wiki

A D L İY E (Adlî Teşkilât-Adâlet Te ş k ilâtı)

Alm. Justiz (f), Fr. Justice, İng. Justice Administration. Adâleti sağlamakla görevli makamların tamâmı. Günümüz devlet teşkilâtında, adlî teşkilât içerisinde yer alan makamların kuruluşu ve diğerleri ile olan münâsebetleri, vazîfe ve selâhiyetleri çeşitli kânunlarla düzenlenmiştir. Adlî teşkilâtımızın târihî seyri: Türklerin, İslâmiyeti kabûlden önceki zamânlarda kurmuş olduğu devletlerde, bağımsız bir adlî teşkilât yoktu. Yargı, kânun koyma ve devlet işlerini yürütme, devlet başkanının şahsında birleşmişti. İslâmiyeti kabûlden sonra kurulan Karahan, Gazne ve Selçuklu devletlerinde, adlî teşkilâtın, İslâm hukûkunun tesiriyle bağımsızlığa kavuştuğu görülür. İslâm hukûkunun esâs alındığı eski adlî teşkilât Osmanlı Devleti zamânında gelişmesini ta- mâmladı. Osmanlı Devleti adlîye teşkilâtının başında şeyhülislâm bulunurdu. Şeyhülislâmdan sonra gelen ikinci büyük makâm, Kâdıaskerliktir. Ordunun adâletle ilgili işlerine bakan bu makâm diğer adlî işlerde de üst yargı makâmı ve şeyhülislâmın yardımcısı idi. Birinci Murâd zamânında kurulan bu makâma ilk defâ Bursa kâdısı Çandarlı Kara Halil Paşa getirildi. 1480’den sonra kâdıaskerler,
Anadolu ve Rumeli kâdıaskerleri olmak üzere ikiye çıkarıldı. On yedinci yüzyıla kadar kâdıasker- ler veziriâzâmm teklifi üzerine tâyin edilirdi. Daha sonra tayin yetkisi veziriâzâmm onayı olmak şartıyle şeyhülislâma verildi. Âdâlet teşkilâtının üçüncü basamağında kâdı bulunurdu. Kâdılık, İslâm hukûkunun uygulanmasıyla görevli makâmdı. Kâdıya, dîni hükümlere göre hükmetmesinden dolayı, “hâkimü’ş-şer”, denirdi. Başlangıçta İznik ve Bursa’da olmak üzere iki kâdılık vardı. Daha sonra, ele geçirilen yerlerde yeni kâdılıklar kuruldu. Kâdı, şer’î mahkemelerin başı idi. Kâdılar arasında yukarıdan aşağıya doğru inen dereceleme vardı. Bunlar başlıca iki sınıfa ayrılırdı. Birincisine kazâ kâdıları, İkincisine sancak ve eyâlet kâdıları denirdi. Şer’î mahkemelerde kazâ kâdısı adına değişik görevlerde bulunan kimselere “nâib” denirdi. Osmanlı adâlet teşkilâtı tamâmen bağımsız olup, adâlet işleri, ilmiye sınıfının elinde idi. Kâ- dı aynı zamanda belediye reisi idi. Mahkemeler, şeyhülislâmın kontrol ve yetkisinde idi. Rumeli ve Anadolu kâdıaskerleri şeyhülislâmın yardımcıları idi. İkisi de Dîvân-ı hümâyun üyesi, yâni bakandı. Kâdıaskerler ayrıca haftada 5 defa makamlarında yüksek dâvâlara bakarlardı. Rumeli civârındaki kâdılar Rumeli, Anadolu (Asya) tarafmdakiler Anadolu kâdıaskerine tâbi idiler. Kâdı, dâvâ esnasında müftiye danışabilirdi. Ancak bunun fetvâsı ile bağlı değildi. Müftinin fet- vâsı adlî sicile işlenir ve kâdının teftişi de dikkate alınırdı. Bir kâdının verdiği karârı ancak İstanbul’daki kâdıaskerler, yâhut Dîvân-ı hümâyûn temyiz edebilirdi. On sekizinci asrın başına kadar Osmanlı Devletinde siyâsî, dîni, malî, askerî, örfî ve şer’î bakımdan birinci derecedeki merci, Dî- vân-ı hümâyûndu. Dîvân-ı hümâyûn öyle bir yerdi ki burada, dil, dîn, mezhep, milliyet bakımından insanlar arasında hiç fark gözetilmezdi. Devletin her yerindeki kişiler haklarını aramak için Dîvân- ı hümâyûna baş vurabilirdi. Bu durumda divân, bir yargıtay veya yüksek mahkeme mânâsına gelmektedir. Dîvân-ı hümâyûn üyeleri aynı zamânda yüksek adâleti bilen kimselerdi. Budin’deki vatandaşın İstanbul’da temyiz dâvâsı açması zordu. Herhangi bir haksızlığı halkın toplu olarak o bölgenin en büyük mülkî âmirine, yani sancak beyi veya bizzat beylerbeyine şikâyet etme hakkı vardı. Mülkî âmire mutlaka müfettiş tahkikâtı yaptırılır; bilerek veya rüşvetle haksız hükmettiği anlaşılan kâdının istikbâli mahvolurdu. Tahsilsiz sadrâzam olunabilirdi; ancak, medreselerin en yüksek kısmından mezun olmadıkça kâdı olunamazdı. Memleket dâhilinde 2500 kadar kazâ (ilçe) vardı. Kâdı; hâkim, kaymakam ve belediye başkanı vazifelerini görürdü. Kazâlar,
Yeni Rehber Ansiklopedisi 171
ADLİYE KOMİSYONU
nâhiyelere bölünürdü. Nâhiyedeki kâdı yardımcısı olan naib, hakim, belediye başkanı ve nahiye müdürü vazifelerini görürdü. Sancak merkezlerinde (il) “molla” denilen büyük kâdılar bulunurdu. Bunlar buraların hâkimi ve belediye başkanı idiler. Eyâlet merkezi olan büyük şehirlerde “büyük molla” denilen kâdılar vazîfe görürdü. Osmanlı Devletinde tevzi edilmeyen (yerine getirilmeyen) adalet, adâletsizlik sayılırdı. Os- manlı Devleti’nin hızlı yargıdaki şöhreti bütün dünyâda biliniyordu. D’ohsson; “iki veya üç celse nâdirdir. Ekserî dâvâlar, bir celsede hükme bağlanır” demektedir. Ricault; “En mühim dâvâlar bir saat içinde hükme bağlanır. Hüküm derhal in- fâz edilir. Avrupa’da olduğu gibi hükmü geciktirecek oyunlardan hiçbiri tatbik edilmez” demektedir. Uyuşmazlık, mahkemeye gitmeden âile meclisi, eşraftan zâtlar, esnaf kethüdâları (sendika başkanları) tarafından çözülürdü. Halkın yapısı ihtilaf çıkarmaya müsâit değildi. Kazasker mahkemesinde karârı bozulan kâdı, çok kötü sicil almış olurdu. Terfi imkânı kapanırdı. Eğer bozulma sebebi kâdının rüşvet alması ise, kâdı ulemâ mesleğinden çıkarılırdı. On altıncı yüzyıla âit bir teftiş evrakında, kâ- dıların halka eziyet, rüşvet alma, kâdılık bölgesini terketme, yazmış olduğu hüccetlerde (delillerde) karışıklık olması, savaş zamânlarında ihmalkâr davranma gibi sebeplerle görevlerden alındığı yazılmaktadır. Şer’î mahkemelerin yanında müslüman olmayan tebeanın dâvâlarına bakan mahkemeler de vardı. Tanzîmatla birlikte ticâret mahkemeleri kurulmuştur. Yine Tanzîmatla gelen yeniliklerden
olarak, batı usûlünde kurulan adliye teşkîlâtını bağlı olduğu en yüksek makâm Adliye Nezâreti o muştur. Bu nezâret 1868’de kurulmuştur. Cumhuriyet devrinde ise adliye teşkilâtını başına 3 Mayıs 1920’de Adliye ve Mezâhib Ve kâleti getirildi. Daha sonra bu, Adâlet Bakanlığı na dönüştü (Bkz. Adâlet Bakanlığı). Son şekline göre adliye teşkilâtımız: 1) Adâlet Bakanlığı 2) Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu 3) Anayasa Mahkemesi 4) Yargıtay 5) Cezâ ve Hukuk Mahkemeleri 6) İş, Basın ve Gezici Arâzi Kadastro Mah kemeleri şeklindedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir