar Mon- taigneje büyük bir hayranlık besliyen Zola, Realisme dergisinin kurucusu romancı Duranty ile tanıştı. Duranty aynı zamanda Lion’da çıkan Satut Public adlı edebiyat’ gazetesine fıkralar yazıyordu. Ressam Manet ile de yakın dosttu. Zola daha sonraları G. Bourdin ile tanıştı. Bu iki dostunun aracılığı ile Salut Public, Figaro ve Evenement gazetelerine makaleler ver- miye başladı. Ressam Manet üe de dost oldu. 1864 ilkbaharında M. Hachette öldü. Fakat, Zola’nın kitabevin- deki durumu değişmedi.
İlk eserleri ve yazı hayatı:
Bu sıralar kitapçı Jules Hetzel, Zola’nın ilk hikâye kitabı olan Coıttes â Ninon’u bastı. 8 hikâye bulunan bu kitap 24 Ekim 1864 de satışa çıkarıldı. 1865 yılı, Zola’nın kitaplarını yaymak bakımından verimli oldu. Abt’deki dostları Baille ve Cezanne, Paris’e geldiler. Zola bu sıralar gazetecilik hayatına atıldı. Bir yandan yeni kurulmuş Petit Joumal’e, bir yandan da Lion’da çıkan Salut Public’e yazılar yazıyordu. Petit JournaFa, önce kronikler, sonra da her hafta muntazam olarak makaleler yazmıya başladı. Salut Public’de ise çağdaş yazıcılar ve bunların yeni çıkan eserleri hakkında inceleme ve eleştrimeler yazıyordu: Germime Lacerteux’e ayırdığı bir etüdünün yayınlanması Naturalizm tarihinde olduğu kadar, kendi hayatında da büyük önem taşır. Çünkü bu etüd; yeni sanat akımının büyük üstadlarmı birbirine yaklaştıracak olan görüşün çıkış noktasım işaret ediyordu. Zola bu sıralarda, Vie Parisienue ve İllustration dergilerine hikâyeler de yazıyordu. Taine hakkındaki etüdünü Revue Contemporaine’de yine bu sıralar yayınladı. Zola Confession de Claude adlı romanını çıkarınca oldukça önemli yankılar uyandırdı. Tasarlanmış bir olay etrafında; nefretleri, merhametleri, sevgileri ve coşkunluklariyle gençlik ruhunun çırıl çıplak anlatılışı; birçokları tarafından protesto yağmuruna tutulmasına sebep oldu. Zola, Ocak 1866 da Hachette kitabevinden ayrıldı. Kendini tamamen edebiyata vermek istiyordu. Sayısız tasarıları vardı: Romanlar, tiyatrolar, sanat incelemeleri, kronikler yazacaktı… Ençok kroniklere önem veriyordu. Çünkü hayatını gazetecilik yaparak kazanıyordu. Petit JoumaFe yazdığı her makale için 20 frank alıyordu. Sahıt Public’de çıkan beş altı yüz kelimelik bir makalesi için de 50 – 60 frank kazanıyordu. Daha sonraları başka gazetelerde edebiyat incelemeleri yayınlamaya başladı. Günlük ekmeğini çıkarmak için önemsiz romanlarını takma adla çeşitli gazetelerde tefrika ediyordu. Her gün birkaç saatini Mysteres de Marseüle romanını yazmıya ayırıyor ve artan zamanlarında büyük bir istekle Therese Raquin ile uğraşıyordu. «Öyle sanıyorum ki, bu, benim en büyük gençlik eserim olacak. Kendimi romanımın konusuna kaptırdım. Kahramanlarımla birlikte yaşıyorum.» diyordu. 1887 de Mysteres de MarseiIIe romanından çıkarılmış bir piyesi de Marsilya’da sahneye kondu ve büyük başarı kazandı. Zola, her perşembe akşamı Cezanne ve Baille’i evine davet ediyordu. Edebiyatçı ve ressamlardan pek çok dostu da bu toplantılara katılıyordu. Bu konuşmalarda yapılan fikir tartışmaları ve devamlı yazı hayatı Zola’yı gittikçe olgunlaştırıyor, sanat anlayışında önemli değişiklikler yapıyordu. Kadının fikrî hürriyeti, çocukların en uygun terbiyesi, milletler arasında barışsever anlaşma; onun savunduğu başlıca konulardı. Etrafında ileri görüşlü kimselerden ibaret bir çevre günden güne genişliyordu. «Rougon Macquart» serisi: Madeleine Ferat romanını çıkarır çıkarmaz Zola, ulu eseri Rougon – Macquart’ların ilk kitabı olan La Fortune des Rougon’u 1870
Haziranından itibaren tefrikaya başladı. Alman – Fransız harbi başladığından gazete kapanmış, tefrika da kesilmişti. 30 Mayıs 1870 de Zola; uzun zamandır tanıştığı Matmazel Alexandrine Meley ile evlendi. Aradan iki ay geçmeden harb patladı. Zola, babadan öksüz olduğundan askerlikten affedilmişti. Bu defa da gözleri miyop olduğu için vatan savunmasına çağrılmadı. Zola, önce Parisden ayrılmayı düşünmemişti. Sonradan karısının diretmesi üzerine birlikte Marsilya’ya gittiler. 7 Eylülde, Edmond de Goncourt’a şunları yazıyordu: «Birkaç gün içinde gelip yerimi alacağım». Marsilya’da iken Almanların Paris’i işgalini öğrendi. Olayların gelişmesini beklemek üzere Marsilya- da kalmağa karar verdi. Çalışmak için kendinde büyük bir güç duyuyordu. Önce Marius Roux’nun yardımı ile Marseillaise adında halk için bir gazete çıkar- mıya başladı. Parasızlık ve çeşitli yoklukları yüzünden bu gazeteyi birkaç hafta sonra kapatmak zorunda kaldı. Karısını Marsilya’da bırakarak Bordeaux’ya gitti. Millî Savunma Meclisi orada toplanıyor, Fransa’nın geleceğini tâyin edecek önemli kararlar veriyordu. Zola; Ciochc gazetesinin parlâmento yazarı oldu. Gürültülü toplantıları bütün canlılığı ile anlatan mektuplarım muntazam olarak gazeteye gönderiyordu. 12 Martta Bordeaux Mektuplarının sonuncusunu şu kelimelerle bitirdi: «Görevim bitti. Durulmuş bir kafa ile geliyorum. Fransa öldü, yaşasın Fransa! Ölen Fransa’yı burada, büyük taş mezarında bırakıyorum. Vatanın, yeniden canlanıp gençleştiği beşiğin bulunduğu Paris’e geliyorum.»
Paris’e dönüş :
Zola Paris’e dönünce Rougon Macquart’lara başladı. Bu seriyi önce 12 cilt olarak tasarlamışken, sonra fikrini değiştirerek 20 ciltlik bir seri yapmağa karar verdi. Bu serinin ilk cildi, La Fortune des Rougon 1871 de kitap halinde yayınlandı. Aynı yıl ikinci cildi de çıkardı: La Curee. Diğer ciltler de birbiri peşi sıra her yıl yayın alanına çıkmağa başladılar. Zola, bu eserlerinde hayatın iğrenç ve çürümüş taraflarını neşterliyordu. Çamurlar ve yoksulluk içinde hayatlarını sürükliyenlerin yürek para
layıcı yaşayışını yazması, birçoklarının hoşuna gitmiyordu. Suçun Zola’da değil, toplumun kendisinde olduğunu bilenler ise onun açık- sözlülüğüne ve cesaretine hayranlık duyuyorlardı. Zola şöyle düşünüyordu : «Tabiatta olan her şey sanatta da olabilir». Zola, 1877 – 1880 yılları arasında roman ve tiyatro hakkındaki fikirlerini gittikçe şiddetlenen bir tonla savunmuş ve yaymıştı. Bu mücadeleli hayat içinde Alphonse Daudet, Edmon de Goncourt, Gustave Flaubert ve kendisinden yirmi yaş kadar büyük olan İvan Turgenief ile her akşam buluşuyordu. Zola 1880- 1881 de sanat görüşünü anlatan 5 cilt eser yayınladı. Artık koyulduğu işte günden güne başarıya doğru ilerliyor, Rougon Macquart’lar serisine her yıl yeni eserlerle devam ediyordu. 1885 de şaheseri sayılan Germinal’i çıkardı, peşinden de diğerlerini… 1888 de çıkan La Terre «Toprak» büyük yankı uyandırdı. Bu eserde tarlalar üzerinde geçen acıklı olaylar canlandırılıyordu. Köylünün, uğrunda en korkunç cinayetleri bile göze alabileceği toprak ihtirası, onun vahşi cahilliği ve kaygusuzluğu, cömert topraktan faydalanmaktaki beceriksizliği, ineklerle aynı çatı altında doğuran kadınların ve köpeklerle aynı kaptan yemek yiyen çocukların acıklı hayatı yakıcı bir dille anlatılıyordu. Zola çalışmasına intizamla devam ederek 1893 de çıkan Le Doc- teur Paskal’la seriyi tamamlamış oldu. Böylece 20 ciltte özetlenen Rougon Macquartlar, sadece bir ailenin değil, biitün bir devrin, bir toplumun sosyal tarihini aksettirmektedir.
