133- Her müslüman için avret yerlerini örtecek şekilde sıcaktan ve soğuktan korunacak kadar elbise giymek farzdır. Bu elbiselerin etekleri, erkeklerde ba cakların yarısına kadar, kadınlarda ayaklarının yüzlerine kadar uzatmalı, kollar da parmak uçlarına kadar uzun bulunmalıdır.
Erkeklerin elbisesi kırmızı veya sarı olmamalı, siyah veya beyaz renkte ol malıdır. Bu renkler müstahabdır. Yeşil renk de sünnete uygundur.
134- Elbise ne çok yüksek, ne de çok bayağı olmalı, orta derecede bu lunmalıdır. Çünkü her şeyin hayırlısı orta halde olanıdır. Bununla beraber Yüce Allah’ın verdiği nimeti gösterip şükretmek için süs olarak yeterinden fazla elbise edinmek müstahabdır. Peygamber Efendimiz buyurmuştur:
■il11r <J_!1^a11ia .*i…ajJ r *«*I
“Allah sana ihsan edip nimet verdiği gibi, sen de nefsine ikramda bu
lun.”
“Şübhe yok ki Yüce Allah nimetinin eserini kulunun üzerinde görmeyi sever.” t
135- Cuma ve bayram günlerinde, toplantılarda iyi ve güzel elbise giymek mübahtır. Fakat böyle elbiselerle daima bezenip durmak uygun değildir. Bu bir gurur eseri olur ve çok kere muhtaç durumda olanların kinini çeker. Böbürlenmek ve büyüklenmek için elbise giymek ise mekruhtur.
136- Büyüklenmek maksadı ile yapılan her şey mekruhtur. İnsaniyete ya kışmaz. Onun için başkalarınajiarşı böbürlenmek ve zorba kılığına girmek maksadı ile pek kıymetli elbiseler giyilmesi ve pek yüksek binalar yaptırılması mekruhtur. Hele böyle bir davranış israf derecesine varırsa harama dönmüş olur^j&klı kemal üzere olan kimse, yalnız gururlanmak için ve yalnız gösteriş için israfa düşmez. Parasını boş şeylere harcayarak tutuma ve tedbire aykırı hareket etmez. Başkalarına kötü örnek olacak şekilde, cemiyet hayatında gedikler açılmasına sebebiyet vermez.
137- Fakirlerin veya geçimleri orta halde olanların büyük zenginleri taklid ederek israfa düşmeleri caiz değildir. Bu çok acınacak bir haldir. Bir zengin için giyilmesi mübah olan bir elbise, bir fakir için mekruhtur, hatta haram olabilir. Herkes haline ve servetine göre hareket etmeli, takdire rıza göstermelidir. Din ölçüleri içinde hayatmı düzenlemeye çalışmalıdır.
138- İpek kumaşlardan elbise giymek kadınlar için caizdir; erkekler için caiz değildir. Beden ile elbise arasında bir engel bulunsun veya bulunmasm eşittir. Fakat yalnız uzatma iplikleri ipek olan veya üzerinde dört parmak eninde ipek işlemeler, saçaklar ve kenarlar bulunan kumaşlardan elbise giymek erkekler için de caizdir. Bir de erkeklerin savaş halinde ipekli elbise giymeleri, iki İmama göre caizdir. Bu gibi elbiseler mücahidleri düşmana karşı heybetli gösterir ve kılıç darbelerine karşı dayanıklı bulunur.
139- Erkekler için ipek kumaşlar ve ipek takkeler mekruhtur. Erkek ço cuklara da, ipekli ve altın sırmalı kumaşlar giydirmek kerahetten kurtulmaz. Fakat bir erkek ağrıyan gözüne ipekli bir mendil bağlayabilir, bunda bir sakınca yok tur.
140- İpekli eşyadan başka bir şekilde yararlanılabilir. İbrişimden dokunmuş bir seccade üzerine namaz kılınabilir, bunda bir kerahet yoktur. Yine evin iç kısmını ipekli kumaşlarla süslemek de caizdir. Fakat bunlar bir övünme için olmamalı dır.
Yüzleri ipek kumaştan yapılan minderler üzerine oturmak ve böyle yatak larda yatmak da İmam Azam’a göre helâldır.
141- Üzerinde “Maşallah” veya “Elhümdülillâh” gibi bir yazı işlenmiş bir seccadeyi veya herhangi bir döşemeyi yere sermek mekruhtur. Yazılarm aralan açılmış ve bazı harflerin üzerine örgü örülmüş olsa bile fark etmez, keraheti vardır. Çünkü tek başına yazılan harflere de saygı göstermek gerekir. Harflerdeki bitişikliği kaldırmak keraheti gidermez.
142- Altm-gümüş ve diğer mücevherat ile kadınların süslenmeleri caizdir, erkekler ancak süs maksadı olmaksızın gümüşten halkalı mühür kullanabilirler. Süs için olsa bile, gümüşlü kemer, altm yaldızlı ve işlemeli kılıç kullanabilirler. Fakat altından, demirden, tunçtan, şişeden ve taştan halkalı mühür kullanamazlar; bu haramdır.
Mühürde kaşa değil, halkaya itibar edilir. Mühürün kaşı taştan akikden, yakuttan ve diğer şeylerden olabilir. Ancak ihtiyaz olmadıkça mühür kullanılmaması daha iyidir.
143- Yalnız süs maksadı ile evlerde altın ve gümüş kaplar, tabla ve benzeri şeyler bulundurmak caizdir. Fakat altm ve gümüş kaplardan yemek yenmesi, su içilmesi, yağlanılması ve koku sürülmesi hem erkeklere, hem de kadınlara mek ruhtur. Gümüş veya altm çatal-kaşıkla yemek yenmesi de böyledir. Gtmüş veya altm kalem veya hokka kullanmak da kerahetten boş değildir. Ancak altm veya gümüş bir kap içinde bulunan bir yiyeceği başka bir kaba aktararak soma yemek, içmek ve kullanmakta bir kerahet yoktur.
Yine gümüşle süslenmiş kaplardan su içilmesi de mekruh değildir. Yeter ki gümüşlü tarafı ağza alınmasın.
144- Kalaylanmamış bakır ve tunç kaplardan yemek yenmesi mekruhtur. En iyi olan porselen cinsi kaplardır. Şişeden, billurdan ve akîkden yapılmış kapların kullanılmasında bir kerahet yoktur. Bunların temizlenmesi kolaydır. Bunlar, sağlık yönünden madenî kaplardan daha iyidirler.
145- Sallanan bir dişi gümüş bir tel ile bağlamak caizdir. Fakat altm bir tel ile bağlamak, İmam Azam’a göre caiz değildir. İmam Muhammed’e göre, her ikisi ile de bağlamak caizdir, bunda bir kerahet yoktur. Bir rivayete göre, İmam Ebu Y usufun içtihadı da böyledir.
Yine, çıkan bir dişi yerine koyarak gümüş veya altm bir tel ile bağlamak, İmam Azam’dan bir rivayete göre mekruhtur; çünkü bu diş ölünün dişi hük mündedir. Bunun yerine besmele ile boğazlanmış bir koyunun dişi gümüş bir tel ile bağlanabilir. Bunun yerine gümüşten bir diş de edinilebilir.
Fakat İmam Ebu Y usufa göre, çıkan bir dişi yerine koyarak gümüş veya altm bir tel ile bağlamakta veya onun yerine gümüşten bir diş edinilmesinde bir sakınca yoktur. Çıkan bir dişin yerine konulmasına İmam Azam’ın da katıldığı, İmam Ebu Yusufdan rivayet edilmiştir, imam Muhammed’e göre ise, çıkan dişin yerine gü müşten de, altından da diş konulabilir.
Düşmüş veya kesilmiş bir burun yerine altından burun yapılabilir. Fena kokacağı içi gümüşten yapılmaz.
146- Nazar değmesin diye, çocukların elbisesine boncuk işlenmesi ve na zarlıklar takılması caiz değildir. Bunlar cahiliyet devrine ait âdetlerdir.
Fakat ekin tarlalarında ve bostanlarda birer değnek üzerine hayvan kafası takılmasında bir sakınca yoktur, bunlar hem birer korkuluktur, bazı zararlı kuş ve hayvanların buralara sokulmasına engel olur, hem de göz değmemesine sebeb olabilir. Çünkü göz değmesi, çok kez olagelen bir afettir. İnsana da, hayvana da, mala da değebilir. Onun için tarlaya ve bostana bakacak kimselerin gözleri, önce bu yüksek korkuluklara değer. Artık ondan soma ekin ve diğer şeylere do
kunmasında bir zarar kalmayabilir.
147- Nazardan (göz değmesinden) Yüce Allah’a sığınmalıdır. Peygamber
Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur: “Bir kimsenin kendisinin
veya kardeşinin bir şeyi hoşuna giderse, bereketle ona dua etsin çünkü göz
değmesi hakdır.”
Bereketle dua ise şöyle yapılır;
4vfldİjLj a 111. UJIjn),\I4_UIdİjLi->
/ */ ‘ *XX
“Şekil verenlerin en güzeli olan Allah ne yücedir! Allah’ım, bana bereket ver.”
Bizlerce: “Maşaallah tebarekallah” denilmesi âdet olmuştur.
Bir hadis-i şerifde de: “her kim hoşuna giden bir şeyi görünce, “Maşaallah lâ kuvvete illâ billâh” derse, ona göz zarar vermez,” diye buyurulmuştur.
Lukataların (Buluntu Malların) Mahiyeti ve Hükümleri
148- Bir yerde bulunan ve sahibi bilinmeyen yitik bir mala “Lukata” denir. Bunu o yerden alıp kaldırmaya “İltikat” ve bunu kaldırıp alan kimseye de “Mültakıt” denir.
Başkalarının rızası olmaksızın mallarını haksız yere almak haram olduğu gibi, yitik malları alıp benimsemek de haramdır.
149- Bir kimse bir yerde yitik bir mikdar para veya eşya bulsa, bunu sahibine vermek üzere, oradan alıp kaldırabilir. Fakat kendisi için alıp kaldıramaz, bu bir hırsızlık sayılır.
150- Yitik eşyayı alıp kaldırmakta şu hükümler vardır:
1) Görüldüğü yerde alınmayıp bırakıldığı zaman zayi olmasından kor kulmayan bir yitiği alıp kaldırmak mubahtır.
2) Alınmayıp bırakıldığı takdirde zayi olmak ihtimali bulunan bir yitiği al mak ve sahibi için saklamak mendubdur.
3) Zayi olacağı anlaşılan bir yitiği almak ve saklamak vacibdir.
4) Herhangi bir yitiği sahibine vermeyip kendisine mal edinmek maksadı ile almak haramdır.
151- Bir kimse, bir yitiği bulunca bunu sahibine vermek üzere aldığna başkasını şahid tutar, soma sahibi çıkınca, kendisine ait olduğunu isbat edince malı
ona teslim eder. Sahibine verilmek üzere şahidlik huzuruna alınıp saklanan bir yitik,
onu bulanın yanında bir kusuru olmaksızın zayi olsa, sahibine bedelini ödemesi gerekmez.
152- Yitikleri hükümete teslim etmek de caizdir. Hele gayrimüslimlere ait olduğu anlaşılan yitikler, devlet hâzinesine konmalıdır, sahipleri çıkarsa, aynen kendilerine verilir, eğer satılmışlarsa, bedelleri ödenir. Sahihleri çıkmazsa, top lumun ihtiyaçlarına harcanır.
153- Yitiği bulan, kendisindeki yitiği uygun bir şekilde ilân eder ve yitiğin kıymetine göre uygun bir müddet bekler. Sahibi çıkmazsa onu fakirlere sadaka olarak verir. Onu bulan fakir ise, bundan faydalanabilir. Fakat somadan sahibi çıkarsa bedelini borçlanır.
Sahibinin aramayacağı anlaşılan pek az şeyler ise, bir müddet beklemeye gerek yoktur, bir kuruş, bir meyve, adi bir mendil gibi…
154- Yollarda, bostanlarda, ağaçların altlarında bulunan başaklarla meyveler hakkında da yitik hükümleri uygulanır. Bu konuyu açıklamak gerekir. Şöyle ki: yazın şehirlerde ağaçların altlarına dökülen meyveler, açık olarak veya âdeta bağlı olarak herkesin faydalanmasına bırakılmışsa, bunlar alınıp yenilebilir; değilse, yenilemez, haramdır.
Şehirlerde bahçe ve bostan içinde bulunan meyveler, ceviz gibi bozulmayıp kalabilecek şeylerden, sahihlerinin açık izni bulunmadıkça yenmez. Çabuk bo zulacak şeylerden ise, sahih görülen görüşe göre, açıkça veya âdet bakımından yasaklık yoksa alınıp yenebilir. Diğer bir görüşe göre de, sahihlerinin rızaları bi linmedikçe alınıp yenmez.
Bu durum köylerde olunca bakılır: Eğer meyveler bozulmayıp kalabilecek şeylerden ise, sahihlerinin izinelri bilinmedikçe, onlar alınıp yenmez. Fakat bo zulacak şeylerden olursa, sahih görüşe göre, yasaklandığı bilmedikçe (ortaya çıkmadıkça) alınıp yenebilir.
Ağaç üzeride bulunan meyvalara gelince, bunlar her nerede bulunurlarsa bulunsun, sahihlerinin izinleri bulunmadıkça, iyi olan alınıp yenmemesidir. Ancak çok bol olur da yenmesi sahihlerine ağır gelmezse, yenilebilir. Bu durumda o meyvalardan bir mikdar alınıp orada yenebilir. Fakat toplanıp başka bir yere göt- ürülemez, bu caiz değildir.
155- Akar ırmak suları üzerinde bulunan meyveleri, çok olsa da, toplayıp yemek caizdir. Çünkü bunlar, bu halde bırakılırlarsa çabuk bozulurlar. Onun için bunları toplamaya hal delâleti ile izin vardır. Fakat böyle bir su üzerinde bulunan ağaçlara gelince, bakılır: Eğer sudan çıkarılacakları zaman kıymetleri yoksa, alınmaları helâl olur. Fakat kıymetli şeyler ise, alınmaları helâl değildir, bunlar üzerinde yitik işlemi uygulamr.
156- Bahçe ve bostanların içinde, duvarların diplerinde değil de, başka yerlerde dağınık veya toplu olarak bulunan meyveler hakkında da yitik eşya hükmü uygulanır. Sahipleri biliniyorsa onlara, bilinmiyorsa fakirlere verilir. Bunları bulan, kimse fakir değilse, onlardan kendisi faydalanamaz.
157- Yollara dökülmüş olan ağaç yaprakları, eğer dut yaprakları gibi kendisi ile yararlanacak şeyler ise, bunları başkalarının toplaması caiz değildir. Yoksa bunların değerini ağaç sahibine ödemek gerekir. Fakat bunlar, yararlanılmayacak şeyler ise, toplanıp almabilirler, ödenmeleri gerekmez.
158- Ekin ve bostan tarlalarında ekinler ve bostanlar alındıktan sonra, baş kalarının toplamasma âdet olarak izin verilmişse, arta kalan ekin veya- kavün, karpuz, hıyar gibi döküntü şeyleri, başkalarının toplaması caizdir.
159- Sünnet veya düğün toplantılarında şeker veya para serpmekte bir sa kınca yoktur. Bu serpilen şeyleri, orada bulunanlar toplayıp alabilirler. Bunları almak için avuçlarını ve eteklerini açanlar, avuçlarına veya eteklerine düşen şeylere sahib olurlar, bunları başkaları alamazlar. Alırlarsa, kendilerinden geri alınabilir ler.