Kemaleddin Efendi

Kemaleddin Efendi

(harİrîzade), seyyîd mehmed olarak da bilinir (d. 1852, İstanbul -ö. 1884, İstanbul), mutasavvıf ve yazar. Halepli Şeyh Abdurrahman Hariri Efen-di’nin oğluydu. İlköğreniminden sonra Hafız Şakir Efendi’nin derslerini izledi. Halve-tiye ve Rıfaiye tarikatlarına girdi. Abdulla-tif Buhari’den Kadiriye tarikatının icazetini aldı. Daha sonra Melamiye halifesi oldu. Silsileleri, başlıca kural ve yöntemleriyle tarikatları incelediği Arapça Tibyanü Vesai-li’l-Hakayık fi Beyanü Selasili’t-Taraik adlı üç ciltlik yapıtı, tasavvuf ve tarikatlar tarihine ilişkin en önemli başvuru kaynaklarından biridir.
Kemaleddin Sami Paşa (d. 1884, Sinop -ö. 1934, Berlin), Türk asker ve diplomat. Erkân-ı Harbiye Mektebi’ni bitirdikten (1908) sonra Balkan Savaşlan’na (1912-13) katıldı. Kolundan sakatlanmasına karşın I. Dünya Savaşı’nda (1914-18) çeşitli cephelerde çarpıştı. İstanbul’un işgalinden (16 Mart 1920) sonra Anadolu’ya geçti, Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Büyük Taarruz (1922) sırasında 4. Kolordu komutanı olarak görev yaptı.
1923’te Sinop mebusu olarak TBMM’ye girdi. 1924’te Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in (Atatürk) asker mebuslardan iki görevden birini seçmelerini istemesi üzerine mebusluktan ayrıldı. Aynı yıl Berlin büyükelçiliğine atandı. 1926’da korgeneralliğe yükseldi. İki yıl sonra da askerlikten emekliye aynldı. Berlin’deki görevi sırasında geçirdiği bir ameliyatın ardından öldü, İstanbul’da toprağa verildi. Yakınları, ölümünden sonra Gökçen soyadını aldılar.
Kemaliye, eskiden eğin, Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Erzincan iline bağlı ilçe ve ilçe merkezi kasaba. Yüzölçümü 1.168 km2’dir. Doğuda Tunceli ili, güneydoğuda Keban Baraj Gölü ve Elazığ ili, güneyde Malatya, batıda Sivas illeri, kuzeyde de İliç ilçesiyle çevrilidir.
Erzincan ilinin güneybatısında yer alan ilçe topraklarını Munzur Dağları engebelendi-rir. İlçenin doğu kesimindeki Munzur Dağı Ziyarettepe’de 3.147 m’ye, kuzey kesimindeki Çal Dağı ise 2.179 m’ye yükselir. Karasu Irmağı(*) ilçe alanından kabaca kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda geçer. Çaltı Suyu ilçenin kuzeybatısında Karasu’ya katılır. Keban Barajı’nın yapımından sonra Karasu Irmağı vadisinin ilçe toprakları içinde kalan bir bölümü, baraj gölünde dar bir körfez oluşturmuştur.
İlçe halkının temel geçim kaynağı tarımdır. Koyun ve kıl keçisi besiciliği yaygın bir uğraştır; yüksek yaylalara göçerler yazın sürülerini getirir. Bunlardan en önemlisi Sançiçek Yaylasıdır. Yaylalarda kurulan geçici mandıralarda peynir üretimi yapılır. Ekime elverişli alanın kısıtlı olması nedeniyle bitkisel ürün miktarı düşüktür. Başlıca bitkisel ürünler şeker pancarı, buğday, üzüm, elma, arpa, patates, soğan, ceviz ve duttur. Geleneksel yöntemlerin kullanılması nedeniyle geri bir durumda bulunan hayvancılığa bağlı olarak halıcılık yapılır. Canlı renkleri ve geleneksel motifleriyle
ünlü Eğin (Kemaliye) halılarının üretimi, ilçe halkının eskiden beri sürdürdüğü bir uğraştır. İlçe topraklarında demir ve linyit yataklan vardır.
Yörede ilk yerleşimin tarihine ilişkin kesin bilgi yoktur. İÖ 1. yüzyılda Partlarla Romalılar arasında mücadele konusu olan yöre, Bizans yönetimi sırasında Arap saldırılanna uğradı; daha sonra Selçuklu, İlhanh ve Akkoyunlu egemenliğine girdi. I. Mehmed (Çelebi) döneminde (1413-21) Osmanlı top-raklanna katıldı ve Eğin adını aldı. 19. yüzyıl sonlannda Mamuretü’l-Aziz vilayetinin Elaziz sancağına bağlı bir kaza merkeziydi. Cumhuriyet döneminde önce Elazığ’a, 1926’da da Malatya iline bağlı bir ilçe merkezi yapıldı ve adı, Mustafa Kemal’den (Atatürk) esinlenerek Kemaliye olarak değiştirildi. 1938’de Erzincan iline bağlandı.
İlçe, 1950’lerde başlayan büyük kente göç hareketinden önemli ölçüde etkilendi. 1950’de yaklaşık 19 bin olan nüfusu, 1985’te
12 binin altına düşmüştü. Aynı dönemde ilçe gibi nüfus yitiren Kemaliye kasabası, bugün küçük, gelişmemiş bir yerleşme durumundadır. İl merkezi Erzincan’a 156 km uzaklıkta olan kasabada bir Devlet hastanesi vardır. Kasabanın çarşısı 1987’de çıkan bir yangın sonucunda bütünüyle yanmıştır.
Kemaliye Belediyesi 1864’te kurulmuştur. Nüfus (1985) ilçe, 11.321; kasaba, 3.007.
Kemalizm bak. Atatürkçülük
Kemalpaşa, eskiden nİf, Ege Bölgesi’nde, İzmir iline bağlı ilçe ve ilçe merkezi kent. Yüzölçümü 658 km2’dir. Kuzey ve doğuda Manisa ili, güneyde Bayındır ve Torbalı ilçeleri, doğuda da Merkez ilçe ve Bornova ilçesiyle çevrilidir.
İzmir ilinin orta kesiminde yer alan ilçe topraklarının kuzeyi ve güneyi dağlık, ortası ise ovalıktır. Kuzeyini Spil (Manisa) Dağının güney uzantılan, güneyini Bozdağlar’ın batı uzantısı olan Mahmut Dağı (1.392 m), güneybatısını da Mahmut Dağından Karabel ile ayrılan Nif (Kemalpaşa) Dağı (1.506 m) engebelendirir. Dağlar kızılçam ve karaçam ormanlarıyla kaplıdır. İlçe topraklan-mn sularını Nif Dağının doğu yamaçlann-dan doğup ilçe sınırlan dışında Gediz Irmağına katılan Nif (Kemalpaşa) Çayı toplar, ilçenin ortasını kaplayan ve batıda Belkah-ve Eşiğine kadar uzanan Nif Ovası, Gediz Ovasının bir parçasıdır.
İlçedeki temel ekonomik etkinlik başta meyvecilik olmak üzere tanmdır. İzmir ilinin 1984 üzüm rekoltesinin yüzde 41’i (93.701 ton) Kemalpaşa ilçesinden elde edilmiştir. Ayrıca buğday, zeytin, arpa, sebze, tütün, kiraz ve az miktarda mandalina yetiştirilir. İlde kurulan yem ve süt ürünleri fabrikalan ilçe hayvancılığının gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Karabel yakınlanndaki buluntular ilçe alanına Hititler Döneminde yerleşildiğini gösterir. İlkçağda Nif Dağı, Anadolu’daki tan-nsal Olympos dağlarından biri olarak kabul edilirdi. Antik adı Nymphaion olan yerleşme, daha sonra Roma ve Bizans yönetimine girdi. Latinlerin Konstantinopolis’i (İstanbul) işgali sırasında Bizans hanedanının geçici sığmaklanndan biri oldu. Aydınoğulları döneminde Nif olarak adlandırıldı. 19. yüzyıl sonlarında Aydın vilayeti İzmir sancağının merkez kazasına bağlı bir nahiye merkeziydi. 1900’de kaza merkezi yapılan Nif, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan işgaline uğradı. Mustafa Kemal (Atatürk), 8 Eylül 1922’de Nif’e geldikten sonra yerleşmenin adı Kemalpaşa olarak değiştirildi.
İzmir’e 20 km uzaklıktaki kent, küçük bir yerleşmedir. İlçedeki en eski tarihsel yapıt, Karabel Kaya Kabartması’dır. Kent yakın-lanndaki Kız Kalesi denen sarayın Roma
165 Kemalpaşazade
Döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Nif Dağında Bizans yapısı olduğu sanılan bir kale kalıntısı vardır.
Kemalpaşa Belediyesi Cumhuriyet’ten önce kurulmuştur. Nüfus (1985) ilçe, 49.175; kent, 12.266.
Kemalpaşazade, îbn kemal olarak da bilinir, asıl adı şemseddîn ahmed (d. 1468/69, Tokat ya da Edirne – ö. 16 Nisan 1534, İstanbul), bilgin, şair ve tarihçi. En büyük Osmanlı tarihçilerinden biri sayılır.
Şehzade Bayezid’in (sonradan İl. Bayezid) lalası Kemal Paşa’nın torunu, Tokat sancak-beylerinden Süleyman Çelebi’nin oğludur. Babasının gözetiminde öğrenim gördü. Aile geleneğine uyarak askerlik mesleğini seçti. Altı bölük sipahisi olarak II. Bayezid’in bazı seferlerine katıldı. Daha sonra askerlikten ayrılarak ilmiye sınıfına geçti. Edirne’deki darülhadiste Molla Lütfi’nin derslerini izlemeye başladı. Molla Lütfi 1498’de ölünce öğrenimini Muslihiddin Mustafa Efendi, Hatibzade Muhyiddin Mehmed Efendi ve Muarrifzade Sinaneddin Yusuf Efendi’nin yanında tamamlayarak onlardan icazet aldı. 1505’te, Anadolu kazaskeri Müeyyedzade Abdurrahman Efendi’nin önerisiyle Edirne’deki Taşlık Medresesi’ne (Ali Bey Medresesi) müderris olarak atandı. Bu sırada II. Bayezid tarafından bir Türkçe Osmanlı tarihi yazmak üzere görevlendirildi. 1511’de koruyucusu Müeyyedzade, Rumeli kazaskerliğine atanınca, Kemalpaşazade de Üsküp’teki İshak Paşa Medresesi’ne gönderildi. Orada Cürcani’nin Şerhti’ l-Miftah adlı yapıtına bir haşiye yazdı. Ardından müderrislik derecesi yükseltilerek Edirne’deki Halebiye Medresesi’ne atandı. Daha sonra sırasıyla Edirne’de Üç Şerefeli, İstanbul’da Fatih ve gene Edirne’de II. Bayezid camilerinin medreselerinde müderrislik etti.
I. Selim’in (Yavuz) tahta çıkmasından sonra, yazdığı risale ve verdiği fetvalarla Sünni OsmanlIların Şii Safevilere karşı savaşa hazırlanmasında etkili oldu. Böylece padişahın sevgisini kazandı ve Çaldıran Savaşı’ndan sonra, 1516’da önce Edirne kadılığına, sonra Anadolu kazaskerliğine getirildi. İ. Selim’in Mısır seferine katıldı. 1519’da yeniden Edirne’deki darülhadise müderris olarak atandı. 1521’de de II. Bayezid Medresesi’nde görevlendirildi. 1526’da, Zembilli Ali Efendi’nin yerine şeyhülislamlığa getirildi ve ölünceye değin bu makamda kaldı.
Kemalpaşazade tefsir, fıkıh, hadis gibi şer’i bilimlerde, dilbilgisi, felsefe, ahlak, edebiyat ve tarih gibi alanlarda Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere çoğu risale biçiminde 200’ü aşkın yapıt yazmıştır. Risalelerinden 36 tanesi Ahmed Cevdet tarafından basılmıştır. En önemli yapıtı 10 defterden (cilt) oluşan Türkçe Tevarih-i Âl-i Osman (1957, 7. defter; 1970, 1. defter;
1983, 2. defter; yay. haz. Şerafettin Turan) adlı Osmanlı tarihidir. Yapıtta her padişah dönemi bir defterde olmak üzere, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 1527’ye değin geçen olaylar anlatılır. Özgün nüshalan günümüze ulaşmayan ve elde ancak 17. yüzyıldan sonra yazılmış eksik kopyalan bulunan yapıtın 10. defterinin son bölümünde Mohaç Savaşı (1526) ayrıntılı olarak verilir. Bu bölüm Fransızca çevirisiyle birlikte Histoire de la Campagne de la Mohacz par Kemal Pacha Zadeh (1859; Kemalpaşazade’nin Mohaç Seferi Tarihi) adıyla basılmıştır.
Kemalpaşazade daha çok tarihçi olarak tanınmakla birlikte, büyük bir
keman 166
bilgin ve usta bir şairdi. 7.777 beyitten oluşan ve aynı konuyu işleyen Türkçe mesnevilerin en önemlilerinden biri sayılan Yusuf ü Züleyha, Fars dili üzerine bir dilbilgisi ve sözlük olan Camiü’l-Furs, Arapça fetvaları da içeren Fetvalar ve çoğunlukla lirik şiirlerden oluşan Divan’ı onun öbür önemli Türkçe yapıtlarıdır. Farsça yapıtlarının en önemlileri ise Sadî’nin Gülistan’ma bir nazire olan Nigâristan ve Arapça – Farsça bir sözlük olan Muhitü’l-Lügaf tır. Kemalpaşazade’nin Arapça yapıtları daha çok şerhler ve haşiyelerdir.
keman, yayla çalınan telli çalgı. Daha eski bir yaylı çalgı olan ve Almanya’da Fiedel, İngiltere’de fiddle, Fransa’da vielle adı verilen ortaçağ kemanından, 16. yüzyılda bu çalgıdan yapılan İtalyan lira da braccio’sundan ve rebek gibi daha eski yayh çalgılardan Rönesans Döneminde geliştirilmiştir. Ortaçağ kemanının da 10. yüzyılda Avrupa’da, Arap yaylı çalgısı rebabm Bizans’ta kullanılan bir türü olan lira’dan türediği sanılır. Bu tür kemanda burguluk diski düzdü ve yuvarlak ya da yürek biçiminde olurdu. Akort burgulan bu diskin önünde ya da arkasında bulunurdu. Tel sayısı üçten beşe kadar değişirdi; beşli aralıklarda (örn. do-sol-re) akort edilirdi.
Yakın akrabası viyola da gambanın tersine, ama atası olan çalgılara benzer biçimde kemanın sapında perde yoktur. Abanozdan yapılan bu sapın ucundaki burgulara (kulak) sanlarak bağlanan teller, alttaki bir
Kemanı oluşturan ana parçalar ve keman yayı
The Oxford Companion to Music, Gerald Hays, Londra
eşiğin (köprü) üstünden geçerek kuyruk adı verilen parçaya bağlanır. Tellerin basıncı ile yerinde duran eşik, tellerin titreşimini kemanın üst kapağına (göğüs tahtası ya da tabla) iletir. Çamdan yapılan üst kapak sesi yükseltir. Gövdenin içinde, üst kapak ile alt kapak arasına eşiğin ayağının tam altına gelecek biçimde sıkıştınlmış, çam tahtasından bir takoz vardır. Candireği denen bu parça tellerin titreşimini alt kapağa iletir ve kemanın kendine özgü sesinin oluşmasına katkıda bulunur. Üst kapağın alt yüzünde boydan boya, bas çubuğu (bas kirişi) denen bir çıta vardır. Üst kapağın dışbükey kavsine uygun biçimde uzanan ve iki ucu üst kapakla aynı düzeye gelecek biçimde yassılaşan bu bas çubuğu da kemanın tınılanma-sına katkı yapar. Yanlıklar (kasnak) akça-ağaçtan yapılır ve içten çamla astarlanır. Kemanın sesinin düzgün çıkmasına katkıda
bulunan bir başka öğe de, üst kapakta eşiğin iki yanına açılmış “f” biçimindeki ses ya da göğüs delikleridir. Kemanın dört teli sol-re-la-mi düzeninde akort edilir.
Lirik sesi, kemanın bir çalgı olarak özellikle doğum yeri İtalya’da hemen tutulmasını sağladı. Bilinen ilk İtalyan keman yapımcı-lan (örn. Gasparo da Salö, Andrea Amati ve Giovanni Paolo Maggini) 16. yüzyıl sona ermeden çalgının ortalama boyutlarını saptamışlardı. Ama sonralan da kemanı daha iyi bir çalgı haline getiren değişiklikler sürdü. Genelde ilk kemanların üst ve alt kapaklan daha bombeliydi; Antonio Stradi-vario’nun (1644-1737) kemanlannda bu bombe azaldı, sesleri daha erkeksi oldu. 19. yüzyılda büyük konser salonlannın ve keman virtüözlerinin ortaya çıkmasından sonra keman da son değişikliklerini geçirdi. Eşiği yükseldi, candireği ile bas çubuğu kalınlaştı, gövdesi daha yassılaştı. Sapı, tellerin eşik üstüne daha büyük basınç yapmasını sağlayacak biçimde arkaya eğildi. Sonunda, 18. yüzyıl kemanının zarif, içli sesinin yerine, daha güçlü ve parlak bir ses tonuna ulaşıldı.
Keman ilk çıktığı zaman halk müziğinde, dans parçalarında kullanılıyordu. 17. yüzyılda başlıca yaylı çalgı olarak viyola da gambanın yerini aldı. Italyan besteci Mon-teverdi Orfeo adlı operasında (ilk sahnele-nişi 1607) orkestraya kemanı da kattı. Fransa’da 1626’da Les 24 Violons du Roi (Kralın Yirmi Dört Kemanı) adlı orkestra kuruldu. Virtüöz kemancı Arcangelo Corel-
li keman için müzik yazan ilk besteciler arasındaydı. Vivaldi, J. S. Bach ve kemancı Giuseppe Tartini de keman parçalan beste-
lediler. 18. yüzyıldan başlayarak önemli bestecilerin çoğu solo keman için beste yaptılar. Mozart, Beethoven, Schumann, Brahms, Grieg, Hindemith, Schoenberg ve Alban Berg bunlar arasında sayılabilir. Francesco Geminiani, Niccolö Paganini, Joseph Joachim, Fritz Kreisler, David Oys-trah, Yehudi Menuhin ve Isaac Stern gibi virtüözlerin çıkması da keman bestelerinin çoğalmasında rol oynadı. Keman Ortadoğu’da ve Güney Hindistan’da da müziğe girmiş bir çalgıydı; daha pek çok ülkede halk müziğinde kullanılıyordu. 16-18. yüzyıllarda tenor keman adıyla bilinen türü, viyola ile viyolonsel arasında bir çalgıydı. Telleri fa-do-sol-re olarak akort ediliyordu. Tenor keman tanımının viyola için de kullanıldığı oldu.
Türk müziğinde, 18. yüzyılın başlannda sinekemanı adıyla giren viyola d’amoreden
sonra, 19. yüzyılın ortalarında keman da kullanılmaya başladı. Günümüzde klasik Türk müziği toplulukları için olduğu kadar, geleneksel eğlence müziği toplulukları için de vazgeçilmez çalgılardan biridir. Geleneksel Türk müziğinde kullanılan kemanın akordu la-re-la-re ya da sol-re-la-re biçiminde yapılır.
kemaniyengeç, Crustacea (kabuklular) sınıfının, Decapoda (onayaklılar) takımının, Uca cinsini oluşturan 65 yengeç türünün ortak adı. Adını erkeklerin, iki kıskacından birini keman çalar gibi daha geniş tutmasından ötürü almıştır. Dişilerin her iki kıskacı da oldukça küçüktür. Erkek, büyük kıskacını yitirirse küçük kıskacı gelişir ve kopan büyük kıskacın yerine küçük bir kıskaç çıkar.
Kemaniyengeçler yeryüzünün çeşitli ılıman ve tropik bölgelerindeki kumsallarda çok sayıda görülür; yaklaşık 30 cm’ye kadar derinlikteki oyuklarda yaşar, yosun ve öbür organik maddelerle beslenirler. U. tangeri türü Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyılannda, U. pugnax, U. pugilator ve U. minax gibi uzunluğu 3 cm’yi geçmeyen türler ABD’nin tüm Atlas Okyanusu kıyılarında görülür. Kemaniyengeçlerin erkekleri, dişilere göre daha gözalıcı renktedir. Renkleri mercan kırmızısından parlak yeşile ve sarıdan açık maviye kadar değişir.
Kemble aIlesî, İngiliz tiyatro sanatçılan ailesi.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*