Telkinin tedavideki Payı Çok Büyük

Güneş Doğarken Hiç Umut Yokmu

 Telkinin tedavideki büyük payını vurgulamak için basit fakat hemen hemen herkes tara­fından bilinen bir örnek vereceğim :

Patolojide virütik bir tümör gibi kabul edilen derideki siyillerin, etkili kimseler tarafından yapılan telkinle kaybolduklarını hekimler dahi inkâr edememektedir.

İlerlemiş bazı kanser vak’alarında bile mora­lin kuvvetli olması ve kendi kendine olumlu telkin (.= otosügjestion) yapılması ile hastalıkta duraklama ve hatta bazan da şifaya yakın iyileşme müşahede edildiği de bir gerçektir. Buna karşın olumsuz telkinlerle hastalıkların kötüleş­mesine neden olunduğu da sık sık görülen olgulardır.

Hastaların; zararsız inançlarına ve uygulama­larına müdahale etmemelidir. Doğaldır kı bunlar gerekli tıbbi veya cerrahi tedaviyi ihmal ettirecek mahiyette olmamalıdır. Hastanın kendisinin ve ailesinin riskini kesip şarlatanlara para yedirme­sine de hiç bir şekilde göz yummamalıdır.

Hasta için inanç, doktor, ilaçlar ve bakım büyük ümit kaynaklarıdır. Tıbbi tedavi ile birlikte hastanın ruhsal durumunu da en yüksek düzeyde tutmağa çalışılmalıdır.

Artık insanlığa bir yararı olmayacak duygu* sunu hastanın aklından sildirmeye çalışmalıdır. Bu amaçla hasta zarar vermiyecek meşgalelerden yararlanmak ve onu yaşama bağlayabilmek en büyük kazanç ol ür. Bu uğraşılar kendi mesleği ve günlük işlerle ilgili veya meslek dışı meşguliyet (hobi) şeklinde olabilir. Hobilerin sağlıkta, hastalıkta ve özellikle emeklilikte önemli yardım­lar sağladığını pek çok örnekler özerinde kanıtla­mışımda.

İnsan kendisini hiçbir zaman dünyanın en mutsuz kişisi olarak görmemelidir. Bizden daha az şanslı ve daha mutsuzlan da daima düşün­meliyiz, örneğin yalnız başına görebilmek bile bir mutluluktur, görmeyen için çirkini görebilmek dahi bir zevktir. Keza işitmeyen için kötü bir sesi duyabilmek bile bir zevktir. Midesi rahatsız ve rejimde bulunan bir insan için bir çiğ soğanı yiyebilmek dahi büyük bir zevktir. Çok kez şikâyetçi olduğumuz parazitleri bile, çalışmayan ve sesi çıkmayan bir radyonun tamirinden sonra duymamız bizi çok sevindirir. Anormal yürüye­bilen bir insan, koltuk değnekleri veya protezle guç yürüyenler bulunduğunu ve bunun başlı başına bir mutluluk vesilesi olduğunu düşün­melidir. Koltuk değnekleri ile yürüyen de yataktan – kalkamıyan . insanlar olduğunu da anılmamalıdır. Kekemeler de, hiç konuşamıyan ve hiç duymayanlar olduğunu ve kei*iWeri«ı|n bunlara nazaran daha şanslı olduğunu hatırla­malıdır. Yalnızca görmegücünü veya yalnızca işitme duyusunu kaybetmiş olanlar dahi, kör, sağır ve dilsiz olan unlü yazar Helen Kellerin hayatından ders alıp teselli ve güç bulmalıdırlar.

Bütün bunlara karşın daha iyi, daha sağlıklı, daha başarılı, daha mutlu ve insanlığa daha yararlı olmayı arzu * etmekte insanın doğal bir hakkıdır, zaten bu olmazsa yaşama «evki de kaybolur.

İnsanın daha kötüyü, geçmişi ve tecrübele­rini yeteri kadar düşünmesi gerekli tedbirleri al­ması ve gelecek için ümit beslemesi muhakkakki en uygun davranış şekli olur. Her iki halı de kâfi ve dengeli fcrir şekilde düşünmek ve bunlara göre telkinlerde bulunmak yaşama zevki verir insana. Aksı halde, yâni kendisrtfi yalnızca daha çok şanslılarla mukayese edefek tekyönlü düşünmek, ruhsal çöküntü ile vücudun direncini düşüren, hastalıkları, başarısızlıkları ve mutsuzlukları gi­derek ciddi boyutlara ulaştırır.

özellikle kötümser olan hastalarıma daima Dale Carnegie’nin “Üzüntüyü bırak yaşamaya bak”‘ adlı kitabını tavsiye ederim ve aynı
zamanda hayatlarında bir kez değil, her ay iki defa tekrar tekrar okumalarını öneririm: Bu kitap, yüzbinlerce liralık psikanaliz ve psikoterapi kürlerinden çok defa daha yararlı olmaktadır. Gavet açık bir stil ile kaleme alınmış ve çok canlı örnekler içeren bu kitap üstelik ilginç bir roman kadar da sürükleyicidir. Carnegîe bir bölümünde, kafalarına pek çok şeyi takmış, devamlı kısır dön­gü ve bunalım içinde bulunan kimselere şu tavsiyelerde bulunur: “Zaman hücreleri içinde yaşayın, bugünün olayları oldukça ağır olabilir Ve yalnızca bunu güç taşır durumda bulunabilirsi­niz; buna dünü ve yarını bütün ağırlıkları ile eklerseniz sırtınız bu üç yükü birden kaldıramaz. Dünü yalnızca ders alınacak tecrübeleri ve tatlı anıları ile hatırlayın yarını da tedbirlerde kusur etmemek İçin ancak yeteri kadar düşünün”. Gıpta etmek güzel bir şeydir, ama haset etmemelidir. Buğun şanslı gördüğümüz bir insanın bizden noksan tarafları olabilir, bugün yoksa yarın da ortaya çıkabilir. Nitekim A.B.D. başkanı Kennedy’e haset eden pekçok kişi, suikastten sonra adi bir vatandaş olma şansları için dua etmiştir.

Devamlı mutlu bir hayat kimseye nasip olmamıştır ve olmayacaktır da. Yaşamda ancak

mutlu anlar yer alır. Bu mutlu anlar nicelik ve nitelik bakımından çok değişik olabilir. Bazan tek bir anın mutluluk derecesi çok yüksek olup, pekçok b^şka mutlu anların toplamına eşdeğer bulunabilir. Tahlillerde kendi lehine faktörleri bulmaya çalışmalı ve iyimserlik olanaklarını ar­tırmalı, fakat aynı zamanda görevlerini ihmal ettirecek ve gevşekliğe sürükleyebilecek fazla hayallere de kapılmamalıdır. Buna karşın ölü­münde er-geç insan için kaçınılmaz bir softuç olduğunu gerektiğimde anmak yararlı olur. Bütün insanlar yaşamda kiracıdır. Bu kiracılar değişik ktrâ sûreleri ile dünyada kaldıktan sonra, öbür dünyaya göç eder. Dünyaya yeni başka kiracılar gelir. Bu sebeple yaşamda komşukiracflarlaiyr geçinmeliyiz. Bu düşünüş tarzı hayattaki geçici görevimizin yerini daha iyi saptar ve tesettf ve olumlu telkin fır atlarını doğurur.

Daha kötü ve daha iyiyi dengeli ve yeter bir şekilde düşünmek ve bu yönlerde olurtllü telkinlerde bulunmak, uygun derecede bir po- lianacılık ve tolerans göstermek, daima hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmak, kendine ve insan­lığa yararlı olmak, mutluluk, başarı ve sağlık için en önemli faktörlerdir.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*