Zola’nın altın çağı:
Maarif Nazırı Raymond Poincare bu büyük ve şerefli işin başarılması üzerine Boulogne ormamnda bir toplantı yapmış, bütün edebiyatçıları çağırmıştı. Şairler adına söz alan Catulle. Mendes: «Sizin varlığınızda bugünkü Fransa’nın en kudretli, en eşsiz, en parlak zaferlerinden birini selâmlıyorum.» demişti. Birkaç gün sonra Zola’ya Legion d’Honneur nişanımn officier rütbesi verildi. Artık Zola’nın altın çağı başlamıştı. Bütün yıl Paris’de kalmıyor, Medan’daki köşkünde çalışıyordu. Medan’da, Zola erken kalkarak nehir kenarında gezinti yapıyor, saat 9 da masasına oturarak saat 13’e kadar durmadan çalışıyordu.
Yemekten sonra bir müddet divan üzerine uzanarak uyuyordu. Sonra gazeteleri, dergileri ve gelen mektupları okuyor ve akşam üzeri tekrar gezmeğe çıkıyordu. Gece saat 10 sıralarında yatıyor, uykusu gelinciye kadar yatağı içinde okuyordu. Çalışma odasında, Lâtince «Bir satır yazmadan bir gün geçirmenin doğru olmadığını» bildiren «Nulla dies sine liııea» yazıları bulunan altın yaldızlı bir levha asılıydı. Flaubert ve Edmond de Goncourt’dan sonra Daudet’nin ölümü Zola’nın kalbinde derin, kapanmaz bir yara açtı. Daudet’nin mezarı başında ağlıyarak şöyle diyordu: «Biz dört kardeştik… Üçümüz gitti ve ben yalnız başıma kaldım;»
Dreyfus meselesi: a
O sıralar Dreyfus dâvası etrafında kopan gürültü, genişliyerek ve şiddetini arttırarak gittikçe yayılıyordu. Dreyfus adında bir yüzbaşı Fransız ordusuna ait bazı gizli vesikaların, Alman Sefarethanesine satılması işinde suçlu gösteriliyordu. Bu yüzden Şeytan Adası’na kürek mahkûmu olarak gönderilmişti. Gerçekte onun suçsuz olduğu, birkaç yıl sonra büyük yankı ve değişiklikler yapan olaylardan sonra anlaşılabildi. Zola, dâvanın devam ettiği sıralarda Romadaydı. 1897 sonbaharında elindeki vesikaların, Dreyfus’ün suçsuz olduğunu göstermesi üzerine harekete geçti. Birbiri arkasına üç uzun makale yazdı. Dreyfus’ün soyca Yahudi olması yüzünden bütün Fransa Yahu- dilere karşı ayaklanmış durumdaydı. Bu bakımdan birçokları suçun «Yahudi Dreyfus» de olduğuna körükörüne inanıyor, asıl suçlu Ester- hazy kollarım sallıyarak serbestçe geziyordu. Zola, milletlerin büyüklüğünü sağlıyan şeyin «adalet» ve «hakikat sevgisi» olduğunu düşünüyordu. Mücadeleye atılarak sonuna kadar yürümeye karar verdi. Harb Konseyi bütün savunmaları reddetti. Zola: «Birinci perde bitti, bu iğrenç temsil üzerine perde kapandı. Ümit edelim ki yarının temsili bize cesaret versin ve bizi teselli etsin» diyordu. 13 Ocak 1898 tarihli L’Aurore gazetesi «Hakikat yürüyor, onu kimse durduramaz» başlığı altında «Hakikat» i etrafa yayıyordu. Zola, Cumhurbaşkanı Felix Faure’a «İtham ediyorum!» diye hitap ediyor, bu mesele üzerinde ordunun şerefinin değil, adalet ihtiyacının önemliolduğunu bildiriyordu. Bir suçsuz yerine, ceza görmesi gereken asıl suçluları adlariyle bir bir sayıyordu. ‘ 13 Ocak 1898 tarihli yazı yüzünden onu mahkemeye verdiler. Mahkeme 7 Şubattan 23 Şubata kadar on beş oturum sürdü. Başvekil bile mahkemeye çağrılarak dinlendi. Halk mahkeme koridorlarından sokaklara kadar taşıyordu. Mahkemede Zola «Bende yalnız fikir, adalet ve hakikat ideali var… Memleketimin yalan ve adaletsizlik içinde kalmasını istemedim. Ben burada mahkûm olabilirim. Bir gün Fransa, şerefini kurtarmıya yardım ettiğim için bana teşekkür edecektir.» dedi. Zola, durumun gerektirdiği en ağır cezaya çarptırıldı: Bir yıl hapis, 3 bin frank para cezası. Fakat arkadaşlarının yardımı ile cezanın bildirilmesinden bir gece önc^l7 – 18 Temmuz gecesi İngiltere’ye kaçtı. Londra’da bir otele elleri boş ve beş parasız indi. Orada dostları çabucak etrafını sardı. Rougon Macquart’ları İngilizceye çeviren Londralı yazar Emest Alfred Vizetelly’nin Zola’ya büyük yardımı oldu. Londra’da bir villâya çekilen Zola, hemen yeni eserler hazırlamaya başladı. Pek çok dostu, bu arada Octave Mirbeau, Jean Jaures, Thedore Duret, Femand Desmoulin, Avukat Femand Labori ve karısı Madam Zola v.s., Fransa’dan kalkıp onu görmiye geliyorlardı. Zola Fransa’dan gelen haberleri dikkatle inceliyordu. Yüzbaşı Henry’nin itiraflarını, Cumhurbaşkanı Felix Faure’un ölümünü, Lou- bet’nin Cumhurbaşkanı seçilmesini, Dreyfus dâvasının yeniden görülmesi için Temyizin kararını; günü gününe öğrenmişti. Nihayet 4 Haziran 1899 akşamı İngiltere’den ayrılıp Fransa’ya döndü. Sevinç içinde : «Bugün adalet yerini buldu ve ben memleketime dönüyorum.» diyordu. Memleketinden uzakta geçen hayatı Zola’da insanlık sevgisini artırmıştı. Yeni yazdığı eserlerinde bu konunun çeşitli yönlerini göstermeğe, çalıştı. Zofa’nm ölümü: Zola, her yıl sonbaharın büyük bir kısmını Medan’da karısı ile birlikte geçirirdi. O yıl Paris’e erken dönmüştü. Çünkü Madam Zola İtalya’da geziye çıkacak, kendi de Justice adlı eseri için doküman top- lıyacaktı
^ ı s e dö,K,ül[leri gii„, geçen kıştan ben odasının rutubetim gidermek için ocağı yaktırmışlardı. Hizmetçi ocax taki birkaç tuğlanın yerinden oynaması ile bacanın tıkandığım görmüş, için için yanan ocakla bir daha da ilgilenmemişti. Ertesi saban ocağın yapılması icin bir dülgere haber gönderildi. Odanın, avluya bakan üç penceresi geceye kadar açık durdu. Zola ve kansı 8®“ ^ yatmağa çekildiler. Madam Zola gece yansına doğru şiddetli baş ag m ı ile uyandı. Kocasl da aym şekilde rahatsız ve bitkin bir h a t uzanmıştı. Onun, belki hava bizi iyileştirir diyerek, pencereye doğru gidip karanlıkta kaybolduğunu görmüş, biraz sonra da kendim kay- betmişti…
Zola sabahları saat 9 da kalkardı. Ocağı tamir için gelen iki işç* kapıyı kapalı görerek saat dokuz buçuğa kadar beklediler. Sonra – pıyı vurunca hiç ses çıkmadığmı gördüler. Kapıyı ^rbyarak ıç girdiklerinde Madam Zola karyolanın üzerinde bitkin yatıy • Zola gecelik gÖm ıeâi le hahnm üzerine uzanmıştı. Hemen dok haber gönderildi, d o lan ın vücudu normal hararetini taşıdığından – düğü sanılmıyordu. Dudaklarına yaklaştırılan aynanın buğulanma ı- ğmı görerek onun artlk nefes almadığını anladılar. Sun’ı »etes a ma denemeleri yap U d l ise de saat l l ’e doğru bütün ümıtlerın boşa çı ^- tığı görüldü. O dayx dolduran Aarbon asidi üe karbon oksit k alığ ı Zolayı öldürmüştü. Madam Zola çok ağır nefes alıyordu. y & zaman yavaş yavaş 2 ^ la’nm durumu kendine anlatıldı. Zola’nın ö lü m ü yalnız Fransa’da değil, bütün dünyada büyük yankı uyandırdı. Zola’mn 5 E k i m 1902 de kaldırılan cenazesinde, yazarlar, sanatkârlar ve h a H ^ n yüz bin kişilik bir kalabalık uım ja. Monmatre’daki m e2 a r ı başında Maarif Nazırı Chaumıe ı»*1 adına konuşm asında^ ve Edebiyatçılar Cemiyeti Başkanı A mant ve büyük y a z ^ ,! Anatole France’ın söylevlerinden sonra yıllarca «tabiat», «adalet» ve «insanhk sevgisi» üe çarp< Zola, toprağın k u c a ^ j ^ a bırakıldı. Zola’mn kemikleri s o n r a an
martre’dan alınarak * * a n th6on’a taşınmıştır. 7nıa’mn İnsanlık, k e n d is in e gönül ve kafa gücü ile destek olan adım ve hâtırasını s o – n suzluğa kadar unutmıyacaktır.