japonya | japonya hakkında bilgi

Resmi Adı Başkenti Yüzölçümü ; Nüfusu Kırsal Nüfus Yıllık Nüfus Artış Hızı (%) Okur-yazarlık Oranı (15+) DH

Etnik’ Gruplar Katıldığı Uluslararası i Örgütler

Fkonomi

Parası

KBYUG

KBUGAH

Dışalım

Dışsatım

Mikuni) Japon Alpleri denen Hida Dağları’yla birleşir. Yüksekliği 3 000 m’ye yaklaşan Hidalar’dan sonra Ryohaku ve Çukaku dağları batı­daki dağ zincirini bütünler. Honşu’ nun doğu bölümündeki Abukuma, Kanto, Akaşi, Kiso, Suzuka ve Lii dağları ikinci sırayı oluşturur. İçle­rinde Japonya’nın en yüksek dağı olan Fuji Yama’nm (3 776 m) da bu­lunduğu çok sayıda yanardağ bu bölümde yer alır. Güneye inildikçe yükseltisi artan bu geniş ve dağlık adada alüvyon ovaları olan düzlük­lere kuzeybatı ve kuzeydoğu kıyı­larıyla iç deniz çevresinde (Osaka, Kanto) rastlanır. Japon İç Denizi’ yle Honşu’dan ayrılan Şikoku A.da- sı’nın ortasındaki Şikoku volkanik dağ dizisi adayı ikiye böler. Japon­ya dağ zinciri, son büyük ada olan güneybatıdaki Kyuşu’da Tsukuşl ve Kyuşu dağlarıyla son bulur. A- k.-rsu ve göller hakiminden oek- zengin olmayan Japonya’nın en u- zun aKarsuyu nunssu uum y»>u>ıu Irmağı’dır (369 km). Öteki önemli akarsular yine Honşu’da bulunan Tone (322 km) ve Kitakami (247 km) ile Hokkaido’dakl Işikari (262 km) ırmaklarıdır. Ülkenin en büyük gölü ‘ Biva da (675 km2) Honşu Adası’nda, Kyoto kentinin kuzeyindedir. Girinti ve çıkıntılarla yarılmış olan adalar da pek çok körfez bulunur.

İklim: Bir adalar ülkesi olan Japon­ya’da muson rüzgârlarının iklim ü- zerindeki etkisi büyüktür. Ilık ve nemli güneydoğu musonu nedeniy­le güneyde tropikal iklim özellikleri görülürken kuzeyden gelen soğuk ve kuru rüzgârlar sert karasal ik­lim koşulları yaratır. Hokkaido ve Honşu’nun kuzey kıyıları kış ayla­rında yer yer donar. Ayrıca Kuzey Kutbu’ndan gelen Oya-Şiyo soğuk su akıntısıyla, tropikal kökenli sı­cak Kuro – Şiyo akıntısı iklimin bu karşıtlığını destekleyerek ülkenin orta bölümünde iklim çeşitlilikleri­ne neden olur. Birbirini izleyen tro­pikal ve karasal iklim dolayısıyla sıcaklık farkları yüksektir. Tokyo* da ocak ayında ortalama 3°C olan sıcaklık temmuzda 25“C’ye yükse­lir. Hemen her yerde 1 000 mm’nın üstünde olan yıllık yağış ortalama­sı, yaz tayfunlarının etkili olduğu Büyük Okyanus ve Japon Denizi KiyiiuriPıGû o UüO mm uır.

biîKi urtusu: Japon uuuıufmm /o 60’ı ormanlarla örtülüdür. Güney­deki astropikal bölgede yaprakları­nı dökmeyen ormanaltı bitkileri (manolyagiller; kafur, kavak, ço- banpüskülü ağaçları; bambular), kuzeyde ladin, huş, köknar, kavak, akçaağaç ve kozalaklı ormanları görülür. Orta bölümde, dağların e- teklerinde her iki bitki örtüsü bir­birine karışır. 168 ağaç türünün bu­lunduğu Japonya’da ayrıca çok çe­şitli bitki türlerine rastlanır.

TARİH

Japon takımadalarında yapılan ar­keolojik kazılar, Honşu adasında neolitik döneme alt Jomon kültü­rünü (MÖ 5000 – 300 dolayları) or­taya çıkardı. Yayoi döneminde (MÖ 300 – MS 300) bronz ve demir kul­lanımı gelişti. Kyuşu adasında yer­leşik Yayoi toplulukları Honşu ada­sına girerek Jomon kültürünü bu adanın kuzeyine doğru sürdüler. Bu dönemde Japonya ve Kore yarım­adasının güneyinde tek bir krallı­ğın egemen olduğu sanılır. MÖ 100’ lere doğru Çinliler’in ‘Kore’yi ele ge­çirmesinin ardından Japonya’nın batı kıyılarına yığınsal Koreli göç­leri oldu. MS III. yy’da Japon­ya’da çok sayıda klan dağınık bir biçimde yaşıyordu. MS 350’lere doğ­ru Yamato klanı üstünlüğü ele ge­çirerek Japonya’da MS 710’a dek sürecek Yamato dönemini başlattı. IV. yy’ın ikinci yarısında Kore’deki krallıklardan biri olan Kudara (Pa- ikçe), Yamato sarayına elçi gön­derdi. Böylece Japonya’nın Asya anakarasıyla ilişkileri sıcaklaştı. 391’de Japon öncü kuvvetleri Ko­re’yi istila ederek Mimana bölge­sinde askeri bir hükümet kurdu. V. yy’da Yamato egemenliği pekişti. 538’de Budacılık Japonya’ya geldi ve dinsel inanış temelinde Soga ve Mononobe klanları arasında erk sa­vaşımı başladı. Bu savaşımda Bu­dacı Soga klanı üstün geldi (587); böylece Çin uygarlığının kurumlan ülkeye taşınmaya başladı. 604’te Prens Sotoku 17 madde Anavasosı olarak adlandırılan kuralları yayım­ladı. 607’de Çin’e elçiler gönderildi Japon öğrenciler tıp ve sanat eği­timi için Çin’e gitmeye başladı. Bu arada Budacılığı benimseyen Na- kstomi klanı Sogs egemenliğine son verdi ve Taika reformuyla

I Uiiy UUİİCSIİli V’i’i                 uvtivt


ve hukuk düzeni yürürlüğe kondu; topraklar “ulusallaş”tırıldı. 701’de imparator Mömnu, Çin modelinden yararlanarak yeni bir vergi sistemi kurup toprak yasaları çıkardı. Bu- dizmi krallık dini olarak tanıyan Momnu Çin imparatorlarının sanını (tenno) aldı. Çin’den aktarılan bü­rokratik yapı soylular sınıfını mo­
narşinin destekçisi kılmak için kul­lanıldı. 710’da kurulan Nara kenti krallığın ilk resmi başkenti oldu ve 749’a dek sürecek döneme adını verdi. Cin kültürünün özümlendiği (ideofonik yazının kullanılması, top­lum tarihi ve yasalar kitabının ya­zılışı) bu dönemde Budist manas­tırları büyük bir güç kazandı, öte yandan soylulara ve din adamları­na özel mülkiyet hakkının tanınma­sıyla birlikte, ağır vergiler altında

2667

 


ezilen çiftçilerin topraklarını bırakıp soylulara sığınması merkezi erkin zayıflamasına yol açtı. Henian dö­nelini (794-1192) siyasal yaşamda budacı rahiplerin artan etkisini kır­mak amacıyla imparator Kanmu’ nun başkenti Heian – Kyo’ya (Kyo- to) taşımasıyla açıldı. Bu dönemde de durum fazlaca değişmedi ve im­parator, yurtluklarını (şoen) bağım­sız askeri tımarlara dönüştüren ve vergi ödemeyen klanlarla işbirliği yapmak zorunda kaldı. Şoenler Ja­pon feodalitesinin temelini oluştur­dular. Bu dönem tarihsel olarak Konin ve Jogan egemenlikleri (794- 894) ve Fujivara klanının egemen­liği (894-1185) olmak üzere iki bö­lümde incelenir. Konin ve Jogan e- gemenlikleri döneminde Japonya’ da Çin etkisi güçlü bir biçimde ken­dini gösterirken IX. yy’dan başlaya­rak Japonya kendi özgünlüğünün bilincine ulaşır. Fujiwara klanının imparator ailesiyle sıkı bağları 857’ den itibaren yönetimde etkili olma­larını ve 894 sonrasında Japonya’ yi fiilen yönetir duruma gelmelerini beraberinde getirdi. Bu arada güç­lenen feodal beyler arası savaşım­lar yoğunlaştı Taira ve Minamoto klanları merkezi yönetime aday ol­dular. 1086’da Minamoto klanı do­ğu bölgelerini egemenliği altına a- lırken Taira klanı iç denizdeki kor­sanlığa son vererek saygınlıklarını artırdılar, iki klan arasında başla-


yan iç savaş p uu;, ^..«e Tairalar’ m üstünlüğüyle sonuçlandı ve Tai- ra-no-Kiyomori yönetime geldiyse de 1180-1185 arasında Minomoto- no-Yoritomo’nun güçleri karşısında yenilgiye uğradı. Böylece bir yan­da feodal bir devlet, diğer yanda bir şogunluk oluştu. Yoritomo Şo- gun (başkomutan) oldu. Eyaletler­de Daimyo (askeri vali) tarafından temsil edilen Şogun Yoritomo, Ka- makura’yı yönetim merkezi yaptı ve imparatoru himayesi altına aldı. Kamakura döneminde (1191-1337) Japonya Moğol istilası tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Yuon haneüa-

Yanda, Buda ile Sakyamuni’yi anlatan? heykel (Asuka Oönemi-623); üstte, Yoritö- ma’nın ipek işleme resmi (XII. yy. – Jln- goji Tapmağı – Kyoto)



nının kurucusu olarak Çin tahtına oturan Kubilay Han yayılmacı bir politika izledi. Yoritomo’nun ölü­münden (1199) sonra Minamoto ai­lesi zayıfladı. Hojo klanından olan şogunluk görevlileri Minomotolar’ı devirdi ve erki ele geçirdi. Hojolar’ dan Takimono, Kubilay Han’ııi is­teklerini kabul etmeyince 1274 ve 1281’de iki filo Japonya’nın istilası için yola çıktı. Ancak her iki filo da fırtına nedeniyle yokoldu. Moğol is­tilasına karşı alınan önlemler nede­niyle imparatorluk hâzinesi boşaldı ve Hojolar’ın gücü azaldı, impara­tor Daigo II yönetimi ele geçirmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. 1337′ de Aşikaga ailesi askeri bir yöne­tim kurarak Aşikaga Şogunluğu dönemini başlattı (1338-1573). Aşi­kaga Takauzi Şogun oldu. Ne var ki kendilerine bağlı orduları olan Daimyolar’ın ve budacı manastırla­rın bağımsızlık istekleri Aşikagalar* ın güçlü bir yönetim kurmalarını en­gelledi. Aşikaga döneminin sonla­rında ülke bir savaş alanına dönüş­tü. Çok sayıda küçük eyaletlere bö­lünen Japonya’da derebeyler üs­tünlük kazanmak için sürekli bir- birleriyle savaşıyordu. Kendi gerek­sinimlerini karşılamak zorunluluğu derebeylik topraklarında yerel üre­tim etkinliklerinin gelişmesine yol açtı, öte yandan 1542’den sonra İs­panyol ve Portekizli tüccarların Ja­ponya’ya gelişini Hıristiyanlığın ül­keye girişi (1549) izledi. XVI. yy or­talarına dek süren iç savaş döne­
mi Oda Nabunaga’nın merkezi e- yaletleri egemenliği altına alarak Aşikaga erkini devirmesiyle (1573) son buldu. Momoyama dönemi (1573-1603) üç diktatörün egemen­liğine tanıklık eder. Oda Nabunaga’ nın öldürülmesinden sonra (1582) komutanlarından Hideyoşi erke ge­lerek ülkede birliği kurma çalışma­larını sürdürdü. Kore’nin ele geçi­rilmesinde Hideyoşi başarısızlığa uğrayınca, Tokugava iyeyasu da başkaldıran Daimyo’ları ezerek bir­liği kesin olarak sağladı ve ege­menliğini kurdu. Tokugava döne­minde (1603-1867) imparator yal­nızca ruhani yetkileri elinde tutan bir konuma geldi ve bakufu (as­keri başbakan) bürokrasisinin ege­menliği onaylandı, öte yandan dış tehlikelere karşı içe kapanma si­yasetinin sonucu olarak, Dejima A- dası’nda küçük bir ticaret merkezi kuran HollandalIlar dışındaki bütün yabancıların ülkeye girmesi yasak­landı. Cizvit din adamları Japonya’ dan sürüldü ve Hıristiyanlığın yayıl-

 

 

 

1871’de Japonya’nın yurt dışına gönderdiği ilk diplomatik heyet Prens lwakura başkanlığında Vamaha’dan ayrılışını gösteren temsili resim (solda), Melji döneminde ülke çapında geçerli olmak üzere çıkartılan paralar (sağ-üstte), 1896’da Japon Bankası’mn açılış kut­lamaları (sağ-altta)


2669

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ması durduruldu (1637). Hükümet merkezini Edo’ya (bugünkü Tokyo) taşıyan iyeyasu güçlü bir denetim yapısı kurdu ve Daimyolar’ı doğru­dan kendine bağladı. İmparatorluk sarayı ve Daimyolar şogunluk gö­revlileri tarafından sürekli gözaltı­na alındı. Tokugavalar döneminde zenginleşen kentli tüccarlar Samu- railer’in (asker sınıfı) ayrıcalıklarını kazandı. Dönemin sonlarında pat­lak veren köylü ayaklanmaları kan­lı bir biçimde bastırıldı. XVII. yy’dan sonra güney ve doğu eyaletlerin­deki Daimyolar arasında imparator­luğun yeniden güçlendirilmesi eği­limi arttı. Ticareti destekleyen ve Şogunluk yönetiminin yabancılara karşı tavrını onaylamayan derebey­leri batılı ülkelerle ilişki kurulma­sından yanaydı. 1720’de içe kapan ma siyaseti terkedildi. Bu aradc Hollanda eğitim düzeni ülkede yer leşik bir nitelik kazandı. 1800’der sonra da batılı güçlerin baskılar etkili olmaya başladı. Kanagavc Antlaşması’yla (1854) iki liman A- merikalılar’a açıldı. 1856’da ABD nin ilk resmi temsilcisi geldi ve Ja­ponya’yı batılı ülkelerle siyasal, kül­türel ve ticari ilişkilere sokan bir dizi antlaşma yaptı. Şogunluk reji­mi muhaliflerinin» yabancı elçilere suikastler düzenlemesiyle ortaya çıkan karışıklıklar sonunda son To­kugava Şogunu Yoşinobu bütün yetkileri imparator Mutsu Hito’ya (Meyci Tenno) devretti (1868). Böy- lece açılan Meiji döneminde (1868- 1912) Şogunluk kaldırıldı, impara­torlukta batılı tarzda değişiklikler yapmaya yönelen Meiji, Nisan 1838’ de feodal geleneklerin kaldırılaca­ğını, ekonominin modernleştirilece­ğini ve halk temsilcilerinin de yera- lacağı bir danışma meclisinin kuru­lacağını açıkladı. 1869-1887 arasın­da toplumun farklı sınıflara bölün­mesi ve Daimyo’larca yönetilen ye­rel yönetimler kaldırıldı. Samurai ayaklanması (1877) bastırıldı ve merkezi yönetimin egemenliği ke­sinleşti. 1889’da Meiji Anayasası hazırlandı. 1890’da Meclis kuruldu. 1870-1880 arasında Zaybatsu adın­

 

daki ticari ve mali kuruluşların ser­mayelerini birleştirmesiyle Japon sanayilerinin temelleri atıldı. Batılı ülkelerle fiili eşitliği kazanan Japon­ya, Doğu Asya’da yayılmaya yönel­di. Kore’nin askeri denetimi konu­sunda çıkan anlaşmazlık sonucu innon Savası patlak verdi. Japonya Pescadores «uuıu- n’yla Formoza’yı (Tayvan) eîe ge­çirdi. Cin, Kore’nin bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı (1895). Man- çurya’da Rus yayılmasını engelle­mek için Rusya’yla yapılan savaş (1904-1905) Japonya’nın yengisiyle sonuçlandı. Portsmouth Antlaşma- sı’yla Japonya, Kore ve Mançurya’ yı himaye altına alma hakkını elde etti. Bu iki ülke 1910’da Japonya tarafından ilhak edildi. I. Dünya Sa­vaşı Japonya’nın yayılmacı tavrını destekledi. Çin ve Pasifik bölgele­rinde Almanya’yı destekleyen Ja­ponya, Pasifik’teki Caroline, Mars­hall, Marianne ve Alman takımada­larını ele geçirdi. 1915’te Yirmi Bir istek notasıyla Çin’i kendine ba­ğımlı kılan Japonya I. Dünya Savaşı sonunda stratejik açıdan Güney­doğu Asya’ya egemen oldu. Versa­illes Konferansında (1919) Japon­ya’nın Uzak Doğu egemenliği batılı devletlerce de tanındı. 1926’da Tay- şo’nun yerine Hirohito imparator ol­duğunda Japonya büyük bir sana­yi ülkesiydi. Ama işçi sınıfının güç­lenmesi, grevler, yoksulluk vb top­lumsal sorunlar giderek artan bo­yutlarda etkili oluyordu. Aşırı sağcı bir örgüt olan Mançurya Kliği’nin kışkırtmasıyla Japonya, Mançurya’ yı işgal ederek siyasal ve ekono­mik açıdan Japon İmparatorluğu’ na bağlı Mancu-kuo devletini kur­du (1932). 1933’te Milletler Cemiye- ti’nden çıkan Japonya Kasım 1936′ da Nazi Almanyası’yla bağlaştı. Da-

— nn-571

Japonya’da ulusal seferberlik ya­sasının çıkarılmasıyla (1938) baskı yönetimine geçiş süreci tamamlan­dı. 1940’ta tüm siyasal partiler ka­patıldı. Bu tarihte Çin’in büyük bö­lümünü ele geçiren Japonya, Eylül 1940’da da Fransız sömürgesi du­rumundaki Çinhindi’ni işgal etti. 27 Eylül 1940’da Almanya ve İtalya’yla Üçlü İttifak Antlaşması’nm imza­lanmasının ardından Japon hükü­metinin ABD’ye karşı tutumu sert­leşti. Kasım 1941’de ABD’nin, Ja­pon birliklerinin Çin’den çekilmesi isteğini reddeden Japonya, 7 Ara­lık 1941’de Pearl Harbour ABD de­niz üssünü bombaladı ve 8 Aralık’ ta ABD, İngiltere, Kanada ve Avust­ralya’ya savaş ilan etti. Pasifik Ha- rekâtı’nın başlangıcında Japonya kısa sürede Hong Kong, Singapur ve Manila’yı ele geçirdi. Ancak 1942 Yazı’ndan sonra güçler dengesi ABD lehine değişti. Ağustos 1945’ te ABD’nin, Hiroşima ve Nagazaki’ ye atom bombası atmasının hemen ardından Japonya koşulsuz teslim oldu. 28 Ağustos’ta general Mac Arthur komutasındaki ABD birlik­leri Japonya’ya girdi. Eylül – Nisan 1945 arasında ülke müttefik asker­leri tarafından işgal edildi. Japon­ya himaye altındaki bir devlet ko­numuna geldi. Mac Arthur deneti­minde hazırlanan 1946 Anayasası’ yla savaş, silahlanma ve askeri gö­revlilerin hükümette yeralması ya­saklandı. Japonya meşruti bir kral­ım« Hnnüstürüldü. Nisan 1952’de ABD ve çın carı* umıwT.’Ttöi>> zalayan Japonya, yeniden bağım­sız ve egemen bir devlet statüsü kazandı. Ayrıca antlaşma hükümle­rine göre Kore, Tayvan ve Pasifik’ teki takımadalar üzerindeki hak id­dialarından vazgeçti. Ekonomisi bir yıkıntı durumunda olan Japonya 1956’dan sonra toparlanmaya baş­ladı. 1956-1960 arasında düşük işçi ücretleri ve yüksek düzeyde tekno­loji kullanımıyla hızlı bir ekonomik büyüme sürecine girdi. 1960’ların başında dünyanın önde gelen ge­mi yapımcısı, elektrik ve elektronik üreticisi ülkelerinden biri durumu­na geldi. Askeri harcamaların çok düşük olması, devletin ekonomiyi sürekli denetlemesi ve teknoloji transferi Japonya’nın ekonomik ge­lişimini hızlandıran başlıca etmen­lerdi. 1955’ten sonra parlamento çoğunluğunu sürekli elinde tutan Liberal Demokrat Parti (LDP), 1954′ te imzalanan karşılıklı savunma antlaşmasının tepkiyle karşılanmış olmasına karşın, ABD – Japonya ilişkilerini geliştirdi. 1956’da BM ü- yesi olan Japonya, 1957’de Güven­lik Konseyi’ne seçildi. 1980’da ABD’

 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

yle yeniden bir ittifak antlaşması yaptı. Kasım, 1964’te başbakan o- lan ikeda, Vietnam olaylarından yararlanarak Japonya’yı Asya ül­keleri arasında öncü bir konuma getirmeye çalıştı. 1965’te Çin, Ja­ponya’nın dışsatım yaptığı ikinci ül­ke durumuna geldi. 1968’de Viet­nam Savaşı’nı protesto eden genç­lerle polis arasındaki çatışmalar 1969 yılı içinde de sürdü. 1970 ba­şında başbakan olan Eisaku Şato, ABD’yle güvenlik antlaşmasını ye­nileyince gösteriler yeniden başla­dı. Temmuz 1972’de Sato’nun yeri­ne LDP başkanı ve başbakan se­çilen Kakuei Tanaka, Çin’le diplo­matik ilişkiler kurdu. Yeni ekono­mik düzenlemelere gidildi. Ancak adı bir skandal olayına karışan Ta­naka istifa etti. Yerine geçen Mlki Takeo döneminde enflasyon oranı­nın % 23’e çıkması, işsiz sayısının 1975’te 2 milyona ulaşması, gemi yapım ve tekstil sanayilerindeki bu­nalım ve ülke içinde terör olayları­nın artması Japonya’yı siyasal bir bunalımın eşiğine getirdi. Şubat 1976’da Amerikan Lockheed Uçak Şirketi’nden rüşvet aldıkları gerek­çesiyle Tanaka ve hükümetin önde gelenleri tutuklandı. LDP içinde bö­lünmeler başgösterdi. Aralık 1976 seçimlerinden sonra başbakan olan Takeo Fukuda içte enflasyona kar­şı etkili önlemler alırken dışta da Çin’le bir dostluk antlaşması imza­ladı. Kasım 1978’den sonraki LDP içindeki çatışmalar ve ekonomik durgunluk Fukuda’nın yerine baş­bakan olan Masayoşi Ohira hükü­metini yıprattı. Mayıs 1980’de Sos­yalist Parti’nin gensoru önergesiy­le Ohira hükümeti düştü. Haziran 1980 seçimlerinde LDP soldaki mu-

luğunu sürdürdü. Başbakan Zenko

ww&wni viyMüvii »v» vrNviivMim iwi.ir\ =

neydoğu Asya deniz ticaret yolla­rında güvenliğin sağlanması konu­sunda girişimlerde bulundu; petro­lün % 70’den fazlasını dışalımla sağlayan bir ülke başbakanı ola­rak Arap ülkeleriyle ilişkilerin güç­lendirilmesine yöneldi. Ne var ki iç­teki ekonomik durgunluk, 1980’de sayısı 1 800’ü bulan şirket iflası ve dış politika girişimlerini destekle-


Zenko Suzuki

meyen ABD ve AET ülkeleriyle ti­cari ilişkilerde ortaya çıkan gergin­lik Suzuki’nin Ekim 1982’de istifa­sına yol açtı. 1982 seçimlerinde LDP meclis çoğunluğunu 28 yıldan beri ilk kez yitirdiyse de 9 bağım­sız milletvekilinin desteğiyle LDP’

Yüzölçümü

(km*)

Nüfusu(1983) Merkezi
Hokkaido

78 515

5 688 500 Sapparo

Aomori

9 614

1 521 200 Aomori

Iwate

15 277

1 454 600 Morioka

Miyagi

7 291

2167 900 Sendai

Akita

11 609

1 252 900 Akita
Yamagata

9 326

1 251 200 Yamagata
Fukuehima

13 782

2 054 200 Fukushima

Ibaraki

6 090

2 717 500 Mito

Tochigl

6 414

1 883800 Utsunomiya

Gumma

6 356

1 913 200 Moebashi

Saitama

3 799

5 854 900 Urawa

Chiba

5115

4149147 Chiba

Tokyo

2145

11 780 500 Tokyo
Kanagawa

2 391

7 380 200 Yokohama

Niigata

12 577

2 448 900 Niigata

Toyama

4 252

1 125 400 Toyama
ishikowa

4196

1 157 700 Kanazawa

Fukui

4188

882 000 Fukui
Yamanashi

4 463

823100 Kofu

Nagano

13 585

2170400 Nagano
Gifu

10 596

2 038 300 Gifu
Shizuoka

7 772

3 582 000 Shizuoka

Aichi

5114

6 477 200 Nagoya
Mie

5 774

1 738 300 Tsu

*5hinn

a mft

* Aññ .’Voii

= ’

Osaka

1 858

8 653 300 Osaka

Hvoao

asas

R 97=; ftr.ft Knhtt

c zzz

t
WOK,-™

4 722

! İSİ« «[.HJ
t/Miyuiiiu

f Wf<7

İ ÖİH İUU WKuyama
Hiroshima

8 455

2 820200 Hiroshima
Yamaguchi

6095

1 588 500 Yamaguchi
Tokushima

4145

831 400 Tokushima

Kagawa

1879

1034000 Tokamatsu

Ehlme

5 664

1 533 600 Matsuyama

Kochi

7107

843 400 Kochi

Fukuoka

4 946

4 753 200 Fukuoka

Saga

2 418

890 700 Saga
Nagasaki

4102

1 599 500 Nagazaki
Kumamoto

7 399

1836 200 Kumamoto
Oita

6 331

1 246 300 Oita
Miyazaki

7 734

1 183 500 Miyazaki
Kagoshima

9153

1833 600 Kogoshima

Okinawa

2 248

1 177 000 Naha
JAPONYA YÖNETİM BİRİMLERİ

 

maların vurnusot t! metsin ı korndns»LiiUiiuı. iaooijH ımijfirfiTor fiırnmın


 

 

 

2672

 

ucuza kapattığı hisse senetlerini prim yaptıktan sonra ‘büyük paray­la satmakla suçlanıyordu. Takeşi- ta’nın yerine Sosuke Uno başba­kanlığa getirildi. Temmuz içinde yapılan kısmi senato seçimlerinde 1955’den buyana LDP ilk kez ye­nilgiye uğradı. Uno başbakanlık­tan çekildi. Yerine LDP başkanlı­ğına seçilen Tosiki Kaifu senatoda coâunluâa sahip Sosvalistler’in

vem r\\tır\r*—- fers-lrcrn mı————— -t mAr !!**!-

JiıtLjmmrıyjii haşhakannâa aetiril- di.’

Yönetim Yapısı: Parlamenter de­mokrasiyle yönetilen meşruti bir monarşi olan Japonya’da 1946 A- nayasası’na göre yasama yetkisi çift meclisli Diyet’İn elindedir. Di­yet, 511 üyeli Temsilciler Meclisi ve 252 üyeli Danışmanlar Meclisi’nden oluşur. Temsilciler Meclisi üyeleri tjenel seçimle, dört yıl için seçilir­ken Danışmanlar Meclisi üyeleri 6 yıl İçin seçilir ve yarısı her 3 yılda yenilenir. Diyet tarafından seçilip ona karşı sorumlu olan ve yürütme gücünü kullanan başbakan, en çok 20 üyeden oluşan hükümeti kendi­si saptar. 1926’da imparator olan Hirohito bugün de devlet başkam­dir. Ancak imparator yalnızca tö­rensel görevleri yerine getirir. Ülke her birinde genel oyla işbaşına ge­len bir yöneticisi ve yerel meclisi bulunan 47 yönetim birimine ayrılır.

EKONOMİ Ekonomik güç bakımından geliş­miş kapitalist ülkeler arasında 1960’ da 6. durumdayken bugün ikinci sıradadır.

ü

Tarım ve Hayvancılık: Ülke yüzöl­çümünün % 13’ünde gerçekleştiri­len tarımsal etkinliğin 1/3’ü pirinç üretimine ayrılmıştır. İleri tarım tek­niklerinin kullanılması sonucu (hek­tar başına pirinç üretimi 6,2 ton) tarımsal üretim, gereksinimin % 80’ ini karşılar. Hokkaido dışında ülke­nin tümünde yılda iki kez ürün alı­nır. Tarım alanlarının büyük bölü­mü kıyı ovalarında ve dağ vadile­rinde bulunur. Pirinç ekili alanlar dışında yetiştirilen buğday, arpa.

yulaf ve mısır üretimi düşük; soya, patates ve yerfıstığı üretimi yeter- lidir. Önemli bir dışsatım ürünü o- lan çayın yanısıra meyve Ve turunç­giller üretimi giderek artmaktadır. Otlakların yetersiz olduğu Japonya* da hayvancılık ürünlerinin büyük bölümü dışalımla sağlanır. Buna karşılık Japonya balık üretiminde dünyada birinci sırada yeralır. Açık HoniTHft vnnıian balıkçılık (somba-

fjri), hi47İnmn »p amada konserve- iemeye elverişli gemilerin de bulun- rtuğy     *iioinrln narceklestiri-

lir. Balık besin olarak ve yağından yararlanılan bir ürün olmasının ya- nısıra tarımda kullanılan önemli bir gübredir. Ülkede etten çok balık yenir. Kişi başına yıllık balık tüke­timi yaklaşık 100 kg’dır. İç deniz kı­yılarından elde edilen yosun İşle­nerek önemli bir besin maddesine dönüştürülür. Şikoku’nun güney kı­yıları ve Kyuşu’da yapılan inci is­tiridyeleri ve mercan avcılığı önem­li bir gelir kaynağıdır. Başlıca balık- çriık merkezleri Hokkaido (Vakka- ~’noy, Abaşiri) ve Kyuşu (Şimonese- ki, Fukuoka, Nagazaki) adalarında toplanmıştır.

Doğal Kaynaklar, Madencilik ve Sanayi: Ülke doğal kaynaklar bakı­mından zengin değildir. Japonya* da dünya petrol rezervlerinin % 0,01’den azı, kömür yataklarının % 0,2’si, doğal gaz rezervlerinin % 0,02’si bulunur. Hokkaido, Joban, Ube ve Kyuşu’daki yataklardan çı­karılan maden kömürü sanayide |<ullanıma elverişli değildir. Niigata ve Toyama bölgelerinden çıkarılan petrol, demir filizi ve öteki maden­lerin çıkarımı da üretimi karşıla­maktan uzaktır. Dışsatımı yapılan tek maden kükürttür. Ülke toprak­larının yarıdan fazlası ormanlarla ürtülü olmasına karşın kereste, kâ­ğıt hamuru ve odun kömürü üretimi iç tüketimi karşılamaz. Dağlık böl­gelerde bulunan akarsular baraj yapımı için elverişsizdir. Hidroelek­trik enerji toplam enerji gereksini­minin ancak % 13’ünü karşılar. Bu nedenle nükleer enerji santralleri

yapımına yönelindi. Bütün bu olum­suz göstergelere karşın Japonya

üretimdeki % 14,3’lik payıyla dün­yanın üçüncü büyük çelik üretici­sidir. Dünyada ilk sırada yer alan

10  çelik üreticisi kuruluşun 4’ü Ja­ponya’dadır. Yıllık üretimi 35 mil­yon ton olan Nippon Çelik Şirketi (Şin Nippon Seitetsu) dünyanın en büyük çelik üreticisi kuruluşudur. Demir-çelik sanayisi özellikle Tok­yo, Osaka, Yokohama ve Kitakyu- şu’da; hafif metal sanayisi Kobe,

I ORVU. <PI¿.U I\Ü, fxQvÜou, , VüñUÍÍU

ma, Nagovw ve Osaka da; demir dışı metal sanayisi de Hörışu Ada- sı’nda (Tokyo, Mito, Toyama, Ka- vasaki, Yokohama, Hamanlatsu ve Osaka) yoğundur. Ayrıca hemen bütün büyük kentlerde petrol rafi­nerileri vardır. Japon sanayisinin özellikleri; hammadde dışalımı (pa­muk, yün, boksit, kauçuk ve nikelin % 100’ü, demirin % 99,5’i, bakırın % 89,9’u, kurşunun % 79,7’si, çin­konun % 64’ü), enerji kaynağı dış­alımı (doğal gazın % 64,9’u, kömü­rün % 85,2’si, petrolün % 99,8’i), dev iştetmeler (% 45) ile aile atöl­yelerinin (% 55) yanyana işleyişi; büyük şirketlerin tekelindeki taşıma güçlükleri ve düşük ücretler nede­niyle düşük fiyatlar, ileri derecede otomatikleştirme ve robot kullanı­mı (Datsun otomobil fabrikasında 24 000 ücretli 2 500 000 araba üre­tirken, örneğin BMW firması (FAC) 43 000 ücretliyle 362 000 araba ü- retmektedir) ve işçilerin kültür dü­zeyinin yüksekliği (Honda fabrika­sına işçi olmak için lise diploma­sı zorunludur) olarak sıralanabilir. Nippon Çelik, Mitsui, Mitsubişi gibi büyük kuruluşların dikey bütünleş­melerinin yanısıra çeşitli sanayi kollarıyla bağlanması sonucu Ja­pon makine sanayisi büyük bir ge­lişme gösterdi. Japonya dünya o- tomobil üretiminde ikinci (yılda 6 milyon otomobil), kamyon ve oto­büs üretiminde birinci sırayı alır. Dretilen motorlu araçların % 60*ı dışarıya satılır. Demiryolu malze­mesi ve uçak yapımı sanayisi çok gelişkindir. Bisiklet ve motosiklet üretiminde dünyada birincidir. 1957’ den bu yana yılda 5 milyon gros­tonluk üretimiyle Japonya, dünya­da gemi yapımının yarısını gerçek­leştirir. Hassas makine yapımı (e-

 

 

 

2673

 

Japonya ekonomik güç açısından kapitalist Ülkeler arasında iKincı sıraaaaır. Dünya gemi yapımının yarısını gerçeKieştlren (üst-soi) Japonya’da tarımda makineleşme üst düzeye ulaştı (üst-sağ). Otomobil üretiminde dünyada İkinci sırayı alan Japonya’da, ağır sanayi ileri bir düzeye çıktı. Dünyada ilk sırada yeralan 10 çelik üreticisi kurulusun 4’ü Japonya’dadır (alt-sol). Bu gelişmişlik hakkında

100.000 KVV bîr türbinin oynak başlığı bize bir fikir verebilir (*lt-orta).


 

lektronik aygıtlar, televizyon alıcı­ları, optik aygıtlar vb) Japonya’da en uzmanlaşmış sanayi kollarından biridir. Japon tekstil sanayisi dün­ya çapında üretim yapar. Dünya ham ipek üretiminin % 40’ı, sente­tik iplik üretiminin % 14’ü Japonya tarafından gerçekleştirilir. Ayrıca kimya sanayisi (gübre, petrol tü­revleri, plastik maddeler vb) ve çi­mento, kâğıt, cam, porselen, sera­mik sanayileri gelişkindir. Sanayi­lerin çoğu güneyde Tokyo – Kltak- yusu şeridi üzerinde yoğunlaşmış­tır. Bu bölgedeki kentler (Tokyo, Yokohama, Nagoya, Osaka) sanayi üretiminin yarıdan fazlasını kar­şılar.

GÜZEL SANATLAR Japon sanatı VI. yy’da Çin etkisi al-

 

 

 

2674

 

Japon resminden örnekler: sol- ilst, Kano Eltoku (Mamoyama Dönemi); sağ-üst Matsura Byobu (Tokugava Dönemi); sol-alt, Roshu (Tokugava Dönemi); sağ­alt, Ogata Korln (Tokugava Dönemi); altta, Sakai Hoitsu- nun eserlerinden ^etaylar


 

 

 

tına girdi. Bunda, Budacılığın Ja­ponya’da yaygınlık kazanmasının büyük rolü vardır. Daha önceki dö­nemlerde Kore sanatıyla benzerlik­ler gösteren Japon sanatı Budacı- lığın resmi din olmasından sonra bu dinin etkisinde gelişti. Bu yeni dönemde mimariden, resme kadar tüm eserlerde Çin sanatı ve Çinli ustalar taklit edilmeye başlandı. Horyuci Tapınağı (VII. yy), yeni di­nin en eski mimari örneklerinden­dir. Bu yapıda geleneksel Çin mi­marisi kurallarına bütünüyle uyul­muştur. VIII. yy’a dek süren bu dö­nemde resim sanatı da, tümüyle

Çin resminin etkisindeydi. Yöneti­me gelen Fujivvara klanı, Japonya* da dış ülkelere kapalı bir dönem başlattı. Bu dönemin Japon sanatı üzerinde olumlu etkileri oldu. IX. yy’da özellikle Japon resminde yer­

li   kaynaklara dayalı büyük bir atı­lım görüldü. Yamatu-e (geleneksel

 

 

 

2679

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Maruyama Okyo’nun “Hozu Nehri” adlı eseri (Tokugava Dönemi – Nishimura Koileksiyonu – Kyoto)


 

 

 

 

Japon resmi) bu dönemde ortaya çıktı. Heykel türünde bu dönemde­ki en önemli eser, XI. yy’da. altın yaldız kaplamalı tahtadan yapılan Amida Nyorai Budası’ötr. Bu olum­lu gelişme Kamakura döneminde de sürdü. Çin kaynaklı cini mürek­kepli resimler yaygınlık kazandı. Ja­pon mimarisi tüm dönemlerinde Çin mimarisinin etkisinde gelişti. Yalın­lık, rahatlık, malzemelerdeki hafif­lik gibi özen gösterilen konular a- ğırlıklı Çin etkisine karşın mimaride bir Japon üslubundan söz edilme­sini sağladı. Kamakura döneminde­ki en önemli yapılar Sekitei (Zen Bahçeleri) ve Kyoto’daki Ryuan ci Manastıriötr. 1252’de yapılan Ka­makura Buda’sı dönemin en ünlü heykelidir. Aynı dönemde küçük boy heykel yapımı da gelişerek, Ja­pon tiyatrosunda önemli yer tuta masklar ilk kez ortaya çıktı. Doğa, insan ve hayvan figürleri resmin değişmez konularıydı. XV. yy’dan XVII. yy’a dek Japon resmi, Kano Okulu’yia temsil edildi. Kano Ma- sanobu’nun (1434-1530) kurucusu olduğu bu okul, oğlu Motonobu ve çocukları tarafından sürdürüldü. Çin resim geieneğini, Japon beğe­nilerine uyarlayan Japon sanatçıla­rın geiiştirdikieri tekniklerin tümü Çin kaynaklıdır. Ancak XiX. yv’aa Japon resminin Avrupa sanatçıiar- ca tutkuyla ele alınışından sonra, bütün bu teknikler Japon sanatıyla birlikte anılmaya başlandı. Mimar­lıkta olduğu gibi, Japon resmine de özgünlüğünü kazandıran yalınlık ö- ğesi oldu. Tokugava şogunluğu dö­neminde, sanat etkinlikleri de baş­kent durumuna gelen Edo’ya (Tok­yo) kaydı (1603-1867). Ogata Körin (1658-1716) ve Sakai Hoitsu (1761- 1828) bu dönemin ünlü ressamları­dır. Aynı dönemde Ukiyo-e adıyla anılan resim okulu kuruldu. Tokyo’ da geliştirilen Ukiyo-e özel bir bas­kı tekniğiydi. Bu teknikle çoğaltıla- bilen eserler, resim sanatının bü­tün Japonya’da yaygınlaşmasını sağladı. Ağaç oymayla yapılan bas­kı kalıpları sığ olduğundan, Japon estampları az sayıda basılabildi. Günümüzde Japon baskılarının bü­yük değeri buradan gelmektedir. Hishikavvo Moronobu (XVII. yy) uki- yo-e’nin kurucu ve geliştiricisidir. Ukiyo-e, Japon kaynaklarına daya­lı Yamato-e’nin temelleri üzerinde yükseldi. Baskı tekniğinde urushi-e ve benizuri-e gibi yeni buluşlar or­taya çıktı. XVIII. yy’da nishiki-e adı verilen ve çok renkli baskıya ola­nak veren yöntemin bulunuşunun Japon resmindeki önemi büyüktür. Aynı yüzyılda Japon resminde Batı etkileri de görülmeye başlandı. Bu etkilerin başında Japon ressamla­rının eserlerinde perspektif kural­larını uygulamaları ve ışık gölgeye önem vermeleri gelmektedir. XIX. yy’da Avrupah Sanatçılar büyük bir tutkuyla Japon sanatına yöneldiler. Bu tutkunun altında, bir çıkış yoiu arayan çayacy eğilimlerin japcn resminde, kolayca aktarılmaya ola­nak veren pek çok şey bulması ya­tıyordu. Çin sanatının ağırlıklı etki­sine karşın, mutlak olanı değil de yaşayanı ve geleceği yansıtan ya­nıyla Japon sanatı, Avrupah sanat­çılara esin kaynağı olabildi. Japon ustaların renk araştırmaları, tonla­mayla istedikleri derinlik ve etkile­ri yaratabilmeleri Avrupah ressam­ları büyüledi. Matisse, Van Gogh, Degas, Picasso vb pekçok Batılı sanatçının yararlandığı Japon res­minin, çağdaş sanatın bugünkü a- şamaya gelmesinde büyük rolü var­dır. Japonya sanatında çağdaş dö­nem Meiji Restorasyonumla başla­dı (1868). Her alanda olduğu gibi, sanatda da Batılı ülkelerle yakın ilişkiler kuruldu. Japon resmindeki geleneksel şiirsellik giderek yokol- maya, gerçekçi eğilimler ortaya çık­maya başladı. Günümüz Japon sa­natında ise, Avrupa’dakine benzer soyutlama eğilimleri ağırlık kazan­dı;


EDEBİYAT Japon yazılı edebiyatı, Çin harfle­rinden yararlanılarak Japon yazısı­nın yaratıldığı VIII. yy’da başladı. Ancak bu tarihten önce de sözlü gelenek varlığını sürdürmekteydi. Japonca yazılan ilk önemli metin 682’den başlayarak Japon tarih o- laylarmı belleğinde tutan Hieda no Are’nin 712’de yazdırdığı Kociki‘d\r (Eski Şeyler Derlemesi). Otomo no Yakamoçi’nin (717-785) hazırladığı 4 600 siir içeren Manvo-su (On Bin Yapraklı Koleksiyon) ilk şiir cntoîo- jisidir. Bu eserde beş ve yedi he­celi, uyaksız kısa şiirler olan tanka biçiminin kesinlik kazondiği görü­lür. Heian Dönemi’rim başlangıcın­da Arivara-no-Narihira (825-880), kadın şair Ono-no-Komaçi, Suga- vara Miçizane (845-903) edebiyata yeni eğilimler kazandırdılar. Ki no Tsurayuki, imparatorun emriyle 905’ de Kokin Vaka Şu adlı şiir antolo­jisini derledi. 951’de kurulan şiir bürosu günümüze dek etkinliğini
sürdürdü. Nikki (özel günlük) ve monogatori (anlatı) türleri gelişti. Bu dönemde Murasaki Şikibu’nun soylu yaşamını anlattığı Genci mo- nogatari (XI. yy başı) ve Sei Şona- gon’un saray yaşamının gerçek bir görüntüsünü sunan Makura-no-şoşi adlı eserler dünya edebiyatının baş­eserleri arasında sayılır. XII. yy’da Koncaku monogatari (Dün ve Bu­günün öyküleri) ile din dışı konu­lar işlendi. Kenko (1283-1350) Tsu- rezure-gusa (Aylaklık Çayırları) ad­lı eserinde geleneklerin yitmesin­den duyduğu hüznü işledi. Kamo- no-Chomei (1154 – 1216), Ho/oki

XII. yy. yazılı kağıtlarından bir örnek


(Hücremde Notlar) da Zen Budacı- lığın etkilediği yüzyılın görünümü­nü çizdi. Savaşlar üstüne destan­lar olan gunkiler, XIV. yy’da doğan özgün bir tiyatro türü olan nolara (Japon lirik dramı) ve daha sonra da bunraku (kukla tiyatrosu) ve ka- bukiye çeşitli konular sağladı. XIV. ve XV. yy’larda dans librettoları o- lan mai no hu on’lar ve ezbere o- kunan destansı şiirler olan Coruri- ler yaygınlaştı. Eski Japon şiiri ev- rimleşerek renga, daha sonra da 17 heceli üçlüklerden oluşan hayku doğdu. XVII. yy’da üç büyük edebi­yatçı yetişti. Bunlar; varsıl sınıfla­rın yaşamlarını bütün açıklığıyla sergileyerek skandal yaratan Sai- kaku Ihara (ö. 1693), Japonya’nın en büyük oyun yazarlarından biri olan Çikamatsu Monzaemon (1653 -1724) ve hayku türünün ustası Matsuo Başo (1643-1694) dur. XVIII. yy’da Japonya’ya özgü bir kültürün yaratılmasından yana olan Vaga- huşalar ile Çin kültürüne bağlılığı savunan Kangakuşalar arasındaki savaşım Motoori Norinaga’nın (1730 -1801) etkin çalışmalarıyla Vagahu- şalar lehine sonuçlandı. Ueda Aki- nari (1734-1809) Ugetsu-monogatari (Ay ve Yağmur Masalları, 1776) ile

 

Japonya’nın dünya çapında başarı kazanan eserlerinden birini gerçek­leştirdi. Bu dönemde en yaygın o- lan tür duygusal ve açık saçık öy­külerin anlatıldığı n/nco-oonıardır. Bunlar 1842’de yasaklandı. Hayku türü gerilese de Buson (1718-1783) ve Issa (1763-1827) ile varlığını sür­dürdü. Bu yüzyılda doğan Kabuki- ler XIX. yy’da yaygınlaştı. Bu oyun­larda kadın rollerine de erkekler çıkıyordu. Bu tür Kavatake Dokua- m/’nin (1816-1883) eserleriyle geliş­ti. 1878’de yazı ve konuşma dili bir­leştirildi. Futabatei Şimei’nin 1887′ de yayımlanan Ukigumo adlı roma­nı modern dildeki ilk eser oldu. Fu- kuzava Yukişi (1834-1901), halkın rahatça anlayabileceği yalın bir e- debiyatın öncüsü oldu. Fransız, İn­giliz, Rus yazarlarının eserleri Ja­ponca’ya çevrildi, çeşitli uyarlama­ları yapıldı. 1885’den başlayarak Şoyo Tsubuçi (1859-1935), Ozaki Koyo (1867-1903) vb yazarlarca baş­latılan yazı takımı dostları adlı çağ­daş edebiyat akımı XX. yy’ın baş­larında etkin oldu. Koda Rohan (1867-1847), geçmişi yücelttiği eser­leriyle tanındı. Romantizm ve natü- ralizm akımları da Japon Edeblya- tı’nda temsil edildiler. Mori Ogai (1862-1922) ve Natsume Soseki (1867-1916) natüralizmin dışında kaldılar. 1930’larda başlayan şin- kankakuha (yeni duyumculuk) adlı öncü hareket, ülkenin yoğun siya­sal ortamı nedeniyle gelişme gös­teremedi. II. Dünya Savaşı sonra­sında 1945-1950 yılları arasında Şli- na Rinıo. Öoka Sohe’i, Daıal Osa- manları ilgi topladı. Hizabayaşi Tai- ko. Hayama Yoşiki vb yazarlar ise eserlerinde işçi sınıfının sorunları­nı işlediler. Yukio Mişima (1925- 1970), Haniya Yutaka (d. 1910), Fu- kazava Şiçiro (d. 1814), savaş son­rasında parlayan öbür yazarlar ol­dular. Yasunari Kavabata (1899 – 1972), asıl büyük eserlerini yaşlılık döneminde verdi ve 1869’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. 1860’ larda etkin olan yeni kuşak yazar­lar biçimsel araştırmalarda başarı kazandılar. İçinde yaşadıkları dö­nemi konu edinen bu yazarların başlıcaları: Oe Kenzaburo (d. 1835), Oda Makato (d. 1932), Kaiko Ken de (d. 1930), Tekahaşi Kazumî (1831-1869).

MÜZİK


Japon müziğinin eski kaynakları üstüne bilgi yoktur. Bugünkü Ja­pon müziğinin geçmişi VIII. yy’da temellenir. Nara döneminde Buda- cılığın Japonya’da yayılmasıyla bir­likte müzikte de Cin etkileri görül­meye başladı. Budacı ilahiler Ja­pon müziğini derinden etkiledi. Bu­nun yanısıra Çin çalgıları ve müzik metodu, küçük değişikliklerle Ja­pon müziğinde yer aldı. Müzik eşli­ğinde şiir okuma yaygınlaştı. Şo. hişirikl, fue, biva, koto, şoko, kugo vb Çin kökenli çalgılardan oluşan orkestralara gagaku deniyordu. Çe­şitli mezheplere üye rahipler, tören­lerde şarkı söyleverek, öğrenci ye­tiştirerek Japon müziğinin gelişme­sinde büyük rol oynadılar. Kabuki tiyatrosunda da müziğe geniş yer leri ilk Avrupa etkisi olarak Japon müziğine girdi. İmparatorluk Müzik Akademisi’nin kuruluşuyla Batı mü­ziği hızlı bir biçimde tüm Japonya’ da yayıldı. Japon müziğinin özgün­lüğü giderek ortadan kalktı. XX. yy’ da Kojiro Kobune (d. 1807), Akina Icukııbe (d. 1914), Yoritsune Mat- sudayra, Yasuce Kiyosse ve Batı müzik geleneği doğrultusunda e- serler veren pekçok Japon besteci yetişti. j

SİNEMA

Japon Sineması Uzakdoğu’nun en eski sineması olarak gelişti. 1899- 1800’lerde kimi ünlü Kabuki oyun­ları filme alındı. 1805 Rus – Japon Savaşı belgelendi. Yüzyılın başında stüdyolar iki büyük kentte yoğun­laştı. Tarih ve kültür kenti Kyoto’ da tarihsel konulan işleyen ve ¡iday -geki denen dönem filmleri çekilir­ken, Tokyo’da genday-geki denen çağdaş konulu filmler gerçekleşti­rildi. 1820’lerde Kenji Mizoguçi. Ya- sujiro O zu, Teynosuke Kinugasa, Heynesuke Goşo vb yönetmenler kuşağı Japon Sineması’nı kadın rol­lerine çıkan erkeklerin oynadığı Oycma’lardan ve sessiz filmlerde olayları jestlerle anlatan anlatıcıla­rın bulunduğu Senş/’lerden kurtar­dılar. Yapılan film sayısı hızla arta­rak 1924’de 875’e çıktı. 1927’de SSCB’li yönetmenler Eisenstein ve Pudovkin’den etkilenen kimi sine­macılar Pro – Kino adlı bir topluluk kurarak proleter sinemasını geliş­tirdiler. 183C’larda militarizmin güç­lenmesiyle toplum sorunlarını işle-

iilırilûi’û k Kîr snnsıır ııunıı*


 

 

 

 

Japon sinemasının ünlü yönetmeni Akira Kurosavva’nın 1980’de çektiği “Kagemuşa” adlı filminden iki görüntü


2678

 

yıllarında propaganda filmleri ön­celik kazandı. Yıllık film sayısı 40’a dek indi. Savaş sonrasında ülkenin işgal edilmesiyle Japon tarihini ko­nu alan filmler yasaklandı. Piyasa­ya ABD filmleri egemen oldu. 1947′ den başlayarak yeniden canlanan Japon Sineması, eski yönetmenle­rin yanı sıra Akira Kurosava, Kei- suke Kinosita, Kon İçikava, Masa- ki Kobayaşi, Nagisa Oşima vb ö- nemli yönetmenler yetiştirdi. Bu yö-

iQC<vr, v/ıürırHnn h^ıcln-

V’’?- •    K020fî O i .<! i i.??»

şanlarla Japon Sineması dünya si­neması içinde özgün ve ulusal bir kimlik kazandı. Kurosava, San Ir­kın Şehveti (Raşamon, 1950) ile başlayıp ince duyarlığı ve etkili hü­manizmiyle tüm dünyada yankılar uyandırarak, sonraki filmleriyle de günümüze dek süren bir üne ka­vuştu. Mizoguçi, Ugetsi Monogata- ■ri (Yağmurdan Sonraki Soluk Ayın Öyküleri. 1953) ile bütün zamanla­rın en iyi filmlerinden birini yaptı. 1852’de ABD güçlerinin ülkeyi terk etmesinden sonra militarizm döne­mini eleştiren filmler yapıldı. Bun­lardan başlıcaları arasında Keisu- ke Kinoşita’nın Nijuyon on Hitomi (Yirmidört Göz, 1954), Kimisabu- no Yoşimura’mn Ashizuri Körfezi (1954), Masaki Kobayaşi’nin 1958- 1961 arasında yaptığı üç filmlik İn­sanlığın Durumu sayılabilir. Kon İçikava, Burma Savaşı (1956) ve Ovadaki Ateşler (1959) adlı filmle­rinde Japon askerlerinin savaşta çektikleri sıkıntıları işledi. Bunun yanında savaş sonrası yönetmen­lerin ana konularından biri de ül­kede kapitalizmin egemen kılınma­sıyla belirginleşen ahlâki çöküntü ve değer boşluğuj oldu. Kurosava, Düşkün Melek (1948) ve Ikuru (1952) filmlerinde bu çöküntüyü yalnız ka­pitalizmin varlığına değil, feodal kalıntılardan da tam kurtulunama- mış olmaya bağlar. Bir Bar Kızı Ta­rafından Anlatılan Savaş Sonrası Japonyası’nın Tarihi (1970) ve da­ha sonra çektiği belgesel filmlerde Şohei ¡mamura, Japonya’nın em­peryalist amaçlarla girdiği savaşta yenilmiş olmasına karşın, bugün büyük şirketler tarafından aynı a- macın gerçekleştirilmeye çalışıldı­ğını anlattı. Kurosava’nın 1950’li yıl­ların sonlarıyla 1960’lı yılların baş­larında yaptığı hemen tüm filmlerin­de teknolojik çağın getirdiği karam­sarlık görülür. Dersu Uzala (1975) gibi son dönem filmlerinde ise geç­miş değerlere karşı bir özlem be­lirir. 1S50’lerde parlayan bir başka yönetmen ise Yasuiiro Ozu oldu. Geç Kalan Yaz, Tokyo’da Aksam Üstü, Dalgalanan Çayırlar gibi film­leriyle Japon Sineması’nda ulusal özellikleri en iyi temsil eden sanat- ninrrlnn biri oldu. 1960’larda ABD’

bunalım dönemine girdi. Film ya­pımı 550’lerden 350’lere düştü. Se­rüven ve canavar öyküleri, fotoro­man kalıplarında filmler de yapıldı. Eski ustalar bu yıllarda da az sa­yıda ama kaliteli ürünler vermeyi sürdürdüler. 1970’lerde çıkan yeni kuşakta ise Naghisa Oshima, Ja­pon doğasında varolan şiddet ve erotizm öğelerini işleyen çarpıcı filmleri, Shu/i Tereyama ise deney­sel yanı güçlü filmleriyle ilgi çekti­ler. Japon Sineması günümüzde de az sayıda, ilginç filmle dünya sine­ması içindeki özel yerini korumayı sürdürüyor. Grafik sanatının geliş­mesine koşut olarak animasyon si­neması büyük bir ivme kazandı; ö- zellikle çocuklara dönük bir dizi klasik eser Japon sinemacılarca çekildi.

JAQUES-DALCROZE, Bk. DALCRO- ZE Emile Jaques

JARA Víctor (1938-1973), Şilili şar­kıcı ve tiyatro yapımcısı. 1960’ta Şili Üniversitesi Tiyatro Okulu’ndan mezun oldu. Çeşitli kurumlarda ti­yatro öğretmenliği yaptı. Hazırladı-

Victor Jara


ğı oyunlar, ülkesinde olduğu kadar ülke dışında da büyük ilgi topladı. Şili Yeni Şarkı hareketinin öncüsü Violeta Parra, şarkıcı olma konu­sunda sanatçıyı özendirdi. 1959’da ilk plağını yaptı. 1966-1969 arası Ouilapayun müzik topluluğunun sa­nat yönetmenliğini yaptı. 1969’dan sonra zamanını tümüyle müziğe verdi. Aynı yıl Şili Yeni Şarkı Fes- tivali’nde büyük ödül aldı. Fabrika­larda sendikalarda ve okullarda sürekli konserler verdi. 1970’de Al-

rıyla Ham birliği îünjtGd Popular)’ nın sözcüsü durumuna geldi. 1973′ deki Askersel Darbe sırasında San­tiago Stadyumu’na kapatıldı. Bura­da söylediği şarkılarla çevresinde­kilere güç vermeye çalıştı. Gitar çalmaması için kolları kırılarak, şarkı söylememesi için dili kesile­rek işkenceyle öldürüldü. Başlıca eserleri: Albüm: Villancicos Chile- nos (Şili Noel Şarkıları, 1959); Can- ciones folkloricas de America (A- merika Halk Şarkıları, Ouilapayun ile, 1967); Canto Libre (Özgür Şar­kı, 1970); El derecho de vivir en paz (Barış içinde Yaşama Hakkı, 1971); Manifesto (1974); Victor Jara Pre- sente (Victor Jara Sunuyor, 1975).

JARDİN Nicolos Henri (1720-1799), Fransız mimar. Eserlerinin en ö- nemlilerini 1755-1771 arası bulun­duğu Danimarka’da gerçekleştirdi. Kopenhag kentinde XVI. Louis üs­lubunda birçok bina yaptı. Eserle­riyle Danimarka mimarisini etkiledi En önemli eseri Bernstorft kontu­nun yazlık sarayıdır. Öbür eserle­rinden başlıcaları: Fredensborg Şa- tosu’nun Bahçeleri, Solvgade Kışla­ları (1765-1768), Thott Sarayı, Ma- rienlyst Şatosu.

JARNACH Philipp (1892-1982), Al­man besteci. Paris’te Edvard Ris- ler’den piyano, Albert Lavignac’ dan armoni dersleri aldı. 1915’de Zurich’de Busoni ile çalıştı. Müzik eleştirmenliği, Köln Konservatuva- rı’nda beste öğretmenliği yaptı (1927-1949). 1949’da Hamburg Kon- servatuvarı yöneticisi, 1955’de Ber­lin Sanat Akademisi üyesi oldu. Çeşitli çalgılar için birçok eser

 

 

 

2679

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Rate this post
Rate this post

Bir yorum

  1. I really like your writing style, fantastic information, thanks for putting up edcbfkgbdgad

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*