Büyük Britanya

Büyük Britanya, tarih

Büyük Britanya adalarının tarihi, halkların yaratıcı bir
Vlll.yy’da Mercia ve Northumbria kralları, çeşitli Anglo-Sakson krallıklarını egemenliklerine almak için çaba harcadılar. Sonunda, W/esssex kralı bütünlüğü sağladı.
karışımının öyküsüdür. Ülkenin adalar üstünde yer alması, Yeniçağ ve Yakınçağ’da Büyük Britanya’ya, etkilerini bütün dünyaya yayma olanağı veren bir güvenlik ortamı sağlamıştır.

Bununla birlikte, bu adalardan oluşma özelliği,

1066’daki Norman istilasına kadar, çeşitli halkların adalara yerleşmesine bir engel oluşturmuştur.

1066’DA BÜYÜK BRİTANYA’DA YAŞAYAN HALKLAR Tarihin erken çağlarından başlayarak, çeşitli öbeklerden halklar Büyük Britanya adasına yerleştiler. Önce çeşitli Kelt toplulukları (günümüzdeki İrlandalIların ve İskoçların ataları olan topluluklar ile Gaeller ve Corn-vvallılar), sonra da Germen kökenli Angıllar, Saksonlar ve Jütler’in yanı sıra İskandinav halkları (İngiltere’nin doğu kesiminde Danlar, kuzeybatıda, Hebrides adalarında ve İrlanda kıyıları çevresinde Norslar [Norveçliler]) Büyük Britanya’yı istila ettiler.

Britanya’da dağlık kesimler ile ovalık bölgeler arasındaki önemli farklılıklar, uzun süre varlığını korudu. Kuzeydoğuda Tyne ırmağı ile güneybatıda Exeter’i birleştiren düşsel bir çizginin güneyinde kalan ovalık bölge ile kuzey ve batısında kalan (YVales, İskoçya ve İrlanda dahil) dağlık kesim arasındaki iklim ve yüzey şekli farklılıkları, kültüre de yansıdı: Düzlüklerin daha kolay ulaşılabilir ve Avrupa’dan gelen etkilere daha açık olmasına karşılık, dağlık kesimler, çevreden soyutlanmış olduklarından, daha geleneklerine bağlı ve kabuklarına çekilmiş durumdaydılar.

Romalılar. Romalıların adayı ele geçirmeleri, Büyük Britanya’da yeni bir uygarlık dönemini başlattı. İ.S. 43’ten 400 yıllarına kadar İngiltere bölgesini ellerinde tutan Romalılar, alçak topraklar bölgesinde etkili oldular. Bu dört yüzyıllık işgalin birçok izi günümüzde de’ görülebilir: Londra’dan çevreye yayılan karayolları ağı,

Haritada, ingilizlerirı XII. yy’da Fransa’daki toprakları görülmektedir. Henry II İngiltere tahtına çıktığında (1154), İngiliz/er, Fransa’da Fransa kralı Louis Vll’nin yönetimindekinden daha geniş bir alanı denetim altında tutuyorlardı.
ilgi çekici tatil kenti Bath, Hadrianus suru, öbür zengin arkeoloji kalıntıları, vb.

Germenlerin yerleşmesi. Daha Romalılar adadan bütünüyle çekilmeden, Manş denizinin karşı kıyılarından ve Kuzey denizi yönünden gelen Germen halklarının göçleri başlamıştı. İki büyük dalga, 450 yıllarından 550’ye kadar Anglo-Saksonları (İngilizler), 800 yıllarından 1 000’e kadar da İskandinavyalI Vikingleri getirdi. İngilizler, zamanla, VValesliler adını verdikleri Britonları batıya doğru püskürterek, sonunda Mersey’e ve Bristol kanalına ulaştılar (600 yılları). Böylece bölünen Kelt halkları VVales, İskoçya ve İrlanda bölgelerinde toplandılar. Daha sonra İngilizler, İngiltere diye anılmaya başlayan topraklarda egemenliği ellerine geçirdiler. Kelt kökenli halklardan geriye, İngilizlerin arasında, özellikle VVes-sex’de, zamanla eriyip giden bazı topluluklar kaldı. Wessex daha sonra, geç Anglo-Sakson döneminde bağımsız bir krallığa dönüştü.

Canterburyli Aziz Augustine’in İngilizleri hıristiyan-laştırmaya ve İngiliz kilisesini düzenlemeye başlamasıyla (597), Roma etkisi yeniden canlandı. Ama bu arada İonalı (Kelt hıristiyanlığının merkezlerinden biri) misyonerlerin Anglo- Sakson , krallıkları Northumbria ve Mercia’ya sızmalarıyla, Kelt etkisi de kuzeybatıdan geri geldi. Roma ve Kelt kiliseleri arasındaki rekabet uzun yıllar boyunca sürüp gitti.

Erken Anglo-Sakson dönemi diye adlandırılan bu dönem, yıkıcı Viking istilaları yüzünden son buldu. İngi-
lizler başlangıçta, Wessex krallarının yönetimi altında direnmeyi denediler. 871-899 arasında hüküm süren Alfred, Danlara karşı ülkesini savundu ve Danelavv’dan öteye yayılmalarını engellemeyi başardı. Ama, Anglo-Sakson İngilteresi birbirini izleyen Dan akınlarıyla iyice zayıfladı ve sonunda ülke, bir süre için (1016-1042), Danimarka ve Norveç kralı Büyük Knud ile oğullarının kurdukları Kuzey Denizi İmparatorluğumun bir parçası oldu.

Norman istilası. Avrupa’nın bütün kuzeybatı kıyılarına akınlar düzenleyen Vikingler (ya da Norveçliler), en önemli yerleşme merkezlerini Manş denizinin karşı kıyısındaki Normandiya’da kurdular. Normandiya düklüğü kısa sürede, Avrupa’nın en üst düzeyde örgütlenmiş ve askerî açıdan en etkili devleti durumuna geldi.

Normanlar İngiltere’nin geleceğinde belirleyici rol oynadılar. Son İngiliz kralı “Günah Çıkartan” Edvvard döneminde ülkedeki etkisini iyice artıran Normandiya dükü VVilliam, kendisini vâris olarak gördüğü Ed-vvard’ın ölümü (1066) üstüne, tahtı yarı DanimarkalI Harold ll’nin elinden almak için ordusuyla İngiltere’ye çıktı. Hastings savaşında Harold’un yenilmesiyle, Normandiya dükü VVilliam, Fatih VVilliam I unvanıyla İngiltere tahtına çıktı.

Normanların fethi İngiltere’yi kıta Avrupası’na yakınlaştırdı. Manş denizinin karşı kıyısındaki Normandiya, Fransa ve Felemenk’le sağlam ilişkiler kuruldu. Bu sayede, askerî ve siyasal örgütleme alanında son derece usta olan Normanlar, İngiltere’de, dışarıdan gelecek istilalara karşı bütünlüğü sağladılar.

ORTAÇAĞ: 1066-1485

Norman egemenliği. Ortaçağ’ın büyük bölümünde İngiltere bölgesi, VVales bölgesi, İskoçya ve İrlanda, Fransızca konuşan bir soylu sınıfın yönetiminde kaldı. Nor-manların İngiltere’yi fethi, aslında, Anglo-Sakson egemen sınıfını ortadan kaldırdı; bu sınıfın toprakları ellerinden alınıp, bütün direniş odakları ezildi. Fatih VVilliam özellikle kuzey İngiltere’yi yerle bir etti. Ama Normanlar yıktıkları yerleri eskisinden daha sağlam ve görkemli biçimde yeniden yapmayı da başardılar: Başkenti korumak ve halkını korkutup sindirmek için yapılan Londra kulesi, bunun gözle görülür bir kanıtı olarak günümüze kadar gelmiştir. Kuzey sınır bölgesini yönetmek ve İskoçlara karşı savunmak için, Durham’da görkemli bir akropolis, büyük bir katedral ve kale yaptılar.

Bu arada Normanların yönetim dehasını belgeleyen, ilgi çekici bir yapıt kaleme alındı: Domesday Book. Fatih VVilliam’ın buyruğuyla derlenen bu kitap (1085-
Normanların İngiltere’yi ele geçirmelerinde belirleyici rol oynayan Flastings Savaşı’ndan (1066) bir sahneyi canlandıran Bayeux duvar halısından bir ayrıntı.

Hastings’de, Fatih William, kral Flarold komutasındaki ingilizleri ağır bir yenilgiye\uğratmıştır.

rtaçağ’dan kalma bu minyatürde, kral Edward I ilk parlamentolardan birine başkanlık ederken görülmektedir. Edward I, VVales bölgesi, İskoçya ve Fransa’daki savaşları yürütebilmek için gerekli parayı sağlamak amacıyla, çeşitli görüşte üyelerden oluşan parlamentolara ödünler vermek zorunda kalmıştır.
1086), toprakların, arazi sahiplerinin, mal ve mülklerinin, servetlerinin, toplam nüfusun, hayvanların, kaynakların ve vergi ödeyebilme yeteneğinin dökümünü veren tam bir araştırma ürünüdür. Bir Rus tarihçisi Do-mesday Book’u “Ortaçağ Avrupası’nın en önemli belgesi” diye tanımlamıştır. Britanya yönetim mekanizmasının tarihi, anayasasının tarihi kadar ilgi çekicidir.

XII. yy’ın kalıcı başarılarından biri, ele geçirilen toprakların parçalanarak, Normanlar arasında bölüştürülmesi oldu. Yeni kurulan yüksek kilise görevlileri meclisi de bu olaya katkıda bulundu: Kendilerine ayrılan alanlarda manastırlarını kurdular; çevredeki toprakları ekip biçtiler; tepelerde ve çayırlarda büyük sürüler halinde koyun beslemeye giriştiler. Koyun yetiştiriciliğinin hızla gelişmesiyle, İngiltere, Felemenk ve İtalyan kumaş sanayisine en kaliteli yünü sağlayan başlıca ülke oldu. Hükümetin kolayca vergilendirdiği yün ticareti, Orta-çağ’da İngiltere ekonomisinin temel direği haline geldi. Kilise ve devlet. Kurdukları sağlam ve etkili yönetim mekanizmasının yanı sıra, Normanlar kiliseyi de ıslah ettiler. Dinde yeni düzenlemeler yapmaları için Lanfranc ve Aziz Anselmus gibi kişileri görevlendirdiler; ülkenin her yanında görkemli katedraller, manastırlar kurdurdular ve bütün ülkeyi denetleme olanağı veren şatolar yaptılar. Sonuçta, bu merkezlerden başlayarak feodal birtoplum örgütlendi: Toprakların çoğunu ellerinde tutan Norman derebeylerine halk hizmet etmekle yükümlüydü. Buna karşılık feodal beyler de, krala bağlılık göstermek ve hizmetinde olmak zorundaydılar.

Kilise reformu yönetim üstünde hak iddia eden yüksek kilise görevlileri ile devlet görevlileri arasında sürtüşmeye yol açınca, hem ülkeyi 1087-1100 yılları arasında yöneten VVilliam II, hem de 1100-1135 yılları arasında yönten Henry I, Aziz Anselmus’la çatıştılar. Kilise-devlet anlaşmazlığı daha sonra, 1154-1189 arasında ülkeyi yöneten Henry II ile Canterbury başpiskoposu
Thomas Becket döneminde yeniden kızıştı. Henry’nin dört şövalyesinin Becket’i öldürmesi (1170) Avrupa’da bir dehşet havası estirince, Henry kilisenin ayrıcalıklarını onaylamak zorunda kaldı. Aslında gerçek bir Norman olmasına karşın en büyük İngiliz azizi sayılmaya başlanan Becket’in gömüldüğü Canterbury manastırı, bir hac yerine dönüştü.

Etki alanının genişlemesi. Henry II yalnızca İngiltere ile Normandiya’nın değil, Fransa’daki geniş Anjou topraklarının da vârisiydi. Akitanya prensesi Eleanor’la evlenerek Akitanya’yı da yönetimi altına alması sonucunda, İngiltere’nin Fransa üstündeki ilgisi daha da yoğunlaştı.

Bu arada, güçlü Norman asker sınıfı, anayurda daha yakın yerlerde yayılmacılık hedeflerine yöneldi. İskoç-ya’ya yerleşen Normanlar, zamanla ülkede feodal bir yapı oluşturdular. Sonuçta bir Norman ailesi olan Stu-artlar, İskoç tahtını ele geçirdiler (1371). Norman baronları Güney YVales’in büyük bir bölümünü de ele geçirdiler. Ayrıca, ikinci Pembroke kontu Richard de Cla-re, 1170’te bir Anglo-Norman ordusunun başında, Kelt İrlandası’nı ele geçirmeye girişti. Bunun sonucunda Fitzgeraldlar, Butlerlar, Burkeler gibi Norman-Kelt derebeyi aileleri ortaya çıktılar ve İngiltere adına İrlanda’nın büyük bir bölümünde egemenliği ele geçirdiler. Yasal ve anayasal gelişmeler. Güçlü bir feodal monarşinin sağladığı iç barış sayesinde İngiltere’de çok sağlam ve birbirinden farklı bir toplum filizlenmeye başladı (hükümdar güçlü olmadığı zaman -Stephen ve daha sonra John ile Henry III dönemlerinde olduğu gibi- bir kargaşa dönemi ya da Baronlar Savaşı gibi çarpışma süreçleri yaşanıyordu). Henry II, feodal mahkemelerin üstünde yeralan krallık yargı sisteminin geliştirilmesine büyük önem verdi. Böylece, krallık yargıçlarının kararlarına dayanan bir sistem olan Common Law, ülkenin her yerinde geçerli kılındı. Roma hukukunun ve kilise yasalarının tam tersine, krallık yasası İngiliz halkının geleneklerini ve içgüdülerini yansıtmaktaydı. Ranulf de Glanvill (öl. 1190) ve Henry de Bracton {öl. 1268) gibi Norman hukukçuları yasaların derlenip, bir sisteme bağlanmasına yardımcı oldular. Yasaların esnekliği ve kolayca benimsenebilir olması, sonradan dünyanın her yerindeki (özellikle ABD’deki) İngilizce konuşan halklar arasında da benimsenmelerini sağladı.

1215’te Magna Carta’nın kabul edilmesiyle, anayasa konusunda önemli bir adım atılmış oldu. Feodal hakların keyfi olarak çiğnenmesine karşı bir güvence niteliği taşıyan Magna Carta’yı baronlar ve kilise, 1199-1216 arasında hüküm süren kral John’a binbir güçlükle kabul ettirmişler, belgeyi imzalamak zorunda kalan kralın durumu, Normandiya kaybedilince büyük ölçüde zayıflamıştı. Magna Carta’nın aslında kısıtlı olan bazı özgürlükler getirmesi, sonradan büyük özgürlüklerin yolunu açtı. MagnaCarta, özellikle Parlamento’nun gelişmesi sonucunda, zamanla daha çok önem kazandı.

Sonradan İngilizce konuşulan ülkelerin aşağı yukarı tümünde benimsenecek olan Parlamento kurumu, aslında, krallık meclisinin (curia regis) bir uzantısıydı. Burada kral, ülkesinin her yanından gelen temsilcilerle düşünce alışverişinde bulunurdu. 1216-1272 arasında krallık yapan Henry III ile soylu sınıf arasındaki “Baronlar Savaşı” (1265) sırasında, baronların önderi Simon de Monfort bir meclis topladı. Bu meclis her ilden gelen yerel şövalyelerin yanı sıra, merkez ilçelerin orta sınıfından kişileri (burjuvalar) de içeriyordu. Böylece bütün ülke ilk kez temsil edilmiş oluyordu. O tarihten sonra, özellikle para toplanmasını gerektiren dış savaşlar ya da ayaklanmalar gibi olağanüstü durumlarda, bu temsilcilerin düşüncelerine başvurulmaya başlandı.

Yüzyıl Savaşları sırasında İngilizlerin, Poitiers’de, Fransızlara karşı kazandıkları büyük zaferi (19 Eylül 1356) canlandıran bir tablo. Savaşta Fransa kralı Jean II tutsak düşmüştür.
Bu tutum zamanla, Parlamento’da alt sınıfları, yani para toplamakla görevlendirilenleri (şövalyeler ve burjuvalar) güçlendirdi. Parasal güç onlara bir bakıma yönetimi denetleme yetkisi verdiği için sonuçta yürütmede söz sahibi oldular. Aradan yüzyıllar geçtikten sonra, Avam Kamarası yürütmeyi belirleyen güç oldu ve bu sisteme “parlamenter yönetim” adı verildi. Parlamenter yönetimin kökeninde ve temelinde her zaman başkalarını temsil etme hakkı yattığından, bu Ortaçağ kuru-mundan temsili hükümet düşüncesi doğdu. Bu da İngilizce konuşan halkların bütün dünyanın siyasal uygulama alanına ve düşünce biçimine getirdiği en büyük katkı oldu.

Kültürdeki gelişmeler. Ortaçağ’dan kalma başka bir kurum da üniversitelerdir. Ortaçağ İngilteresi’nde iki üniversite vardı. Monmouthlu Geofrey Historyofthe Kings of Britain’i (Britanya Krallarının Tarihi) XII. yy’da yazdığında, Oxford zaten bir öğrenim merkeziydi. Bu yapıt Kral Arthur destanını Avrupa edebiyatına ve sanatına kazandırdı. 1160 yıllarında Oxford’da bir üniversite oluşturduktan sonra, XIII. yy. başlarında Oxford’dan ayrılan bir grup Cambridge’de başka bir üniversite oluşturmaya koyuldu. Ortaçağ Oxfordu Avrupa’nın büyük üniversitelerinden biri, yetiştirdiği Roger Bacon, John Duns Scotus ve Ockhamlı VVilliam gibi filozofları Avrupa’nın en ünlü düşünürleriydi.
XIII. yy. İngilteresi’nin kültürü, Ortaçağ kültürünün doruk noktası gibi görülebilir. Bu yüzyılda yalnızca üniversiteler kurulmakla kalmamış, yeni tarikatlar (domini-ken ve fransisken tarikatları felsefi düşünceye büyük katkıda bulunmuşlardır) da doğmuş, VVestminster kilisesi ve Salisbury katedrali gibi, çağın mimarlık alanındaki en başarılı yapıtlarından bazıları gerçekleştirilmiştir. Yayılmacılığın dirilişi. Edvvard I dönemi (1272-1307), kralın hukuksal üstünlüğünü daha çok güvence altına alan büyük yasal reformlar gerçekleştirilmesi açısından önemlidir. Ayrıca, Edvvard’ın VVales ve İskoçya’ya karşı askerî seferler düzenlemesi sonucu, bu dönemde yayılmacılık yeniden dirildi. Kuzey VVales’in dağlık bölgelerini ele geçiren kral, burada sınır boyunca bir dizi görkemli şato yaptırdı (bunların en ilgi çekicisi tahtın vârisi veliaht prensler için yaptırdığı Caernarvon şatosudur). Edvvard ayrıca, İskoçya’yı da topraklarına kattıysa da, çok geçmeden Bannockburn Savaşı’nda (1314) Robert I komutasındaki İskoçlar, elde ettikleri zaferle bağımsızlıklarını da kazanmış oldular.

1347-1349 arasında “kara ölüm”ün (hıyarcıklı veba) İngiltere nüfusunun dörtte birini yok etmesi, feodal toplumu temelinden sarstı. Köylüler ve esnaf emekleri karşılığında daha yüksek ücretler istemeye koyuldular. Sonuçta bu hoşnutsuzluk bir köylü ayaklanmasının (1381) patlak vermesine yol açtı.

1327-1377 arasında krallık yapan Edvvard lll’ün, atalarının Fransız toprakları üstündeki hak iddialarını yinelemesi, Fransa’yla Yüzyıl Savaşları’nı başlattı. Barışçı ve sanatsever Richard U’nin hükümdarlığı döneminde (1377-1399) savaşa bir süre ara verildi. İngiliz edebiyatı Geofrey Chaucer’ın yapıtlarıyla yeni boyutlara ulaştı. Ama Richard çok geçmeden kuzeni ve Lancaster sülalesinin kurucusu, Henry IV (1399’dan 1413’e) tarafından tahttan indirildi. Henry IV’ün oğlu Henry V, krallık dönemi boyunca (1413-1422), Fransa üstündeki hak iddialarını yineledi ve Fransızlar’ı Azincourt Savaşı’nda (1415) yenerek, Fransa tahtının vârisi olma hakkını elde etti.

Lancasterler-Yorklar savaşımı. Henry V’in genç yaşta ölmesi ve çocuk yaştaki oğlu Henry Vl’nın tahta çıkmasından sonra, Fransa’da Jeanne d’Arc’m ortaya çıkmasıyla, savaş İngiliz istilacıların aleyhine döndü. 1450’de İngilizler, Calais (1558’e kadar ellerinde tuttular) dışında, Fransa’daki bütün topraklarını yitirdiler. Bu olaya Henry Vl’nın yeteneksizliği de eklenince Lancaster ve York aileleri arasında başgösteren iktidar savaşımı “İki Gül Savaşı”yla noktalandı.
(Üstte)ıHenry VIITin, 1520’de, Fransa kralı François l’le Altın Çadırlı Ordugâh’ta buluşmasını canlandıran bir resim. Adı, Fransa kralının üstüne altın işlemeli bir kumaş gerilmiş çadırından kaynaklanan bu görüşme başarısızlıkla sonuçlanmıştır.(Sağda) Elizabeth I, Ispanya ve Fransa’yı birbirine düşürmek için uyguladığı ustalıklı manevralarla, İngiltere’nin gücünü büyük ölçüde artırmıştır. Elizabeth I, “Bakire Kraliçe” lakabıyla anılırdı.

ngiliz gemilerini, Kuzey Carolina ile Avrupa arasındaki Roanoke adasına yaklaşırlarken gösteren bir tablo. Yeni Dünya’da ilk İngiliz yerleşmesi 1585’te Roanoke’da kurulmuş, ama 1591’de ortadan kalkmıştır.
Bu savaşlar (1455-1485) ülke yönetimini önemli ölçüde sarstıysa da, toplum yaşamını kesinlikle tedirgin etmedi. Yün sanayisi gelişmesini sürdürürken, yün üretiminin yanı sıra East Anglia ve West Country’nin bazı kesimlerinde kumaş üretimine geçildi. Refahın hızla artmasını York, Norvvich ve Bristol gibi bazı merkezlerdeki büyük kiliseler ve hükümet binaları yansıtırken (bu yapıların dikey gotik üslubu, İngiliz sanatının dünya mimarlık sanatına önemli katkısıdır), edebiyatta da büyük bir gelişme izlendi ve Sir Thomas Malory, İngiliz düzyazısının anıtlarından biri olan Kral Arthur çevrimini ortaya koydu.

Lancaster sülalesinin vârisi Henry Tudor’un 1485’te Bosvvorth Field’de Richard lll’e karşı kazandığı zaferle bu anlaşmazlık sona erdi. Yeni kral Henry VII, Ric-hard’dan önce krallık yapmış olan Edvvard IV’ün kızı York prensesi Elizabeth’le evlenerek iki aileyi birleştirdi.

ULUS DEVLET: 1485-1688

Henry Vll’nin VVales bölgesinden bir Tudor olması, VVales bölgesinin İngiltere’yle birleşmesini sağladı ve bu karar Birleşme Yasası’yla (1536) resmîlik kazandı. İllere bölünerek yeniden düzenlenen VVales bölgesi, yerel yönetimler yoluyla İngiliz sistemine bağlandı. Ülkede sulh yargıçları olarak görev yapan orta sınıf üyelerine Parlamento’da temsilcilik hakkı verildi. Dinsel devrim. Uzak görüşlü Henry VII, John Cabot’un Bristol’den Kuzey Amerika’ya yaptığı ilk yolculukları desteklemişti. Ancak, Henry Vlll’in İngiliz dinsel reform hareketlerine öncelik vermesi nedeniyle bu erken keşiflerin meyveleri hemen toplanamadı. Henry’nin dinde devrim yapma isteği, aslında ilk karısı Aragon prensesi Catherine’den boşanmak istemesinden kaynaklan-dıysa da, yetenekli başdanışmanı Thomas Cromvvell’in ustaca manevraları sayesinde denetimli bir devrime dönüştü. Roma kilisesiyle bağlarını koparan Henry VIII, kiliseyi devlete bağladı; manastır sistemine son verdi ve kilisenin bütün mülklerine krallık adına el koydu. Satılan kilise mülklerinin, şövalyeler ile orta sınıfın eline geçmesi, ekonomik güçlerini büyük ölçüde artırarak, Avam Kamarası aracılığıyla daha çok siyasal yetki istemelerine yol açtı.

Elde edilen gelirin büyük bir bölümü de, “ulus devleti” güçlendirmek için kullanıldı. Güçlü bir donanma kuran Henry VIII, bütün Manş kıyısını kalelerle tahkim et-
tirdi. Edvvard VI döneminde bütün hızıyla sürdürülen ve Mary I döneminde durdurulan dinsel devrim konusundaki savaşım, Elizabeth l’in uzun ve başarılı hükümdarlığı döneminde (1558-1603) yeniden başlatıldı. Bu yıllarda anglikan kilisesi kalıcı kişiliğini kazandı. Elizabeth çağı. Bu iş çözümlendikten sonra, Elizabeth çağında İngiliz gezginleri Sir Francis Drake ve Thomas Cavendish, Atlas okyanusunun karşı kıyılarına yeniden yolculuğa çıkma olanağına kavuştular. İspanya’nın Yeni Dünya’daki tekeline engel olmak için büyük çaba harcamaları, Antiller’de ve başka yerlerde bazı çatışmalara yol açtı. Sir Humphrey Gilbert ve Sir VValter Ra-leigh Kuzey Amerika’da (Virginia sömürgesi) İngiliz yerleşme yerleri kurmak için başlatılan harekâtın önderleri oldular; 1583’te Nevvfoundland’ı ele geçirip, 1585’ten başlayarak Roanoke adasına (günümüzde Kuzey Caro-lina’da) İngiliz göçmenleri yerleştirmek için çeşitli girişimlerde bulundular. Düzenlenen birçok seferle Amerika kıyıları keşfedildi; bu arada bazı gezginler Çin’e ve Uzakdoğu’ya kuzeybatıdan bir geçit aramak için Davis boğazına ulaştılar.

Kuzeydoğu geçidini aramaya yönelik seferlerse, doğrudan Rusya’ya ulaşan deniz yollarını açtı. Hazar denizine ve İran’a uzanan Rus ticaretinde İngilizlere bazı ayrıcalıklar tanındı. 1580’den başlanarak Akdeniz’e yapılan düzenli keşif seferleri, Osmanlı devletiyle ve Ortadoğu’yla doğrudan ticaret olanağını sağladı. 1600’de, Ümit burnu çevresine ticaret seferleri düzenlemek amacıyla İngiliz Doğu Hindistan Şirketi etkinlik göstermeye başladı. Bu başlangıç noktalarından yola çıkılarak, Doğu’da İngiliz ticareti hızla geliştirildi.

İspanya öteki Avrupa ülkelerini Yeni Dünya’dan uzak tutmaya kararlıydı. Üstelik, Hollanda’da İspanyol yönetimine karşı başlayan ayaklanmayı bastırma çabaları, yakındaki İngiltere için doğrudan bir tehdit oluşturuyordu. Öte yandan, İspanya kralı Felipe II, Elizabeth l’e karşı ayaklananları desteklemekteydi. Bu etkenler İngiltere ile İspanya arasında 1585’ten 1604’e kadar sürecek uzun bir savaşın tohumlarını attı. İspanyol donanması “Yenilmez Armadada”mn ağır bir yenilgiye uğratılması (1588), İngiltere’nin denizlerdeki egemenliğini vurgularken, Elizabeth çağına da yurtseverlik ruhu aşıladı. Bu ruh, edebiyat ve resim sanatına, genel kültür rö-nesansına, başta kozmografya ve denizcilik çeşitli bilim dallarındaki gelişmelere yaratıcı biçimde yansıdı. VVilliam Shakespeare ve öbür tiyatro yazarlarının yapıtları, Elizabeth çağını tiyatro tarihinin en çarpıcı dönemi haline getirdi.

İspanya’yla çatışma döneminde, halkının büyük bölümü katolik kalmayı sürdüren İrlanda, bir çıban başı olmayı sürdürmüştü. Kraliçe Elizabeth bu nedenle İrlanda’yı gün geçtikçe daha çok denetim altına almaya girişti. Bu işlem Ulster’in İngiliz topraklarına katılmasıyla tamamlandı.JamesI tahtajçıktıktan sonra da,İrlanda’ya yerleştirilen İskoçyalı göçmenler, tarım işletmeleri kurmaya başladılar.

İrlanda’da tarım işletmeleri kurulmasından başarılı sonuçlar alınması, Kuzey Amerika’nın sömürgeleştirilmesi için bir işaret oldu. İspanya’yla savaş sona erdikten (1604) sonra, Londra Şirketi, ardından da Virginia’da Ja-mestovvn kenti (1607) kuruldu. Nevv England bölgesini sömürgeleştirme çalışmaları başlatıldı. Ama Amerika kıtasındaki gerçek sömürgeleştirme hareketi, 1620’den, özellikle de 1630’dan sonra, büyük topluluklar halinde püritanların yerleşmesiyle başladı. Birleşme ve bölünme. Stuart sülalesinden İskoçya kralı James Vl’nın James I unvanıyla İngiltere tahtına çıkması (1603), İskoç ve İngiliz tahtlarını kendiliğinden biraraya

İSKOÇYA
Parlamentoya sıcak bakan bölgeler
Krallığa bağlı bölgeler
Belli bir eğilimi olmayan bölgeler
ÛENIZI
Marston Moor { Preston • <644 16431648 _ [HUİI1643
getirdi. İki kralllığın resmen birleşmesi ancak 1707’de gerçekleşecekse de, bütün Büyük Britanya, bir İskoç sülalesinin yönetimi altında birleşmişti. Ancak, üç krallığı tek bir ölçütle yönetmenin olanaksızlığı hemen kendini gösterdi. Her şeyden önce bu ülkelerin dinlerinin farklı olması, siyasal ayrımlar yarattığı için, XVII. yy. boyunca sık sık anlaşmazlıklara, iç savaşlara ve ayaklanmalara yol açtı.

İngiltere’nin büyük çoğunluğu anglikandı. John Knox’un çalışmaları sonucunda calvinci reform hareketini benimseyen iskoçya, ezici bir çoğunlukla presbi-teryen olmuştu. İrlanda’ysa, İskoçya’nın presbiteryenli-ğini kabul eden kuzeydoğu kesimi dışında, katolik olarak kalmıştı.

Ayrıca, her ülkede dinsel-siyasal bölünmeler de vardı. En dinamik akımı oluşturanlar İngiltere’deki püritan-lardı. Presbiteryen temeline dayanan bir kilise isteyen püritanlar, azınlıkta olmalarına karşın, İngiltere’nin doğu kesiminde gün geçtikçe güçlenmekteydiler. Her geçen gün büyüyen kentli orta sınıf içinde, özellikle de Londra’da (kentin ticareti ve parasal kaynakları püritan-ların elindeydi) seslerini duyurmaktaydılar. Hattâ, yandaşları Avam Kamarası’nda çoğunluğu ele geçirmeyi başarmışlardı. Püritanların önderliğini, Cambirdge Üniversitesi üstlenmişti; Üstelik, püritan parlamenterlerin New England’da, ve özellikle de İskoçya’da, çok sayıda müttefiki vardı.

Anlaşmazlık, sonunda, iç savaşa dönüştü. Püritanlar, savaşın birinci evresinde (1642-1646) İskoç presbiter-
Haritada, İngiliz iç Savaşı’hin (1642-1651) başlıca çarpışmaları ve kral ile Parlamento arasındaki savaşımın başlangıcında İngiliz illerinin siyasal eğilimleri gösterilmiştir. Savaşı Parlamento yandaşlarının kazanması ülkede cumhuriyet rejiminin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
1 H <

LostvvıJ^el 1 jfiDartmouth

\J 1643 KRALLIKLA PARLAMENTO ARASINDAKİ İÇ SAVAŞTA İNGİLTERE__
yenlerinden yardım istemek zorunda kaldılar ve angli-kan kilisesinin presbiteryen kültü ilkeleri doğrultusunda düzenlenmesini öngören bir anlaşma yapıldı. Püritan-ların ekonomi, askerî güç ve donanım açısından kaynakları çok daha üstündü. Ama kendi aralarında bölünmüşlerdi: Presbiteryenlere karşı “bağımsızlar” (dinsel özgürlük yanlıları); ılımlılara karşı radikaller; Oliver Cromvvell’in başında bulunduğu orduya karşı Parlamento. Yenik kral Charles’ın İskoçlarla ittifaka girmesi, iç savaşın ikinci evresini başlattı (1648); ama Charles yeniden yenilgiye uğradı ve yetkilerini elinde topladığı Parlamento’yu etkisiz duruma getiren Cromvvell tarafından yargılatılarak öldürülmesi, bütün uzlaşma yollarını ortadan kaldırdı.

Bundan sonra ordu, İrlanda’daki kralcıları baskı altına almaya girişti (1649-1650). Kralcıların ve katoliklerin toprakları büyük ölçüde ellerinden alınarak Crom-vvell’in askerlerine ve gönderdiği göçmenlere dağıtıldı. Bunlar, İrlanda’yı 1922’ye kadar denetimleri altında tutacak protestan toplumunun çekirdeğini oluşturdular. Presbiteryen İskoçlar ayaklanarak, Charles II yönetiminde monarşiyi yeniden kurmak için İngiltere’yi istila ettilerse de, hem Dunbar’da (1650), hem de Worces-ter’de (1651) Cromvvell karşısında yenilgiye uğradılar. İskoçya işgal edilip, zorla İngiltere’yle birleştirilirken, İngiltere, İskoçya ve İrlanda önce “Commonvvealth”, daha sonra da “Protektora” adı verilen bir cumhuriyete dönüştü ve Cromvvell “İngiltere Protectoru” unvanını alarak başa geçti.

Cumhuriyet ve krallığın yeniden kurulması. İngiliz cumhuriyetinin dinamikliği, saldırgan yayılmacılığında olduğu kadar, karadaki ve denizdeki askerî etkinliklerde de görüldü. Püritanlar önceleri sömürgecilikten ve emperyalist girişimlerden yanaydılar. İngiliz-Hollanda savaşlarının birincisi (1652-1654), ticaret ve deniz üstünlüğünü elde etmek için yapıldı ve sonuçta eşitlik sağlandı. Ayrıca Cromvvell, hem Antil denizinde hem de Akdeniz’de İspanya’ya karşı yeni bir savaş başlattı.

Ne var ki, Cromvvell’in orduya dayalı diktatörlüğünün kalıcı olması olanaksızdı: Ülkede küçük bir azınlığa dayanıyor, ulusun kaynaklarını sömürüyor ve Cromvvell’in kendisiyle birlikte sona ermesi bekleniyordu. Öte yandan, Cromvvell yönetiminin sürmesi için sivil bir taban da bulamıyordu. Krallığın ve Parlamento’nun yeniden kurulması kalıcı bir çözüm için tek umuttu.
Parlamento’da yargılanarak 1649’da boynu vurulan kral Charles I, tahttan indirilmeden idam edilen tek İngiliz hükümdarıdır. Charles I, komuta ettiği kralcı kuvvetlerin yenilgiye uğramasından sonra, bir İskoç ordusunu gizlice yardıma çağırarak, bir daha yenilince, canından olmuştur.

büyük yetkiler tanınması için bazı girişimlerde bulundu. Bu tutumu henüz kurulan VVhig ve Tory partilerinin önderlerinin ona karşı birleşmesi sonucunu doğurdu. Partilerin soyluları, James’in damadı olan, HollandalI ve protestan Orange dükü YVilliam’ı, VVilliam III unvanıyla James’in yerine İngiltere tahtına çıkmaya çağırdılar. Bu iş “Şanlı Devrim” (1688) diye anılan hareketle noktalandı.

İngiltere’de alınan bu karar, bir kez daha İrlanda’da savaşa yol açtı. James’ı destekleyenler 1690’da Boyne Savaşı’nda yenildiler. İskoçya’da presbiteryenliği İs-koçya’nın ulusal kilisesi olarak tanıyan bir antlaşma imzalandı. Bu da daha önceki Birleşme Yasası’nın (1707) yürürlüğe girmesini sağladı. Böylece ekonomi ve sö-mürgeleşleştirme girişimlerinde İngiltere’yle eşit ortaklık hakları elde eden Iskoçya’ya, Parlamento’da temsil edilme hakkı da tanındı. İskoçlar böylece, gün geçtikçe
(Üstte) 1776’da Bağımsızlık Bildirgesi’nin benimsendiği haberini alan New Yorkluların, kral George lll’ün at üstünde bir heykelini devirişlerini canlandıran bir resim.
(Sağda) Waterloo Savaşı’nı (18 Haziran 1815) canlandıran bu tabloda, bir İngiliz piyade birliğinin, bir Fransız süvari saldırısına karşı koymaya çalışması görülmektedir.
Cromvvell’in ölümünden (1698) sonra, yerine oğlu Richard geçtiyse de, kralcılar ve parlamento 1660’ta Charles ll’yi yeniden tahta geçirmek için anlaştılar. Bu hareket egemen sınıfların ve anglikan kilisesinin yeniden yapılanmasını sağladı. Böylece “Püritan devrimi”nin başarısızlığı kanıtlanmış oldu. O tarihten sonra püritanlık, anglikan kilisesine bağlı olmayan kişilerin azınlık mezheplerinden birine dönüştü.

Yeniden kurulan Stuart yönetimi, taht ile Parlamento arasında bir uzlaşma sağlama temeline dayanıyordu. Korkunç iç savaş en azından bu dengeyi sağlamayı başarmıştı. Saray yürütme gücünü elinde tutmayı sürdürüyordu; ama ülkeyi, Parlamento’nun desteğine dayalı olarak yönetmek zorundaydı. Bu iş çözümlendikten sonra, ulusun egemen sınıfları, gün geçtikçe gelişen ticaret ve deniz taşımacılığı çıkarlarını göz önünde tutup, denizaşırı sömürgelere ticari amaçlı seferleri yeniden başlattılar.

İkinci İngiliz-Hollanda savaşı (1664-1667), İngilizle-rin Kuzey Amerika’daki gün geçtikçe büyüyen sömürgeleri zincirine New York’u da ekledi. Hindistan’daki Ingiliz şirketleri -özellikle Kalküta, Madras ve Bom-bay’dakiler- İngiliz yönetimine bağlı bölgelerin genişlemesine önayak oldular.

1685’te, Charles tl’nin yerine tahta çıkan James II, izlediği katolikleştirme politikasıyla siyasal ve dinsel dengeyi tersine çevirmeye başladı: Katolikti ve krala daha
büyüyen imparatorlukta yönetim ve ticarete katılma olanağını buldular.

İMPARATORLUK VE SANAYİ DEVRİMİ: 1688-1837

İngiliz siyasetinin temel ilkesi, başkalarının bağımsızlığını tehdit edecek kadar güçlenen harhangi bir devlete karşı güç dengesini korumaktı. Büyük Britanya bu ilkeyi önce İspanya kralı Felipe ll’ye, daha sonra da Fransa kralı Louis XIV’e karşı uygulayarak kendi güvenliğini korudu.

Fransız savaşları ve Amerikan devrimi. Büyük Britanya, Louis XIV’e karşı savaşlara katılmaya Büyük İttifak Sava-şı’yla (1689-1697) başladı. Bunu, daha büyük çaplı bir savaş olan İspanya Veraset Savaşı izledi. Louis’nin İspanya İmparatorluğu üstünde torunu Felipe V için veraset hakkı iddia etmesinden sonra, 1702’de başlayan İspanya Veraset Savaşı’nda, Birinci Marlborough dükü John Churchill, birbiri ardına zaferler kazandı (özellikle 1704’te Bavyera’da Blenheim Savaşı). Utrecht barışıyla (1713) Fransa’ya bazı yaptırımlar uygulandı. Buna karşılık, Bourbon sülalesinin İspanya tahtını ele geçirmesi, yeni ittifaklara ve Fransa ile İspanya’nın Büyük Britanya ve müttefiklerine karşı çarpıştıkları savaşlara yol açtı.

1714’te son Stuart hükümdarı kraliçe Anne’in ölümü üstüne, taht Hannover seçici prensi George l’e geçti. James ll’nin soyundan gelenleri destekleyenlerin başlattığı ayaklanmalara (1715-1745) karşın Hannover sülalesinin tahtı elinde tutmayı başarması, Büyük Britan

ya’nın Avrupa’nın sorunlarıyla ve savaşlarıyla daha yakından ilgilenmesine neden oldu.

Avusturya Veraset Savaşı’mn (1742-1748) çok az değişiklik yaratmasına karşılık, Yediyıl Savaşı’nda (1756-1763) önemli başarılar elde edildi. Üstün deniz gücünü kullanan Büyük Britanya, Yaşlı VVilliam Pitt’in akılcı yönetiminde, Kanada’yı kazandı (1760) ve Hindistan’da Fransız yönetimini ortadan kaldırdı. Bu başarılarla, Kuzey Amerika’nın büyük bölümünü içeren ilk Britanya İmparatorluğu, en parlak dönemini yaşadı.

Ancak, Fransız Kanadası’nın yarattığı tehlikenin kalkması üstüne, Amerika’daki sömürgelerde bağımsızlık rüzgârları esmeye başladı. Londra hükümetinin savaş harcamalarının bir bölümünü vergiler yoluyla Amerika’daki sömürgelere yükleme kararı alması, sömürgelere temsil edilme hakkı verilmemesine karşın vergiler konması, şiddetli protestolara yol açtı. İçinden çıkılmaz anlaşmazlık ortamı Amerikan Bağımsızlık Savaşı’yla noktalandı ve sonunda İngiltere, Amerika Birleşik Devletlerinin bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı (1783).

Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda Fransa’nın Amerika’daki sömürgelere yardım etmesini unutmayan Büyük Britanya, on yıl sonra yeniden Fransa’yla savaşa girdi. Britanya’nın deniz üstünlüğü, Napolyon’un İngiltere’yi istila etmesini güçlükle de olsa önleyerek, Fransa’nın Avrupa üstündeki egemenliğine son verdi.

Amerika’daki savaşın doğurduğu bunalım sırasında ingilizler’in Hindistan’daki yönetimini, genel vali War-ren Hastings ayakta tutmayı başarmıştı. Türk-Hint İm-paratorluğu’nun çökmesiyle doğan boşluğu Büyük Britanya doldurdu ve zamanla İngiliz hükümeti Doğu Hindistan Şirketi’nden yönetim sorumluluğunu devraldı. Napolyon’a karşı yapılan savaşlar sona erince, İngiltere HollandalIlarla savaşarak ele geçirdiği Kap sömürgesini (Güney Afrika) imparatorluğa kattı ve Kap’ı Hindistan yolu üstünde bir iskele olarak kullanmaya başladı. Ekonomik gelişmeler. Büyük Britanya’nın topraklan üç kat büyük, nüfusu da iki kattan çok olan Fransa’yı yenmesine bazı iç gelişmeler olanak sağlamıştı. İskoçya ticaret, tarım ve imalat sanayisi alanlarında hızla gelişmekteydi. XVIII. yy. sonlarında ve XIX. yy. başlarında Edinburgh, dönemin parlak kültür merkezlerinden biri haline gelmişti. İrlanda’da da Dublin önemli bir kültür merkeziydi.

1814’te yapılmış bu resimde Yorkshire’da bir maden işçisi, arka planda bir dekovil demiryoluyla ve buhar gücüyle çalışan küçük çekici aracıyla canlandırılmıştır. Dönemin teknolojik gelişmeleri Büyük Britanya’yı bir yandan dünyanın ilk sanayileşmiş ülkesi haline getirirken, bir yandan da ülkenin toplumsal sorunlarını ağırlaştırmıştı.
İngiltere, sanayi devrimi sayesinde müthiş birgüç geliştirmişti. Sanayi ve üretimin her dalına mekanik güç uygulamaktaydı. Yorkshire dokuma sanayisinde birinci sıraya yükselmiş, Amerika’dan getirtilen ham maddeyi işleyen Lancashire, pamuklu kumaş yapımında dünya merkezlerinden birine dönüşmüştü. İrlanda’nın kuzeydoğusundaki Belfast da, keten kumaş sanayisinin merkeziydi.

Bu arada ulaşım bağlantıları, kanal ağları ve yeni bir yol sistemi aracılığıyla geliştirilirken, Büyük Britanya’nın çeşitli kesimlerindeki büyük kömür ve demir rezervleri, çelik üretimi başta, ağır sanayinin gelişmesine yol açtı. Buhar gücünden yararlanılması madencilikte bir devrim yaratırken, çok geçmeden buharlı lokomotifin bulunmasına yol açacak demiryollarının gelişmesini sağladı. Daha sonra da çelik üretimi, gemi yapımında devrim yarattı.

Bir yandan da tarım geliştirildi ve toprakların büyük ölçüde çitle çevrilmesi ile tohum cinslerinin ıslah edilmesi sonucunda verim arttı; buhar gücünden tarımda da yararlanıldı. Bu gelişmeler nüfusun iki kat artmasına yol açarken, birçok kişi Amerika’ya ve Avustralya ile Yeni Zelanda’daki yeni sömürgelere göçtü.

Toplumsal ve siyasal değişiklikler. Ekonomik değişikliğin toplumsal ve siyasal sonuçlan çok derin oldu ve zamanla her iki adadaki toplumu da köklü biçimde değiştirdi. İrlandalılar kitleler halinde, sanayileşen Britanya adasına ve denizaşırı ülkelere göçtüler. Serpilip gelişen orta sınıf, toprak sahibi soylulara ve şövalyelere karşı çıkmaya hazırlanıp, siyasal, toplumsal, eğitimsel ve dinsel konularda olduğu kadar genel sağlık, ilaç ve beslenme gibi her alanda fırsatların genişletilmesini istemeye koyuldu.

Dinsel bir önder ve başarılı bir örgütleyici olan John VVesley’nin kurduğu metodist kilisesi, hem Büyük Britanya’da, hem de Amerika’da gün geçtikçe genişleyen alt sınıflar arasında hızla yayıldı. İngiltere kilisesi (anglikan) de “evanjelist” akımın etkisiyle yeniden düzenlendi. Evanjelistler 1807’de köleticaretinin,î1814’tede bütün İngiliz sömürgelerinde köleliğin kaldırılması çağrısında bulundular.

Orta sınıfın yönetimden pay istemesi, XVIII. yy. sonlarından başlayarak, bir siyasal reform hareketinin gelişmesine yol açtı. 1783-1801 ve 1804-1805 arasında başbakanlık yapan VVilliam Pitt, birçok alanda reformları destekledi. Ama devrimci Fransa’ya karşı uzun savaşımda düş kırıklığına uğradığından, 1782’de başlatmış olduğu, İrlanda’ya özerklik verilmesi için giriştiği etkinliği yarıda kesti. Kral George lll’ün katolik İrlanda halkına parlamentoda temsil hakkı tanınması yolundaki tasarıyı reddetmesi (1801) sonucunda, katoliklere temsil edilme hakkı 1829’a kadar tanınmadı; tanındığında da İrlandalılar arasında giderek artan huzursuzluğu yatıştırmak için çok geç kalınmıştı. İngiltere’deyse Reform Yasası (1832), parlamentoya seçilme hakkını genişleterek, orta sınıfa iktidarı paylaşma yolunu açtı.

Pek çok alanda (yönetim, yerel meclisler ve belediye meclisleri; Yoksulluk Yasası; halk sağlığını koruma; fabrika koşulları; vb.) reformlar gerçekleştirilmiş, eski üniversiteler üstündeki anglikan tekeli son bulmuştu ve yeni üniversiteler açılmıştı. Ama orduda, donanmada ve ortaöğretimde, hemenj hiçbir değişiklik yapılmamıştı.

VİCTORİA ÇAĞI VE YAKIN DÖNEM

Victoria çağında (1837’den 1901’e kadar kraliçelik yapan Kraliçe Victoria’nın adıyla anılır) ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan ikinci kez doruk noktasına erişildi. İngiliz dili ve edebiyatı etkisini dünyanın her yanma yaydı.

Liberal Parti başkant\William Ewart

Gladstone’u, devlet sorunlarını kraliçe Victoria’yla görüşürken canlandıran bir resim. Gladstone çoğunlukla kraliçeyle görüş ayrılığına düştüğünden kraliçe Victoria, daha çok Muhafazakâr Parti başkanı Benjamin Disraeli’yi yeğletniştir.

ABD’nin büyüyüp gelişmesi de Britanya’nın işine yaradı: “Demiryolu çağı” diye anılan bu süreçte, İngiliz girişimcileri içte olduğu kadar, ABD’de de demiryolları yaptılar.

Serbest ticaret ve yeni reformlar. Sanayi kesiminde çalışan sınıfın büyümesi daha ucuz yiyecek gerektirmeye başlayınca, 1846’da Tahıl Yasaları’nın onaylanması, serbest ticaret dönemini başlattı. Ne var ki, 1870 yıllarından sonra, demiryoluyla ve buharlı gemilerle ABD’den Büyük Britanya’ya çok büyük miktarda buğday getirilmesi, İngiliz tarımcılarını çok güç duruma düşürdü.

Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu’na karşı izlediği yayılmacı siyaset yüzünden patlak veren Kırım Savaşı (1854-1856), soylular yönetiminin becerisizliğini ortaya çıkardığı gibi, orduda reformu da hızlandırdı. Bu arada eski Tory partisini güçlendirmeye çalışan ve sir Robert Peel’in izinde yürüyen Benjamin Disraeli Muhafazakâr Parti’yi kurarken, VVhig Partisi zamanla, VVilliam Evvart Gladstone’nun önderliğinde Liberal Parti’ye dönüştü.

Reformların savunucusu Gladstone, İngiltere ve İrlanda’da eski rejimi parçalama görevini üstlendi. İrlanda Angligan kilisesini kapattırarak, köylü mülk sahiplerinden oluşan bir toplum yaratma umuduyla, topraklarında oturmayıp, kiraya veren mal sahiplerinin elinden topraklarını almaya başladı. İrlanda’ya özerk yönetim hakkı tanınması düşüncesini benimsedi. Ama Yönetsel özerklik Yasası tasarısını meclisten geçirme girişimini Liberal Birlikçi muhalefet baltaladı (1886 ve 1894’te). Gladstone, liberalizm ve yönetsel özerkliği, Güney Afrika dahil imparatorluğun her yanında savundu. Uygulamaları, Almanya’yı “kan ve kılıçla” birleştirerek gelecekte büyük tehlikelerin doğmasına neden olacak çağdaşı Otto von Bismarck’ın uygulamalarıyla taban tabana çelişiyordu.

Bu dönemde, bir sınav sisteminin getirilmesi sonucu devlet memurluğunda kökten bir değişiklik yapıldı. Gün geçtikçe büyüyen orta sınıf için pek çok “devlet okulu” (aslında özel kuruluşlar) kuruldu. 1870’te ilköğretimde kalıcı bir ulusal sistem oluşturuldu. Ortaöğretimde aynı sistem ancak 1902’de yürürlüğe girdi. İmparatorluk. Hindistan’daki ayaklanma (1857), Doğu Hindistan Şirketi’nin Hindistan’daki yönetimine son verdi ve yönetim doğrudan İngiliz hükümetine geçti. İskoçların kalabalık bir azınlık oluşturdukları (pek çok siyasal önder de çıkardılar) Kanada’da, eyaletler 1867’de bir konfederasyon oluşturdular. Avustralya’da da 1901 ‘de buna benzer bir federal birlik kuruldu. Güney Afrika’da, Hollanda asıllı Boerler ile İngilizler ara-
sında işbirliği umutları, Boerler Savaşı’mn (1899-1902) patlak vermesiyle kesin bir başarısızlıkla sonuçlandı. İngilizler savaşı kazandılarsa da, Güney Afrika Birliği’nin kurucu anayasası (1910), Boerlere (Afrikanerler) geniş yetkiler tanıdı. XIX. yy. sonlarında Avrupa devletlerinin Afrika’yı paylaşması sayesinde Büyük Britanya, kıtanın başka kesimlerinde değerli sömürge toprakları elde etti.

Dünya savaşları. Büyük Britanya, deniz üstünlüğünün gölgesi altında yüzyıl boyu eşsiz bir güvenlik içinde yaşamıştı. Ama, yeni Alman İmparatorluğu’nun güçlü bir donanma kurma kararı, Büyük Britanya’nın varlığını ciddi olarak tehdit etmeye başladı. Çünkü İngiltere kendi nüfusunu beslemek için denizaşırı ülkelerden getirilen ürünlere bağımlıydı. Her şeyden çok bu durum, Britanya’nın Avrupa’nın işlevine kavuşmama siyasetine son vererek Fransa ve Rusya ile Üçlü İttifak(1904-1907) çerçevesi içinde biraraya gelmesine yol açtı.

Bu ittifakı izleyen Birinci Dünya Savaşı’nda (1914-1918), Büyük Britanya genç erkekler kuşağının büyük bir bölümünü yitirdi. Buna karşılık, savaş, ülke içindeki toplumsal ve siyasal gelişmeleri hızlandırdı. Savaş sırasında çeşitli sanayi kollarında çalışmaya başlayan kadınlar, önce sınırlı (1918), sonra da tam (1928) oy kullanma hakkı kazandılar. Gün geçtikçe şiddetlenen ulusçuluk kökenli devrimci eylemler ve sendikaların direniş hareketleri, İrlanda’nın birlikten ayrılmasına (1920) ve güneyde Özgür İrlanda Devleti’nin kurulmasına (1922) yol açtı. Savaş ayrıca, eski Liberal Parti’yi de parçaladı: 1922’de, David Lloyd George yenilgiye uğrayınca Liberal Parti dağıldı ve bir daha asla toparlanamadı. Yerini alan İşçi Partisi, önce 1924’te, sonra da 1929’da iktidara gelmeyi başardı.

Bu arada ekonomik çalkantılar yaygın sıkıntılara ve 1920 yıllarında sanayi kesiminde kargaşaya yol açtı. 1926’da genel greve gidildi. 1930 yıllarında bütün dünyayı etkileyen Büyük Ekonomik Bunalım sıkıntıları artırdı. Ramsay Macdonald’ın 1929’da kurmuş olduğu ikinci İşçi Partisi hükümeti, 1931’de bir koalisyona dönüştü. Çokgeçmeden de Muhafazakâr egemenliğine giren koalisyonlar 1945’e kadar ülkeyi yönettiler. ABD’li dul bir kadınla evlenebilmek için Edvvard VIll’in tahttan çekilmesi (1936), ekonomik sıkıntıların ve gün geçtikçe büyüyen Nazi Almanyası’nın yarattığ^tehlikenin geçici bir süre unutulmasını sağladıysa da, başbakan Neville Chamberlain’ın yatıştırıcı ödün verme siyasetinin başa-

İşçi Partisi’nin 1 920 yıllarındaki seçim

kampanyalarından biri için hazırlanan bu a fişte, Ramsay MacDonald, “barışsever” olarak sunulmuştur. Büyük Britanya başbakanı olarak üç dönem görev yapan

MacDonald, dış siyasette oldukça başarı göstermiş. Ama 1931’de Muhafazakârlarla bir koalisyon kurması, işçi Partisi’nin bölünmesine yol Z açmıştır.
THE HOPE OF THE WORLD
MACDONALD the PEACEMAKER

kinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’na karşı Büyük Britanya tek başına kaldığında, Sir VVİnston Churchill güçlü bir önderlik örneği vermiş, parmaklarıyla yaptığı zafer anlamına gelen “V” işaretiyle halkı çevresine toplayıp, ülkenin savaş ekonomisini düzenlemiştir.

rısızlığa uğraması sonucu, Eylül 1939’da Büyük Britanya Almanya’ya savaş açtı. Savaş döneminin başbakanlığını kısa bir süre sonra VVİnston Churchill üstlendi.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsız Hindistan ve Pakistan devletlerinin ortaya çıkmasını (1947) izleyen yirmi yıl içinde, yaklaşık bütün Büyük Britanya sömürgeleri bağımsızlıklarını elde ettiler. Ancak çoğu, İngiliz Uluslar Topluluğu (Commonvvealth) içinde kalarak, İngiltere’yle bağlarını bir bakıma sürdürdü.

Refah devleti. 1945’te savaş sona erince, İşçi Partisi’nin iktidara geldiği ülkede zaten, Birinci Dünya Savaşı öncesindeki Liberal Parti hükümeti emeklilik aylıklarını, sağlık ve işsizlik sigortalarını bir sisteme bağlamıştı. İkinci Dünya Savaşı sonrasının İşçi Partisi hükümetiyse, toplumsal hizmetleri büyük ölçüde yaygınlaştırdı; ödeme olanaklarına bakmaksızın herkes için tıbbi bakım sağlayan Ulusal Sağlık sistemini kurdu (1945). Ayrıca, İngiltere Bankası, kömür ve çelik sanayileri, ülkö içi ulaşım ve taşımacılık, vb. önemli kuruluşlar! kamulaştırıldı. Bu sanayi kollarının bazılarının birbirini izleyen Muhafazakâr Parti (1951-1964, 1970-1974, 1979-) ve İşçi Partisi (1964-1970,1974-1979) hükümetleri tarafından özelleştirilmesi, yeniden kamulaştırılması, sonra yeniden özelleştirilmesi, ekonomik istikrar açısından hiç de yararlı olmadıysa da, “refah devleti”nin toplumsal hizmetleri kurulmuştu.

1960 ve 1970 yıllarında Büyük Britanya, gün geçtikçe tırmanan ekonomik sorunlarla karşılaştı. Bunun nedenleri bir bakıma sömürge pazarlarını yitirmesinden, bir bakıma da yakın dönemde sanayileşen ülkelere hiçbir alanda ayak uyduramamasından kaynaklanıyordu. Britanya bunun üstüne, İngiliz Uluslar Topluluğu’yla bağlarını gevşeterek, 1973’te Avrupa EkonomikToplu-luğu’na (AET) girdi. Commonwealth’le ilişkiler, 196Ö’ tan sonra, Commonvvealth , üyesi ülkelerden İngiltere’ye göçlerin sınırlanmasıyla daha da gevşedi. Thatcher’lı ve Major’lı yıllar. 1980 yıllarında Büyük Britanya, MargaretThatcher’ın başbakanlığında, güçlü bir Muhafazakâr hükümet tarafından yönetildi. Önceki hükümetlerin siyasetlerini benimseyen Thatcher, kamulaştırılmış sanayi kuruluşlarının yeniden özelleştirilmesine ve devlet harcamalarının kısıtlanmasına dayalı bir tutum izledi. Falkland adaları yüzünden patlak veren kısa süreli savaşta (1982) Arjantin’e karşı kazanılan askerî zaferden yararlanan Muhafazakârlar, 1983’te yapılan seçimleri yeniden kazandılar, 1987 ve 1992 seçimlerinde de bölünmüş muhalefet karşısında çoğunluğu korumayı başardılar. Bu arada Thatcher, 1990’da, Avrupa’yla bütünleşmeye karşı çıkması yüzünden öteki parti önderleriyle tartıştıktan sonra görevinden istifa etti. Thatcher’ın yerine geçen daha merkeziyetçi ve “Avrupalı” muhafazakâr Majör, Maastricht Avrupa bir-
liği antlaşmasının (Aralık 1991) güçlü bir savunucusu olmakla birlikte, Eylül 1992’de hükümetinin sterlinin değerini korumak için Avrupa Para Sistemi’nden ayrılma kararı alması, bir bunalıma neden oldu ve Major’ın kendi yandaşları arasında bile sert tepkilere yol açtı. Bununla birlikte Kasım 1992’de Avam Kamarası’nın az bir farkla da olsa başbakanın siyasetini onaylaması, sarsılan saygınlığını bir ölçüde yeniden yükseltti.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*