wiki

İMÂM-I AHMED BİN HANBEL

Ehli sünnetin amelde dört hak mezhebinden
biri olan Hanbelî mezhebinin imâmı. Künyesi,
Ebû Abdullah’tır. 164 (m. 780) senesinde
Bağdad’da doğdu. 241 (m. 855)
senesinde bir Cum’a günü Bağdad’da vefât
etti. Aslen Basraİıdır. Babasının ismi
Muhammed bin Hanbel’dir. Dedesi Hanbel
bin Helâl, Basra’dan Horasan’a yerleşmiş
ve Emevî devletinde Serahs şehri
vâliliği yapmıştir. Babası asker (subay)
idi. Ahmed bin Hanbel’in âilesi, annesi
ona hâmile iken, Merv’den Bağdad’a göçmüş
ve o Bağdad’da doğmuştur. Soy itibariyle,
hem anne, hem de babası tarafından
Arap asıllıdır. Nesebi, îslâmiyetten önce
ve sonra Araplar arasında meşhûr İ3İr
kabîle olan Şeyban kabilesine dayanır. Bu
kabîle Adnan kabilesinin bir kolu olan
Rebîa kabilesinden bir kol olup, Nizar
kabilesinde Peygamber efendimizin
(s.a.v.) soyu ile birleşir.
Ahmed bin Hanbel’in babası daha o
çok küçük yaşta ik6n vefât etmiştir. Otuz
yaşında vefât eden babasından, önemli bir
miras da kalmamıştı. Onun yetişmesi ile
annesi ilgilenmiştir. Daha küçük yaşta
iken ilim tahsiline başlamıştı. Bu sırada
Bağdad önemli bir ilim merkezi idi.
Burada hadîs âlimleri, kırâat âlimleri,
tasavvufta yetişmiş büyük zâtlar ve diğer
ilimlerde yetişmiş kıymetli âlimler
bulunuyordu.
Tahsili: Ahmed bin Hanbel, ilim
öğrenmeye küçük yaşta başlamıştır, önce
Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Bundan sonra
lügat, hadîs, fıkıh, Şahâbi ve Tâbiîn rivayetlerini
öğrendi*
Ahmed bin Hanbel, emsâli arasında
ciddiyeti, takvâsı, sabrı, metanet’ ve
tahammülü ile meşhûr olmuştur. Bu hâli,
henüz 15-16 yaşlarında iken temas kurduğu
âlimlerin dikkatini çekmiştir. Heysem
bin Cemil onun hakkında, daha o
sırada şöyle demiştir. “Bu çocuk yaşarsa,
zamanındakilerin ilimde hücceti (rehberi)
olacaktır.”
ilk önce îmâm-ı a’zamm talebesi olan
Ebû Yûsuf dan fıkıh ve hadîs ilminde ders
almıştır. Bundan sonra da üç sene
Huşeym’in derslerine devam etmiş, ondan
hadîs-i şerîf dinlemiştir. Bu sırada henüz
16 yaşında idi. Kendisi “Huşeym’den işittiğim
herşeyi ezberledim” demiştir. Bundan
başka Bağdad’da bulunan meşhûr âlimlerden
de ders aldı. 179 (m. 795) senesinde
tahsile başlayıp, 186 (im 802) senesiîıe
kadar 7 yıl Bağdad’da ilim öğrendi. Bur**
dan sonra ilim tahsili için seyahatlere başladı.
186 yılında Basra’ya ve bir yıl sonra

da, oradan Hicaz’a gitti. Böylece Küfe,
Basra, Mekke-i mükerreme, Medîne-i
münevvere, Şam ve el-Cezîre’ye giderek
hadîs ilmini öğrendi. Hadîs râvilerini bizzat
görerek, onlardan hadîs-i şerîf dinledi.
Basra ve Hicaz’a beşer defa seyahat yapmıştır.
Hicaz’a yaptığı ilk seyahatinde,
fıkıh ilminde hocası olan, îmâm-ı Şâfîî ile
görüşmüştür. Bu görüşme Mekke’de
Mescid-i Harâm’da olmuştur. İkinci defa
ise, Bağdad’da buluşmuşlardır.
Ahmed bin Han bel, ilim tahsili için her
türlü zorluğa katlanmıştır. Hadîs-i şerîf
dinleyip öğrenmek üzere, pek çok seyahat
yapmıştır. Bu seyahatlerinin çoğuna,
yaya olarak çıkmıştır. İlk hac seferini 187
(m. 803) senesinde yaptı. Bundan sonra
191 (m. 806; ve 196 (m. 811) senelerinde de
hacca gitti. 196’daki hac seferinde, bir sene
Mekke-i mükeıremede kaldı. 198 yılında
da hac yapıp, bir sene daha orada kaldı.
Bu zaman zarfında hadîs-i şerîf öğrenme
faaliyetini sürdürdü. Hac yapmak için beş
defa Mekke-i mükerremeye gitmiştir. Bu
seferlerinden birinde, hac yaptıktan sonra
bir müddet, mücâvir olarak Mekke’de
kaldı. Sonra Yemen’in San’a şehrinde
bulunan meşhûr hadîs âlimi Abdürrezzâk
bin Hemmam’dan hadîs-i şerîf öğrenmek
için San’a’ya gitmek üzere yola çıktı. Bu
yolculuk sırasında ilim öğrenmek uğruna
çok sıkıntı çekti. Yolda yiyeceği bitmişti.
Parası da olmadığı için, San’a şehrine
varıncaya kadar, nakliyecilerin yanında
ücretle hamallık yaptı. San’a’da Abdürrezzâk
bin Hemmam’dan ders aldı. Ticâret
ve kazanç için elverişli olmayan San’a’da
iki sene kalıp, sıkıntılara katlandı. Abdürrezzâk
bin Hemmam’dan hadîs-i şerîf dinledi.
