Genel

Sibernetik Yonetim

 

H

acettepe Üniversitesi, TÜBİTAK Marmara Araştırma Enstitüsü ve Yöneylem Araştırması Derneği tarafından, ortaklaşa olarak “Yöneylem Araştırması 6. Ulusal Kongresi” nin düzenlendiği ve Kongre’nin 25-27 Haziran 1980 tarihinde Ankara’da yapılacağı ve benim de, “Sibernetik ve Yöneylem Araştırması” konusunda Oturum Baş­kanı olarak seçildiğimin tarafıma bildirilmesi beni son derecede mutlu kıldı. Konu ile ilgili dost ve arkadaşlarıma, hemen gerekli bildirilerde bulunarak, Kongre’ye “Sibernetik ve Yöneylem Araştırması” üzerinde hazırlayacakları bildirileri $ göndermeleri ricasında bulundum. Bildirilerin, bir kısmı gönderildi bile. Bu arada, “Bilim ve Teknik” gurlarına, özet biçiminde de olsa, bir bilgi iletiminde bulunabilmek için, bu yazıyı hazırlamak gereğini duydum.

“Sibernetik” ve “Yöneylem Araştırması” (İngi­lizce adı ile Operational Research) bilimlerinin, her ikisinin de doğumları, aynı tarihe rastlamak­tadır. İkisi de II. Dünya Savaşının getirdiği zorunluklardan doğmuştur.

Sibernetik; nasıl, Amerika Birleşik Devletle­rinde, Savaşın etkin silahı olan uçakların, havada nasıl saptanacakları ve bu uçağı düşürmek için yerden fırlatılacak mermilere karşı, pilotun ne çeşit davranışlarında bulunacakları konusu araş­tırılırken doğmuş ise, aynı biçimde “Operational Research” bilimi de Denizaltıların, nasıl batırı­lacağı konusu araştırılırken doğmuştur. Amerika Birleşik Develerinde, Uçaksavar toplarından fırlayan mermilerin yönlerinin, uçağı yöneten pilotun davranışları ile birlikte incelenmesi üzerinde araştırmalar yapılıyorken; Ingiltere’de, Alman Denizaltılarını batırmak için, deniz dibine fırlatılacak mermilerin, nerede ve ne zaman patlaması gerekeceği, konusu üzerinde çalış­malar yapılıyordu. Çünkü, Denizaltılar da Uçak­lar kadar, savaş gücü yüksek silahlardırlar.

Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan çalış­malar, sonuçta, “İnsanlar ile Makineler ve Makineler ile Makineler Arasında Bilgi Alış-Ve­rişi, Kontrol ve Yönetim Bilimi” olarak tanımla­nan “Sibernetik” biliminin ortaya çıkmasını sağ­lamış; Ingiltere’de yapılan çalışmalar da, sonuç­ta, “Üretim ve verimin, istenilen düzeyde ger­çekleştirilmesi ve amacına ulaştırılmasının man­tık ve matematiksel modellerle önceden sapta­nabilmesi” olarak özetleyebileceğimiz, “Opera­tional Research” biliminin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Bir “Yönetim ve Denetim Bilimi” olan Sibernetik, eski Yunancâ’da “Gemiyi yöneten insan” karşılığı, “Kübernetes” kelimesinden oluş­turulmuştur.

Bir “İnceleme ve Araştırma Sistemi” olan “Operational Research” ise, Arşimed’in hesap ve uygulamaları tarihinden beri, gelişe gelmektedir.

“Operational Research” İngilizce kısaltılarak 0R olarak gösterilmekte ve Ülkemiz bu sistemin karşılığı olarak kabul edilen “Yöneylem Araştır­ması” kısaca YA olarak belirtilmektedir. Bu konunun nasıl ortaya çıktığı ve ne gibi gelişmeler gösterdiği hakkında, ünlü bir “Yöneylem Araştır­macısı” olan, Jagjit Singh’in kitabından buraya aktaracağımız bir kaç satır, bizlere yeteri kadar bilgi verebilecektir.

“Operational Research ya da (bir omnibüs’e verilen ad gibi kısaltılmış olan) OR, savaş boyunca, bütün sistem ve uygulama bilimlerin­den yararlanılmasını göstermektedir. Bilimsel uygulama, Savaş’ta, “yeni silahlar icad etme” ile kendini gösterir. Bu nedenle, onu Arşimed (Archimedes) ya da daha önceleri başlamış ve gitgide yaygınlaşmış olarak kabul edebiliriz. OR, gerçi değişik tür bir bilimsel uğraşıdır. OR (Yöneylem Araştırması) ile yalnızca yeni silahlar icad etme değil, aynı zamanda “daha ayrıntılı bir inceleme ve araştırma yöntemi geliştirme ve uygulama” durumu ortaya çıkmıştır. Bu konunun başlangıcına ilk örnek, II. Pünya Savaşında ortaya çıkan, “Etkin silahlara, nasıl karşı çıkı- libileceği” nin, bilimsel bir yol izlenerek saptanmasıdır. Yöneylem Araştırması, böyle başlamış ve bir Denizaltı üzerine, bir Uçak’tan atılacak “Sualtı Bombası” nin, nasıl ve ne zaman patlaması gerekeceğinin hesaplanması ile ortaya yıkmıştır. Ingiliz Hava Kuvvetlen Kıyı Koruma Komutanlığı, su bombalarının deniz yüzeyinden 100 ayak derinlikte patlatılması kararını vermişti.

 

Denizaltı ıtır» izleyeceği yol dikkate alınarak, iki                                                        daha ayrıntılı bir alan üzerinde yaptığı gözlemler

dakika sonra varabileceği yere, bombanın atıl-                                                                  sonunda, bombanın, denize atılacağı yer ile

ması, ilk anda akla yakın geliyordu. Böylece,                                                                denizin dibinde patlayacağı yer’in, ancak, Deniz-

; bomba, deriiz yüzeyinden d|jbe doğru’ inerken,                                                          akının, birden bire bir dalış yapmaması halinde,

Denizaltı da, bombanın patlayacağı “Buluşma                                                       doğru olarak saptanabileceğini bulmuştu. Deniz-

Yeri” ne doğru yaklaşmış olacaktı, Ancak, bü                                                          altın ıriFisef bomban m patlayacağı yer ve zamana

biçimde yapılan su bombası saldırıları, hayal                                                                        uygun olarak dalışa geçmiş olması ve tam

kırıklığı yaratmıştı Daha sonra, aynı sorun,                                                                         bombanın patlayacağı anda, orada bir hedef

“Blacketın Sirki diye ün yapan bir bilgin                                                                           olarak bulunması, büyük bir şans’tı. Denizaltının

tarafından, yeni baştan ele alınmıştı. Blacket,                                                                  izleyeceği yol, doğru olarak saptanamamış ise,

 

 

 

 

III. DURUM

 

Bombanın atıldığı yer

Bombanın atıldığı yer

Bombanın atıldığı yer

Denizaltının daldığı yer

Denizaltının daldığı yer

Denizaltının daldığı yer

 

 


Deniz

yüzeyi

 

 

 

 

 

1 »

Denizaltının Bombanın vardığı yer patladığı yer

 

 

 

 

JİİL i

Denizaltının Bombanın vardığı yer patladığı yer

 

 

 

 


 

 

 

 

bomba, Denizaltının çok uzağında patlayacaktı. Diğer yandan, Denizaltının varacağı yer, doğru olarak saptanamamış ise, bu kez de bomba, doğru bit derinlikte, ancak yanlış bir yer’de patlamış olacaktı. Bu durumlar ve olasılıkf&r karşısında, hiç kuşku yok ki, su altı bombasının, denizin dibinde 100 ayak bir uzaklıkta patlatılmış olmasının hiç bir yararı olmayacaktı. Onun yerine, Denizaltının, daha dalmadan, saptanması ve dalabileceği yerin hesaplanması, çok daha yararlı olacaktı. Bütün savaş süresince, Denizal- tıların, ne çeşit dalışlar yaptığının bir çok

Örnekleri vardı. İşte bu ve buna benzer örneklerin dikkate alınarak, “İşlem ve Eylemlerin (laboratu­arda) değil) masabaşı çalışmaları ile gözlenip araştırılması” na “Yöneylem Araştırması” adı verilmiştir..” (1)

Jagjit Singh’in bu satırlarından “Yöneylem Araştırması” nın, “İşlem ve Eylemlerin, yönleri­nin, çeşitli örheklerle saptanması metodu” olduğu anlaşılmaktadır.

Sibernetik J ise, “Belirli yönleri Önceden saptayabilen bir sistem’ olmaktan çok daha ötede, tüm Bilim Alanlarında uygulanan ve “Bilgi
alış-verişi üzerine kurulu, Denetim ve Yönetim Bilimi” dir. Bu nedenle de, günümüzde Siberne­tik, “Bilimler Arası Disiplin” durumunda bulun­maktadır Yaşadığımız yüzyıla “Sibernetik Çağ” adı verilmesi de, Sibernetik’in, tüm bilim ajanlarına yayılan ve her geçen gün, büyük devrimler gösteren gelişmelerinden ileri gelmek­tedir.

“Sibernetik” ile “Yöneylem Araştırması” ara­sındaki ilişki, her ikisinin de “Model oluşturan” birer bilim olmalarıdır. Şu farkla ki, Sibernetik- çiler, “Canlı Organismal Yapı”ya benzer “Elektro­nik Makineler” oluşturdukları halde; “Yöneylem Araştırıcıları”, inceledikleri alan için “Modeller ve Yöntemler” oluşturmaktadırlar. Her iki bilimin de ele aldığı, bir “Amaç Değer” vardır. Siberne- tikçiler, “Belirli amaca ulaşmak üzere, kendili­ğinden çalışan, üstün denge durumlarına sahip makineler yaratma” yolunda çaba sarfetmekte- dirler. “Yöneylem Araştırmacıları” ise, “Üretimi ve verimi arttırabilecek uygulama modelleri” yaratmaya uğraşmaktadırlar. Bu nedenle Siber­netik’in çalışma alanı çok yönlü ve hareketli olduğu halde; Yöneylem Araştırmasının çalışma alanı belirli bir yönde ve daha az hareketli bir durumda bulunmaktadır. Nitekim, ünlü İngiliz Sibernetikçisi Prof. F.H. Ceorge, “Yönetimde Sibernetik” adlı kitabında, her iki bilim arasın­daki ayrıcalıklara değinerek, şöyle demektedir:

“..Yöneylem Araştırması, herhangi bir çalış­ma alanında” uygulanacak modelleri, önceden saptayabilen bir sistem” olmakta birlikte, tüm çalışma alanlarında herkes tarafından kolayca uygulanabilecek, dinamik ve önemli bir sistem olarak görülmektedir. Oysa Sibernetik, “yepyeni bir bakış açısıdır”. Bir “Sistemler Felsefesi” dîr. Ve., yapı olarak da tamamen “Dinamik” tir..” (2)

“Yöneylem Araştırması”, “Çevre” yi inceler; bu “Çevre” ye uygulanabilecek “Yeni Sistemleri Saptamaya” çalışır. “Sibernetik” ise “Canlı Var­lığı” inceler; bu “Canlı Varlık” içindeki organlar arasında, “Bilgi alış-verişi ile yönetimin nasıl sağlandığı” nı saptamaya çalışır ve aynı sistemi makinelere uygulayarak “Yapay canlı varlıklar” yaratır.

“Yöneylem Araştırması”, hazırladığı model­lerle “Yepyeni bir anatomi” çizer.

“Sibernetik”, incelediği canlı varlık model­lerine benzer “Yeni bir fizyoloji” kurar.

“Yöneylem Araştırması” da “Sibernetik” de, çalışmalarında “Elektronik Makineler” den yarar- nır. Şu farkla ki, “Yöneylem Araştırması” mn kul­landığı “Elektronik Makine” yi, “Sibernetik” yaratır.

“Yöneylem Araştırması”, “Kişi” yi, “Uygula­mada, daha iyi olarak değerlendirilecek ve o ölçüde daha fazla yararlanılabilecek” bir yapı, olarak ele alır.

“Sibernetik” ise, aynı “Kişi” yi, “Hata ve yanlışlıkları ile birlikte” ele alır. Ondaki hata ve Yanlışlıkların, hangi “Bilgi alış-verişi bozukluğu’« ndan ileri geldiğini inceler. Ve aynı “Hata ve yanlışlıkların makinelerde olmaması için, gerekli bilgi alış-verişinin nasıl düzenlenebileceği” ni saptar.

“Yöneylem Araştırması”, kendisine verilen “Elek­tronik Beyin” leri kullanır.

“Sibernetik” ise, “Kendi icad ettiği elektronik beyin” in, nasıl “Daha fazla geliştirilebileceği” ni araştırır.

“Yöneylem Araştırması”, insan île makine arasındaki ilişkiyi, “Ortak çalışma” olarak değer­lendirir.

“Sibernetik” ise, insan ile makine arasında, “Ortak yaşamın nasıl kurulabileceği” ni inceler. Böyle bir “Ortak yaşam” ın, “Geleceğin Dünyası na ne gibi katkılar sağlıyabileceği” ni, şimdiden değerlendirir.

Her iki bilimin de kullandıkları malzeme, “Bilgi” dir; ve “Bilgi Üretimi” dir.

“Sibernetik”; “Bilgi” nin, en küçük “Birimler” ini araştırır. Bu “Bilgi Sembollerini, Elektron darbe­leri halinde” kullanılacak duruma getirir. “Bilgi iletim yolları” nı saptar ve “Elektronik Bilgi İşlem” (Electronic Data Proces) sistem ve esaslarını kurar; ^

“Yöneylem Araştırması”; Sibernetik’in sap­tadığı bu “Elektronik Bilgi İşlem Sistemi” ni, (incelediği olayları, daha sıhhatle değerlendire­bilmek için) kullanır.

Her iki bilimin “Konusu” da “Yönetim” dir.

“Yöneylem Araştırması”; “Yönetim” in, daha verimli sonuçlar sağlayabilmesi için, ne çeşit uygulamalarda bulunması gerektiğini araştırır. Bu konuda, iki “Yöneylem Araştırması” uzmanının, birlikte yazdıkları “Operational Research” adlı kitaplarında özetle belirttikleri gibi;

“Yöneylem Araştırmasının ana amacı: genel olarak “Yönetimde, daha etkili sonuçlar sağla­yabilmek” dir…” (3)

Oysa Sibernetik, yalnızca “Daha etkili sonuç­ları” araştırmaz. “Gelecekteki yönetim” in nasıl kurulabileceğini ve böyle bir yönetime “Nasıl uyumda bulunabileceği” ni de araştırır. Daha şimdiden, “Gelecekteki yönetimin, tablolarını çizer.”

“Sibernetik” ve “Yöneylem Araştırması” nın her ikisi de, yepyeni bir “Bilimsel Uygulama” ve yepyeni bir “Teknik Sistem” dir. Bir komputer sözlüğü, “Yöneylem Araştırması Bilginleri” nin amaçlarının neler olduğunu, şöylece belirtmek tedir:

“..Operational Research Bilginlerinin amaç­ları; istatistik ve matematik terimlerinde, nite­likli bir sistem oldurmak ve bu sistemler yoluyla sonuçlara ulaşmaktır. Bu bakımdan, Yöneylem Araştırması, “Bilimsel Uygulamaya Yönelme” dir. Bu amaca uygun olarak da, genellikle Sistem Analizcisi ve Programcının, birlikte çalışmalarını gerektirmektedir..” (4)

Sibernetik de “Yepyeni bir matematik bilimi” ve “Yepyeni bir teknik sistem” olmasına rağmen, bu “Matematik” ve “Teknik sistemi”, “Canlı varlıklardaki animal elektrik akımları” yönünden ele alarak “Makinelerde elektrik akımlarının, bilgi sembolleri olarak nasıl uygulanabilecekleri” ni saptayan, bir bilimdir. Bu saptamaları sonucu, sistem analizcinin ve programcının, kullanabi iecekleri sistemleri oluşturur.

“Sibernetik” de “Yöneylem Araştırması” da, “Merkezde biriken bilgilerle yönetim” esası üzerine kurulmuştur. Ancak, “Birden meydana gelebilecek durumlarda, hemen karar verebilme” konusunda, aralarında, büytlk bir ayrıcalık bulunmaktadır. David Klahr ve Harold J. Leavitt, birlikte yazdıkları, “İşler, organizasyon yapıları ve komputer programlan” başlıklı yazılarında, “Yöneylem Araştırması” nin, birden karar ver­meme durumunu şöyle belirtmektedirler :

“..Komputerlerin kullanılması ile Elektronik Bilgi İşlem ve Yöneylem Araştırması, büyük bir özellik kazanmakla birlikte/ ileride, “birden meydana gelecek olan durumlarda” hemen takdirde bulunabilme (sür’atle değerlendirme yapabilme) hususunda, güçlük vardır..” (5)

“Sibernetik” ise, herhangi bir sistemi gelişti­rirken, ileride meydana gelebilecek “Yeni Du­rumları” da gözönüne almaktadır. Bu nedenle de, geliştirdiği Elektronik Makineler içine, bu “Yeni Durumlar” a ya da “Birden meydana çıkacak yeni etkiler” e karşı uyumda bulunup ayarlamalar yapabilecek,”Tek Seçici” (Uniselec­tor) aygıtlarını, yerleştirmektedir. Bu aygıtlar (bir “Regulator” gibi) “Durum Ayarlaması” yapabil­mektedir. Bir Elektronik Makîrie’de, ne kadar çok “Tek Seçici” bulunuyorsa, o elektronik makine, o kadar çok çeşitli etki ya da durumlara karşı dengesin» sağlayabiliyor demektir. Bu durumları, kendi makinesinde kullanan ve bir Nöroloji Profesörü olan, ünlü Sibernetik Bilgini Dr. Ross Ashby, sonuçta, “Üstün denge durumu” (Mul- tistability) yeteneğinin kurulabileceğini sapta­mıştır.

“..İşte, diyor Ashby, nasıl organizmamız içinde, çeşitli “Denge Durumları Merkezleri” nden gelen “Bilgi” lere göre, bu merkezlerin, dengelerini ayarlayan “Tek Seçici Üstün Merkez- 4er” Ve onların üstünde de “üstün Durumu Merkezlen” varsa, Makinelerde de aynı sistem kurulabilir Bundan şu sonuç çık»- ki, makineler, böylesine üstün denge durumlarına (Multistabil) sahip oldukları anda, yalnızca kendi çalışmala­rındaki hataları düzeltmekte kalmazlar, bu “Çok Üstün Denge Durumları” nin “Güçlerine göre”, kendilerini tamir bile edebilirler. ” (6)

Sibernetikçilerin, “Kendi kendini tamir eden (onaran) makineler yapımı” konusundaki ilginç çalışmaları, “Sibernetik” ile “Yöneylem Araştır­ması” arasındaki çok önemli bir ayrıcalığı/ açıkça belirlemektedir.

Yukarıda özette belirtmeye çalıştığım bu ayrıcalıklar yanınla, “Yöneylem Araştırması”, kendi çalışma alanı içinde, “Otomatlaşma Teori­leri”, “ölçüm ve Verimlilik Kuralları”, -Kaynakla­rın dağılımı işlemleri” “Yapısal Programlama”, “Plan Analizlerinde Duyarlılık”, “Ekonomik sis­temler ve modelleri teorisi”, “Sanayi sistemleri ve modelleri teorisi”, “Oyunlar teorisi”., v b. konu­larda, büyük gelişmeler göstermiş ve bu yönü ile Sibernetik ile birlikte büyük aşamalara ulaşmıştır.

Bu bakımdan, 25-27 Haziran 1980 tarihinde Ankara’da yapılacak olan “Yöneylem Araştır­ması 6. Ulusal Kongresi” nin, Ülkemizin çeşitli kesimlerindeki “Yönetim, bilgi iletim, kontrol ve verimliliğin” nasıl arttırılabileceği konusunda, büyük katkılar sağlayacağına inanıyorum. Gönül ister ki, kısa zamanda da, Ülkemizde ulusal bir kongre düzenlensin ve Üniversitelerimi^ v& bilim kurullarımız, bu konuda çalışmalara yönelsin.

(1) SINGH Jaglit, OPERATIONS RESEARCH, Penguin Books Ltd. England, 1971, Sayfa: İS-15.

(2) GEORGE F.H. CYBERNETICS IN MANAGE­MENT, Pari Books Ltd. London, 1970, Sayfa: 177.

(Ş) YEWDALL G.A. OPERATIONAL RESEARCH Pan Books Ltd. London, 1971, Sayfa : 9.

(3) YEWDALL G.A. – WICS C.T. OPERATIO­NAL RESEARCH Pan Books Ltd. London, 1971 SAYFA: 9.

(4) CHANDOR Anthony A DICTIONARY OF COMPUTERS Penguin Books Ltd. England,

1972,Sayfa: 279.

(5) MYERS C. A. THE IMPACT OFCOMPUTERS ON MANAGEMENT The M.I.T. Press, 1969, Sayfa: 107.

(6) AKMAN Toygar BİLİMLER BİLİMÎ SİBER­NETİK, Milliyet Yayını, Istanbul, 1977, Sayfa: 180.


H

oughton, Michigan) – 1979 yılı Michigan Teknik Üniversitesi araştırma ödülünü pel- letleme ve agglomerasyon sahasında milletler arası bir üne sahip otorite olan M. ADNAN GÖKSEL kazanmıştır. Dr. Göksel’in bulduğu ve geliştirdiği metodun demir-çelik imâl tekniğin­de, enerji ve imalat fiatında, çevre kirlenmesi sahalarında muhtemelen büyük etkileri olacaktır.

Araştırma ödülü, geçenlerde yapılan sene içi diploma merasimi esnasında Göksel’e veril­miştir. Hali hazırda kendisi Michigan Teknik üniversitesi’nin Mineral Araştırma Enstitüsü’nde Araştırma önderi ve Profesör olarak çalışmak­tadır.

ödül kazanmağa aday kimseler Michigan Teknik Üniversitesi Araştırma Komitesine bağlı seçim gurubu tarafından tesbit edilmekte, adayın araştırmalarındaki başarısı, çalışmalarının bilim­sel, mühendislik ve sosyal sahalardaki etkileri göz önünde tutularak komitece seçilmektedirler. Bu seçimlerde yapılan İlmî neşriyatların kalitesi, araştırmanın o sahaya getirdiği yenilikler, alınan patentler, talebelerini eğitim derecesi, millî ve milletlerarası uzmanların, adayın neşriyatı hakkındaki görüş ve değerlendirmeleri seçimde büyük bir rol oynamaktadır.

Göksel’e araştırma ödülü, Michigan Teknik Üniversitesinde agglomerasyon ve pelletleme sahalarında yaptığı çalışmalar dolayısiyle veril­mektedir. Bu çalışmaların sonucu ileri bir teknoloji olan Hydrothermal Agglomerasyon Usulü veya MTU-Soğuk Bağlama Usulü geliş­tirilmiş olup, bu usul endüstride PelleTech metodu olarak tanınmaktadır. Geliştirilen usule göre, zenginleştirilmiş maden cevherleri, demir- çelik imalinde meydana gelea ufak parçalar, tozlar bilya büyüklüğünde sağlam, iri parçalar haline getirilmekte ve demir-çelik fırınlarında kullanılmaktadır.

Halihazırda Mtu – Soğuk Bağlama Usulü pilot ve endüstriel tesislerde muvaffakiyet ile tecrübe edilmiş bulunmaktadır. Bahis konusu usulün, üniversite tarafından Pittsburgh, Pennsylvaniada bulunan PELLETECH şirketine umumî lisansı verilmiş bulunmaktadır. Yakın zamanlarda da Almanya’da Essen şehrindeki Dr. Küttner G.m.b.H. şirketine de Avrupa lisansı verilmiş durumdadır. Bahis konusu MTU – Usulünün başlıca özellikleri şunlardır :

Bu usul ile metalize demir pelleti imali kabil olmakta, imalat kömür veya kömür tozu ile yapılabilmekte, tabii gaz veya akaryakıta ihtiyaç göstermemektedir. Son senelerde ufak demir-çe- lik fabrikaları ve kupola demir ocakları büyük bir gelişme gösterdiğinden, hurda demire olan ihtiyaçları artmakta ve bu ihtiyaçlarını da, hurdaya nazaran birçok üstünlükleri olan meta­lize demir pelletleri ile temin etmektedirler. Son
•yıllarda Amerika’da ufak demir-çelik fabrikaları büyük bir önem kazanmakta, bölgelerindeki demir-çelik ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Ufak demir-çelik fabrikaları bilhassa gelişmekte olan memleketler için büyük bir öneme sahip bulun­maktadırlar.

Demir oksitlerinden pik demiri bu usule göre kupolada kabil olduğundan, daha az bir yatırımı icab ettirmekte, bu husus bilhassa az miktarda pik demiri istihsal bahis konusu olduğunda, yüksek fırına nazaran daha ekonomik bulunmak­tadır.

Bu usule göre yüksek fırın beslenmesi demir konsantratları, demir-çelik imalat artığı ufak parçalar, tozlar, kok tozları ve curuf teşkil edici maddelerin karışımından yapılan pelletier ile yapıldığından, sinterleme ameliyesi ortadan kal­dırılmakta ve neticede yüksek fırının randımanı artmaktadır.

Demir-çelik fabrikalarında meydana gelen karbon ve demirce zengin yan mahsûller ve tozlar bu usule göre hemen kıymetlendirilmekte, açıkta depolama, indirme, bindirme ve nakliyat esnasında meydana gelen çevre kirlenmesi ile ilgili problemler ortadan kaldırılmaktadır.

Göksel, gelişmiş bir teknik olan hydrothermal agglomerasyon usulüne ilâve olarak, tuzdan linyit kömürüne kadar daha birçok maddeler için usuller geliştirmiştir. Son olarak Amerika Enerji

Bakanlığı için geliştirdiği linyit kömürü agglome­rasyon tekniği depolama, indirme, bindirme, nakliye ve kullanma esnasında birçok faydalar sağlamaktadır. Halihazırda geniş bir kullanma sahası bulunmayan linyitler, böylece enerji temini bakımından daha geniş bir kullanma sahası bulacaktır.

Halen Göksel Amerika’dan bu sahada 5 patent almış olup, takriben 20 yabancı memle­ketten patentler almış veya almak üzeredir. Bunlara ilâve olarak mesleki sahada bir hayli ilmi neşriyatı bulunüp, birçok milli veya yabancı memleketlerde tebliğler sunmuştur. Kendisine 1979 yılı Amerikan Dökümcüler Birliği en iyi ilmi neşriyat ödülünü vermiş, ayrıca Birleşmiş Millet­ler demir-çelik uzmanı olarak yabancı ülkelerde hizmet görmüştür.

Göksel, İstanbul Üniversitesi Sınai Kimya Kürsüsü eski profesörlerinden olup, Fullbright bursunu kazanmıştır. Halen Amerikan Maden, Metalürji ve Petrol Mühendisleri Birliği, Ameri­kan Demir-Çelik Mühendisleri Birliği, Sigma-Xi, İlim Cemiyeti, İnternasyonal Briketleme ve Agglomerasyon Birliği, azası bulunmaktadır.

Göksel Kimya Mühendisliği tahsilini ve doktorasını İstanbul Üniversitesinde, bilahare doçentlik çalışmalarını Almanya’da Karlsruhe Teknik Üniversitesinde Kimya Mühendisliği sa­hasında yapmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir