CHARLİE CHAPLİN

CHARLİE CHAPLİNCHARLİE CHAPLİN

Seyircilerin zihninde efsanevî Şarlo figürüyle özdeşleşen Chaplin, yedinci sanatın tarihinde en popüler kahramanı yarattı. Ama onun toplumu ve yaşadığı dönemi kıyasıya eleştirmek için kullandığı sanat dehası, bütün meslek hayatı boyunca sürekli düşmanlıklara maruz kalmasına yol açtı.
Chaplin’in yaşamı, özellikle ana babası, doğumu, çocukluğuyla ilgili çelişkili açıklamalarından ve otobiyografisinden («Otobiyografini» [My Autobiography], 1964) kaynaklanan pek çok spekülasyona konu olmuştur.

MUTLULUK PEŞİNDE

Charles Spencer Chaplin 16 nisan 1889’da Londra’da doğdu. Her ikisi de müzikhol sanatçısı olan ve onun doğumundan bir yıl sonra ayrılan Charles Chaplin ile Hannah Hill’in (sahne adı Lili Harley) oğludur. Birbirlerine her zaman büyük bir bağlılık gösteren Küçük Charles ile üvey ağabeyi Sydney sıkıntılarla dolu bir çocukluk geçirdiler, Başlarında babalarının bulunmayışı (baba, otuz yedi yaşında alkolik olarak ölecekti), evde sürekli sefaletin hüküm sürmesi, annenin sağlığının giderek kötüleşmesi (sonunda 1903’te akıl hastanesine kapatılacaktı) ve öksüzler yurdunda geçen yıllar, bu «Dickensvari» çocukluğun zeminini oluşturmuş ve hiç kuşkusuz Chaplin, Yumurcak (The Kid) adlı
filminde çocukluğunun bu anılarından esinlenmiştir.

Dokuz ile on iki yaş arası döneminde «Sekiz Lancasht kanlı» (Eight Lancashire Lads) adlı çocuk topluluğunda b leğini sürdürdü. 1903’ten itibaren önce tiyatroda, daha Casey’s Court Circus topluluğunda art arda birçok kez nı yenileme olanağı buldu ve nihayet 1908’de ünlü n kumpanyası Fred Karno’ya girdi. 1913’te, Karno’yla birli ğı ikinci ABD turnesinde, Mack Sennett’in Keystone’dak katılarak sahneden beyaz perdeye geçti. Böylece yarırr. dan fazla sürecek (1914-1967) sinema yaşamı başlamış o. bütün bu dönem boyunca 70 kısa ve orta metrajlı (1914-10 uzun metrajlı (1923-1967) film çevirdi.

Sinemacılık mesleğinin bu ilk döneminde elde ettiği ok şöhret sayesinde Chaplin, kurallarım hiç mi hiç bilmediği tim sistemine karşı örneği görülmemiş bir özgürlükle haı me olanağını buldu. Eşi az bulunur bir mükemmelliyetçilil şıyla sürdürdüğü, büyük bir özgünlüğe sahip eserinin içer eleştiri dozu giderek artacak ve bu, 1952’de ABD’den ayrı kadar şiddetlenen bir dizi düşmanca kampanyaya yol açac

Chaplin, meslek yaşamının ilk döneminde Keystone’d; nay’e, daha sonra da Mutual’a (1916) geçti ve nihayet 1918 National ile imzaladığı dağıtım sözleşmesiyle hem 1 milyc kazandı hem de çekeceği sekiz filmin çekim ve mülkiyet h saklı tuttu. Hemen kendi stüdyosunu kurdu ve en iyi kısa metrajlı filmlerini orada çekti; bunlar arasında en ünlüler Hayatı (A Dog’s Life, 1918), Keyifli Bir Cün (A Day’s Pleasure özellikle de Şarlo Asker (Shoulder Arms, 1918) ve Şarlo , (The Pilgrim, 1923). Son iki film daha o dönemden Asrı Zı (Modern Times, 1936), Şarlo Diktatör (The Great Dictator, 1$ ya «Monsieur Verdoux»da. göreceğimiz hiciv ustalığını haber ve onu Mildred Haris’ten boşanmasını fırsat bilerek «asker bir ödlek» ve «şaibeli bir servetin sahibi» olmakla suçlayan ■ severlersin ve püritenlerin kampanyalarına karşı birer cevap taşıyordu. Chaplin bu arada uzun metrajlı sayılabilecek ilk I Yumurcak’ı (The Kid, 1921) çekti ve bu sayede, Avrupa’n başlı büyük şehirlerine yaptığı ilk yolculuğu boyunca ulusl şöhretin tadım çıkardı. 1923’te çektiği ParisliKadın’la (A Wo: Paris) uzun metrajlı filmler dizisi başlamış oldu (ilk sek; 1919’da Griffith ve Fairbanks-Pickford çiftiyle birlikte kı United Artist şirketince gerçekleştirildi). Chaplin bu Şarlo’su de başrolü, daha önceki filmlerinin yarısında rol arkadaşlığı: mış olan Edna Purviance’a verdi. Ancak bu eser izleyicileri i etmedi ve ABD’nin birçok eyaletinde «ahlaksız» sayılarak ; landı. Bunun üzerine Chaplin yeniden popüler kahramanı Şc döndü. Altına Hücum (The Gold Rush, 1925) ve hüzünlü k belki de yapımı sırasında yaşanmış altüstlükleri yansıtan Sirkte (The Circus, 1928) büyük başarı kazandı. Nitekim, iki rısı Lita Grey’den boşanması üzerine harekete geçen ahlak: ma dernekleri Chaplin’i bir sinir bunalımının eşiğine getirt yandan 1921’den beri ABD’de bulunan annesi de 1928’de c. ti. Ancak Şarlo Sirkte’nin sonunda kendini yalnız, terkedilmiş Şarlo, Şehir Işıkları’’nda (City Lights, 1930) yeni serüvenlere at yoluna devam edecektir. Sesli sinemanın doğduğu yıl. 1928’de çekilmeye başlanan bu film, 1931’de «sessiz» olar; marnlandı. Filmin Avrupa’da kazandığı başarı Chaplin’in, se nemanın «dünyanın en eski sanatı» olan mimi henüz öldücr inancım doğruluyordu. Şarlo’yu son bir kez sahneye süren Ci onu Asri Zamanlar’m. uygarlığıyla yüzleştirerek, bu uygarlığın. sına ağır bir iddianameyle çıktı. Bu filmde Şarlo, Paulette dard’ın canlandırdığı (gizlice evlendiği üçüncü karısı) «t: kız»ın koluna girerek sahnelerden kesin olarak ayrılıyordu. E menler tarafından soğuk karşılanan film bir «kızıl propagar. sayıldı. Ancak «Amerika’ya Karşı Etkinlikleri Soruşturma Kc: si»nin karşısına çıkarılan Chaplin, Şarlo Diktatörle (ilk «sesi: mi), uslanmadığını gösterdi ve böylece doğrudan doğruya sr te bulaştığı için de, muhafazakârların saldırılarına maruz î «Rusya’ya savaş yardımı» kampanyası açması, durumunu da: ciddileştirdi ve komünist sempatizanı olmakla suçlandı. 15-dördüncü evliliğini yapmıştı ki, aleyhine açılan bir babalık d; yüzünden bütün dikkatleri üzerine topladı.

Gazeteler Chaplin’in görüşlerine saldırmayı sürdürürleri; Landru olayım Welles’den esinlenerek yorumladı ve «Al;’-Verdoux»yu çekti (1947). Burjuva toplumunu ve kurallarım ar. sızca hicveden bu eser birçok eyalette yasaklandı. Amerikar tandaşlığma geçmeyi önemsemeyen ve «Amerika’ya Karşı E: likleri Soruşturma Komitesi»nin gönderdiği celbe bir telr «ben bir barış kışkırtıcısıyım» diye cevap veren Chaplin’in ;■ dışına sürülmesini isteyenler seslerini yükselttiler.
Chaplin «Şarlo Diktatördün

bir sahnesinde. Tarihin trajedisine karşı komiğin ustaca kullanımı.
BAŞLICA FİLMLERİ

1918 Köpek Hayalı (A Dog’s Life).

Şarlo Asker (Shoulder Arms).

1919 Keyifli Bir Cün (A Day’s Pleasure). 1921 Yumurcak (The Kid).

1923 Şarlo Hacı (The Pilgrim). Parisli Kadın (A Woman of Paris).

1925 Altına Hücum (The Gold Rush). 1928 Şarlo Sirkte (The Circus).

1931 Şehir Işıkları (City Lights).

1936 Asri Zamanlar (Modem Times).

‘ 1940 Şarlo Diktatör (TheGreatDictator). j 1947 Monsieur Verdoux.

, 1952 Sahne Işıkları (Limelight). j 1957 Nem York’ta Bir Kral (A King of New York).

1967 Hoıtg Kong’iu Kontes

(A Countess From Hong Kong).

iri? 1950’de United Artists’teki hisselerinin neredeyse ta-ve kişiliğinin ve sanatının vasiyetnamesi sayılabile-t • : IfMarı’m (Limelight) çekmeye başladı. Bu film 1952’de p.—- – = gösterime girdi ve ABD’den kaçarak doğduğu şehre urr : -etmenine bir zafer kazandırdı.

Chaplin İsviçre’ye yerleşti ve New York’ta BirKral’ı (A t* r . j-.v York, 1957) çevirdi; bu filmin içeriğinin Amerikan on-— .r.3 yönelttiği eleştirel bakış diğer yönlerini gölgede bıra-E3- – I~aplin’in renkli olarak çektiği, son filmi Hong Kong’lu «ir- A Countess From Hong Kong, 1967), pek azı dışında srr~ iTİeri hayal kırıklığına uğrattı. Chaplin kalabalık bir aile-r – – -. dedesi olarak 1977’de öldüğünde bütün dünyanın öv-j-:_r _ ı azanmış bulunuyordu; hatta Hollywood bile 1972’de a – ; -.grjıin bütününü kapsayan özel bir Oscar verecekti.

KAHKAHADAN GÖZYAŞINA

. .~.’:n eseri hem alabildiğine özgündür, hem de eşine az “ir evrenselliğe sahiptir. Çokyapılı bir özellik gösteren r .■•.sinikten trajiğe uzanan bir çizgide şiirsel, lirik, patetik, rr :-i£ üslupları bütünleştirir ve bireysel, psikolojik, siyasî c. -irr.=îan klasik eserlerdeki dünya görüşleriyle karşılaştırılalı : .< kapsamlı bir dünya görüşü çerçevesinde bir araya getirir.

– -z bir yaratıcı ve sanatçı olan Chaplin (senarist, yönetmen, r~- müzisyen, koreograf), filmlerini bütünsel yaratılar ola-ı zi —ekleştirmiş ve böylece kendi yorumunu da katarak farklı Lü v::mlerini mükemmel bir şekilde kaynaştırmıştır. Nihayet, : :l;üde Chaplin’in kendi yaşamından esinlenerek yazılan . : sanatı, hayatı ve tasarımı kucaklayan düşünsel bir büyüle ;i”ptir ve Sahne Işıkları’nda bu boyutun en yetkin örneklerdi” -:nni bulmak mümkündür.

^ ‘ir’ın’in eseri üç döneme ayrılabilir; bunlar şu iki film esas r±~-£- sıraya konmuştur: Chaplin’in oynamadığı, ilk uzun rr; „ îtimi ve tam bir dram olan Parisli Kadın ile, Şarlo’nun göl-■zz • ildiği, ilk sesli filmi Şarlo Diktatör. îlk dönemde Chaplin,

– bir komikten yavaş yavaş uzaklaştı. Gag ile entrikayı c.r_iştırarak kahramanına psikolojik bir derinlik, onu belirgin-—bir ciddiyet kazandırdı. Aynı zamanda onu yaşamın ve

itzt. acımasız gerçekleriyle mücadele eden insanlığın simge-:.ıgetirdi. Köpek Hayatı’ndan Şarlo Hacı’ya «küçük insan»ın işçi, asker, kendine rahip süsü veren kaçak) sürevenleri, -s–~.’e özgü kademelendirmenin çeşitliliğini ve derinliğini i koyan bir kahramanlık ve komiklik destanı oluşturur. Bir -i « gülümsemeye biraz da gözyaşı katan bir film» diye tamir : .,murcak patetiğin doruğunu temsil eder. Bu filmde bir ser-

– • .çükjackie Coogan’ın canlandırdığı terkedilmiş bir çocuğu, ■z işmda bir «haylaz»ı (Şarlo’nun ve küçük Chaplin’in tam bir T.ZİZİ, yanına alır. Film yumurcağın bu meşru olmayan baba-■r ;=ıi alınmasıyla doruğa ulaşır. Çocuğun bindirildiği kamyon _ .zler yurduna doğru ilerlerken, Şar’o ^atıd„n çatıya sıçrayarak

– .-da çocuğu kaçırır ve insanlıkdışı bir düzenin temsilcilerini .i mayı başarır; çocuğu kucaklayıp birbirlerini öptükleri sahne, -5—3 tarihinin en etkileyici sahnelerinden biridir.

:,:rs!i Kadın gerek konu (Şarlo bu filmde yoktur) gerekse üslup :i_r-dan, Sadoul’un deyişiyle «sinemaya dramatik psikolojiyi

– zriamıyla sokan» filmdir. Bu film bir kadınla iki erkeğin ilış-i_-_ konu alır: kadın birinci erkeğin elüstünde tuttuğu metresi, j-::=inse aşkım paylaştığı sevgilisidir; ancak sonunda ikinci er-. • .ritihar eder. Arı ve özlü bir sahneleme (aktörlerin oyunu,
montaj, çerçeveleme) çerçevesinde sinemamn tüm yoğunlaştırma olanaklarından yararlanan Chaplin, göstermekten çok amşfirmayı yeğlemiş ve böylece ancak sesli filmlerde yerini bulacak bir klasikçiliğin öncüsü olmuştur.

Chaplin Parisli Kadın’dan sonra, Şarlo’nun yeniden sahneye çıktığı dört film çekti ve kendine özgü anlatım olanaklarını, özellikle de pandomimi geliştirmeye önem verdi. Altına Hücum’un tek başına yola çıkan altın arayıcısı kahramanı, Amerikan rüyasına kapılıp Kuzey’in buzlu boş mekânlarına koşan binlerce göçmenin peşinden gider. Bu rüyanın ürkütücü ironisi, duygulandırıcı ve komik sahnelerde ortaya çıkmaktadır ki, bunlardan en ünlüsü, Şarlo’nun, pişirdiği postallarından birini iştahla yemeye hazırlandığı sahnedir. Ancak bu filmin sonundaki happy end (mudu son), onu izleyen ve esin kaynağı ve temaları bakımından daha çok Sahne Işıkları’na yaklaşan iki filmde görülmez. Şarlo Sirkte adlı filmde, aşık olduğu güzel bir at cambazı uğruna palyaço olan Şarlo, sonunda tek başına kalır, sirk konvoyuysa yoluna devam eder. Trajik ironi Şehir İşıklarında doruk noktasına ulaşır: Şarlo âşık olduğu ve onu yüce gönüllü bir zengin sanan âmâ genç kızın ameliyat edilmesini sağlayacaktır. Asri Zamanlarda daha yoğun bir hicve yönelen Chaplin, zincirleme çalışma sisteminin ve kitle toplumunun kurbam olmuş bir Şarlo’yla «makine dişlisi» haline gelmiş insanı büyük bir açıklıkla gözler önüne serer; bu filmdeki, insanlıktan çıkmış yıldızların parodisi, Şarlo Diktatörün parodisini haber vermektedir.

Hicvi elden bırakmayan Chaplin, Bazin’in deyişiyle, Şarlo’nun karşı figürü olan Monsieur Verdoux’da bir «cinayetler komedisi» yarattı. Bu film toplumu acımasızca hicveden bir suçlamaya dönüşür: çokkarılı bir koca ve kaderinden kaçamayan bir katil olan Verdoux, şeref ve görev adına savaş, katliam, sömürü gibi çok daha büyük suçlarm işlendiği ikiyüzlü bir sistemde aym suçları «küçük çapta» işlemekten başka bir şey yapmış değildir.

Eleştiriyi sonuna kadar kullanan Chaplin, Sahne Işıkları’nda bu kez yaşlı soytarı Calvero’yu canlandırarak yeniden melodrama döndü. Bir otoportre olarak tasarlanan bu filmde, yaşamının ve meslek hayatının sonuna yaklaşmış bulunan Calvero, genç balerin Terry’de yaşama ve dans etme zevkini yeniden uyandırarak son bir zafer kazamr. İçe dönük düşünsel boyutu, onu Chaplin’in en derin eserlerinden biri haline getirir.

Chaplin son iki filminde yeniden komedi tarzına dönecektir. New York’ta Bir Kral’da kahramamm son kez canlandırarak aksaklıklarını bazen ağır, bazen alaycı bir şekilde eleştirdiği Amerikan toplumunun içindeki ve dışındaki kendi sürgününe gönderme yapar ve burada da, Yumurcak’ta olduğu gibi, olgunluğu lafta kalan bir dünyanın kurbam durumundaki bir çocuğa yardım eder. Bu komik meselin altından, Chaplin’in dünyamn beyhude çalkantısı üzerine bilgece düşünceleri ortaya çıkmaktadır. Marlon Brando ile Sophia Loren tarafından oynanan son filmi Hong Kong’lu Kontes, eleştirmenleri hayal kırıklığına uğrattı; özellikle Fransız eleştirmenler Chaplin’i bir mite dönüştürdükleri için, bu eğlenceli filmde Parisli Kadın’m «yumuşatılmış versiyonu»nda, Chaplin’in ilk dönemlerindeki o fanteziyi keşfedemediler. □
«Monsieur Verdoux» (1947). Chaplin bu filmde, Şarlo figüründen tamamen uzak, çokkanlı ve katil bir kocayı canlandırmaktadır.
ŞARLO DİKTATÖR

Chaplin bu filminde, Rehinci Dükkânı (The Pavvnshop), Şarlo ile Demir Maske (The Masquerader) gibi ilk filmlerinde de işlediği «benzeri» motifini yeniden kullanarak iki kahramanı birden canlandıran Şarlo figürüyle yansıma efektlerinin (kendine gönderme yapmak, ayrıştırma, paralellik kurma, karşıtlaştırma) sayısını artırmaktadır. Burada Şarlo figürü Hitler’in parodik bir benzeri olan diktatör Hynkel ile, Şarlo’nun yeni serüvenini temsil eden zavallı Yahudi berberin kişiliklerinde çiftleşmiş-tir. Film Şarlo Asker1 in devamı olarak başlar: Berber 1914-1918 savaşında silah altına alınmıştır, yirmi yıl sonraysa, fetihçi ve Yahudi düşmanı bir diktatörün megalomanisi yüzünden yeni bir savaşın ve ırkçılığın içine itilmek üzeredir. Chaplin otoparo-diyle Hider’in söylevlerinin bürlesk bir taklidini ustaca birleştiren bir sekansta sesli filmden yararlanır. Hynkel’i anlaşılmaz bir laf kalabalığı içinde «çifte haçın çocukları»na seslenirken canlandıran (bu konuşmada mikrofonları hoplatan histerik bağırmalarla demagojik fıslamalar birbirini izler) Chaplin, hem gülmekten kırıp geçiren, hem de yıkıcı bir gerilim yaratmıştır.

Brecht’in Arturo Ui’nin Yükseli-şi’yle tiyatroda yaptığını sinemada gerçekleştiren Chaplin, o dönemde ABD’ye sığınmış bulunan Alman eleştirmen R. Amheim’ın deyişiyle «öldürücü kahkahayı gizli bir silah gibi kullanan tek sanatçı»ydı.
«Altına Hücum»da (1925), Şarlo, dondurucu bir kışın ortasında kaybolup gitmiş kulübesinde, pişirdiği potinlerini yemek zorunda kalan zavallı bir altın arayıcısıdır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*