Böylece îmâm-ı Zührî ve İbn-i
Müseyyib yoluyla rivâyet edilen, birçok
hadîs-i şerifi işitip öğrendi.
Ahmed bin Hanbel, ilim öğrenmek için
pek çok İslâm beldesini dolaştı ve bu
uğurda pek çok meşakkate katlandı. Kitap
çantalarını sırtında taşırdı. Bir seferinde
onu tanıyan birî ezberlediği hadîs-i şerifin
ve yazdığı notlarının çokluğunu görerek:
‘’Bir Kûfe’ye, bir Basra’ya gidiyorsun! Ne
zamana kadar böyle devam edeceksin?”
deyince, Ahmed bin Hanbel hazretleri
“Hokka ve kalem ile mezara kadar…” diyerek
cevap vermiştir.
Ahmed bin Hanbel’in kuvvetli hâfızasınm
yanında dikkati çeken bir vasfı da, işittiği
bütün hadîs-i şerifleri yazmaya çok
önem vermesiydi. Yaşadığı devir, ilmin
tedvin edildiği, kısımlara ayrılıp, yazıldığı
bir devir idi. Fıkıh ve lügat ilmi tedvin edilmiş,
hadîs ilmi tedvin edilmekte, yazılan
hadîs i şerifler toplanmakta idi.
Ahmed bin Hanbel, böyle bir zamanda
din ilimlerim öğrenip, bilhassa tefsir,
hadîs ve fıkıh ilimlerinde yüksek seviyeye

ulaşmıştır. Netice itibariyle, küçük yaşta
ilim tahsiline başlayan Ahmed bin Hanbel,
Bağdad’da birçok âlimden ilim öğrenip,
hadîs-ı şerîf dinledi. Sonra Kûfe’ye,
Basra’ya, Mekke’ye, Medine’ye, Yemen’e,
Şam’a gitti Bu gittiği şehirlerde bulunan
en büyük âlimlerden, fıkıh ve hadîs ilimlerini
öğrendi Z am anında yaşıyan,
Zünnûn-i Mısrî, Bişr-i Hafi, Sırrî-yı Sekatî,
Ma’rûf-ı Kerhî gibi birçok büyük evliyâ ile
de görüşmüş, onlarla sohbet etmiştir
Yezîd bin Hârun, Cerîr ibni Abdülhamîd,
Velid bin Müslim, Veki’ bin Cerrah, İmâm-ı
Ebû Yûsuf, İbrâhim bin Sa’d, Yahyâ bin
Sa’îd Kettân, Süfyân bm Uyeyne, fıkıh
ilminde hocası Muhammed bin İdris Şâfîî,
Abdürrezzâk bin Hemmam’dan ve daha
nice âlimlerden ılım okudu. Sonra tekrar
Bağdad’a döndü. Bundan sonra ilmini
yayıp, insanlara çok fâidelı oldu
Dersleri ve Talebeleri: Ahmed bin
Hanbel hazretleri, daha önceki yıllarda fetvâlar
vermekle beraber, ders ve fetvâ
verme işine, kırk yaşında başlamıştır
Bundan sonra hadîs rivâyetmde ve fet
vâda başvurulan önemli bir kaynak
olmuştur. Çünkü o, ilmi ve üstün ahlâkı ile
çok sevilip, meşhûr olmuştur İki çeşit ders
halkası (meclisi; vardı. Bin, talebelerine
verdiği muntazam dersler, dığen, hem talebelerinin,
hem de halktan isteyenlerin

katıldığı dersler idi. Onun ilim meclisine
pek çok kimse katılırdı, Ba’zı rivâyetlere
göre, dersini dinleyenlerin sayısı beşbini
bulmuştun Ahmed bin Hanbel’den ders
alıp, ilim öğrenen talebenin çokluğu,
ondan hadîs-i’ şerîf rivayet edenlerin ve
fıkhî mes’eleler nakledenlerin pek çok
sayıda olmasından da anlaşılmaktadır.
Onun meclisine gelip, derslerini dinleyenlerin
bir kismıy sadece ondaki üstün hâllere
ve yüksek ahlâka hayran kaldığı için sohbetine
katılmıştır. Böylece bir kısmı Hem
ilmini hem ahlâkını alırken, bir kısmı da
onun yaşayışına göre yaşamak, onu tanımak,
ahlâk ve edeb hususunda yaptığı va‘
zu nasihatten istifâde etmek için huturuna
geliyordu,
Ahmed bin HanbeHn meclisinde, derslerinde
vekar, ciddiyet, tevâzu ve gönül
huzûru hâkim idi, Dinleyenlere ve katmanlara
saâdet vesilesi olan derslerini, ikindiden
sonra Bağdad’da büyük bir mescidde
verirdi.
Ders meclisine dâima kitaplarıyla,
yazıp kaydettikleri ile çıkardı. Çok kuvvetli
bir hâfızaya sahip olmasına rağmen,
hadîs-i şerif rivâyet ederken, yanındaki
yazdıklarına bakardı, Kitabından okur,
talebelere yazdırırdı. Derslerinde hadîs-i
şerif rivâyetinden başka, bir de fıkhı mes’
eleler hakkında verdiği cevaplar yer
almakta idi. Ondan ders alıp, ilimde yetişenlerin
sayısı 900 civarındadır. En meşhür
talebeleri şu zâtlardır; kendi oğlu Sâlih
bin Ahmed, babasının ictihadlanm, yazdığı
mektuplarla yaymıştır. Kadılık vazifesi
de yaptığı için, Hanbelı mezhebini
tatbik etmiş, uygulama safhasına koymuştur,
Diğer oğlu Abdullah bin Ahmed, babasının
ictihadlanm nakletmiştır, Ebû Bekr
el-Esrem, Hanbelı fıkhını nakletmıştir.
Abdülmelik bin Abdülhamîd el-Meymûnî,
Ahmed bin HanbePın derslerine yirmiiki
sene kadar devam etmiş, onun içtihadını
ve açıkladığı meseleleri yazmıştır, Hanbeli
fıkhım rivâyet hususunda büyük hiz*
meti olmuştur. Ebû Bekir el-fyTervezî, en
başta gelen talebesi olup, hocasının içtihadından,
fetvalarından^ pek çoğunu nakletmiştir.
Harb bin İsmail el-Hanzalı,
hocasından rivâyetleri vardır, Ibrâhim bin
Ishâk el’Harbî, Ahmed bin Hanbel’den
fekıh ve hadîs ilmine dâir ri vâyeiler nakletiniştir.
Bu zât, zühd ve takvâ bakımından
hocasına tam uymuştur, Ebû Bekr el-
Hallâl, HanbeH mezhebinin hükümlerini
yazmış ve bu hususta büyük gayretler göstermiş,
seyahatler yapmış ve pek çok kitap
yazmıştır,
İtim deki üstünlüğü; Ahmed bin Hanbel,
hadîs ilminde zamanın en büyük âlimidir.
Üçyüzbinden fazla hadls-i Şerifi
senedleriyle birlikte ezbere bilirdi. Ebû
Zür’a’ya göre, bir milyon hadîs-i şerifi
ezberlemişti. Kendisinden pek çok âlim,
hadîs-i şerîf nakletmişlerdir. İlim ve
amelde Öncü, Ehl-i sünnet olan dört imâmın
dördüncüsü idi. İmâm-ı Şâfıî (r.a.;
buyurdu ki, “Bağdad’dan ayrıldığım
zaman, orada Ahmed bin Hanbel’den
daha âlim, daha fakîh, haramlardan ve
şüphelilerden kaçan kimseyi bırakmadım.”
Ebû Dâvûd Sicistânı şöyle demiştir:
“İki yüz meşhür âlimle karşılaştım.
Ahmed bin Hanbei gibisini görmedim. O
hiç bir hususta insanların daldığı dünya
işlerine dalmazdı. Ancak ilimden bahis
açılınca konuşurdu/’ Ebü Zür’a da “İlmin
her dalında Ahmed bin Hanbeİ’in bir benzerini
görmedim. Onun ilimde ulaştığı
dereceye, b aşk ası u la şa m a m ıştır”
demiştir.
Menhâ bin Yahyâ da şöyle demiştir:
“Ahmed bin Hanbei, her hayrı kendisinde
toplamıştı. Çok âlim gördüm* fakat ilimde,
vera’da ve zühdde, onun gibi üstün birine
rastlamadım.”
îmam-ı Ahmed bin Hanbei, büyük bir
müfessir, yüksek bir muhaddistir. Tefsiri
yüzyirmi bin hadîs-i şeriften meydana gelmiştir.
Ahmed bin Hanbei hazretlerinin
eserleri, müfessirler için birer feyz kaynağıdır.
Bunun içirt kendisi “Üstâd-ül
müfessirin” ünvanıyla anılır. Birçok
muhaddıs yetiştirmiştir. Binlerce hadîs-i
şerif ile hâfizasını süslemiştir.
Yaşadığı devir, yazılan hadîs-i şeriflerin
toplandığı bir devirdi. Bu devirde yetişen
meşhür hadîs âlimlerinin en meşhûru
Ahmed bin Hanbel’dir. Bütün hadîs-i şerifleri
okudu, inceledi. Otuz bin hadîs-i şerifi
içine alan “Müsned” adlı eserini, 700 bin
hadîs-i şerif içinden seçerek yazmıştır.
Rebi’ bin Süleyman, îmam-ı Şafiî’nin
şöyle buyurduğunu nakletmıştir: “Ahmed
bin Hanbei, sekiz şeyde ımâmdır; hadîs
ilminde, fıkıh ilminde, Kur’ân ilminde,
lügat ilminde, fakrda, zühdde, vera’da,
tasavvufta ve sünnette imâm,”
Bağdad’da mu’tezile firkasına mensub
olanlar, Kur’ân-ı kerim mahlûktur diyerek,
bu yanlış i’tikâdlarına Abbasî halifesi
Me’mûn’u da inandırdılar. Bunu kabûl
etmesi için, Ahmed bin Hanbei hazretlerini
de zorlayıp, Me’mûn vasıtasıyla bu
hususta baskı ve işkence yaptılar ve 28 ay
hapsettiler. Bütün bu baskı ve işkencelere
rağmen, o, “Kur’ân-ı kerîm* Allahü teâlânın
kelâmıdır. Mahlûk değildir” diyerek, EhH
sünnet f tikâdını bildirdi. Mu’tastm’m halifeliği
sırasında da baskı ve işkencelere ma
ruz kaldı. el-Mütevekkil halife olunca,
mu’tezile fırkam mensublarını saraydan
uzaklaştırdı. Fıkıh ve hadîs âlimlerine hürmet
ve yakınlık gösterdi, Böylece Ahmed
bin Hanbei hasretleri, yapılan baskı ve
işkenceden kurtuldu. Yaptığı hizmetlerle zamanındaki ve sonraki asırlardaki insanlara
rehber oldu.

îctihadı (Mezhebi): îslâmıyette, Ehl-i
sünnet ı’tıkâdı üzere olan, amelde dört hak
mezhebten bin de, Hanbelî mezhebidir,
‘r hm Hanbel hazretleri bu mezhebin
-r* ^ » dır O H-fıhtidlırrua musliimanla
r±n AJlahü te al ânın nzâsma kavuşmaları
için, amellennde uyacakları bir yol göstermiştir.
Onun gösterdiği bu yola “Hanbelî
mezhebi” ve Ehl-ı sünnet i’tikâdmda olan
müslümanlardan, amellerim bu mezhebin
hükümlerine uyarak yapanlara “Hanbelî”
denir
Allahü teâlâ. bütün müslümanlardan
hır îmân istemektedir İslâmıvette
î» j ■* * ^Jr î i f v rılıj^a
iur vt uudırdığı
ve Eshâb-ı kirâmın naklettiği &ıbı îmân
eden müslümanlara, Ehl-ı sünnet vel-ce
mâat veya kısaca “sünnî” denir Sünn
müslümanlara, mezheb imâmı olan büyül
İslâm âlimleri tarafından, Kur’ân-ı kerîn
ve hadîs-i şeriflerde hükmü açıkça bildiril
memış olan ba’zı ibâdetlerin ve günlü!
muamelelerin târifinde ve yapılışında gös
terilen ve Allahü teâlânın rızâsına kavuş
tu ra n y o lla ra , am elî m ezheble
denilmiştir. Mezheb imâmı olan büyül
İslâm âlimlerinin, aralarındaki böyle ıctı
had ayrılıklarına, dînin sâhıbi izin vermiş
ve bu hâl, her zaman ve her yerde, müslü
manlann îslâmiyete dosdoğru uymaların
temin ederek, müslümanlar için rahme
olmuştur Nitekim hadîs-i şerifte d<
“Â lim lerin (milctehidlerin) m ezheb*
lere ayrılm ası rahm ettir)f buyurulmuş
tur. Ahmed bin Hanbel’in talebelerinin v<
kendisine suâl soranların müşküllerin
hallederken ortaya koyduğu ve takibettiğ
usûller, Hanbelî mezhebinin temel kâide
leri olmuştur. îmâm-ı Ahmed bin Hanbel
dînî müşküllerin hallinde sırasıyla şu kay
naklara başvurmuştur
1- Kitap ve Sünnet: Bütün müctehıdleı
gibi Ahmed bin Hanbel de, bir işin nası
yapılacağını Kur’ân-ı kerîmde açık olaral
bulamazsa, hadîs-i şeriflere bakar, bun
larda bulunursa ona göre hüküm verirdi.
2- Icmâ ve Sahâbe Kavli Hadîs-i şerîf
lerde de açıkça bulamadığı bir iş için, icm£
var ise, öyle yapılmasını bildirirdi. Icmâ
Eshab-ı kirâmın hepsinin aynı sûretle yap
ması veya söylemesi demektir îemâya söz
birliği de denir. Eshâb-ı kirâmdan sonre
gelen Tâbiînin de ıcmâsını delil, sene
kabûl etmiştir. Sahâbe kavli (sözü, içti
hadi; bulunan bir mes’elede, kendi ietiha
dma göre hüküm vermezdi. Sahâbenir
sözüne göre hüküm verirdi. Hattâ, sahâbe
sözü bulamadığı hususlarda, Tâbıînir
büyüklerinden olan müetehidlenn ıctıha
dım, kendi re’yme tercih ederdi
3* Bir mes’ele hakkında, Sahâbe veyc
Tâbıîne ait bir re’y (ıctıhad; bulamazsa
zayıf ve mürsel hadîslerle amel eder, ona
göre hüküm verirdi. Zayıf hadîsin de
sahih hadîsin bir çeşidi olduğunu göz
Önünde tutardı
4- Kıyas: İmâm-ı Mâlık’ın (Rıvâyel
yolu;nu ve îmâm-ı a’zamın (Rey ve Kıyas
yolu;nu almış ise de, pek çok hadîs-ı şerîl
ezberlediğinden, önce hadîs-ı şeriflerin bir
birini kuvvetlendirmesine bakarak, ıcti
had etmiştir îctıhadda bu usûl, sadece
Ahmed bin Hanbel’e aittir.
Hanbelî mezhebinde birçok âlımleı
yetişmiştir Bu âlimlerin başında Ahmed
bm IJ’inberin kendi oğullan Sâlıh ve Esrem, Abdülmelık el Meymûnî Ebû Bekir el Merkezî, Harb bin Ismâıl, İbrahim

bin îshâk el-Harbî gibi âlimler, Ahm&d bin
Hanbel’in bizzat kendisinden fıkıh ilmini
Öğrenmişlerdir. Bu mezhebin esâsını yaymak
hususunda üstün gayret gösteren
âlimlerden biri de Ebû Bekir el-Hallâl’dır.
Seyyid Abdülkâdir Geylânî de, Hanbelî
mezhebinin esaslarını yayan âlimlerdendir.
Ahmed bin Hanbel’iniEl-Müsnedj’i en
meşhûr eseridir.’ Oğlu Sâlih, .çeşitli kimselere
yazdığı (Mektuplar)’la babasının mezhebini
yaymıştır. Abdülkâdir Geylânî
“Fütûhul-Gayb” ve “Gunyetüt-tâlibîn”
kitabları ile Abdurrahmân el-€ezîrî’nin
“Kitâb-til-Fıkhı ale’l-Mezâhibi’MSrbaa”
sında, bu mezhebin esaslarını en geniş
şekilde açıklamakadır. “el-Mugnî”, “elİknâ”,
“Bülûgul-Emânî” admd&ki eserler
de Hanbelî fıkhı üzere yazılmıştır.
Bu mezhep, Şam ve Bağdad taraflarında
çok yayılmıştı. Şimdi azalmıştır.
Arabistan’da da mensuplan vardı.
M enkıbeleri ve methi: Yahyâ bin
Maîn şöyle demiştir: “Ahmed bin Hanbel
gibi bir zât daha görmedim. Elli serıe
onunla sohbet ettim. Kendinde bulunan
üstünlüklerden hiç biriyle aslâ kendini
medhetmedi.” 1
Oğlu Abdullah: “Babam her gece Kur’
ân-ı kerîmin yedide birini okur, her yedi
günde bir hatim ederdi. Yatsı namazını kıldıktan
sonra biraz istirahat eder, sonra
kalkıp sabaha kadar ibâdet ve tâatla meşgûl
olurdu. Giydiği elbiseyi en ucuz kumaştan
yaptırırdı. Çok kere az şey yer, “Ölecek
olân kimse için, bunlar çok bile” derdi
demiştir.
Gece namazını hiç bırakmazdı. Halka
dâima kolaylık yollarını gösterir, ağır vazifeleri
yüklemezdi. Acıktığı zaman birşey
bulamazsa, kimseyi rahatsız etmez, birşey
istemezdi. Çoğu zaman ekmeğine sirke
katık olurdu. Yolda yürürken, hızlı adımlarla
yürürdü. Onu daha çok, mescidde,
cenâze namazında ve hasta ziyâretinde
görürlerdi. Beş haccm üçüne yürüyerek
gitti. Seleme bin Şebîb’den şöyle nakledilmiştir:
“Birgün Ahmed bin Hanbel’in
huzûrunda oturuyor idik, içeriye bir zât
girip, “Ahmed bin Hanbel kimdir?” dedi.
Biz susup bökledik. “Ahmed bin Hanbel
benim, ne istiyorsun?” dedi. Gelen zât dedi
ki, “Dörtyüz fersah uzakta,n geliyorum.
Cum’a gecesi uyumuştum. Rü’yâmda biri
gelip, bana Ahmed bin Hanbel’i biliyormusun
dedi. Hayır tanımıyorum dedim.
Bağdad’a git, onu sor ve bulunca, Hızır
aleyhisselâm sana selâm söyledi de. Semâvattaki
melekler ondan râzıdır. Çünkü o,
nefsine aslâ uymadı, Allahü teâlâya itâat
hususunda çok sabırlı davrandı” dedi.
Ahmed bin Hanbel “Mâşâallah, lâ havle
velâ kuvvete illâ billah” dedi. Sonra o zâta,

“Başka bir söyleyeceğin ve ihtiyâcın var
mı?” dedi. “Hayır sadece bunun için
geldim” dedi ve b gün Bağdad’dan aynldı.
Ahmed bin Muhammed bin Amr, Ebû
Abdurrahmân bin Ahmed’den naklen
şöyle anlatır: “Bir defasında hadîs âlimleri,
Ebû Âsim Dahhak ibni Mahled’in meclisinde
toplanmıştı. Onlara dedi ki, fıkıh
öğrenmek istemez misiniz, Lalbuki aramızda
fıkıh âlimi yok dedi. Aramızda bir
kişi var dediler. Kimdir o? dedi. Şimdi
birazdan gelir dedik. IŞiraz sonra Ahmed
bin Hanbel karşıdan göründü. Karşılayalım
dedi.» Oradakiler, o böyle şeyden hoşlanmaz
dediler. Gelince Ebû Âsim onu
yanına oturtup, fıkhı mes’eleler sormaya
başladı. Bir suâl sordu ve cevap aldı. Sormaya
devam ederek, bir kaç kere sorup
cevap aldı. Sonra da, bu deryâ gibi bir
âlimdir, dedi.” t
Nadr bin Ali şöyle demiştir: “Ahmed
bin Hanbel’in işi, hep âhıret ile ilgili idi.
Dünyâ menfaatleri ona yöneldi, fakat o
kabûl etmeyip, geri çevirdi.”
Nuh bin Hubeyb şöyle demiştir:
“Ahnied bin Hanbel’i Hîfe mescidinde 198
(m. 813) senesinde gördüm. Bir direğe, yaslanmış
oturuyordu. Hadîs ilmi ile* uğraşan
hadîs ehli, yanma toplannlıştı. Onlara
hadîsti şerîf ve fıkıh öğretiyordu. Bize de,
haccm yapılışı ile ilgili fetvâ veriyordu.”
tmk m-ı Ahmed bin Hanbel hazretleri
kendisi anlatır: Birgün,, sahrada yalnız
idim. Yolu şaşırmıştım. Yolda bir köyjü
gördüm. Bir kenarda oturmuş idi. Gideyim
ve ona yolu sorayım dedim. Gittim ve ona
sordum. Açım dedi. Bir parça ekmeğim
vardı, ona verdim. Gür bir sesle: Ey
Ahmed! Sen kim oluyorsun ki, Allahü teâlânın
evine (Beytullaha) gidiyorsun!
Allahü teâlâ oraya gitmene râzı olmayınca,
elbette ki yolunu şaşmrsm! dedi.
Bunun üzerine: “Yâ Rabbî, senin köşelerde,
kenarlarda, sakladığın, halkın gözün-*
den örttüğün böyle kullann da varmış”
dedim . O z â t şöyle dedi: “ Ne
zannediyorsun Ahmed, ne zannediyorsun!
Allahü teâlânın öyle kullan vardır ki, eğer
Allahü teâlâdan isteseler, bütün gökler ve
yerler, onlann hürmetine altın olur.” O
anda toprak ve dağlar altın olmtıştu. Kendimden
geçtim ve düştüm.
Ahmed bin Hanbel’in, yevmiye ile çalışan
bir işçisi vardı. Akşam talebesine, bu
işçiye ücretinden fazla ver, dedi. Talebe,
ücretinden fazla para verdi. İşçi almadı ve
gitti. Hazret-i İmâm, arkasından yetiş,
şimdi alır, dedi. Dediği gibi, işçi parayı
aldı. Hazret-i İmâma sebebi suâl edildiğinde
buyurdu ki: “O zaman böyle birşey
aklından geçiyordu.,. Şimdi ise bu düşünce
onda yok oldu. Alması tevekkülünü bozmıyacağı
için aldı.” Tevekkül nedir diye suâl

ettiler, buyurdu ki, rızkın Allahü teâlâdan
olduğuna inanmaktır.
Taberânî hazretleri şöyle nakleder:
Zamanın meşhûr bir falcısı vardı. Fal baktırmak
ıstiyenler her taraftan gelir kendisini
bulurlardı. Bu şahıs falcılığı meslek
hâline getirmişti. Daha sonra hastalandı.
Yirmi sene iyileşemedi. Biri ziyaretine gelmişti.
Hâlini görünce “Senin iyileşmenin
tek yolu var, o da zamanımızın en büyük
âlimlerinden ve evliyasından biri olan
Ahmed bin Hanbel hazretlerinin duâ
etmesidir” dedi. Bu falcı da annesini gönderip,
duâ etmesini istedi. Annesi evine
varınca dedi ki:
“Oğlum yirmi senedir hasta yatmaktadır.
Bunun iyileşmesi için sizden duâ istemeye
geldim.”
“Herkes iyileşmek için oğluna gelirdi.
Senin oğlun da, herşeyi bildiğini zannederdi.
Kendi hastalığını tedâvi etmeyip de,
seni bana mı gönderdi?” dedi- Kadının çok
ısrân karşısında dayanamayıp, falcılığı
bırakması şartıyla duâ edeceğini söyledi.
Hazret-i İmâmın bu sözü özerine falcılığı
bıraktı. Tövbe istiğfar etti ve sıhhate
kavuştu.
Bir gencin, felç olmuş, hasta bir annesi
vardı. Birglin oğluna: Ey oğlum t Eğer
benim rızâmı almak, beni sevindirmek
istersen, İmâm-ı Ahmed’in huzûruna git
ve sıhhate kavuşmam için bana duâ etmesini
söyle. Belki Allahü teâiâ beni bu hâle
getiren bu hastalıktan kurtarır, dedi.
Genç, îmâm-ı AhmecFin kapısına geldi ve
seslendi. İçerden bir ses, kimsin? dedi.
Cevâbında: Size muhtacım, hasta bir
annem var, sizden duâ istiyor, dedi. İmâm
çok üzüldü. Kendi kendine: Beni nereden
biliyor? dedi. Sonra kalktı, ab dest aldı,
namaza durdu. İmâmın hizmetçisi o
gence: Sen geri dön, İmâm duâ ediyor,
dedi. Genç geri döndü, evin kapısına geldiği
zaman, annesi kalktı ve oğlunu
kapıda karşıladı. Allahü teâlânın izni ile
tara sıhhate kavuştu.
Hazret-i îmâm, Abdullah bin Mübârek
hazretlerinin gelmesini ve onunla görüşmeği
çok arzu ediyordu. Nihâyet birgün
oğlu: “Babacığım! Abdullah bin Mübârek
geldi, kapıdadır, sizi görmek istiyor” dedi,
îmam-ı Ahmed içeri (âlma, dedi. Oğlu,
babacığım, bunda ne hikmet vardır ki,
senelerdir onu görmek arzusu ile yanıyordun,
bugün bu saâdet, bu ni’met kapınıza
geldi de içeri almıyorsunuz, dedi Babası:
“Evet, söylediğin gibidir. Ama korkarım
kı, onu gördükten sonra ayrılığına dayanamam.
Onun kokusu için bir ömür harcadım.
Onu ayrılmak olmayan yerde görmek
isterim” dedi
Ahmed bm HanbeFe, îmâm-ı Şafii
Mısır’dan mektûb göndermişti. Okuyunca
ağladı. Sebebi sorulunca, rü’yâda Resûlullahı
(s.a.v./ görmüş, Ahmed bm Hanbel’e
mektup ile benden selâm yaz ve de ki, Kur7
ân-ı kerîmin mahluk olup olmadığı kendisinden
sorulacak. Cevâb vermesin
buyurmuş, dedi.
İbn-i Ebl Verdi hazretleri anlatır Bir
gece rü’yâmda Resûlullahı gördüm Kendisine
dedim ki: “Yâ Resûlallah! Ahmed bin
Hanbel hakkında ne buyurursunuz?”
“Senin yanına Mûsâ aleyhisselâm geliyor,
bu suâlini ona sor!” Bir müddet sonra
yanıma Mûsâ aleyhisselâm geldi. Aynı
suâlimi ona sorduğumda buyurdu ki:
“Ahmed bin Hanbel zahirî ve bâtını ilimde
kemâle gelmiş, çok sâdık bir kimsedir,
Allahü teâiâ muhakkak sâdıklarla
beraberdir.”
Ahmed bin Hanbel vefât ederken eliyle
işâret edip, hayır olmaz dedi. Oğlu babacığım
bu ne hâldir? dedi “Şu an tehlike
zamanıdır, duâ ediniz. Şeytan felâket toprağını
başıma saçmak istiyor. Ey Ahmed,
benim elimde can ver diyor, ben de “Hayır
olmaz! hayır olmaz!” diyorum” dedi Bir
nefes kalıncaya kadar tehlike vardır. Şeytanın
aldatmasından emin olmak yoktur,
buyurdu. Vefât haberi, bütün Bağdad halkını
ağlattı. Cenâze namazını kılmak
üzere çevreden gelenlerle birlikte, binlerce
insan toplanmıştı. Rağdadhlar evlerinin
kapısını açıp, cenâze namazı için abdest
almak isteyen gelsin, diye bağırdılar.
Cenâze namazı kılınınca, kuşlar tabutu
üzerinde uçuşup, kendilerim tabuta vurdular.
Cenaze namazında yüzbine yakın kişi
bulundu. O gün yahudi ve hıristiyanlardan
pek çok kimse, bu hâdiseyi görerek
müslüman oldu. Ağlayıp, bağırarak* “La
ilâhe illallah” dediler.
Muhammed ibni Huşeyme der ki, vefatından
sonra hazret-i İmâmı rü’yâmda gördüm.
Kereye gidiyorsun? dedim. Cennete
gidiyorum, dedi. Allahü teâiâ sana ne
muamele etti? dedim. Cevâbında buyurdu
ki, Allahü teâiâ beni mağfiret etti Başıma
taç giydirdi ve “Ey Ahmed! Kur’an-ı kerîme
mahlûk demediğin için, bu nfmetîeri sana
verdim” diye buyurdu.
Muhammed bin Huzeyme şöyle anlatır:
Ahmed bin HanbeFin vefât habennı
Iskenderiyye’de iken duydum. Çok üzülmüştüm.
R ü’y â m d a Ahmed bin Hanbel’ın
salına salma yürüdüğünü görüp kendisine:
Ey İmâm; bu ne biçim yürüyüş böyle?
dedim. Ahmed bin Hanbel; Dünyâda
Allahü teâlânın dînine hizmet edenlerin,
Cennetteki yfömyüşleri böyledir buyurdu.
Ben; Allahü teâiâ sana nasıl muamele
etti? diye suâl ettim. İmâm hazretleri.
Allahü teâiâ beni affetti, başıma bir taç,
ayağıma altından ifcr ayakkabı giydirdi ve
Ey Ahmed! Kur^ân-ı kerim benim kelâmımdır,
diye inandığın için, bu iltifatlara
kavuştun. Ey İmâm, Süfyân-ı Sevrî’den

sana ulaşan duâlar var, onlarla dünyâda
duâ ettiğin gibi, şimdi de duâ et, dedi. Bu
emir üzerine: “Ey âlemlerin Rabbi olan
Allahım, dizleri af ve mağfiret eyle. Bizlere
suâl sorma” diye duâ ettim. Bu duâdan
sonra: Ey Ahmed, işte Cennet, gir oraya
buyurdu Ve ben de Cennete girdim/’
Eserleri:

  1. Müsned; 30 bin hadîs-i şerifi içine
    almıştır. Matbûdur.
  2. Kitâb-üs-Sünne.
  3. Kitâb-üz-Zühd. (Matbûdur).
  4. Kitâb-iis-Salât.
  5. Kitâb-ül-vera’ ve’l-îmân.
  6. Kitâb-ür-Reddi ale’l- Cehmiyye ve’z-
    Zenâdıka. (Matbûdur).
  7. Kitâb-ül-eşribe. Matbûdur.
  8. Kitâb-üL-mesâil.
  9. Cüz-fi usûl-üs-Sünne.
  10. Fadâil-üs-Sahâbe. 2 cild halinde matbûdur.
  11. er-Reddü a’lâ men-Tenâkua fi’l-Kur’
    ân.
  12. et-Tefsîr.
  13. En-Nâsih ve’l-Mensûh.
  14. et-Târih.
  15. Hadîsu Şu’be
  16. Mukaddem ve’l-Muahhar fi’l-Kur’ân.
  17. Vücûbât-ül-Kur’ân.
  18. Menâsik-ül kebîr ve’s-Sagîr.
  19. el-Cerhu ve’t-Ta’dîl.
  20. Kitâb’ül-ilel ve ma’rifet’ür-Ricâl.
    Matbûdur.
    Ahmed bin Hanbel hazretlerinin rivâyet
    ettiği hadîs-i şeriflerden ba’zıîan
    şunlardır:
    “tk i kişi birbiriyle sevişir de sonra
    araları açılırsa, bu ancak birisinin
    işlediği bir günah sebebiyle olur.”
    “Bile bile bir dirhem gümüş kıym etinde
    faiz yim ekj otuz zinadan daha
    çok günahtır.99
    “K iş in in g ü n a h la r ı ço ğ a ld ığ ı
    zam an,. günahlarına keffâret için,
    Allahü teâlâ onu geçim sıkıntısına
    düşürür.99
    “Bize en sevim li ve âhırette en
    yakın olanınız, ahlâkı güzel olanınızdır.
    En sevim siz ve en uzak olanınız
    da, çok konuşup, hezeyan eden, ağzını
    y a y a r a k ko n u şa n , ko n u şm a sın d a
    kendisini öven ve lüzumsuz sözler söyleyen
    kibirlilerdir.99
    “K albinde hardal tanesi kadar
    kibir bulunanı, Allahü teâlâ yüzü üstü
    Cehenneme atar.99
    “D ünyâyı seven, âhıretine zarar
    eder, â h ıre tin i seven , d ü n yâ sın ı
    zar arlandırır. Bu böyle olunca, siz
    bakîyi fâni üzerine (âhıreti; tercih
    ediniz.99
    “Faziletlerin en üstünü, sana gelm
    eyene gitmen, verm eyene verm en
    ve kötülük edene iyilik etm endir;99

“îm ânın en sağlam kulpu, Allah
için sevm ek ve A lla h için buğz
etm ektir. “K im bir musibetle karşılaşır ve
A llahın em ir ettiği gibi “Innâ lillah v?
innâ ileyhi râciûn99 dedikden sonra,
Allahım , bu m usibetle beni m ükâfatlandır
ve bunun ardında bulunan
hayırlısını bana ver, dese, Allahü
teâlâ onun istediği gibi yapar.99
Ahmed bin Hanbel, Abdullah ibni

Ömer den nakleder: Sa’d (r.a.< ahdest alırken,
Resûlullah (s.a v » gördü “Yâ Sa’d!
Suyu niçin israf ediyorsun?” buyurdu.
Abdest alırken de israf olur mu dedik te,
“B üyük nehirde de olsa, abdestie fazla
su kullanm ak israf olur” buyurdu.
“R ü kü ’ ile secde arasında belini ve
sırtını doğrultmayan kim seye, kıyam
et gününde Allahü teâlâ bakmaz
“İnsanların en fenâ hırsızı, nam azından
çalandır.99{Namazın rükü’ ve secdesini
tam yapmıyandır./
“K ıyam et günü Arş-ı a ’zam m etrafında,
bir takım insanlar için kürsüler
kurulacaktır. Bunların yüzleri, ayın
ondördü gibi parlayacaktır. İnsanlar
feryâd ederken, onlar feryâd etmez,
insanlar korkarken, onlar korkm azlar.
Onlar korku ve kederleri olmay
a n , A lla h ın gerçek d o stla rıd ır99
buyurdu. Bunların kim olduğu sorulunca:
“Onlar, A llah için sevişen kim selerdir99
buyurdu.
“B ütün çocuklar, m üslüm anlığa
uygun ve elverişli olarak dünyâya
gelir. Bunları sonra anaları, babaları,
hıristiyan, yahudi ve dinsiz yapar.99
“Bir kim se mâni yo k iken üç Cum9a
nam azı kılm azsa, A llahü teâlâ kalbini
mühürler, y a 9nî iyilik yapam az olur.99
“Cum9a günü bir an vardır ki, m ü9
m inin o anda yaptığı duâ red olm az.99
Ahmed bin Hanbel hazretlerinin güzel
sözlerinden bir kısmı şunlardır:
“İlim, insanlara, ekmek ve su kadar
lâzımdır. îlim, rivâyet ve kuru ma’lûmat
çokluğu değildir, tüm, faydalı olan ve kendisiyle
amel edilen şeydir.”
“Kulun kalbini ıslah etmesi için, iyilerle
berâber olması kadar faydalı bir şey
yoktur Yine kulun fâsıklarla berâber olup,
onlann işlerine dikkat ve nazar etıiıesi
kadar zararlı birşey yoktur.”
“Günahlar îmânı zayıflatır.”
Ahmed bin Hanbel hazretlerine birgün
“Tevekkül nedir?” diye sordular. “İnsanlardan
istemeyi ve onlara yalvarmağı terk
etmektir” buyurdu.
“ Yemeği, din kardeşleriyle sürür içinde,
fakirlerle ikrâm ve cömertlikle, diğer
insanlarla da mürüvvet içinde yemek
lâzımdır.”
“Her şey için kerem vardır. Kalbin
keremi Hâhkdan razı olmak, kadere nzâ
göstermektir.”
“Sizde olmıyan meziyetlerle sizi medhtfden
kimsenin, sizde olmayan kötülüklerle
de birgün kötüleyeceğini unutmayınız.”
“İstediklerini vermediğiniz zaman
kızan, kınlan veya küsen arkadaş, gerçek
arkadaş değildir.”
“Kibir taşıyan kafada, akıla rastlayamazsınız.”
“İnsanların ahmak sınıfı, kendilerinin
medh edilmesinden hoşlananlandır ”
“Tevekkül, herşeyi Allahtan bilmek ve
nzkı O’nun verdiğine inanmaktır.”
“Tevekkül, bütün işlerinde Alİahü teâlâya
teslim olmak, başa gelen her şeyi O’ndan
bilip katlanabilmektir.”
“İnsana az bir mal yetişir Çok mal ise
kâfi gelmez.”
“Bir kimse, sâdık bir arkadaşını kaybederse,
kendisi için zillettir.”
“Hüsn-i zannı olanın hayatı hoş geçer ”
“Yalan söylemek, emniyeti giderir.”
“Meziyyet, fazilet, ilim ve irfân tamam
lığı iledir.”
“Ayıplardan uzak arkadaş arayanlar,
arkadaşsız kalır.”
Ahmed ibni Hanbel’e sordular: “Hergün
sabahtan akşama kadar câmide ibâ
det edip, Allahü teâlâ benim rızkımı
nereden olsa gönderir, diyen kimse, nasıl
bir adamdır?” Cevâbında* “Bu kimse
câhildir. Islâmiyetten haberi yoktur
Çünkü, Resûlullah (s.a.v.; buyurdu ki
“Allahü teâlâ benim rızkım ı, süngüm
ün ucuna koym uştur.99 Ya’nî rızkım
cihad ile gelmektedir.”
Ihlâs nedir? sorusuna, “Amellerin âfetlerinden
kurtulmaktır.” Tevekkül nedir?
sorusuna, “Rızkın Allahü teâlâdan oldu
ğuna inanmaktır” cevâbını vermiştir
Zühd nedir? sorusuna “Zühd üç türlüdür;
câhilin zühdü, haramları terk etmektir.
Âlimlerin zühdü, helâl olanların
fazlasından sakınmaktır. Ariflerin zühdü,
Allahü teâlâyı unutturan şeyleri terk
etmektir.”
Ahmed bin Hanbel’in oğlu Abdullah,
“Babam fütüvvet nedir? sorusuna; korktuğun
şey (Cehennem) için, arzu ettiğin şeyi
(hevâ ve hevesi; terketmektir, diye cevap
verdi” demiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir