Afrika, yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu açısından dünyanın en büyük ikinci kıtasıdır. Kendisine bitişik kabul edilen adalar ile birlikte 30,8 milyon km²’lik alanı ile dünya yüzölçümünün %6’sını ve dünya üzerindeki toprakların %24,4’ünü kapsar. 1 milyar kişilik nüfusuyla dünya nüfusunun %15’ini barındırır. Afrika, kuzeyde Akdeniz, güneyde Hint Okyanusu, batıda Atlas Okyanusu, doğuda Sina Yarımadası,Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı ile çevrelenmiştir. Madagaskar’ı ve çeşitli takımadaları bünyesinde barındırır. Kıtada 54 adet diplomatik olarak tanınmış bağımsız devlet, dokuz bölge ve 3 adet de sınırlı tanınmış devlet bulunur.
Tüm kıtalar arasında en fazla genç nüfus Afrika’da bulunmaktadır. Afrikalıların %50’si 19 yaşının altındadır. Cezayir yüzölçüm olarak Afrikanın en büyük ülkesiyken, nüfus anlamında en büyük ülke ise Nijerya dır. Özellikle Batı Afrika’nın, insanoğlunun başlangıç noktası olduğu kabul edilir. Erken dönem büyük insansı maymunların yanı sıra, geç dönemdekileri yedi milyon yıl öncesinde olan Sahelanthropus tchadensis, Australopithecus africanus, A. afarensis, Homo erectus, H. habilis ve H. ergaster gibi türlerin evrimleşmesiyle oluştuğu kanıtlanan Homo sapiens yani modern insana dair bundan 200.000 yıl öncesine ait bulgular Etiyopya’da bulunmuştur. Afrika, çok çeşitli iklim bölgeleri bulunan ekvatorun her iki yanında ve dünya üzerinde her iki iklim kuşağında da bulunan tek kıtadır.
Afrika etnik, kültür ve dil olarak çok büyük bir çeşitliliğe ev sahipliği yapar. 19. yüzyıl sonlarında Avrupa ülkeleri tarafından sömürge haline getirilmiştir. Afrika’nın modern devletleri 20.yüzyıldaki dekolonizasyon sürecinden sonra ortaya çıkmıştır. Afrika ülkeleri kısmen 1881-1914 yıllarındaki Afrika Talanı sırasında şekillenmiştir.
Afrika adı, Kartaca’ya ilk defa ayak basan Romalılarca “Afri” veya “Africani” denilen oymakların adından esinlenerek verilmiştir. Bu adın yerel Libya kabilelerini betimlemek için kullanıldığı düşünülse de, genellikle Fenikece’de kullanılan afar yani toz kelimesi ile bağlantılıdır. Ancak 1981 yılında yapılan bir hipoteze göre bir Berberi kelimesi olan ve “deve” anlamına gelen ifriden gelir.Aynı kelime kuzeybatı Libya’da bulunan, orijinal ismi Yafran(veya Ifrane) olan aynı zamanda Trablusgarb ve Cezayir dolaylarındaki Banu Ifran kabilesine verilen isimdir.
Roma hakimiyetindeyken Kartaca, bugün Libya’nın sahil kesimleri dolaylarındaki Afrika Pronconsularis eyaletinin başkentiydi. Latin son eki “-ica” bir alanı tanımlamakta kullanılır.
Antik Romalılara göre, Asya kelimesi Mısır’ın doğusunda kalan Anadolu ve ötesini ifade ederken, Afrika kelimesi Mısır’ın batısını tanımlamak için kullanılmaktaydı. Bu keskin çizgi Yunan coğrafyacı Ptolemy (85-165 MÖ) tarafından belirlenmiştir.
Diğer etimolojik hipotezler ise;
- Birinci yüzyıl Yahudi tarihçisi Flavius Josephus tarafından İncil Yaradılış 25:4’te ileri sürülen görüşe göre Afrika adı Libya’yı istila ettiği söylenen İbrahim peygamberin torunuEpher tarafından verilmiştir.
- Sevillalı Isıldore’in Etymologiae isimli eserinde belirttiğine göre Afrika adı Latin kökenli aprica, yani “güneşli” anlamına gelen kelimeden gelmektedir.
- Massey’in 1881 yılında ortaya attığı teze göre Afrika kelimesi, Mısır dilindeki af-rui-ka cümlesinden gelmektedir. Bunun anlamı “Ka’nın ağzına doğu dönmek” manasına gelir. Mısır felsefesinde “Ka”, her insanın içinde olduğuna inanılan hayat özüdür ve “Ka’ya doğru dönmek”, doğum yerine başlangıç yerine dönmek manasına gelir. Afrika, Mısırlılar için, soylarının geldiğine inanılan başlangıçtır.
- Michèle Fruyt tarafından ortaya atılan bir diğer hipoteze göre, İtalya’da bulunan Umbria bölgesi kökenli “yağmurlu rüzgar” anlamına gelen Latinceyle bağlantılı “africus” yani “güney rüzgarı” kelimesinden gelmektedir.Afrika, birçok paleoantropolog ve arkeolog tarafından Dünya üzerinde insanlarca yerleşilmiş ilk yer olarak kabul edilmiştir. 20.yy’ın ortalarındayken antropologlar, en erkeni yedi milyon yıl öncesine ait olduğu düşünülen birçok fosil kanıtı keşfetmişlerdi. Bunlar arasında Ardipitecus, Australopithecus ve Homo türlerindeki insan ataları yer almaktadır.Afrika arkeolojisinde dönemler Erken, Orta ve Geç Taş Çağları olmak üzere üçe ayrılır. Tüm insanlığın tarih öncesi gibi, Afrika’nın tarih öncesinde de ulus devletler mevcut değildi. Bunun yanında Khoi ve San gibi avcı ve toplayıcı grupların yerleşik hayata geçtiği görülür.
Buzul Çağı’nın bitmesiyle, yani MÖ 10.500 civarlarında, Sahra yeşil ve bereketli bir vadiydi. Ancak MÖ 5000 civarlarında iklimin kuraklaştı ve Sahra bölgesi oldukça sıcak ve kavurucu bir hal aldı. Bu sebepten Sahra bölgesindeki nüfus, Nil nehri bölgesine doğru yürüyüşe geçti. Bu insanlar bu bölgede sürekli ve yarı sürekli olarak yerleşime geçmeye başladılar.
Afrika’da büyükbaş hayvanların evcilleştirilmesi tarımdan daha önce olmuştur. Aşağı yukarı MÖ 6000’de Kuzey Afrika’da büyük baş hayvanlar çoktan evcilleştirilmişti. Nil – Sahra bölgesinde insanlar birçok hayvanı evcilleştirdiler. Bugünkü Cezayir’den Nubiya’ya kadar olan bölgede eşek ve vida boynuzlu keçiler de evcilleştirilmekteydi. MÖ 4000’e geldiğimizde, Sahra’nın iklimi çok hızlı bir şekilde kuraklaşmaya başladı. Bu iklim değişikliğibölgedeki göllerin ve nehirlerin büyük oranda küçülmesine ve büyük çapta çölleşmeye yol açtı.Bu durum elverişli arazi mikrarının azalmasına ve tarım ile uğraşan kesimin Batı Afrika’ya doğru göç etmesine neden oldu.
MÖ birinci milenyumda, demir işlemeciliği Kuzey Afrika’da başladı ve ardından Sahra altı Afrika’ya doğru hızla yayıldı. MÖ 500’e gelindiğinde Batı Afrika’da metal işçiliği olağan hale gelmişti. M.S. ilk yüzyıla kadar diğer bölgeler demir işçiliği hakkında herhangi bir şey bilmemesine rağmen, Batı ve Kuzey Afrika’da demir işlemeciliği o tarihten 500 yıl öncesinde bile kullanılıyordu. MÖ 500’lere ait Mısır, Kuzey Afrika,Nabiya ve Etiyopya’dan gelmiş bakır objeler, Batı Afrika’daki kazılarda bulunmuştur. Bu durum Sahra ötesi ticaret ağının bu tarihlerde kurulmuş olduğunu göstermektedir.
Bugün Afrika’da 54 adet bağımsız devlet var fakat bu devletlerin birçoğu özellikle istikrarsızlık, yolsuzluk, otoriter rejimler ve şiddet ile mücadele ediyor. Bu ülkelerin bir çoğu başkanlık sistemi ile idare edilmekte. Ancak birçok ülkenin demokratikleşme süreçleri askeri darbeler, cuntalar ve askeri diktatörlüklerle sekteye uğramaktadır.
İstikrarasızlık, birçok etnik grubun marjinalize olmasına ve liderlerinin isteği doğrultusunda çeşitli gruplara eklenmesine yol açıyor. Birçok lider bu tarz şiddetlenen çatışmalardan nemalanmakta. Askeri gruplar birçok ülkede etkin bir şekilde yönetimde yer almakta. