HÜCRE
«Hücre» terimi, mikroskopta ince bir şişe mantarı kesitini inceleyen İngiliz Robert Hooke tarafından 1665’te yaratıldı. Hooke bu maddenin yan yana birçok «küçük odacık»tan meydana geldiğini görmüştü. On yıl sonra Antonie Van Leeuvvenhoek, basit bir optik mikroskop yurdımıyla bir hücreli organizmaları görme olanağım buldu (bakteriler [prokaryotlar] ve protozoalar [ökar-yotlar]).
Ondan sonra gelen yüz elli yıl içinde canlı dokulara karış gittikçe artan bir ilgi duyuldu ve bu dokular mikroskoplar sayesinde inceden inceye incelendi ve tanımlandı.
Bütün canlı organizmaların hücre denilen işlevsel birimlerden oluştuğunu öne süren hücre kuramının doğuşu XIX. yy’dadır. Alman doğa bilimcisi Lorenz Ockenfuss ilk taslağı 1805’te öne sürdü. Botanikçi Mathias-Jacob Schleiden 1838’de bunu daha açık biçimlendirdi ve 1839’da Theodor Schvvann kuramı hayvanlar âlemine de yaygınlaştırdı. Hücrelerin kökeni üstüne araştırmalar yapan Alman patolog Rudolf Wirchow her hücrenin daha önce var olan bir hücreden türediğini açıkladı (1858).
Bugünkü kuram altı temel yasa halinde özetlenebilir: hücre en küçük canlı birimdir; her canlı varlık hücrelerden oluşur; bunların her biri daha önce var olan bir hücreden genellikle bölünme yoluyla türer; her hücre onu bulunduğu ortamdan ve diğer hücrelerden ayıran ince bir plazma zarıyla sınırlıdır: bütün hücreler biyokimyasal bakımdan büyük ölçüde benzerlik gösterir; hücreler mikrometreyle ölçülebilecek derecede küçük boydadır. Bununla birlikte önemli farklılıklar vardır: bakteri cinsinden bir mikoplaz-ma 0,3 pm olduğu halde bazı suyosunu hücreleri birkaç santimetre boyundadır.
Hücrenin temel işlevi bütünlüğünü korumak, işlevsel veya yapısal çeşitli maddeleri sentezlemek ve bölünmektir. İşlevini yerine getirmek için muhtaç olduğu enerjiyi besin alarak sağlar. Besinlerin özümlenmesi, hem karmaşık moleküllerin yapımına ya-
rar, hem de hücre tarafından dışarı atılan birtakım artıkla dana getirir.
Genel olarak hücrenin bütün işlevleri sürekli enerji edi: ketmeyi gerektirir ve hücre bu enerjiyi bünyesindeki ene kuyla gerçekliştirir. Adenozin trifosfat (ATP) molekülle oluşan bu stok üç grup fosfat içeren bir nükleozittir ve grupları arasındaki bağlar enerjice zengindir; ATP adeno fostfatın (ADP) fosforillenmesiyle sürekli olarak yenilenir, üretimi bir hidroliz tepkimesidir, çeşitli enzimlerce katalizi ATP molekülünü bir ADP molekülüne dönüştürerek enerji
İki tip hücre vardır: prokaryot hücreler ve ökaryot hücreler. I yotlar genetik malzemenin bir zarla korunmadığı birhücre) nizmalardır; ökaryotlar bir veya çok hücreli olabilir; bunla: netik malzeme bir zarla sarılmış çekirdek halindedir. Prol lar arasında yer verilen bakteriler karakteristik özelliklerini mi bir dezoksiribonükleik asit (DNA) molekülüyle kuşakt şağa aktarırlar. Ökaryotlar bütün öteki canlıları kapsar: pr alar, mantarlar, klorofilli bitkiler, hayvanlar. Bunların hücr de bir çekirdek, mitokondri veya plast gibi bir zarla sınırlı lazmik altyapılar, yani organitler bulunur.
HÜCRENİN KURUCU ÖĞELERİ
Hücre sitoplzaması içinde bulunan organitler ve diğer ht leşenleri lipitlerden, proteinlerden, glüsitlerden ve nükleik; den oluşur. Hücrenin çevresini belirleyen ve sitoplazmay: plazma zarı, bitki hücreleriyle bir bazı bakterilerde sellül yapılmış katı bir çeperle kaplıdır; bu ikinci zar hücrelerin i de ve büyümesinde doğrudan rol oynamaz.
Plazma zan. Hücrenin dışı birkaç yüz angström kalın örgün bir lipit ve protein tabakasıyla kaplıdır; bu tabaka sıt ma ile onu saran ortam arasındaki alışverişlerde önemli rol İç ortamın özgüllüğünü o sağlar. Hücre içi bazı yapılarda < doplazmik retikulum, çekirdek, mitokondri) aym tipte bir; lunur; bu nedenle birleştirici zardan söz edilir.
Zarın protein ve glüsit molekülü çıkıntılarından oluşan ı zü, başka hücrelerle karşılıklı etkileşmeyi sağlayarak dol oluşumunda ve çalışmasında önemli rol oynar; dokusal ba yı ve yapışıklığı sağlar.
Çekirdek. Ökaryot hücrelerde çekirdek iki kadı bir zari lıdır; bu çekirdek zarının üzerindeki gözenekler çekirdek p] sıyla sitoplazmamn temasım sağlar. Çekirdeğin içinde, rib sal ribonükleik asit (rRNA) sentezleme yerleri olan bir veya çekirdekçik bulunur. İki bölünme evresi arasında çekirdek n
HÜCRE
_ Hücre üç yüzyıldan beri bilindiği gibi canlı varlığın hücrelerden oluştuğuna ilişkin hücre kuramı da modem biyolojinin temel ve birleştirici kavramı ve görüşüdür. Hücre temel yaşam birimi olduğundan canlı organizmaların ne ve nasıl olduğu anlayışı ve yaşam bilimine ilişkin araştırmalar günümüzde bu görüşe dayanır.
Hücre çoğalması.
Döllenmeden sonra yumurta bünyesindeki hücrelerin art arda bölünme geçirerek çoğalmasıyla tedricen oluşur. Yukanda görülen yumurta bir kadının dölyatağına yerleştirilmek amacıyla in vitro yetiştirilmiştir.
İÇİNDEKİLER
HÜCRENİN KURUCU
öğeleri
MORFÖGENEZ HÜCRE BÖLÜNMESİ İNCELEME YÖNTEMLERİ DEĞİŞİK HÜCRE TİPLERİ HÜCRE KÜLTÜRLERİ
. – ik ve opak bir cisim halinde görülür; bu sırada çekir-:zcınlann süzülüp açılmış olmasından dolayı bir kro-rıî; halindedir. Genetik bilgi kromozomların DNA’sı ıs, bir haberci RNA parçası (hRNA) DNA’dan aldığı şif-;r_skierden geçerek çekirdekten sitoplazmadaki ribo-
■ .:-aır Çekirdek böylece tüm hücresel etkinliği düzenler, omlar. RNA ve protein moleküllerinden oluşan 150 ila \~£a küçük yapılardır. Serbest veya endoplazmik retiku-bulunan ribozomlar aym büyüklükte olmayan yu-i.tbirimden oluşurlar. Ribozomlar ve onların altbirimle-::”2İ, çökelme hızlarını ifade eden bir sabite ile belirgin-i rzimine isveçli kimyacı Theodor Svedberg’un adı veri-~:erg sabitesi denir (10“13 cm/sn/din/g). Hücre etkinliği-.ra: olan bu cisimler protein sentezinde büyük rol oynar. : r.^crelerinin sitoplazmasında bunlardan büyük bir mik–r-ur; orada her ribozom protein sentezleme merkezidir; -s aminli asitlerin uç uca eklenmesiyle sağlanır, jlazmik retikulum. Bu zarsı yapılar elektronik mikros-r^sür; çeperinde yapışık ribozom olup olmadığına göre .ruziü olur: düz endoplazmik retikulum (DER) ve pürüz-_=zımk retikulum (PER). Genel olarak protein sentezle-hücrelerde bulunan her iki çeşit endoplazmik retiku-. iucre içinde düzenli olarak öyle değildir, omlar. 250 Â çapında olan bu küçük kesecikler, elektroskopta görülmeden önce, 1949’da biyokimya çalışma-rken Christian de Düve tarafından keşfedildi. Güçlü erit-~ içeren lizozomlar hücrenin «sindirim aygıtı»dır: hüc-.irdiği ürünlerin enzimsel indirgenmesini, metabolizma ^klann depolanmasını veya parçalanmasını ve yetersiz-râanitlerin yıkımını sağlar. Bunlar besinleri içeren koful-raşianmış hücre öğeleriyle birleşip kaynaşarak etki gös-;:tkısel hücrelerde, sindirim ve boşaltım işlerinde rol oy-.sıaı düpedüz kofullardır.
{aygıtı. Çoğu zaman çekirdeğin yanı başında görülen bu
cisim, diktiyozom da denen bir veya birçok zar kırışığından oluşur. Salgı hücrelerinde Golgi aygıtı olgunlaşmada ve sentezlenen maddelerin depolanmasında rol oynar. Diktiyozomların yenilenmesinde çekirdek dış zarının ve endoplazmik retikulumun rol oynadığı sanılmaktadır.
Mitokondriler. Bu organitin iki zarı vardır; içteki zar mitokondri ibikleri denen birçok kıvrımlar halindedir. Mitkondriler özellikle enerji üretici solunum zincirlerinde rol oynayan bir dizi tepkimenin olduğu yerdir. Pek çok sayıda mitokondri bulunması, kas hücresinde olduğu gibi genellikle hücredeki metabolizma etkinliğinin çokluğunu gösterir.
Kloroplastlar. Klorofilli bitkilere özgü olan bu cisimler, ışığın sağladığı enerji sayesinde gerçekleşen fotosentezin (karbondioksitten yararlanılarak glüsit sentezlenmesi) olduğu yerdir. Kloroplastlar da mitokondriler gibi, kat kat lamellerden oluşan bir iç zar taşır; bu cisimler ışık enerjisini kapmaya yarayan ve fotosentez için muhakkak gerekli olan yeşil bir pigment, yani klorofil içerir.
Santriyoller. Hayvansal hücrelerin birçoğunda hücrenin kutuplarından birinde bir çift santriyol (diplozom) bulunur. Bunlar üçerli kümeler halinde bir arada bulunan borucuklardan oluşmuş silindirik cisimciklerdir. Genellikle çekirdeğin yanıbaşında bulunur, çevresindeki sitoplazmayla birlikte santrozomu oluşturur ve hücre bölünmesi sırasında önemli rol oynar.
Diğer ince yapılar. Organider, koful ve mitokondri sistemleri dışında, hemen hemen sitoplazmayla özdeş olan ve hiyaloplaz-ma denilen bir jelin içinde yer alır; hiyaloplazmada da proteinler, küçük moleküller ve daha çok mikrofibril denen mikrolifler ve mikrotübül denen mikroborucuklar (hücre iskeleti) bulunur. Mikrolifler kasılgan olduklarından iç ve dış hücre hareketlerini sağlamakta rol oynar. Birtakım silindirik ve borumsu yapılardan oluşan mikroborucuklar başka işlevlerinin yanı sıra hücrenin bütünlüğünü ve biçimini korumasına yardım eder. Depolanmış öğeler arasında yer alan lipit damlacıkları ve glikojen tanecikleri uzun vadede enerji kaynağı olarak işe yarar.
Hücresel yapılar. Ökaryot bir hücrenin iç yapısının karmaşıklığı elektronik mikroskop sayesinde açıklığa kavuşturulabilmiştir. Sitoplazmanın içinde bir hücre iskeleti ve hepsi birbirinden farklı, her biri bir zarla kaplı pek çok organit bulunmaktadır. Memeli bir hayvanın tip hücresi (burada 5 000 defa büyütülmüş), arasından besinlerin veatıklann, tıpkı onlar gibi metabolitlerin veya hücrenin etkinliği için gerekli diğer maddelerin geçebildiği bir zarla kaplıdır.
İNCELEME YÖNTEMLERİ
Sitoloji ve histoloji bilimleri, canlı hücrenin ve bunların oluşturduğu dokuların yapısını ele alırken, biyokimya ve sitogenetik özellikle hücrenin işlevlerini inceler. Optik (veya fotonik) mikroskop hücrelerin yapısal ve biçimsel incelemesine yarar; ama uzun zamandır ve biyolojinin birçok dalında bilim adamlarına çok faydalı olmakla birlikte gücü elektronik mikroskobunkiyle kıyasla-namaz: örneğin bir taramalı mikroskop bugün hücrenin en ince yapılarım görünür kılmaktadır.
Günümüzde kullanılan en iyi optik mikroskoplar en çok 2 500 defa büyütebilmektedir. Elektronik mikroskoplara gelince, bilim adamlarına hizmet veren klasik elektronik mikroskoplar 2 000 ila 100 000 defa büyütürken daha mükemmel olanları 600 000 defaya kadar çıkabilmektedir.
Mikroskopların çalışma ilkeleri
Sağlıklı bir insamn gözü, normal koşullar altında arası 0,2 mm olan iki noktayı birbirinden ayrı olarak algılayabilir. Bu ayırım gücü standart bir optik mikroskop için 0,2 pm, azamî büyütme gücüyse ancak 1 000 defadır.
Optik mikroskop. Bir ışık kaynağının çıkardığı fotonlar (ışık) kondansör denen ilk mercekten geçer. Böylece oluşan ışık demeti daha sonra gözlemlenen lamı ve objektif denen ikinci merceği geçer, böylece ilk büyük görüntü ortaya çıkar. Oküler denen üçüncü mercek elde edilen görüntünün bir kısmını daha büyütür, son görüntü budur.
Elektronik mikroskop. Çalışma ilkesi fotonik mikroskobun-kine benzetilebilir. Işık kaynağı negatif elektrik yüklü ve fotonlar-dan 100 000 defa daha küçük parçacıklar (elektronlar) yayar. Parçacık akımı elektrik veya manyetik bir alan yardımıyla yönlendirilir. Bir katot, yaklaşık 100 000 V potansiyel farkı altında hızlandırılmış elektronları anoda kadar gönderir. Elektron akışı anodu 164 000 km/sn’lik bir hızla geçer (ışık hızının yarısından fazla). Bu tip bir aletin ayırım gücü 4 Â’dür.
Bugün üstün kaliteli bir elektronik mikroskobun boyu 2 metreye ulaşabilir, gücü 2 500 W, ağırlığı da 500 kg kadar olabilir.
sspaıbg..
İnsan vücutlundaki hücrelerin çeşitliliği kas hücreleriyle (yukarıda, 640 defa büyütülmüş) kan hücreleri (alyuvarlar [üstte, 1000 defa büyütülmüş]) karşılaştırıldığında apaçık görülür.
İncelenecek maddenin hazırlanması
Kullanılan alet hangisi olursa olsun, biyolojik bir mac celenmesi önceden bir hazırlığı gerektirir. Dokunma ve rasında bozulma riskini azaltmak için incelenecek mal: tik mikroskop için alkol veya formol, elektronik mikro formaldehit veya osmiyum tetroksitle önceden «sabit» rilmelidir. Ama gene de hücresel yapıların tümünü bo; elde tutmak olanaksızdır.
Sitolojistler çoğu zaman İncelenmekte olan hücre ve lerin bazı kısımlarını daha iyi veya daha uzun zaman k yarayan karışımlar kullanırlar. Öte yandan, hücresel yap yasal bileşimlerine veya enzimse! etkinliklerine göre de ge boyayan boyalar icat edilmiştir.
incelenecek örnek önce bir parafin veya reçine parç mülür, sonra bir mikrotomla ince lameller halinde kesiliı ten de kesider fotonların veya elektronların geçebilme; terince ince olursa ancak gözlem yapılabilir. Organil elektronlar için az veya çok saydamsızlık sağlayan boy ya ağır metallerle işlenmemişse kontrast eksikliği gibi b: ortaya çıkar.
Sitokimya hücresel yapıları, kimyasal tepkiler kar davranışlarına göre, histokimya ise aynı nitelikleri dol zeyde ele alıp inceler. Trityum veya karbon 14 gibi ra işaretleyiciler kullanan ve otoradyografi denen başk; nik, fizyolojik mekanizmaları veya hücresel yapıları ı celeme aracıdır. Hücrenin radyoaktif maddeleri so ışınlardan etkilenmiş son fotoğrafın duyarkatı üzeriı roskopla görülebilir.
DEĞİŞİK HÜCRE TİPLERİ
Değişik hücre çeşiderinin tümü (emme, salgılama, siı kas, eşey hücreleri) morfogenez sonucunda farklılaşn hücrelerden doğar.
Emici hücreler. Genel olarak metabolizma maddeleı tiği yüzeyleri kaplar. Bu gruptaki hücreler genellikle ki’ çok küçük tümür biçimindeki üst yüzlerinde yer alır, eı ğurma) yüzeyini ve metaboliderin geçiş kapasitesini artıı neğin, ince bağırsağın iç yüzünü kaplayan basit epitelyu leri tabakası, alman besinlerden gelen molekülleri soğuru ların bağırsağın içinden kan dolaşımına geçmesini sağlaı
Safrakesesi hücreleri karaciğer hücrelerinin yapıp hazırladığı safrayı toplamakla görevlidir. Bu hücrelerin fazla miktarda su ve metal tuzlan soğurması nedeniyle (onlan kana göndermek için) kesedeki safra karaciğerdeki safradan 12 kat daha yoğundur.
,
HÜCRE
: * —sindirim borusu tarafında, tabanı kılcal kan :;~asta bulunur. Bağırsak tarafında besinlerin emi-
– ; çok sayıda tümür bulunur. Besinler tümürlerce : -.s.-.,-umun öbür yüzünde bulunan kılcal damarlara
– -:s-: çeperlerinde de yukarıda anlatılanlara benzer . r_,r. bunlar da vücut için gerekli olan çok fazla mik– j _ ve metal tuzları soğurur.
s î nereleri. Salgılanan maddeler ya kan dolaşımına geçer : – ‘ sanalla kullanıcı organa gider. Pankreas ve hipofiz ‘ _ ~v hücrelerle donatılmış iki salgı bezidir. Protein-: ;_r—•jcresel ürünler sitoplazmada sentezlenir, sonra : – ~aktarılır ve bir zarla sınırlı keseciklerde depolanıp : _ kesecikler plazma zarıyla temasa geçince içlerinde–: ™ a salıverirler. B lenfositleri gibi diğer salgı hücrele-:: ,3 ve lenf düğümlerinde bulunur. Bunların ürettik-
– ît vabancı hücreleri tanır ve tahrip ederler. Böylece
■ : yanıcı mikroorganizmalara karşı en güçlü savunma . • ,r_:!ar.
r:c_3.r, 3ır yanında dendrit denen kısa uzantılar, öbür ya-:”, cer.en ince uzun bir uzantı bulunan hücrelerdir. Si–_r birbiriyle birleştikleri noktalara sinaps denir. Nö-
– ; ~îv* bağlantılarının tümü birlikte, sinir sisteminin ■ rır çeşit elektrik şebekesi oluşturur (sinapslar hem
-elektriksel tepkimelerin olduğu yerdir. Sinir akısı-
■ ■ – :n valıtkan bir miyelin tabakasıyla kaplıdır) bu çeşit -1 ;evre sinir sisteminde Schwann hücresi, merkez sinir
– :.ıgodendrosit denir.
iacreleri. Bunlar bir elektrik sinyali çıkararak uyartıla-;:_rler. Örneğin gözdeki, iki ucu ince ve uzun olan ço–;.ît böyledir. Uçlardan birinde ışığa duyarlı bir dış bö-
■ özgülleşmiş kat kat zar kıvrımları). Öteki uç bir sinir
■ r …t görme sinirine bağlıdır. Dış bölütteki bileşenlerin
50’si ışık alıcı bir pigment olan rodopsin pıgmen-
e ‘ -^releri. Üç tip kas hücresi vardır: iskelet kası, kalp ka-. z -as. Hepsi aynı tarzda çalışır: kas tellerinin kasılması
• – ;wet yaratır. İskelet kas hücresi çok çekirdekli yapıda–: – zi-.’.Yum, dış kılıfına sarkolema denir. Bu şema daha ön-
■ hücre tanımına tıpatıp uymamaktadır, ama burada
• – bir araya gelip kaynaşarak bir doku oluşturduğu göz T—undurulmalıdır. İç yapının büyük bir kısmı, kasılgan ~r. meydana getiren kas telcikleri halindedir.
-:ne hücreleri veya gametler. Meyoz bölünme sonucun-_:_3r ve haplait kromozomludurlar. Erkek gametler genel-
■ etlidirler; dişi gametlerse tersine çok iridirler ve kendi . “e yer değiştiremezler. Bu hücreler gelecekte meydana embriyonun gelişmesi için gerekli enerji depolarını bün-
– -ıs aşırlar. Bir spermatozoit ile bir yumurtanın çekirdekle-
– – ;,eş:p kaynaşması anlamına gelen döllenme art arda gele-
– mitoz bölünmenin başlangıcıdır.
İUCRE KÜLTÜRLERİ
,,. kuramı ancak XX. yy’ın başlarında kesin olarak doğru-; ı r_şkin bir dokudan hücreleri ayırıp almak ve onları özel bir -arrjnda üretip çoğaltmak ancak bu devirde mümkün ol-: – -ek memeli hayvan hücresinin (uygun koşullarda) bir k-
– * ana hücrenin bölünmesiyle ortaya çıkan, genetik bakım-
– _ria özdeş hücre) verebileceğinin kanıdanması için daha ıiîrr.an geçmesi gerekti. Hücre kültürü tekniği, şimdi özel-—briyon klonlan üretme alanında, modern biyolojinin te-
, açlarından biridir.
– .: reler besleyici bir sıvıyla kaplı camdan veya plastik mad-
– rrr yüzey üzerinde (genellikle bir Petri kutusunda) üretilir.
bir sıvı içinde süspansiyon halinde bulunmaları büyü-
– ~ kolaylaştırır. Hücreler bölünüp çoğaldıkça sayıları artar; : :r_ oradan alınıp besleyici yeni bir ortama aktarılınca orada
relerine devam edebilirler. Sıradan bir hücre dokusu yozlaş-: ;r. snce 40-50 defa bölünür. Bazı araştırmacılar bu sınırı, üs-arıiı bir organizmadaki her hücrede programlanmış olan ^ h ?ma sinyalinin kanıtı sayarlar. İnsanda ve bazı hayvanlarda ;:ma olgusu hakkında yapılacak araştırmalar daha derin bil-.’ ağlayacaktır.
-„=3n hücresi kültürleri sayesinde bilim adamları kobay in-
– ;r üzerinde yapılamayan deneyleri bile yapabileceklerdir. _retle ilaçların etkisi, ortamdaki toksinler veya insan hücre-
■ r-rıde virüslerin büyümesi bundan böyle doğrudan incele-.• rrrjsu olabilecektir. Melez hücreler elde etmek için değişik
tipte hücreler birleştirilebilecek, bu yolla genetik malzemeye ve genetik hastalıklara ilişkin bilgiler edinilebilecektir. Melez hücreler gen-hücre etkinliği etkileşimleri hakkında araştırmacılara bilgi sağlayacaktır.
Hep bu kültürler sayesinde hormonsal etkinlik ve bitkisel hücrelerdeki farklılaşmalar bugün İncelenmektedir. Nitekim bir havuç kökü hücresinden yararlanılarak tam bir havuç üretilebilmiştir. Bu bitkinin hücreleri, farklılaşmış bile olsalar, erişkin bir bitki elde edilebilmesi için gerekli tüm genetik bilgiyi içermektedir.
Bilinen organizmaların çoğunda, daha yukarıda anlatılan hücrelerden başka anormal hücreler de bulunmaktadır. Bunlardan olan kanser hücreleri öteden beri en saptırıcı olanlardır. Bölünme mekanizmalarında tersinmez bir bozukluğa tutulan bu hücreler hızla çoğalarak ur (tümör) denilen hücre yığınlarını oluştururlar. Habis urlar genellikle metastaz yapar; yani kanserli hücreler organizmanın çeşitli yerlerine giderek oralarda yeni urlar oluştururlar. Kanserli hücrelerde de ötekilerde bulunan aynı organitler vardır, ancak bu hücreler ötekilerden daha az farklılaşmış olmakla ayırt edilirler. Ayrıca bunlarda normal ve olağan hücre döngüsünü denetleyen uyarlama mekanizmaları yok gibidir. Kültür yapıldığında sonsuza kadar bölünebilmektedir-ler. Kanseri anlamak için normal hücrelerin kanser hücresine dönüşme mekanizmasını bilmek hayati önem taşır. Bu olgunun başlaması birçok etmene bağlanabilir: virüsler, zehirli kimyasal (kanserojen) maddeler veya organizmanın ayar ve düzenleme sistemlerindeki yetersizlik. □
AYRICA BAKINIZ
– bıyoteknoloji
– ^ büyüme
– w, genetik
– v! kromozomlar
– noron ve sınır sistemi
– ImED hücre zarlar.
Sinir hücreleri duyumsal aigılann w haberlerin iletildiği tam bir elektrik şebekesi oluşturur.