Genel

CEZAYİR

CEZAYİR
Hemen hemen bütün Afrika ülkeleri gibi Cezayir de bugünkü sınırlarım, Fransa’nın XX. yy’ın başından itibaren «Güney topraklan»nı yani geniş Sahra bölgelerini 1830’dan bu yana Avrupalılann yaşadığı büyük ölçüde medenileşmiş Akdeniz kıyısındaki ülkelere katmasından sonra bu sömürgelerin bölgelere ayrılmasına borçludur. Bu Sahra mirası Cezayir’in yararına bir sonuç doğurmuştur: bağımsız Cezayir’i, kıta üzerinde nadiren erişilebilen bir İktisadî kalkınma seviyesine ulaştıran petrol ve gaz zenginliği. Yedi yıl süren zorlu bir bağımsızlık savaşıyla sömürge sistemine karşı kurulan modern Cezayir, sosyalist modelin dağıldığı ve Îslamî hareketin taraftar kitlesini genişlettiği bir dünyada hâlâ kendi kimliğini aramaktadır.
CEZAYİR DEMOKRATİK HALK CUMHURİYET!

El-Cumhuriyet’ül Cezairiyetü’d Demokratiyetü’ş Şa’biye Uluslararası kod: DZA Yüzölçümü: 2 381 741 km2 Nüfusu: 29 500 000 (1997)

Nüfus yoğunluğu: 12,3 kişi/km2 Başkenti: Cezayir (3 700 000 nüf. 1995)

Resmî dil: Arapça (diğer diller Fransızca, Berberice)

Din: % 99,1 Sünnî Müslüman; % 0,5 Katolik Millî bayram: 5 temmuz (1962’de bağımsızlık ilanının yıldönüı 1 kasım (1954’te, Cezayir Devrimi’nin başlangıcının yıldönümü] Para birimi: Cezayir dinarı (DZD) [1 DZD = 100 santim]
Atlas Dağlarının orta kısmında yer alan Cezayir, doğudan gelen fatihlerin, Akdeniz’in yeşil kıyıları ile kurak ve geniş Sahra toprakları arasında keşfettikleri «Batı Adası»dır (Arapçada Ceziret-ül-

Magrib).

FİZİKÎ COĞRAFYA

Yaklaşık Türkiye’nin üç katı bir yüzölçümüne sahip, çok geniş bir ülke olan Cezayir, kuzeyden güneye 1 800 km’lik bir alanda, birbirini izleyen çeşitli doğal çevrelerin sıralandığı bir görünüm sunar. Kuzey kesimi, Akdeniz kıyısında, sadece 200 km genişliğinde bir sınır şeridi oluşturur. Burası, İlkçağ’dan bu yana, insan varlığından izler taşıyan «yararlı» Cezayir’dir. Bu kesim, Yüksek Ovaların bulunduğu bir alanı çevreleyen Tel Atlasları ve Sahra Atlaslarının birbirine paralel setlerinin oluşturduğu bir platodur. Bu kıyı şeridinin güneyinde, yaklaşık 1 600 km içeride, güneydoğusunda Hoggar Küdesinin yükseldiği büyük Sahra Çölü uzanır.

Yüzey şekilleri ve doğal ortam

Tepeler ve dağlarla çevrili olan Akdeniz kıyısı 1 200 km’den uzun bir alana yayılır. Deniz ile iç ovalar arasında Büyük Kabiliye ve Küçük Kabiliye kütleleri bulunur. Bu küdelerin en yüksek noktası, Curcura’da 2 308 m’dir. Bu yüzey şekillerinin gerisinde, birbi-riyle hemen hemen hiç bağlantısı olmayan ve bazen de önemli düzenlemeler pahasına modem bir tanmcılığın gelişebildiği, nadiren denize açılabilen, alüvyonlu dar ovalardan oluşan bir sıra bulunur. Bunlar, doğudan batıya, Annaba Ovası, Mitica Ovası (Cezayir çev-
Hükümet ve yönetim

Anayasa: 1976’da onaylanan, 1988’de ve 1989’da iki kez değişe (çok partili rejime geçildi) anayasa, 1992’de askıya alındı. Kurumlar; Ulusal Meclis 1992’de lağvedildi. Yüksek Devlet Kc Anayasa tarafından öngörülen her türlü yetki ve ünvanla donatık temsilciler organıdır. Yüksek Devlet Konseyi ordunun denetimi tek geçici meclisin, Ulusal Danışma Konseyinin 60 üyesini atar. Yönetim birimleri: 48 il.

Ekonomi

GSYÎH: 44,84 milyar dolar (1996)

Kişi başına GSYÎH: 1 520 dolar (1996)

İthalat: 8,52 milyar dolar (1996) ihracat: 12,26 milyar dolar (1996)

Eğitim ve sağlık Okuryazarlık oram: Yetişkin nüfusun % 38’i (1995)

Ortalama ömür: kadın 72, erkek 68 (1996)

Çocuk ölüm oranı: %o 39 (1996)
resinde), Şelif Ovası, Oran çevresindeki Sig Ovası, sonra d iç taraflara doğru Muaskar (Maskara), Sidi Bel Abbas ve Ti ovalarıdır. Bu ovaların güneyinde, Tel Adaşları, kıyıya para rak, birbiri ardınca tortullu kıvrımlar oluşturur. Bu kıvrıml; dmda, batıda, şotlar’m (tuzlu ve bazen sularla örtülü geniş tüler) yer aldığı yarı çölümsü Yüksek Ovalar ve doğuda, K< tin Yüksek Ovalarının oluşturduğu daha dar bir alan uzamı Güneyde, Ksur, Amur ve Uled Neyil dağlarından oluşaı Adaşları, yer yer geçit verir. Akdeniz etkilerine de açık c dağlık kesime, çölün ilerlemesini durdurabilmek amacıy dikimi yapılmaktadır. Sahra Adaşlarının doğu uzantısında Küdesi Konstantin’in güneyinde, Şelya Dağı’da, 2 328 m y liğine ulaşır. Bu, Cezayir dağlarının en önemlisidir, burac sekinin insanların hayat tarzı üzerinde gerçekten etkisi va Ötede, birbiri ardına; erg (Büyük Batı Ergi, Büyük Do| Şeş Ergi) olarak anılan kumullarla kaplı geniş ovalar, tuzl çöküntü alanları (sebhalar), Tademayt Platosu veya Accer ve Hoggar Tasilisi gibi hamadaiar (çakıl kaplı platolar) ve ;
Cezayir. Şehir, 10 km uzunluğunda, çok güzel bir koy boyunca uzanır. Bağımsızlıktan önce Avrupalılann oturduğu eski mahallenin ve onun ardındaki Kasba’nın (Müslüman mahallesi) evleri, sayısız yük gemisinin yanaştığı limandan başlayarak yükseklerdeki meskûn bölgelere kadar, amfitiyatro gibi basamaklar şeklinde dizilir.
Hoggar Kütlesi, Güney Cezayir’in güney ucunda yer alır ve volkanik sivri tepelerle doludur.
İÇİNDEKİLER

FtZÎKÎ COĞRAFYA BEŞERÎ VE İKTİSADÎ COĞRAFYA TARİH

DEVLET VE KURUMLAR TOPLUM KÜLTÜR VE UYGARLIK

‘Hoggar volkanik kütlesi, Tahat Doruğunda 3 003 m’ye

■ :.;şan en önemli Sahra kabartıları uzanır.

tarsular

ı_r.-;r’in akarsuları (Atlas Dağlarına paralel olarak akan 700 _ı .nluğundaki Şelif dışında) ortalama bir uzunluğa sahip .-.ıfece küçük su yataklarından beslenir. Bu akarsuların or-:j – ebileri, düzensiz olduğu kadar zayıftır da. Bununla bir-

– _ akarsular, normal bir akış yönüne sahiptir, yani denize . î.<ar. Buna karşılık Yüksek Ovalarda akarsu ağı kısa ve cı-

– rurada yağmur suları gerçek vadiler açmadan şotlarda

Sahra Atlaslarından doğan uved’lere gelince (Beşar böl-Saura Uvedi gibi), bunlar Sahra’ya doğru «akarlar», «. .vvetli sellerin meydana geldiği zamanlar dışında tama-kalırlar. Oluşma dönemlerinde, bu geçici akarsular .ı_-.ian akarlar: hurma bahçelerini ve vahalardaki su kuyu-. -islerler.

ilim

-. rclgelerinde, kışları ılıman (Cezayir’de 12 °C) ve yaz–j_-.=ramül edilebilir (aynı şehirde 25 °C) Akdeniz iklimi

– z-. Burada, nem oranı yüksek ve yağış da nispeten bol-~iZ mm). Yağışlar sonbahar ve ilkbaharın birkaç ayında _r_ = î:r. Buğday tarımının imkânsız olduğu yağış sınırım çi-

mm’lik izohiyet çizgisi, doğuda Konstantin Yüksek ,±zsz ve Avras Kütlesini içine alırken batıdaki bozkır özel-
liği gösteren yüksek platoları dışarıda bırakır. Sahra Atlaslarının güneyinde, seyrek (ortalama 100 mm) ve düzensiz yağışlarıyla çöl başlar. Cezayir Sahrası’nın merkezinde, In Salah’da ortalama sıcaklık 25,4 °C iken, kaydedilen yıllık yağış miktarı sadece 15 mm’dir.

Flora ve fauna

Kıyılardaki ovaların, tarım alanlarına (turunçgil bahçeleri, zeytinlikler, bağlar) dönüştürülmesiyle büyük ölçüde ortadan kaybolan doğal bitki örtüsü; Tel veya Kabiliye’nin kıyıya en yakın yamaçlarında da yetişen, yer yer çam ağaçları ve mantar meşeleriyle süslenmiş Akdeniz makisidir. Tel Atlaslarının ötesinde, batıdaki Yüksek Ovalar alfa gibi bitkilerin hâkim olduğu bir bozkırla örtülmüştür; doğudaki Yüksek Ovalar büyük miktarda tahıl tarımının yapıldığı alanlardır. Kabiliye ve Avras’m yüksek dağlarında Halep çamları, yeşil meşeler ve sedir ağaçları yetişir. Sahra’da, palmiyelerin meyve ağaçlarını ve sebze bahçelerini güneşten koruduğu vahaların dışında, tek yaşam belirtisi seyrek çalılıklardır. Arasıra yağan şiddetli yağmurlarla, burada kısa ömürlü çayırlar oluşur.

Kuzey Cezayir’de, Berber makakı dışında, Avrupa’nınkinden pek az farklı bir doğal fauna (yaban domuzu ve tavşanlar çok boldur) yaşıyor olsa da, Sahra sınırından başlayarak akrepler, ceylanlar, çöl tilkileri ve Arap tavşanları görülmeye başlar. Hiç tartışmasız burası çöl sakinlerinin hayatının ayrılmaz bir parçası olan tek hörgüçlü develerin krallığıdır.

TARIM

(1995)
(milyon ton)
Buğday 2,8
Arpa 1
Patates 0,7
Hayvancılık
(milyon baş)
Koyun 18
Keçi 2,5
Sığır 1,3
Balıkçılık 106 0001

SANAYİ

(1995)

Maden ve enerji kaynaklan

Petrol 53 000 0001

Doğalgaz 58,1 milyar m3 Demir cevheri 2 milyon t Fosfat 0,71 milyon t
Metalürji

Dökme demir ve alaşımları Ham çelik
BAŞLICA İHRAÇ ÜRÜNLERİ
(1995) Petrol ve gaz Tarım ürünleri Diğer maden ürünleri
Doğu Sahra’da petrol alevi. Ülkenin, Fransa’yla olan çatışmasında önemli bir rol oynayan ve ekonomik açıdan başlıca kazanç kaynağı olan petrol, günümüzde üstünlüğünü doğalgaza bıraktı.
BEŞERÎ VE İKTİSADÎ COĞRAFYA

Bağımsızlıktan sonra, Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (FLN) sosyalist seçeneklerinin uygulanmaya konması, o döneme kadar sömürge sistemine göre düzenlenmiş Cezayir ekonomisinde gerçek anlamda bir değişime yol açtı. Fakat, tarım sektöründeki üretim, son derece hızlı bir artış gösteren nüfusun ihtiyaçlarına cevap veremezken, bu ekonominin hemen hemen tamamım, hidrokarbon kaynakları temeline dayandıran Cezayir Devleti, hassas bir yapı oluşturmuştu. 1982 yılından beri başlatılan ekonominin bağımsızlaştırılması hareketi, bu durumu düzeltmeyi hedef aldı.

Nüfus

Cezayir, genç bir ülkedir: yıllık nüfus artış oranı, yüzde 3,16’dan (1983) yüzde 2,30’a (1996) düşmüş olmasına rağmen, 15 yaşından küçük olanların nüfusu, 1996’da toplam nüfusun yüzde 39’unu oluşturuyordu. Bu nüfus baskısının sonuçlarından biri, işsizlik ve gençlerin kaçak olarak çalıştırılması (25 yaş altındaki nüfusun % 40’ını etkilemektedir) ve özellikle, başta Fransa olmak üzere Avrupa’ya yapılan önemli boyuttaki göçtür. Cezayirlilerin yaklaşık tamamı (% 96), ülkenin kuzey kesiminde toplanmıştır. Bunun sebebi, ülke topraklarının büyük bölümünün çölle kaplı olmasıdır. Halkın yüzde 56’si (1996) şehirlerde yaşamaktadır. 1954’te sadece 165 000’i Cezayirli olan 361 000 nüfuslu başkent Cezayir, 1987 yılında 1 700 000 kişiyi barındırıyordu; 1995’te bu sayı, 3 700 000’e ulaşmıştır. Başkent, tüm ülkedeki kırsal kesimi kendine çeken en önemli merkezdir. Çevresindeki kırsal alanda (Mitica ve kıyı tepeleri) günümüzde vahşi bir şehirleşme hüküm sürmektedir. Çevre nüfusunun şehir içi nüfustan daha fazla olduğu yerleşim merkezlerinde de durum böyledir (Oran, 590 000 nüf.; Konstantin 449 000 nüf.; Annaba, 227 000 nüf.).

Tarım

Sömürgecilik döneminde, Cezayir’in başlıca zenginliği olan ve bu dönemde şarap, buğday, sebze ve meşe mantarı ihraç eden tarım sektörü, günümüzde ülkenin gıda ihtiyacının ancak üçte birini karşılayabilmektedir. İklim koşullarının, sınırlı bir kesim hariç, yüzde 80’i çöl ve yüzde 10’u bozkırlarla kaplı topraklara sahip ülkede elverişli olmadığı bir gerçektir. Geriye kalan yüzde 10’luk kesimin sadece üçte biri yeterince verimli vadiler ve ovalarla kaplıdır, fakat, bunlar da şehirleşme ve toprak bozulması tehlikesiyle karşı karşıyadır ve çoğunlukla yetersiz sulamadan zarar görmektedir.

Buna rağmen, 1962’den beri yürütülen politika, büyük ölçüde, alınan kötü sonuçların sorumluluğunu taşımaktadır. Çünkü tarım, elindeki imkânların esasını sanayi patlamasına adayan bir ülkenin öncelik tanıdığı bir alanı oluşturmamaktadır. Ayrıca, siyasî idare, savaşa katılan Cezayirlilerin toprak isteklerini, toprakları kolektifleştirmek (1963’te yabancılara ait topraklar, daha sonra, 1972’den itibaren Cezayirlilere ait olanlar) yoluyla karşılamayı seçti; çok geçmeden üretime ters olduğunun görülmesine karşılık (ideolojik sebeplerden dolayı) bu, geri alınması zor bir kararı teşkil ediyordu. Herşeye rağmen, kıtlığa karşı mücadele etme zorunluluğu, 1984’ten itibaren sebze ürünleriyle, tavukçuluk alanında gelişmenin kaydedilmesini sağlayan reformların yapılmasına yol açtı. Devlet, sosyalist sisteme giderek son verirken, ülkenin güneyinde, sulama tarımının gelişmesini teşvik etmektedir. Bu kısmî iyileşmelerin, yapısal güçlüklerin ortaya çıktığı günümüzde, yerini tüm ülke çapında bir gelişmeye bırakması gerekir.

Maden ve enerji kaynaklan

Cezayir’in demir dışı maden kaynakları oldukça çeşitli ve boldur: ülkenin kuzeyinde, kurşun, çinko, bakır ve cıva, Sahra’da bulunan ve şimdilik işletilmeyen altın, kalay, volfram ve özellikle de uranyum. Demire gelince, Vanza Dağı’ndaki yataklarda (Anna-ba’nın güneyinde) üretim azalmaktadır. Ama ülkenin güneybatısında Gara Cebilet’teki, şimdilik çıkarılması zor olan rezervlerin üç milyar ton olduğu tahmin edilmektedir; bunlar, bir gün Cezayir’i dünyanın en büyük üreticilerinden biri haline getirecektir.

Ülkenin başlıca doğal kaynağını oluşturan, hidrokarbonlardır: sadece petrol ve doğalgaz ihracatı, Cezayir’in döviz kaynaklarının yüzde 95’ini oluşturmaktadır. En önemli Sahra yatağı Hassi Me-sud’da 1950 yılında keşfedilen Cezayir petrol rezevrlerinin değeri, 1998’de 1 700 Mt’du, yani dünya rezervlerinin tahminen yüzde 0,9’u olarak saptanmıştı, bu tarihte yıllık üretim ise 58 Mt’du. Ülkenin, doğalgaz açısından zenginliği çok daha önemli boyutlardadır: Gardaya’nın kuzeyinde, Hassi R’Mel maden yatağı, dünyadaki en önemli yataklardan biridir. Toplam, 3 650 milyar m ’le
yüzde 2,7’sir_ ı3) yüzde 70′: s

tırılmış olarak, Arziv fabrikalarından ihraç edilmektedir.

Sanayi

Bağımsız Cezayir, 1960’lı yılların sonundan itibaren baş. «sanayileştiren sanayi» sosyalist kuramı üzerinde kurukr uğrunda hidrokarbon gelirlerinin tamamına yakınının sarf; ği, gerçek anlamda gelişmeye yönelik zorunlu bir yürüyu; iradeci bir ekonomik gelişme siyasetini, hammadde kayrî nın zenginliği temeline dayandırmıştı. Ülkenin, ilk önce. r. sanayiyle donanımı sağlandı: Annaba yakınında bir çelik h ■ sı, daha sonra makine ve maden sanayileri, rafineriler, r madde ve gübre üreten petrokimya fabrikaları, inşaat leri fabrikaları, tekstil ve tarıma dayalı gıda sanayii fafcru 1980’li yılların ortalarına kadar, ülkenin ekonomik gelişme;. yıllık planlarda belirlenen direktifleri takiben, herbiri, ker; töründe belirli bir tekeli elinde tutan kamu şirkederine tesir mişti. Önemli yatırım oranı yüzdeleriyle belirlenmiş cesar;: ci bir başlangıçtan sonra, kötü işletme (aşırı merkezileştirir.: bunun sonucu olarak, kamu şirkederinde çalışan personel tivasyon eksikliğine dayalı) üretkenlikte, boyutlarına ancî? rokarbon fiyadarının yüksek olması sayesinde katlanılafc_; ci bir düşüşe sebep oldu. Fiyadar düştüğünde, 1986’da yük nılmaz boyutlara ulaşmış ve bu da hükümetin, liberal gör-: formları benimsemesine sebep olmuştur. Uygulanması uzman alan, ülke ekonomisinin düzelip tekrar işlemesine y: bu reformlar, başlangıçta, işsizlikte tehlikeli boyutlara var-artışa sebep oldu.

Ticaret ve hizmetler

Sanayinin devletleştirilmesine paralel olarak yerleşen c_; rette devlet tekeli ve sıkı kambiyo kontrolü, kıtlık ve kar;r mn ortaya çıkmasına sebep oldu; alış merkezlerinin kontr;. olan iç ticaret ise, stoklarda sık sık kesintilere maruz kalma.-‘

1967’den beri, hidrokarbonların ihracattaki payı hâkirr_;.; recesinde artmakta, ithalatta ise yükselen, gıda ürünleri v; tim mallarının payı olmaktadır. Fransa, ithalatta yüzde 25: racatta da yüzde 13,5 ile ABD, İtalya ve Almanya’nın er. Cezayir’in dış ticaretinde birinci ülke olarak yer almakta;–

Cezayir, elektrik dağıtımı ve ulaştırma alanlarında, kalıtı yapıyla donanmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde pek görül” yoğunlukta bir yol şebekesi, nispeten gelişmiş iç ve dış hav; macılığı, insan ve mal trafiğini kolaylaştırır. Buna rağmer. likle büyük şehirlerde, şehirleşme ve su şevkiyle ilgili işîerr. geç kalınmıştır. İnşaatların hızı, azımsanmayacak bir dere:i: masına rağmen, nüfus artışı ve kırsal kesimden göçü karşılî; mış ve böylece, eşi görülmemiş boyudarda bir mesken ;r yol açmıştır.
Sardaya’da bir pazar yolu. Haricî Müslüman nüfus, Mzab’ın merkezi oız~ bu şehirde yoğunlaşmıştır.
(milyon ton)

1/

1,5
(1995) Cezayir doğalgazı dünya rezervlerinin yüz turmaktaydı. Üretimin (1995’te 58,1 milyarm )yi
% 96,6 % 0,5

% 0,3

rARİH

I arazi yapısı tecridini kolaylaştırdığı, fakat, kıyı şeridinin -.r.j geçişe açık olduğu bu Orta Mağrib (Cezayir ismini XIX.

;lâı) Ilkçağ’dan bu yana, egemenliklerini kurmak isteyenle-:iT_;rr.a alanı olmuştur. Ülke sonunda bir ulusa kavuşmuştur.

Ikçağ’da Cezayir

r-% boyunca, yavaş bir göç zinciri, bugünkü toplumun önem-: ■ aminin kökenini oluşturan Berberîleri ortaya çıkardı. MÖ

• ia. Doğu’dan gelen Fenikeliler, Kuzey Afrika kıyısı üzerin-z:ızît merkezleri kurdular, bunların arasında ticarî ve askerî —raratorluk meydana getiren ve doğu kıyısını hâkimiyeti al-ı ;.=n Kartaca da bulunuyordu. Bu dönemde, büyük Berberi kuruldu: Numidialı Masinissa, MÖ II. yy’da ülkeyi bir-: —:eyi başardı. Daha sonra Kartaca zaferinin ardından Roma-‘ -gurtha’mn yürüttüğü şiddetli bir savunmaya rağmen (MÖ . . 5 . Numidialı kralları kendisine bağladı, i -O’ta, bütün ülke Romalıların hâkimiyetinde bir bölge ha-îî.ii. İmparatorluk sistematik bir şekilde, ülkeyi işgali altm-

. ve burayı yollar ve Timgad, Tipasa, Cirte (bugünkü Kons-:.r ve Hippo Regius (Annaba) gibi şehirlerle donattı. III. yy’–.raren Numidia, Hıristiyanlığın faal bir odağı haline geldi,

: r:ak: yüzyılda ise, Hippo Regius piskoposu ve kilise büyü–zj: Augustinus’un kişiliği burayı etkisi altına aldı. Romalıla–nnuş olduğu kusursuz düzen, IV. yy’ın sonunda Donatusçu-: rağlı olarak gelişen dinî ve sosyal bir kriz sebebiyle sarsıntı-. İ32: ve 428 yılında da Vandalların gücü önünde yıkıldı; bu-’53 yılında Bizanslılar tarafından güçlükle tekrar kuruldu.

trap fethinden Osmanlı himayesine

de, Hz. Muhammed’in ölümünden onbeş yıl sonra, Bizans ..i’zzı yenilgiye uğratan Arap savaşçılar belirdi. Bunlar 666 yı-: Atlantik’e kadar uzanarak (683), Berberîleri boyunduruğu al-ve onlara kendi dinini kabul ettiren Ukba bin Nafi önderli-f skrar döndüler. Çok sayıda isyan, mesela Avras kraliçesi Kâ-~zr. efsanevî ayaklanması gibi, patlak verdi. Fetih, henüz takınmışken; VIII. yy’ın başında Islamiyetin bölünmesiyle orta-_■ Haricilik ülkeye yayıldı ve Tihert (Tiaret) Rüstemîlerindeki Iır.evî halifeliğine dayanarak, bağımsız krallıkların kurulması-

■ -sı gündeme getirdi. Fakat, Islamiyetten vazgeçmek söz konu-;_jnedi; çünkü Hıristiyanlıktan geriye hiçbir şey kalmamıştı.

1 vy’ın başında Hammadîler, 1091’e kadar zengin başkentle-L at Beni Hammad’dan başlayarak, Orta Magrib’de hâkimi-kabul ettirdiler. Fakat, 1049’da, ülkede düzen bozuldu, rjr.elere yol açan Beni Hilal’in tehlikeli Arap kabileleri, dal-: .-alinde bölgeye gelmeye başladı. XIII. yy’da Tilimsen Ham-l.eri, ülkenin batı kesiminin üçte ikisi üzerinde etkisini yayan ‘ T. yy’m ortasına kadar süren bir krallık kurdu.

. fonemde Ispanya’da, Endülüslü Müslüman ve Musevîlerin iv Afrika’ya doğru itilmesine sebep olan, Hıristiyanların bas-Granada’nm düşmesinden sonra, 1492’de, Ispanyol kral-1-zey Afrika şehirlerine saldırdı. Kısa sürede güçleri kınlan izzılet, Türk denizcilerinden Barbaros Hayreddin ile kardeşi : Reis’e başvurdular. Barbaros Hayreddin 1518’de Cezayir’i .zzûı padişahının himayesine soktu. Osmanlı Devleti, Ceza-1587’den başlayarak üç yılda bir değiştirilen paşalar gönder-_slar 1659’dan sonra yerli milis reislerinin (ağa), 1671’den i dayıların gölgesinde kaldılar, iki yüzyıl boyunca Cezayir, rjnarî izlerini taşıdığı nispeten bir bolluk dönemi yaşadı.

ransızlann Cezayir’e yerleşmesi

Lr^a’nın Cezayir’i fethetmesi, 1830 yılında Cezayir dayısıyla :_z konsolosu arasında geçen sert bir münakaşadan dolayı teren başlamış ve daha sonra da organize bir şekilde yürütülmüş-=kat, ülkenin işgali Abdülkadir’in ordusu tarafından yürütülen _ş [cihad veya «kutsal savaş») sayesinde önlenmişti. Sömürgece. 1847’de emirin uğradığı yenilginin ardından, gerçek an-= başlayabildi: yollar ve demiryolları planlandı, şehir ve köyler iu, fakat aynı zamanda topraklar gaspedildi, halk dağlara doğ-rddü ve yerlilik rejimiyle (1881), eşitsizlik kurumlaştı. l<e zenginleştikçe, Müslüman Cezayirliler arasında memnuni-ılik arttı. Bunların hepsi bağımsızlık talebinde bulunmuyorlar-at, hepsi de, özgürlük ve eşitlik istiyordu. 1920’li yıllardan iti-: örgütlenmiş üç eğilim ortaya çıktı: Islamiyeti ve Arap dilini lenen Ulema; Fransızca konuşan ve özgürlükçü bir demokra-yana olan üst tabaka; son olarak, Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin ana hadannı oluşturan halkçı hareket, ikinci Dünya Savaşı bi-rjneyi hızlandırdı; ancak, birbirini takip eden Fransız hükü-:ri gerekli reformları uygulamaya koymayı başaramadılar.
1 kasım 1954’te, FLN tarafından silahlı ayaklanma başlatıldı. Kendini, yedi yıl sürecek bir şiddet ortamının içinde bulan Cezayir, bu durumdan 5 temmuz 1962 tarihinde bağımsızlığını kazanmış olarak çıkacak ancak, kapanması zor yaralar da alacaktı.

Bağımsız Cezayir

1962’de, bir milyon Cezayir doğumlu Fransız’ın ayrılmasıyla, ülkede düzen bozuldu. FLN’nin içinde, kişilerle siyasî eğilimler birbiriyle çatışmaktaydı. Nihayet, eylül 1963’te, Ahmed Bin Bel-la devletin başına getirildi. Siyasî durum hâlâ çok istikrarsızdı. 19 haziran 1965’te Albay Huari Bumedyen kumandasındaki ordu, iktidarı ele geçirdi ve ülkede durumun tekrar düzelmesini sağladı. Sonraki yıllarda ekonomik ve sosyal alanlarda gelişmelerin kaydedildiği bir yapılanma sürecine girildi. Bumedyen, 1978’de öldü; cenaze töreni, Cezayirlilerin, Bumedyenle özdeşleşen halkçı milliyetçiliğe bağlılığının göstergesidir.

1 şubat 1979’da Albay Şadli onun yerine geçti. Birkaç yıl boyunca, yükselen petrol fiyatı, cumhurbaşkanının girişimleriyle gerçekleştirilen serbestleşmeye yönelik ekonomik reformlardaki başarısızlığı maskeledi. Siyaset alanında bir nomenklatura dayanan rejim kendim yenileyecek güçten mahrum görünüyordu. Ama sokağa dökülen halk ekim 1988’in o kanlı günlerinde demokratik haklar elde etmeyi başardı: siyasî partilerin, düşünce ve ifade özgürlüklerinin tanınması, ilk çoğulcu belediye seçimleri (haziran 1990). Halktaki hoşnutsuzluktan aldıkları güçle İslâmî Selamet Cephesi (FlS) bu seçimlerden galip çıktı. Bir sene sonra, FİS iktidara karşı bir güç denemesinde bulundu. 5 haziran 1991’de sıkıyönetim ilan edildi. FlS liderleri tutuklandı ve yasama seçimleri yıl sonuna ertelendi. Bu seçimlerin, 26 aralık 1991’de yapılan ilk turunda 430 sandalyenin 188’ini FlS kazanırken FLN sadece 15 sandalye aldı, ikinci tur yapılmadı: ordu, cumhurbaşkanı Şad-li’yi istifaya zorladı ve yerine 14 ocak 1992’de, seçim sürecini iptal eden Yüksek Devlet Konseyi’ni getirdi. Olağanüstü hal ilan
eden Konsey, yöneticileri tutuklu olan FtS’i kapattı. Konsey başkanlığına Muhammed Budiaf getirildi. Haziran 1992’de öldürülen Budiaf’ın yerine Ali Kafi geçti. 1993’te ülkedeki huzursuzluk devam etti; İslamcıların şiddet eylemleri arttı, aydınlara yönelik suikastler sonucu çok sayıda insan hayatım kaybetti. Bu arada yabancılara yönelik şiddet eylemleri de arttı, birçok yabancı İslamcılar tarafından öldürüldü. 1994’te General Liyamin Zervel devlet başkanlığına getirildi. Liyamin Zervel İslamcılarla bir uzlaşma arayışına gitti, ancak bu pek başarılı sonuç vermedi. Devlet güçlerince İslamcılara karşı sert tedbirler uygulandı, yapılan operasyonlar sonucu çok sayıda İslamcı öldürüldü. L. Zervel 1995’te yapılan başkanlık seçiminde yeniden devlet başkanı oldu.
Emir Abdülkadir. Fransız işgaline karşı direnişin simgesi olan Abdülkadir, 1847’de teslim olmak zorunda kaldı. 1852’de İmparatorluk prensi Louis NapolĞon Bonaparte tarafından serbest bırakıldı.

Cezayirli kadınlar. Bağımsızlık Savaşı ‘nda kimilerinin etkin bir rol oynadığı Cezayir kadın dernekleri, kendilerini ikinci sınıfınsan statüsünde gören Aile Yasası’nın değiştirilmesini sağlamak için 1980’li yıllardan beri mücadelelerini sürdürmektedirler.
Namaz kılan müminler. Islami Selamet Ceptıesi’nin (FlS), aralık 1991 ’de seçim zaferinin ertesi günü Babül-Ved Camii’nin civanndaki sokaklarda toplu halde namaz kılan müminler.
TOPLUM

Siyasî ve ekonomik alanlardaki bunca başarısızlığa rağmen, sonuçları övgüden de fazlasını hakeden eğitim ve sağlık konularında bağımsızlıktan beri gösterilen büyük gayretlerin de hatırlanması gerekir. Bununla birlikte devletin desteklediği Cezayir’in bu hızlı modernleşme süreci, militan îslamiyette bir yardım eli (veya bir sığınak) arayan yönünü şaşırmış, bu son derece genç toplumda birçok beklenti ve doyumsuzluk yarattı.

Eğitim

Bağımsızlığını kazandığında Cezayir’in öncelik verdiği konu eğitimi yaygınlaştırmak oldu. Bütçenin en önemli kısmı, savunmanın çok önünde, millî eğitime ayrılmıştı. Böylece, 15 yaş ve üzeri nüfusun içinde okuma yazma bilmeyenlerin oranı 1970-1990 döneminde yüzde 73,6’dan yüzde 42,6’ya geriledi. Ancak, zorunlu temel eğitime devam mecrubiyeti bulunan (6-16 yaş) kesimindeki nüfusun okula gitme oranı gerçek nüfusla karşılaştırıldığında yüzde 75’i geçmez. Temel eğitimi tamamladıktan sonra öğrenciler, meslekî eğitim almak üzere teknoloji enstitülerine veya liselere ve klasik üniversitelere (bağımsızlığın kazanılmasından sonra sadece 500 olan öğrenci sayısı 1990’lı yılların başların-da 200 000’e ulaşmıştır) yönelirler.

İlk ve ortaöğretimde dersler bugün tamamen Arapça okutulurken, Fransızca, ilkokuldan başlayarak esas yabancı dil olarak öğretilmekte, yükseköğretimde bilimsel dersler daima Fransızca okutulmaktadır.

Sağlık

Sağlık alanında da önemli bir gayret sarfedilmiştir: 1970’te ortalama ömür sadece 52,4 iken, 1996’da 69,8’e ulaşmıştır; aynı süre içinde, çocuk ölüm oranı binde 139,2’den binde 39’a (1996) düşmüş ve doktor sayısı üç kat artmıştır (2 000 kişiye 1 doktor, 1990). Eğitim, hastanelerin inşa edilmesi ve malzeme temini konularında izlenen sistemli bir siyaset sonucu elde edilen bu objektif sonuçlar, tatminkâr olmamakla suçlanan kamu sektörünün işleyişi yüzünden, çoğu zaman bu hizmederden yararlananların gözünden kaçmıştır. Sağlık hizmetlerinin ücretsiz olması ilkesi tekrar gündeme getirilmiş olmasa da Cezayir günümüzde devlet sektörünü (parasız) ve serbest sektörü bir arada barındıran bir sisteme yönelmektedir.

Din

Cezayir Anayasası’na göre devletin dini, gerçekten de Cezayirlilerin büyük bir çoğunluğunun dini olan İslamiyet’tir. Bu yine de, Yahudi mezhebinin ve bunun yanı sıra bir başpiskopos, üç piskopos ve aralarından bazıları Cezayir uyruğuna geçmiş olan Avrupa kökenli 300 kadar papaza sahip olan Hıristiyan kilisesinin tanınmasını engellememektedir.
Sayıları ancak onbinleri bulan Mzab Haricîleri dışında manlann hepsi Malikî mezhebinden gelme Sünnîlerdir. 130C 52» den fazla bir zamandır toplumun geçirdiği evrim ne olursa o!s_r 1 lamiyet’in esaslarına dönülmesinden, yani başlangıçtaki diri raf rukların ve ilk Müslümanların hayat tarzının yeniden kurut-ia dan yana olan günümüzdeki İslamiyet anlayışı, Cezayir’de geleneksel örf ve âdetlere olan ölçülü bağlılığıyla tezat teşkil erra tedir. Bu kaybolmuş kişilik arayışı günümüzde, diğer Arap üjü rinde olduğu gibi Cezayir’de de, toplumsal ve manevî buhr;; i kadar derin ve karşısına çıkan güç veya klasik engellemeler * dar zayıf olursa o kadar büyük başarı kazanmaktadır.

KÜLTÜR VE UYGARLIK

Siyasî, ekonomik ve sosyal huzursuzluk ile kültür ve uyrın alanı arasında kolayca bir bağ kurulabilir. Zira Cezayir’in z£3 sorunları kimlik meseleleriyle ilgilidir.

Diller

Cezayir millî hareketi, köklerini bulma ve Arap «millet-. de ortak bir kimlik oluşturma arzusuyla, bağımsızlıktan ör.:; : olan lehçelerle konuşulan taşra Arapçası geleneğine Cni ğu’nun edebî Arap dilini katmıştır.

Oysa Arapçada edebî ve yüksek düzeyli dil ile gündelik kor.-s dilini birbirinden ayıran fark çok büyüktür. Yazıda ve birka; iletişim türünde (resmî beyanat, televizyon haberleri) kü-.= -edebî dil, MS VII. yy’da Kuran’ın vahyinden beri temel küreli hiçbirinde değişikliğe uğramamıştır. Gündelik hayatta kullana nuşma diliyse, özellikle şehirli ağzı ve köylü ağzı olarak birbrr. ayrılan (ki bu farklılıklar yine de karşılıklı olarak anlaşmayı erjs mez) çok çeşitli lehçelerle büyük değişiklikler geçirmiştir. Ayr.;i zayirlilerin yaklaşık yüzde 25’i (özellikle Kabiliye, Avrî_; Mzab’dakiler) anadil olarak bir Berberi lehçesini kullanırlar.

Bağımsızlıkla birlikte ilan edilen ve 1970’li yılların sor._3 itibaren daha sistemli bir şekilde uygulanan Arapça konuşr^ kullanma politikası öğretimde, yönetimde ve fikir eserlerir.cf; bî Arapça’nın kullanımını yaygınlaştırmayı amaç edinmişe politika gene de, yönetim ve ekonominin birçok kademesır-; tünlüğünü koruyan ve kullanımı (konuşma dili de dahil: -üzere) halkın belli bir kesiminde, özellikle de şehirlerde yi olan Fransızcanm «direniş»iyle karşılaşır.

Edebiyat

Daha sonra Arap döneminde olduğu gibi Romalılar dcr.t: de de, kendinden daha geniş bir bütün içinde erimiş olan _ yir’in kendine has bir edebiyatı yoktur. XIV. yy’da ünlü tar_’_ ri Mukaddime’nin önemli bir kısmını Tihert yakınlarında kî almış olmakla birlikte îbni Haldun, bu ülkenin yetiştirdiği r. zar değil, Magrib’te gezginci bir yazardı.

Fransız fethiyle, Cezayir yeni bir kültürel birlik kazar.:-mürgede yaşayan Avrupalılar arasında, XX. yy’m başında.: Randau, Isabelle Eberhardt ve Lucienne Favre’ın başı çek~t zayir’e özgü bir edebiyat akımı gelişti. 1935’li yıllardan :_. ün kazanan Albert Camus, Emmanuel Robles, Jules Roy; Pelegri’nin temsil ettikleri Cezayir Okulu, kesinlikle evrense, ğundan, çok farklıdır. Kısa bir süre sonra en çok önemli ter. leri sırasıyla Kabiliyeli Hıristiyan yazar Jean Amrouche ‘<

e —c*” ‘-*■> i L’Etemel Jugurtha], 1946), Mouloud Feraoun (« Yok-mır -I -■ ■> Te Fils du Pauvre], 1950), Mouloud Mammeri («L/«u-ıar Xa Colline Oubliee], 1952) ve Mohammed Dib («Bii-it 3 Za Grande Maison], 1952) olan ve Fransızca kaleme alili rs Zîzayir edebiyatı doğdu. Bu yazarlar, millî bağımsızlık iiciic-isıyle birlikte Kateb Yacine (Necma [Nedjma], 1956), Malt Assia Djebar ve Djmal Amrani’den başka Avrupa iîl. i. şiir, Anna Greki («Cezayir’in Başkenti Cezayir» [Algerie], –Zgeı, 1963) ve Jean Senac («Halkımın Günlüğü» [Matina-ae .:r.reuple], 1961) tarafından yürütülen bir savaş edebiya-bc :. _r_u açtılar. Bağımsızlıktan sonra, Fransızca yazılı edebi-t : .:ad Bourboune, Rachid Boudjedra, Rabah Belamri ve i.—:. – Mmnouni ile devam etti.

»■ k = -re içinde, sömürge döneminde bile Muhammed Benşe-r 5-= “ -bn Badis ve Beşir İbrahimi sayesinde varlığını sürdü-z x~-zzz yazılı edebiyat gelişme gösterdi. Rıza Huhu tarafın-c .-‘-1 yıllarda denenmiş olan roman türü, özellikle 1970’li ı..^ — – eserleri birçok dile çevrilen Abdülhamid Bin Hadduka . Pûzgârı», 1971) ve Tahir Vattar’ın önderliğinde gelişti.

Sanat ve mimarî

; :Z2Ti. Sahra’da, özellikle Tasilis platosu üzerinde bulunan bin–m ve kaya üzerine oyulmuş Tarihöncesi gravürlerden baş-sayısız arkeolojik ve anıtsal eser barındırır. Kartaca ve Yu-c ••-_ir.nl taşıyan iki mozole Numidia krallıkları döneminden Avras dolaylarındaki Medrasen ve Cezayir şehrinin batırt– î-a tepelerde bulunan Hıristiyan Mezarı. Yine de en gör-—erler Romalılardan kalmıştır: Batna yakınındaki Timgad, «r_ e Seki Cemile, Cezayir şehrinin batısında deniz kıyısındaki -e: i Aaiıntıları, özellikle mozaiklerinin niteliği bakımından Ak-r_ – icarındaki en önemli sit alanları arasında sayılmaktadır, r ~ jağ İslam eserlerinden, Hodna’daki Kal’at Beni Hammad :i- yok olmuş XI. yy Bağdat saraylarını andırır. Doğrudan —. î Kurtuba Camii’nden ilham alınarak yapılan Nedruma, ve Cezayir’deki büyük camiler, XII. yy’da bütün Mag-

■ -» rîdamış olan Murabıtların sanatının kanıtlarıdır.

_*syet Cezayir, Le Corbusier ve özellikle, Cezayir’deki bir-: -sınli yapının (siteler, oteller, marinalar) yaratıcısı olan Fer–.2 rrjillon gibi çağdaş mimarlara ilham kaynağı olmuş iki şe-

— < şaheseri (Osmanlı şehri kalıntısı) Cezayir Kalesi ve arala-Gardaya, Beni Isgen ve El-Atef’in de bulunduğu Mzab va–ski şehirleri barındırır.

. – – 1 ’lu yıllarda bir çığır açan minyatür ustası Muhammed Ra-z . = ■ batıdaki plastik sanat araştırmalarını gözardı etmeksizin ir.î kültürünün kaynaklarına inmeye çalışan yaratıcı bir Ce-resim sanatı gelişti. Cezayir resim sanatı özellikle 19401ı _i” sonundan itibaren, Baya’mn renkli arabesklerden oluşan : ■-•ıguvaş resimleri, M’Hamed Issiakhem’in dışavurumcu yağ-:. i tabloları ve Muhammed Hadda’nın soyut ve ritmik fırça —-.eriyle meydana getirdiği eserlerle parladı.
CEZAYİR’DEKİ BERBERÎLER

Skinin en eski halkı olan Berberîler, bugün Cezayir topraklarının dağ-iTUbiliye, Avras, Ksur dağları) veya Sahra (Mzab vahası, Hoggar, Acır Tasilisi) bölgelerinde dağınık bir halde yaşamaktadırlar. Oysa Kabine tek başına, Berbeıî vatandaşların üçte ikisini barındırmaktadır.

Berberice konuşulan bu bölgeler, tarih boyunca, irredantizm toprak-bl oidu. Mesela Avras (Kâhine’yle), Arap istilasına olduğu gibi Roma-fann istilasına da uzun süre karşı koydu; Fransa, 1954’ten 1962’ye kata: devam eden savaş süresince, Kabiliye’yle birlikte başlıca direniş aericezlerinden biri olan bu bölgeyi hiçbir zaman gerçek anlamda sö-Bûıgeleştinneyi başaramadı. Tuareglere gelince, onlar da, 1920’li’yıl-ta kadar Fransa’ya karşı direnişi sürdürdüler; bununla birlikte :9Q5’ten 1916’ya kadar Tamangest’te (Tamanrasset) yaşayan Rahip Fo-cauld’a kucak açtılar ve ona karşı büyük bir saygı beslediler. Daha ön-e Donatusçuluk’u seçen Hıristiyan Numidialılann yaptığı gibi Mzab leıberîleri’nin uzak Rüstemı ataları da Müslüman Haricî mezhebini eçerek, bağımsızlıklarını din alanında ilan ettiler. Bugün bile, Mzab’da turan halk kata ve eşitlikçi bir Müslümanlık anlayışını uygulamakta ve «adi camilerini diğer Müslümanlara yasaklamaktadırlar.

Bu ortak bağımsızlık ruhunun dışında, çağımızda Cezayir’deki Ber-ıeri toplulukları birbirlerine benzemez ve aralarındaki yakınlık azdır, özerkliklerini en etkili şekilde ortaya koyanlar kuşkusuz Kabiliyeliler-ir; 1980’de «Berbeıî Bahan» (Bzi Uzu Ayaklanmalan) sırasında bir sa-aş şekline dönüşen Berberi hareketinin başlangıcında Kabiliye’nin ievlet otoritesine karşı çıkışı, kültürel alanı aşamadığı gibi Cezayir’in îğer bölgeleri arasında da bir birlik kuramadı. Oysa 1990’lı yıllarda, emokratık esaslara bağlanan bu hak arayışı, Doktor Sadi’nin Kültür e Demokrasi îçin Birleşme çağnsına ve Hüseyin Ayt Ahmed’in Sosya-st Güçler Cephesi’ne gerçek Kabiliyelilerin dışında az sayıda da olsa «taraftar kitlesi kazandırmış görünmektedir.
Sinema

Bağımsızlık mücadelesiyle birlikte doğan Cezayir sineması, doğar doğmaz kendini bu mücadeleye adadı. Bağımsızlığı izleyen yıllarda Muhammet Lahdar Hamina’nın «Avras Rüzgârı» (1967) ve daha sonra Ateş Yıllarının Öyküsü’nde (Chronique des Annees de Braise, 1975) ele aldığı savaş teması işlendi. Tamamen kaybolmasa da, bu tema yavaş yavaş yerini sosyalizmin kuruluş döneminde yaşanan toplumsal kaygılara bıraktı: böylece Muhammet Buamari Kömürcü’sünde (Le Charbonnier, 1972) köylülerin durumu için karanlık bir tablo çizerken, Ahmed Raşidi, 1978’de «Alice Hayaller Ülkesinde» adlı filminde Fransa’daki Cezayirli göçmenlerin durumunu ele aldı. Aynı şekilde, Seyit Ali Ma-zif’in «Leyla ve Diğerleri» (1977) ve Assia Djebar «Şenualı Kadınlar Bandosu» (1977) filmlerinde de kadınlara özgürlük tanınması meselesi işlendi. 1985’te Ahmed Raşidi’nin «Değirmen»i, tarihî bir kurgu içinde bürokrasi, orman kanunu ve polis baskısını eleştirdi. Ancak bu direniş sineması, Merzak Alluaş’ın gençliğin kaygılarım ve gündelik hayatta karşılaştığı güçlükleri mizahi bir dille işlediği «Omar Gatlato» (1976) filminin aksine, halk arasında gerçek bir başarı kazanmadı. Merzak Alluaş’ın «Bir Kahramanın Maceraları» (1978) veya Mahmud Zemmuri’nin «Twistin Çılgın Yılları» (1982) gibi düzene karşı çıkan diğer denemeler bu kadar başarılı olamadı. Göç veya banliyö temasıyla Fransa konusuna dönüş yapan birkaç Cezayirli sinemacı dikkat çekmektedir, «Arhimedes’in Hareminde Çay» (1985) filmiyle Mehdi Şerif de bunlardan biridir.

Müzik

Cezayir’de müzik, sinemadan çok daha fazla sevilir. İnsanlar, nerdeyse hiçbir zaman sessizlik içinde yaşayamaz. Geleneksel müziğe Endülüs müziği de denir. Bu, 1609’da Hıristiyanlar tarafından kovuluncaya kadar Arapların Endülüs’te yaşamalarıyla ilgilidir. Bu müzikten doğan flamenkoya özgü ezgilere rastlanan geleneksel Cezayir müziğinin folklorik (şeabî), karakterde olan türünde, Endülüs müziğine özgü malzeme basitleştirilerek kullanılır. Cezayir’de El Anka, Konstantin’de Fergani, bu türün öteden beri sevilen temsilcileridir. Geleneksel şeabî ülkenin batısından gelen raî dalgasının hızla yükselmesine rağmen bugün de ayaktadır. iki savaş arası dönemde Oran meyhanelerinde yaşayan çoban müziği raî, elektrogitar, akordeon, trompet ve sintisayzırdan da güç alarak 1980’lerin başında yeniden ortaya çıktı. Başka yörelerde hiç duyulmamış bu müzik, önce gizli gizli yayıldı, 1985’ten sonra ise bütün ülkede bomba gibi patladı. Rai şarkıcıları Şab ve Şabbat’lar (Şab Mami, Şabba Fadıla ve özellikle Şab Haleb), geleneksel bir ritimden yararlandıkları şarkılannda, hayatın güçlüklerini ve bütün bir neslin muduluk arayışım dile getirmeyi bildiklerinden, her kesimden gençlerin sevgisini kazanarak ünlerim günden güne genişlettiler. Rai ve şeabîden başka, bir de en iyi temsilcisi Ait Mengellet olan protest Kabiliye müziği vardır. □
Şehitler Anıtı. 1980’li yıllarda dikilen bu anıt, Cezayirli zengin nüfusun eğlenmek için gittiği bahçeler, eğlence yerleri ve dükkânlar şeklinde düzenlenmiş bir merkez olan Hiyad el-Fetih ’de yükselmektedir.
AYRICA BAKINIZ

—► B3 Afrika —*■ IB.ANSU Akdeniz —► IB.ANSLI Arap dili ve edebiyatı —*• IB-anşU Araplar —»■ mw Fransa —► IB.ANSU İslam

—*• DB Mağrib —► iB-ANSLi Osmanlı

imparatorluğu —*■ SM Sahra —► IB.ASSLI sömürgecilik
Kablliyeli kadın. Kabiliye’de erkeklerin birçoğu eşlerini ve çocuklannı köyde bırakarak şehre göçetmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir