Ensâr’dan Ubâde Ib. Sâmit, Ehl-i Suffa’ya fahrî plarak yazı ve Kur’-ân-ı Kerîm öğretirdi.
Ubâde b. Sâmit, bu hususta der ki : «Ben, Ehl-i Suffa’da bir çoklarına yazı ve Kur’ân öğretirdim.
Onlardan birisi, bana bir yay hediye etmişti.
Kendi kendime : (Bu, kıymetli bir mal değildir.
Ben, bununla, Allâh yolunda ok atanm!) dedim.
Bununla berâber, Resûlullâh’a gidip : (Yâ Resûlallâh! Yazı ve Kur’ân öğrettiğim kimselerden birisi, bana bir yay hediye etti.
Bu, kıymetli bir mal değildir.
Ben, onunla Allâh yolunda ok atanm. Ne buyrulur?) dedim.
(Eğer, boynuna ateşten bir çember takınmayı arzu edersen, kabûl et!) buyurdu.». (7).
Peygamberimiz, kur’ân öğretmeni Übey b. KâTa’ın sorusunu da, aynı şekilde cevaplamıştır. (İbn-i Mâce – Sünen, c. 2, s. 730).
Peygamberimiz, güzel, yazı yazan Muhâcirlerden Abdullâh b. Saîd’i de Medine’de yazı öğretmeni tâyin etmişti (8).
Peygamberimiz, aynca Abdullâh b. Mes’ud, Sâlim, Muâz b. Cebel ve Übey b. Kâ’b gibi âlim Sahâbîlerini de, Kur’ân-ı Kerîm öğretmekle vazi-felendirmişti (9).
Übey b. Kâ’b’m yefâtma kadar ilim tâlibleri Mescidde çevresinde toplanmaktan ve ondan faydalanmaktan geri kalmamışlardır.
Hattâ, son günlerini yaşadığı sıralarda, Iraklı bir ilim tâlibinin, onun, öğretmekten kaçındığını sanarak, sitemlenmesine dayanamayıp ağlamış, sonra da : «Yâ Rab! Sana söz veriyorum : Eğer beni, Cuma gününe kadar sağ bırakır, yaşatırsan, ReşÛhıllâh’dan işittiklerimi — hiç bir tenkid-cinin tenkidinden çekinmeksizin — onlara söyleyeceğim!» demiş, Cuma günü de, Hak’kın rahmetine kavuşmuştur (10).
Ehl-i Suffa’dan bâzan 70’inin birden geceleri bir öğreticinin başında toplanıp sabaha kadar ders gördükleri olurdu (11).
Abdullâh b. Mes’ud’un Mescid civânnda bulunan ve Velîd b. Abdül Melik devrinde Mescide katılan evi, Dânı’l-Kurrâ’ diye anılırdı (12).
Peygamberimizin : «Benim bu Mescidime gelen kişi, başka bir şey için değil, hayr için, hayrj öğrenmek veyâ öğretmek için gelir.
O, Allâh yolunda çarpışan kimse mevkiindedir…» (13) Hadîs-i şerifi, en kısa bir zamanda öğreticiler üzerinde de, öğrenciler üzerinde de, te’-sirini göstermiş, Peygamberimizin Mescidi ve Suffa, bir İlim Ocağı hâline gelmişti.
Zâten, Kur’ân-ı Kerîm’e göre de, MiiBliima.n1a.rda.Ti bir kısmının savaşlardan muaf tutulup halkı irşâd edecek din adamı olmak üzere yetiştirilmeleri gerekiyordu (14).
Kur’ân ve Sünnet Öğreticilerinin Suffa Arasından Seçilmesi :
Ehl-i Suffa’ya kurrâ denilir, kabüelere gönderilecek Kur’ân ve Sünnet öğreticüeri de, bunlar arasından seçilirdi.
Nitekim, bu yolda vazifelendirilen ve Bi’r-i Maûne denüen yerde müşrikler tarafından önleri kesüerek şehid edilen 40 veya 70 kişi, Ehl-i Suf-fa’dandı (15).
Peygamberimizin Suffa’lılarla Yalandan İlgilenmesi :
Peygamberimiz, dâima Ehl-i Suffa ile oturur, sohbet ederdi.
Onlara «Eğer, sizin için, Allâh katında hazırlanan şeyi büseydiniz, yoksulluğunuzun ve ihtiyâcınızın daha da, artmasını isterdiniz!» derdi (16).
Ehl-i Suffa, gerçekten yoksul insanlardı. Üzerlerinde tam bir giyecekleri bulunmazdı (17).
Elbise olarak kısa bir peştemal tutunurlardı.
Edeb yerlerinin açılmaması için, peştemallannı dâima elleri üe sıkı sıkı tutarlardı (18).
Ehl-i Suffa, fakir ve muhtaç oldukları hâlde, hiç dilenmezlerdi. Karınlan çok zaman aç, fakat, onların gözleri, gönülleri toktu. Kur’ân-ı Kerîm’in târif ettiği gibi (19) onlar, kimseden bir şey isti-yemezler, istemekten çekinir ve sıkılırlardı.
İç hâllerini bilmeyenler, kendilerini, zengin, hiç bir şeye ihtiyaçları yok zannederlerdi.
Suffa ve İhtiyaç Eshâbından oldukları, ancak, bedenlerinin zayıflığından, benizlerinin solukluğu ve uçukluğundan, elbiselerinin eskiliği ve yamalılığından anlaşılırdı.
Peygamberimiz, geceleri, onların bir kısmını çağırıp kendisi doyurur, bir kısmını da, hâli vakti yerinde olan Sahâbîlerine gönderip doyur-tur (20) : «Bir kişinin yiyeceği, iki kişiye; iki kişinin yiyeceği, dört kişiye; dört kişinin yiyeceği, sekiz kişiye yeter!» buyururdu. (21)
Peygamberimiz, başka bir gün de : «İki kişilik yiyeceği olan, Ehl-i Suffa’dan üçüncüyü; dört kişüik yiyeceği olan, onlardan beşinciyi, yâhut altmcıyı götürsün!» buyurmuş, Hz. Ebû Bekir, onlardan üçünü, Peygamberimiz de, 10’unu alıp götürmüştü (22).
Zengin Ensâr’dan Sa’d b. Ubâde’nin, bazen Ehl-i Suffa’dan 80’ini birden yemeğe çağırdığı olurdu (23).
Peygamberimizin, Ziyâfetlere Snffahları da Götürmesi :
Peygamberimiz, çağrıldığı ziyâfetlere Ehl-i Suffa’yı da, götürürdü. Enes b. Mâlik der ki : «Anam Ümm-ü Süleym, Peygamber Aleyhis-selâm için biraz ekmek yapmış, içine de, biraz ham yağ hazırlamıştı. (Git, Resûlullâh’ı çağır!) dedi.
Gittim : <Anam, Seni çağırıyor!) dedim.
Ayağa kalktı, yanındakilere de : (Kalkınız!) buyurdu.
Peygamberimiz, gitti. Anama : (Haydi, yaptığım getir!) dedi Anam : (Ben, ancak, Sana yetecek kadar bir şey yapmıştım!) dedi Peygamberimiz : (Haydi, sen onu getir!) buyurdu ve (Ey Enes! Sen, onlan, yanıma onar onar bırak!) buyurdu.
Ben de, 10’ar, 10’ar yanına bıraktım.
Doyuncaya kadar yedüer ki, onlar, 80 kişi idüer!» (24).
* vjgamroruıuzm, duiiftiıı&n n6ıK6Sv6iı ııncc iiuşiiiiiIioh •
Peygamberimiz, Ehl-i Suffa’mn ihtiyâcım herkesin ihtiyâcmdan önce düşünürdü.
Hz. Ali ve Hz. Fâtıma, kendilerine esirlerden bir hizmetçi ve yardımcı verilmesini ricâ ettikleri zaman, Peygamberimiz, onlara : «Vallâhi, size hizmetçi veremem!
Ben, daha Ehl>i Suffa’yı çağırıp da, karınlarına sokacak bir dürüm, kendilerini geçindirecek bir nesne bulamadım.
Ben, o esirleri satıp da, bedelleri üe Ehl-i Suffa’yı geçindirmeyi düşünüyorum!» buyurdu. (25)
Peygamberimizin Sadakaları Suffahlara Ulaştırması:
Peygamberimize bir şey getirilince : «Sadaka mı, yoksa, hediye mi?» diye sorardı.
«Sadakadır!» derlerse, onu, el sürmeden Ehl-i Suffa’ya ulaştırırdı.
«Hediyedir!» derlerse, ondan yer, sonra da, Ehl-i Suffa’yı çağırıp ondan onları da, faydalandınrdı.
Bir gün, bir adam, tabakla hurma getirmişti.
Peygamberimiz : «Bu, sadaka mıdır, yoksa, hediye midir?» diye sordu.
«Sadakadır!» deyince, Peygamberimiz onu, hemen Suffa halkına gönderdi.
O sırada, Hz. Haşan, Peygamberimizin önüne bulunuyordu.
Peygamberimiz, Hz. Hasan’ın bir tane hurma alıp, ağzma götürdüğünü görünce, parmağını ağzma sokup onu, geri çıkarttırdı ve : «Biz, Mu-hammed ve Ev halkı, sadaka yemeyiz, bize Sadaka helâl değüdir!» buyurdu. (26)
Suffaldara Mûcizeli Bir Süt Ziyâfeti :
Eshâb-ı Suffa’dan Ebû Hüreyre der ki : «Kendisinden başka Mâbûd olmayan Allâh’a yemin ederim ki, ben, ‘kâh açlıktan kamımı yere dayardım, kâh da, karnıma taş bağlardım.
Bir gün, ResûluUâh üe Eshâbının Mescidden çıkıp gittikleri yol üzerine aç ve mecâlsiz oturdum…
Bu sırada, Ebül Kasım Aleyhisselâm uğradı. Beni görünce, yüzümden hâlimi anladı ve gülümsedi.
Sonra, bana : (Yâ Ebâhir!) diye seslendi.
Ben de : (Buyur Yâ Resûlallâh!) dedim.
(Ardım sıra gel!) buyurdu ve yürüdü.
Ben de, kendisini tâkip ettim.
Evine girdi.
Ben de, girmek için izin istedim, izin verildi, girdim.
ResûluUâh, girince, bir bardak iğinde süt buldu.
(Bu süt, nereden geldi?) diye sordu.
(Sana fflân kişi veyâ fUânca kadın hediye etti!) dediler.
ResûluUâh : (Yâ Ebâhir!) dedi. (Buyur Yâ Resûlallâh!) dedim. (Haydi, Ehl-i Suffa’ya git. Onları, bana çağır!) buyurdu.
Ehl-i Suffa, İslâm konuklan idüer. Onların, ne sığınacak âüeleri, ne bir kimseleri, ne de, mallan vardı.
Resûlullâh’a bir sadaka gelince, onu, hemen onlara gönderirdi. Kendisi, ondan bir şey yemezdi.
Bir hediye gelince de, Ehl-i Suffa’yı ona ortak yapar, ondan da, onlara gönderirdi.
O kadar Ehl-i Suffa’yı süte çağırmak, doğrusu, benim çok ağınma
gitti.
Kendi .kendime : (Bütün Suffa halkına şu bir bardak süt, ne olur?! Onlar içinde, buna, en çok müstahak olan da, benim.
Bâri, bana bir yudum süt düşse de, onunla biraz dermanlanaam. Çağ-nlmalan bana buyurulanlar, geldiğinde ve onlara dağıttığımda, bu bir bardak sütten, bana ne düşecek sanki?!
Fakat, Allâh’a ve Resûlüne itâatsızhk da, olmaz!) diyerek gidip halkı çağırdım, geldüer.
İçeri girmek için, izin istedüer.
İzin verilince, evde yerlerini aldılar.
Bunun üzerine, Peygamberimiz : (Yâ Ebâhir!) dedi.
(Buyur, Yâ Resûlallâh!) dedim.
(Şu süt bardağını al, onlara ver!) dedi.
Ben de, bardağı alıp, vermeğe başladım : Birine veriyordum, o, ka-nıncaya kadar içiyor, sonra, bardağı bana geri veriyordu. Ben de, alıp başka birine veriyordum.
O da, kanıncaya kadar içiyor, sonra, bardağı bana geri veriyordu.
Tâ ReaûluUâh’a gelinceye kadar, kana kana içip bardağı bana geri verdüer.
Gelenlerin hepsi de, süte kanmışlardı.
ResûluUâh, süt bardağım eline aldı, bana bakıp gülümsedi :
(Yâ Ebâhir!) dedi.
(Buyur Yâ ResûlaUâh!) dedim.
(Süt içmeyen, bir ben kaldım, bir de sen kaldın!) dedi.
Ben de : (Doğru söyledin Yâ ResûlaUâh!) dedim.
(Haydi, sen de, otur, iç!) dedi.
Oturup içtim.
(Yine iç!) dedi, içtim.
O, tekrar tekrar (iç!) diyor, ben de, içiyordum.
En sonunda : (Artık içemiyeceğim! Seni, hak ve gerçek dinle gönderen Allâh’a yemin ederim ki, süte, akıp gideceği bir yol bulamıyorum!) dedim.
(öyle ise, ver bardağı bana!) dedi.
Ben de, bardağı kendisine verdim.
üUâh’a hamd-ü senâ etti, Besmele çekip geri kalan sütü içti!» (27). Sııffalılara
(13) lbn-4 Mâce – Sünen, c. 1, s. 82, 83.
(14) Tevbe: 132.
(15) İbn-i Sa’d – Tabakat, c. 3, s. 514, 515, Buhârî – Sahih, c. 5, s. 41-42, Müslim-Sahih, c. 2, s. 136, Ahmed b. Hanbel – Müsned, c. 3, s. 109.
(16) Semhûdî – Vefâ, c. 1, s. 322, Diyar Bekrî – Hamrs, c. 1, s. 391, Halebî – İnsan, c. 2, s. 87.
(17) Belâzürî – Ensab, c. 1, s. 272, Buhârî – Sahih, c.1, s. 114.
(18) Bııhârî – Sahih, c. 1, s. 114, Semhûdî – Vefâ, c. 1, s. 322
(20) ibn-i Sa’d • Tabakat, c. 1, s. 2S5.
(21) Ahmed b. Hanbel – MOsned, c. 3, s. 301, ibn-i Mâoe • Sünen, c. 2, s. 1084.
(22) Buhârî • Sahih, c. 1, s. 149, Ahmed b. Hanbel • Mttaned, 1704 üncü Hadis.
(23) ibn-i Hacer – Tehzîb, c. 3, s. 475, Zehebî • Ş. Âlâm-el-Nübelâ, c. 1, s. 200.
(24) (bn-4 Mâce – Sünen, c. 2, s. 119.
(25) ibn-i’Sâ’d – Tabakat, c. 8, s. 25.
(26) ibn-i Sa’d – Tabakat, c. 1, s. 388, 389. Müslim – Satıih, c. 3. s. 117.