17- İttika: Yüce Allah’dan korkmak, haramdan ve şüpheli şeylerden sa kınmaktır. Böyle bir hale “Takva” denir. Bunun sahibine de “Müttaki” denilir. Müttaki olan bir zat, güvenilir ve itimat edilir bir insan demektir. Ondan hiç bir kimseye zarar gelmez.
İslâm önünde insanlar esasen birbiren eşittirler, bunların seçkinliği ancak takva iledir. Kur’an-ı Kerim’de buyurulmuştur:
Ikıiiı <Lı ‘A* ¿1 ^s’x
“Şüphe yok ki, Allah yanında en iyiniz, en çok müttaki elanınızdır.”
Îttikanın karşıtı fısk’dır, fücur’dur. Daha açığı, doğru yoldan çıkmak Allah’a asi olmak, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmamaktır, böyle bir halin sonucu da felâkettir, azabdır.
18- Edeb: Güzel terbiye ve güzel huylarla vasıflanmaktır, utanılacak şey lerden insanı koruyan bir hal demektir.
Edeb, insan için büyük bir şereftir. Edebin karşıtı İsaet’dir ki, kötülük yapmak ve terbiyeye aykırı davranmak demektir.
Edeb, insanın süsüdür. Edeb, insanı nefsin arzusuna uymaktan korur ve kurtarır.
41 j¿J-&J’tjr*iI,__ıJI
“İnsanın edebi, zehebinden (altınından) iyidir” denilmiştir.
Edebden yoksun olan bir insan, bir toplum için zararlı mikroblardan daha tehlikelidir.
19- İhsan: Bağışlama, iyilik etme, bahşiş verme, hayır olarak yapılması uygun olan bir şeyi yapma demektir. İhsan, adaletin üstünde bir fazilettir. Bir ayet-i kerimede buyurulmuştur:
** O * O â > ^ # ı â * i i * * *1 * ¿r* %…->■«IIi_i->,J<ÜJI I \ Ij
“İhsan ediniz; şübhe yok ki, Allah ihsan edenleri sever.”
Diğer bir ayet-i kerimede de buyurulmuştur:
I d J I ,*t >u % I I a 11*-fc I
“Yüce Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsan et.”
20) İhlâs: Herhangi bir işi güzel bir niyetle ve saf bir kalb ile yapmak, işe başka bir şey karıştırmamaktır. Böyle bir hâle, “Hulûs” da denir. Yapılan görevlerin değerleri ihlâsa göre artar. İhlâsm karşıtı Riya (gösteriş)dir. Bir görevi yalnız bir gösteriş için veya maddi bir yarar için yapmaktır.
Riyakâr bir insan, temiz ruhlu, iyi bir insan değildir. Yaptığı işlerin mükâ fatını Allah’dan dilemeğe yüzü olmaz. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
<_, J u L \ j ı l j ı i < j ¿ , 1i l . V ı j U J ı o – . [ j l L V < İ ı ı ¿ ı
“Şüphe yok ki Allah, sadece kendisi için yapılan ve kendi rızası için istenen bir işi kabul eder.”
21- İstikamet: Her işte doğruluk üzere bulunmak, adaletten ve doğruluktan
ayrılmayıp din ve akıl çerçevesi içinde yürümek demektir. Din ve dünya görevlerini
olduğu gibi yapmaya çalışan bir müslüman, tam istikamet sahibi bir insandır. Böyle
bir insan toplumun en önemli bir organı sayılır.
İstikametin karşıtı, hıyanettir ki, doğruluğu bırakıp verilen sözü gözetmemek, caymak, emanete riayet etmemektir, insanların haklarına tecavüz etmektir. Bir ayet-i kerimede, Peygamber Efendimize hitaben şöyle buyurulmuştur:
O oI I ç û~ J“ //
“Emrolunduğun gibi istikamette bulun.”
İşte bu ayet-i kerime, istikametin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu göstermeğe yeter.
22- İtaat: Üst amirin dince yasak olmayan emirlerini dinleyip ona göre yürümektir. Yüce Allah’ın buyruklarını dinleyip tutmak bir itaattir. İnsanın mut luluğu da bu taata bağlıdır. Bunun karşıtı isyandır. Yüce Allah’ın emirlerini din lemeyen bir insan günahkâr ve hayırsız bir kimsedir ki, kendisini tehlikeye atmış olur. Artık böyle bir kimseden insanlık ne bekleyebilir:
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:
(»■£■’>■» I jl j Ilj»jMj <JJIIjA-Jal
‘///X/
“Allah’a itaat ediniz; Allah’ın Peygamberine de, sizden olan idarecilere de itaat ediniz.” •
23- İtimad: Güvenmek ve emniyet etmek, bir şeye kalben güvenip day anmak demektir. Halkın güvenini kazanmak bir başarı eseridir. İktisadî ve içtimai hayatın devamı itimadın varlığına bağlıdır. Onun için insan, güzel ve doğru har eketleriyle herkesin güvenini kazanmaya çalışmalıdır. İtimada aykırı olan şey, hiyanettir, işi kötüye kullanmaktır ki, bunun sonucu pek korkunçtur.
24- İktisad: Her işte denge üzerinde bulunmaktır. Gereğinden fazla veya noksan harcama yapmaktan kaçınmaktır. İnsan iktisada uyma sayesinde rahat yaşar. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
JU L.
“İktisad üzere bulunan fakir olmaz.”
İktisadın karşıtı israfdır, aşırı gitmektir. İsraf, yemek, içmek, giyinip gezmek gibi işlerde belli bir ölçüyü aşmaktır ki, haramdır. Ferdlerin ve cemiyetlerin yı kılmasına sebebdir. Bunun içindir ki, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:
“Allah israf edenleri sevmez.”
Bir de “Takdir” vardır ki, bir şeyi gereğinden çok fazla kısmaktır. Bu da uygun değildir.
25- Ülfet: Uygun kimselerle güzel bir şekilde görüşüp konuşmak demektir. İnsanlar devamlı olarak yalnız başlarına yaşayamazlar. Birbirleri ile görüşmek zorundadırlar. Güzel bir ahlâka sahib olan kimse, herkesle güzel görüşür, onların sevgisini kazanır. Bu hale, “Ünsiyet” de denir. Bunun karşıtı “Uzlet” kenara çe kilmek, yalnız başma kalmak, herkesten uzaklaşmaktır. Herkesle görüşmek uygun olmadığı gibi, herkesten kaçınmak da uygun değildir. Bir hadis-i şerifde buy- urulmuştur:
>o«•*t“O#”^>/ıî/”»®’ .»o«*//>*o***<o*t ofo<
I
“Mü’min ülfet eder ve ülfet olunur. Ülfet etmeyen ve ülfet olunmayan kimsede ise hayır yoktur. İnsanların hayırlısı, insanlar için hayırlı olan ıdır.”
26- Emniyet: Bir şeye güvenmek manasına geldi gibi, insanda doğruluktan ileri gelen bir huy anlamına da gelir. İnsanların sırlarını ve mallarını güzelce sak lamak da, bir emniyet halidir. Emniyetin karşılığı “Hiyanettir”, sözünde dur mamaktır.
Ferdleri arasında emniyet bulunmayan bir toplum geleceğinden güven içinde bulunamaz. Emniyeti kötüye kullanmak münafıklık alâmetidir. Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur:
¿jLî. IIjlj ıikiJ-cjIjljı_iâi¿lia.IjlüLj¿-âIo11<_ıi “Münafıkı alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, söz verince cayar,
emanet edilince hiyanette bulunur.”
27- İnsaf: Adalet içinde hareket etmek ve gerçeği kabul etmektir. İnsaf, ciddi ve iyi huylu bir insanın alâmetidir. Bunun karşılığı zulümdür, haksızlık etmektir, hak olan şeyi inkârdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
<* *”o **0m ¿yİjJ IVft .Iı^-âLuû-jVI
“İnsaf dinin yarısıdır.”
Çünkü gerçek din, faydalı olan şeylerin kabul edilerek yapılması ve zararlı şeylerden sakınılması demektir. İnsaf sahibi olan kimse, muhakkak dinin yarısını teşkil eden o yararlı şeyleri anlar ve kabullenir. Böylece insaf, kendisinde dinin yarısı gibi sayılır.
28- Beşaşet: Güleryüzlü olmak ve hoş bir hale sahib olmak demektir. Be- şaşet, ruhtaki saflık ve neş’enin yüzde parıltısı demektir. Karşılığı Ubuset, yüz ekşiliğidir. İnsan daima güler yüzlü olmalı, hiç kimseye karşı çatık kaşlı bu lunmamalıdır. Güleryüzlülük bir sadaka ve bahşiş sayılır. Bir hadis-i şerifde buy- urulmuştur:
jikjı ^,<n\¿ı
“Allah muhakkak ki yumuşak huylu ve parlak yüzlü kulunu sever.”
29- Te’dib: Terbiye etmek, edeb ve ahlâk üzere yetiştirmek demektir. Bunun karşıtı da, terbiyeyi terk etmek, yapmamaktır. Terbiye işinde asla gevşeklik yap mamalıdır. Kendi çocuklarım güzelce terbiye etmeye çalışmak, her aile idarecileri için vacib olan bir görevdir. Burada yapılacak dikkatsizliğin zararları bir aileye ve ferde değil, koca bir topluma aittir. Denmiştir ki:
¿jI l<—ıju jjljU .1 4-jJLj ¿j–o j . ¿jljJJ.1 JLj jLı
• ı . . •. ı
“Baba ile ananın terbiye etmediğini, gece ile gündüz (zaman) terbiye eder. Zamanın terbiye etmediğini de, Cehennem terbiye eder.”
30- Teenni: Bir işte acele etmeyip düşünerek hareket etmektir. Böyle bir davranışa “Teüde” de denir. Vakti gelip çatan hayırlı bir iş için teenniye (yavaş davranmaya) gerek yoktur. Fakat henüz zamanı gelmeyen bir iş içinde acele itmek, pişmanlık doğuracağından doğru değildir.
Teenni’nin karşıtı istical, acele etmektir. Bir şeyi zamanından önce elde et meğe çalışmaktır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
¿JUtt-AdUlJ1¿J-&<1 II J 1¿yA^j-jLLİI
“Yavaş davranmak (teenni) Rahman’dan, acele ise Şeytandandır.”
Diğer bir hadis-i şerifde de şöyle buyurulmuştur:
“Ahiret işi müstesna, her işte yavaş ve tedbirli davranmak hay
ırlıdır.”
31- Ta’zim: Hürmete değer bir kimse hakkında, büyük sayıldığını gösterecek şekilde güzel bir davranışta bulunmak demektir. Bunun karşıtı “Tahkir”dir, kü çümseme hareketidir ki, asla caiz değildir.
İlim, edeb ve yaş bakımından bizden büyük olanlara saygı göstermek, bizden küçük olanlara da sevgi göstermek bizim için bir görevdir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
1 * ı o i l a L j J – U U U Z j —i p j j L j j * a J ¿ j —û
«•* /”✓✓
“Bizim büyüklerimize saygı göstermeyen ve küçüklerimize merhamet
etmeyen bizden değildir.”
32- Tefe’ül: Bir şeyi uğur saymak, bir olayı bir hayrın başlangıcı görmektir. Bu güzel bir zana işi olduğundan iyidir. Bunun karşıtı “Teşe’üm ve Tatayyür”dür. Bu da bir şeyi uğursuz görmek, nefsin nefret duyduğu bir işi uğursuzluğa bir alâmet samak demektir. Bir kuşun ötüşünü veya bir tarafa uçuşunu uğursuzluğa yormak gibi… Bu ise, kötü bir zan ve kuruntu eseri olduğundan caiz değildir.
Herhangi bir olaydan uğursuzluk hükmü çıkararak ümitsizliğe ve kuruntuya saplanmak doğru değildir. Bazı günlere ve zamanlara uğursuzluk yorumunda bu lunmak da uygun değildir.
Peygamber Efendimiz buyurmuştur:
<_ı_ıJ0J | <„Kİ | 4*….-vll j . Kİ | JLiJ | ^ « t
“Hayıra yorma, güzel söz, temiz lâf hoşuma gider.”
İnsan hayırlı söz söylemeli, fena ve uğursuz sözlerden dilini korumalıdır.
33- Tefekkür: Düşünmek ve bir iş üzerinde fikri geliştirmek demektir. Yüce Allah’ın kudretine delâlet eden varlıkları düşünmeye dalmak bir ibadettir. Birçok maddî ve manevî buluşlar ve yükselmeler hep tefekkür (düşünme) sayesinde ol muştur.
Tefekkürün karşıtı, Gaflet’tir. Düşünceden yoksun olmaktır ki, insana asla yakışmaz. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
<11I I V j <JLIIjÜ. (jû I
“Yüce Allah’ın yaratmış olduğu şeyler üzerinde düşününüz; fakat Al lah’ın zatı hakkında düşünmeyiniz, helâk olursunuz.”
34- Tevazu: Kendini büyük görmemek, bulunduğu dereceden daha aşağı derecede saymaktır. Bunun karşıtı “Tekebbür”dür. “Tecebbür”dür. Kendini büyük görmek, bulunduğu derecenin çok üstünde sanmak, geçici şeylere güvenerek ona buna çalım satmak ve gururlanmaktır ki, çok kötü bir huydur. Bir hadis-i şerif şu anlamdadır:
j <11I431flj^ı<•>1^¿_oj <JJI»jJLiljj-j j <11I&LxcIJia>*I¿j-a <111<«Irtlj ıV”ı¿j-ja
“Yüce Allah ölçülü davrananı zengin eder, israf edeni de fakir düşürür. Tevazu göstereni yükseltir, büyüklenen kimseyi de kırıp geçirir.”
35- Tevekkül: Allah’a güvenmek, kulluk görevini yaptıktan soma başarıyı Allah’dan beklemek ve insan gücünün yetişemediği şeyleri Yüce Allah’a bırakıp ümitsizliğe ve keder içine düşmemektir. Tevekkülden yoksun olmak büyük bir noksanlıktır. Bir mü’min bilir ki, herhangi bir işin elde edelmesi için, sadece se-