Satürn

adları değişik 16’şar taşla oynadıkları oyun. V. yy’a doğ­ru Hindistan’da bilinen, İran’ı fetheden Araplar tarafın­dan geliştirilen ve oyun kuramının temeli atılan satranç, IX. yy’da Avrupa’da da yaygınlaşmış, günümüzdeki ku­ralları Rönesans döneminde belirlenmiştir.

Oyun, bir beyaz, bir siyah 64 kareden oluşan bir sat­ranç tahtası üstünde, başlangıçta belirli bir düzenle sıra­lanan ve belirli kurallara göre oynatılan ayrı biçimlerde 32 parça taş yardımıyla oynanır; yani her oyuncunun

15  taşı (2 kale, 2 at, 2 fil, 1 vezir, 1 şah ve 8 piyon) vardır. Amaç, rakibin şahını ele geçirmek, yani mat etmek’tlr. Hem bir bilim, hem bir sanat sayılan satranç, geniş ölçü­de düşünme ve beceri gerektirir.

Başlıca satranç şampiyonları arasında Adolf Anders- sen, Wilhelm Steinitz, Emanuel Lasker, Jose Capablan- ca, Aleksandr Alehin, Max Euwe, Mihail Botvinnik, Va­siliy Smislov, Tigran Petrosyan, Boris Spaskiy, Bobby Fischer, Anatoliy Karpov, Gariy Kasparov, vb. sayılabi­lir.

Türkiye’de çok eski tarihlerden bu yana oynanan satranç, 1954’te kurulan Türkiye Satranç Federasyo- nu’nun çatısı altında toplanmış, federasyon 1962’de, Uluslararası Satranç Federasyonu’na bağlanmıştır. Türk satranççılarından Nevzat Süer ve İlhan Onat uluslarara­sı usta, Turhan Yılmaz ve Suat Soylu FİDE (Uluslararası Satranç Federasyonu) ustası unvanlarını almışlar, Suat Atalık da, 1988’deki Satranç Olimpiyatı’nda dünya üçüncüsü olmuştur. Türk satranç takımı, 1992’de Ma­nila’da yapılan olimpiyatlarda, 37. sırayı almıştır.

Saturn: Bk. APOLLO PROGRAMI.

Saturnus

Eski İtalya ve Roma tanrısı. Tarım tanrısı olan, daha son­ra eski Yunanlıların Kronos adlı tanrısıyla birtutulan Sa- turnus’un, dünyayı yönetirken Zeus tarafından tahttan indirilince İtalya’da Latium bölgesine yerleştiğine ve yerli halka tarımı öğreterek, bölgeye “altın çağ”ını ya­şattığına inanılırdı. Her yıl aralık ayında onuruna yapı­lan, Saturnalia adı verilen şenliklerde “altın çağ”daki eşitlik dönemini yansıtmak amacıyla, köleler ile efendi­leri aynı sofrada yemek yerlerdi. Sonradan adı Satürn gezegenine verildi.

Satürn (gezegen)

Güneş sisteminin, kütle ve hacim bakımından Jüpi­ter’den sonra ikinci büyük gezegeni. Güneş’ten uzaklık sıralamasına göre altıncı gezegen olan Satürn’ün gör­kemli halkasıyla Güneş sisteminin harikası olduğu söy­lenir. Eskiçağ’da, burçlar kuşağının takımyıldızları ara­sında en yavaş yer değiştiren gezegen olması nedeniy­le, zaman tanrısını simgelemiştir. Gerçekten de, Sa­türn’ün yıldız yılı, yani Güneş çevresindeki dolanım sü­resi, Yer yılından 29,5 kez uzundur. 1 427 000 000 km olan Güneş’e ortalama uzaklığı, aşağı yukarı, Jüpiter’in uzaklığının iki katına ulaşır (Güneş’e en büyük uzaklığı 1 511 000 000 km, en az uzaklığıysa 1 346 400 000 km’dir). Ekvatorundaki çapı Jüpiter’e oranla daha belir­gin bir elips biçimindedir. Satürn günü, yani yıldız dön­me dönemi, gezegenin ekvatorunda 10 saat 14 dakika sürer.

Satürn’ün hacmi, Yer’in 744 katına ulaşır. Oysa ge­zegeni oluşturan maddelerin çok hafif olması nedeniy­le, ortalama yoğunluğu sudan daha azdır ve kütlesi Yer’in 94 katı kadardır.

Satürn’le ilgili bilgilerin büyük bölümü, 1980 ve 1981’de, sırasıyla 124 000 km ve 101 000 km yakının­dan geçen iki \/oyager(ABD yapımı) sondasından elde edilmiştir. İç yapısı, büyük ölçüde Jüpiter’inkine benze­mektedir Büyük bölümü, hidrojen-helyum karışımın­dan oluşur. Merkezdeki katılaşmış hidrojen-helyum çekirdeğinin çevresi, sıvı bir tabakayla (su, metan ve amonyak) çevrilidir. Jüpiter’inki gibi, Satürn’ün gömleği de ekvatorda paralel kuşaklar oluşturur ve bu görünüm Satürn’de atmosfer hareketlerinin varlığını gösterir. Ama söz konusu kuşakların rengi, Jüpiter’e oranla daha soluk, leke sayısı da daha azdır. Yapılan ölçümler, bu­lutsu tabakaların dış yüzeyinde sıcaklığın sıfırın altında 180 °C’a düştüğünü göstermektedir. Ama kuşak ve le­kelerin kanıtladığı atmosfer hareketlerinin doğması için, derinlerde kalıntı ısının bulunması gerekir.

Donuk amonyak bulutunun üstünde parıldayan hal­kalar, tıkız bir yapı göstermezler. Uzaklıkları nedeniyle bir bütün gibi görülen, çok küçük cisimlerden, çok kü­çük uydulardan oluşmuş yağmurlardır ve bir kum tanesi ile bir dağ arasında değişen boyutlarda donmuş amon­yak kütleleri söz konusudur. Bütün bu mikrouydular, eşmerkezli halkalar oluşturur. 1969 yılına kadar üç hal-

 

*■ i t-’unduğu sanılmaktayken, aynı yılın ekim ayında P. C-£’ r, sözü geçen üç halka içinde bir dördüncüsünü 1Q7D yıllarının sonunda da belirlenen halka-

—, ,.nmüş, oovit-t-c Imlkülann rop’ [1]“‘ —y».

2* r>rv: ’inır

Satürn halkaları sisteminin dış çapı Z71 uuu km’yf- ama kalınlığının 15-16 km, belki de daha küçük : —s. şaşırtıcı bir çelişki doğurur. Gezegen ekseninin,

-. düzlemine göre belirgin olan eğimi, halkaların r – tzünü, bir öbür yüzünü göstermesine neden

Lvdular. Satürn’ün 1979’a kadar 9 uydusu bulunduğu .’rken, 1980’den sonra daha birçok küçük uydusu ~^duğu anlaşılmıştır. Bunlardan altısı teleskopla gö- *_ ur. Uydulardan en büyüğü olan Titan’ın çapı

–   , -‘kinden büyüktür ve metandan bir atmosferle ku- ~,.:ştır. Öbürleri çok daha küçüktür ve bazılarının rr_Tîuş dev amonyak kütlelerinden oluştuğu sanıl- —açadır. Uyduların en büyükleri, gezegene yakınlık sı- *£i ‘.¡a şunlardır: Mimas, Enceladus, Tetis, Dione, Rea, Hiperion, Japet, Phoebe.

Satürn (füze): Bk. APOLLO PROGRAMI.



J50-1891 ). Cenevre’ye dönüp, ölümüne kadar Sans- karşılaştırmalı dilbilgisi ve genel dilbilim dersleri .ewâr, karşılaştırmalı dilbilgisine ilişkin kitaplar yayınla­rı „ Ölümünden sonra öğrencileri Ch. Bally ve A. Séche- ~=:.e’in çabalarıyla 1916’da yayınlanan, 1957’de R. Csdel’in tamamladığı Cenel Dilbilim Dersleri (Cours ne Linguistique Générale) adlı ders notlarıyla, modern ıvsüimin ve yapısalcılığın kurucusu sayıldı.

Modern dilbilimin evriminde temel rol oynayan Ge- “S’ Dilbilim Dersleri’nde, Ferdinand de Saussure, “söz” e “dil” ayrımını, “gösterge”nin tanımını (ses imgesi gösteren” + düşünceyi belirten “gösterilen”), eşza- ™anlılık ile artzamanlılık arasındaki ayrımı, göstergenin iâvmacalılığını, sentagma ve paradigma ilişkilerini, vb. getirerek, modern dilbilime büyük katkılarda bulun- -~„ş!ur.

İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure, ölümünden sonra öğrencilerinin Genel Dilbilim Dersleri adı altında biraraya getirdikleri ders notlarıyla, modern dilbilimin ve yapısalcılığın kurucusu sayılmaktadır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*