Linz’deki devlet okullannda ve Prag Üni-versitesi’nde öğrenim gördü. İ932’de Nazi-lere katıldı ve 1935’te Avusturya’daki SS’le-rin önderliğini üstlendi. Anschluss’tan(*) sonra AvusturyalI SA’lann (Sturmabtei-lung) yasal başkanı oldu. Aynca Avusturya’nın güvenlikten sorumlu devlet bakanlığına getirildi ve bu görevi 1941’e değin sürdürdü. 30 Ocak 1943’te Güvenlik Baş-müdürlüğü’nün (Sicherheitshauptamt) başına getirildi. Reinhard Heydrich Haziran 1942’de Çekoslovak yurtseverleri tarafından öldürülünce Devlet Güvenlik Başmü-dürlüğü’nün (Reichssicherheitshauptamt) başkanlığına atandı. Bir Yahudi düşmanı olan Kaltenbrunner’in, 1942’de yapılan bir konferansta, Yahudilerin yok edilmesinde gaz odalarının kullanılması konusunda Heinrich Himmler’le anlaştığı söylenir. 15 Mayıs 1945’te ABD birlikleri tarafından yakalandı ve 29 Ağustos 1945’te Nümberg’ deki Uluslararası Askeri Mahkeme’de savaş suçlusu olarak yargılandı. 1 Ekim 1946’da insanlık ve savaş suçları işlemekten suçlu bulunarak idama mahkûm edildi.
kalubela, Tanrı ile insanların ruhlan arasında yapılan sözleşmeyi simgeleyen “evet dediler” anlamındaki deyim. Kuran’a (Araf 172-173) göre Tanrı, bütün insanlan kendi kendilerine tanık tutarak onlara elestü bi-rabbiküm (Rabbiniz değil miyim?) biçiminde seslenmiş, onlar da bela (evet) diyerek yanıtlamışlardır. Bu sözleşme, kıyamet gününde insanın, Tann bilgisinin kendisine atalarınca verilmediği gibi bir gerekçeye sığmamaması için yapılmıştır. Sözleşmenin gerçekleştiği toplantı, Tann’nın elestü sözü nedeniyle bezm-i elest (elest meclisi), sözleşme de insanın bela yanıtı. nedeniyle kalubela olarak adlandırılır.
Kuran yorumculannın (müfessir) bir bölümü Kuran’da geçen bu sözleşmeyi bütünüyle simgesel sayarlar. Onlara göre Tanrı, bu âyetlerle insamn doğasına Tanrı düşüncesini yerleştirdiğini, insanı gerçek inancı kavrayacak yetenekte yarattığını anlatmak istemiştir. Başka yorumcular ise sözleşmenin gerçekten yapıldığını savunmakla birlikte ne zaman yapıldığı konusunda farklı görüşler öne sürerler. Bir görüşe göre olay Adem’in yaratılışı sırasında olmuştur. Tanrı Adem’i yarattıktan sonra kıyamete kadar yaşayacak bütün insanlann ruhlannı da yaratmış, onlara konuşabilme yeteneği vermiş, elestü birabbiküm sorusunu yönelterek yanıtını almıştır. İkinci görüşe göre sözleşme her kuşakta yinelenmekte, babanın dölünde soyu yaratıldığı zaman, ana rahmine geçmeden önce sözleşme yapılmaktadır. Üçüncü görüşe göre insan ergenlik çağına geldiği zaman onun soyuyla sözleşme yapılır. En çok benimsenen son görüşe göre ise insan ana rahminde iken, kendisine ruh verildiği zaman elestü birabbiküm seslenişiyle karşılaşır ve bela yanıtını verir.
Kaluga, Rusya Federasyonu’nun batı kesiminde yönetim birimi (oblast). Moskova yönetim biriminin güneybatısında, Oka Irmağının yukarı havzasında yer alır. Yüzölçümü 29.900 km2’dir. Genellikle bataklık olan geniş vadileri ve Orta Rusya Platosunun bir bölümünü kapsar. Meşe, ladin, çam ve kayın ağaçlarından oluşan ormanlar günümüzde bölgenin yalnızca üçte birini kaplamaktadır; ormanlann büyük bölümü bölgeyi tanma açmak amacıyla kesilmiştir. Kara ikliminin egemen olduğu bölge yılda ortalama 600 mm yağış alır. Tahıl, keten, kendir ve hayvan yemi üretimiyle hayvan besiciliği oldukça gelişmiştir. Kaluga’daki
Kaluga 4
küçük kentlerin başlıca sanayi dallan tarımsal ürünlerin işlenmesi, hafif makine sanayisi, kerestecilik ve özellikle kuzeydoğuda önem kazanan dokumacılıktır; bölgede bir miktar linyit çıkarılır. İlk Sovyet atom santralı 1955’te Obninsk’te inşa edilmiştir. Yönetim merkezi Kaluga kentidir. Nüfus (1983 tah.) 1.020.000.
Kaluga, Rusya Federasyonu’nda Kaluga yönetim biriminin (oblast) merkezi kent. Moskova’nın batısında, Oka Irmağı kıyısm-dadır. 14. yüzyılda Tatar saldırılarına karşı Moskova Prensliği’nin güney sınırlarında bir kale olarak kuruldu. 17. yüzyılın başında Kazak saldırılarından, vebadan ve yangınlardan büyük zarar gördü. 1941 kışında Almanların eline geçti. Kentte, türbin, demiryolu donanımı ve çeşitli tüketim malları üretilir. Vyazma-Tula demiryolunun üzerinde, hattın Moskova-Kiev demiryoluyla kesiştiği noktanın yakınlarında yer alır. Nüfus (1989) 312.000.
Kalulushi, Zambia’da, Copperbelt ilinin kuzeydoğusunda kent. Zaire sının yakınındadır. Lusaka’ya karayoluyla yaklaşık 280 km uzaklıkta bulunan kentin Kitwe, Luans-hya ve Chingola gibi öteki madencilik merkezleriyle karayolu bağlantısı vardır. Yörede 1920’lerin başında bakır bulunmasından sonra madencilikle bağlantılı sanayilerin gelişmesi, kırsal kesimlerden göçmen akınma yol açmıştır. Kentte kobalt ve selenyum gibi madenler de çıkanhr. Öteki sanayi ürünleri arasında, gıda ve içecek, ağaç ürünleri, plastik maddeler, metal eşya ve kimyasal maddeler sayılabilir. Nüfus (1980 geç.) 59.213.
Kalıtsalar, geçmişte yaşamış Kuzey Amerika Yerli kabilesi. Güneybatı Florida kıyısının Tampa Körfezi ile Sable ve Florida burunları arasında kalan kesiminde, kıyı boyunca uzanan alçak mercanadalarda yaşarlardı. Topraklanmn iç kesimlere, Okeechobee Gölüne kadar yayıldığı yolunda bir görüş de vardır. Bağlı olduklan dil ailesi belirsizdir.
1650’de 50 köye dağılmış olan Kalusalann nüfusu yaklaşık 3 bindi. Geçimlerini tanından çok denizden sağlar, deniz kabuklan ile balık kemiklerinden alet ve silah üretirlerdi. Kulübelerini büyük kazıklar üzerine ahşaptan yaparlar, tapınaklannı düz tepelerde kurarlardı. Acımasız birer savaşçı ve usta birer denizciydiler. Ağaç oyarak yaptıklan kanolarla Florida kıyısı boyunca dolaşırlardı. Çok eskiden tutsaklannı kurban ettiklerine ve insan eti yediklerine ilişkin belirtiler vardır.
Kalusalar, Küba ve öteki Antil Adalanna giderek balık, deri ve kehribar ticareti yaptılar. 16. yüzyılda art arda gelen İspanyol kâşiflere karşı kıyılarını savundular. Bir görüşe göre, Krik ve İngiliz istilalan sonucunda 18. yüzyılda Küba’ya göç ederek dağıldılar. 19. yüzyıl başlannda Florida’ya yerleşen Seminoleler ise, Oklahoma’ya sürüldüklerinde Kalusalann son üyelerinin de kendileriyle birlikte batıya gittiğini öne sürmüşlerdir.
Kalustyan. Şınork, asıl adı arşak (d. 29 Eylül 1913, iğdeli köyü, Yozgat – ö. o Mart 1990, HytUiaÜZiU, i / , 1 U1 IVI V ^ u^-
ki Ermeni Kilisesi’nin 82. patriği. Tanınmış ve varlıklı bir aileden geliyordu. 1927’de Kudüs Ermeni Patrikhanesi’nin Ruhban Okulu’na girdi, 1932’de sargavak (diyakoz) oldu. 1935’te ruhani yaşama katıldı. 1937’de Kudüs Patrikhanesi basımevi-nin yönetimini üstlendi ve yayın organı Sion
dergisinin yazı işleri müdür yardımcılığına getirildi. Aynı yıl rahiplik rütbesine yükseldi. Ardından patrikhanenin yönetim kurulu üyesi oldu. Kısa süre sonra Hayfa Ermenilerinin ruhani başkanlığına atandı. Sırasıyla Antilyas Katoğikosluğu ilahiyat okulunun müdürü (1941-44), Londra Ermenilerinin ruhani başkanı (1945-48), Paterson ve Newark Ermenilerinin dinsel önderi (1948-52), California Ermenilerinin ruhani başkanı
(1952) olarak görev yaptı. 1955’te, Eçmiad-zin’de piskoposluğa getirildi. 1956’da, Ermeni piskoposlannın Kahire’de toplanan meclisine katıldı. 25 Mart 1957’de, Kudüs Patrikhanesi’nin sorumlu hazine müdürlüğüne atandı.
1960’ta İstanbul’a gelen Kalustyan, Patrik Karekin Haçaduryan’nm ölümü üzerine 11 Ekim 1961’de patrik seçildi. Bu seçimin 25 Aralık 1961’de Bakanlar Kurulu’nca onanması üzerine 3 Ocak 1962’de Meryem Ana Kilisesi’nde yapılan törenle resmen göreve başladı.
İstanbul Ermeni patrikleri arasında en uzun süre bu makamda kalan Kalustyan’m yapıtlan arasında Abak Şapat (1974; Büyük Hafta), Dağavar Döner (1976; Büyük Yortular), Astvadzaşınçakan Surper (1977; Kitabı Mukaddes’teki Azizler), Hamakrisdo-neakan Surper (1978; Bütün Hıristiyan Azizleri) sayılabilir. Aynca Saints and Sacraments (1958, 1964; Azizler ve Kutsama Törenleri) adlı İngilizce bir incelemesi vardır.
Kalvencilik, Hıristiyanlıkta, Jean Calvin’ in(*) ve izleyicilerinin geliştirdiği Protestan ilahiyat akımı. Kalvenciliğe dayalı öğreti ve uygulamalar Reform ve Presbiteryen kiliselerinin ayırt edici özelliği olmuştur.
Calvin kendi ilahiyat kuramında, Kitabı Mukaddes’ten kaynaklanan öğretilere mantıksal bir kesinlik kazandırmasa da bunları dengeli ve bağdaşık bir bütün içinde sunmuştu. Buna karşılık Calvin’in izleyicileri, onun kendi öğretisinden çıkarmaya yanaşmadığı sonuçlan çıkarmaya yöneldiler. 1564’te Calvin’in ölümünden sonra Kalvenciliğin yeni bir biçimi gelişmeye başladı; daha kuralcı bir öğreti ve disiplin ortaya çıktı. Cenevre’de Calvin’in yerini alan Theodore de Beze, örneğin kurtuluşa erecek kullann ezelden belirlendiği yönündeki kader öğretisini, skolastikler gibi Tanrı ve tannsal takdir bağlamında ele almaya yöneldi. Oysa Calvin bu konuyu Hz. Isa’nın tannsal kişiliği ve göreviyle ilişkilendirmişti. Böylece, Beze’in yaklaşımıyla Kalvenci öğretiye spekülatif bir belirlenimcilik egemen oldu. Kitabı Mukaddes’in harfi harfine Tann esininden kaynaklandığını vurgulayan Beze, yalnızca bütün kilise üyelerini eşit sayan ve kilise görevlilerini seçimle belirleyen Presbiteryen örgütlenmenin doğru ve geçerli olduğu sonucuna vardı. Beze’in yanı sıra İngiltere’de Thomas Cartwright, İskoç-ya’da da Andrew Melville gibi izleyicileri, Presbiteryen örgütlenmenin kilisenin temelini oluşturduğunu öne sürdüler. Dort Sino-du’nun (1618-19) onayladığı yasalar Calvin sonrası Kalvenciliğin belirgin bir tanımını ortaya koydu, bu arada Hz. İsa’nın yalnızca Tann’nın seçilmiş kulları için can verdiği inancını vurguladı. Oysa Calvin hiçbir zaman bu görüşü doğrudan savunmamıştı. Beze’in Kalvenciliğindeki belirlenimci yaklaşım, ahit ilahiyatıyla birlikte değişikli-
Hazreti Adem
05
Ara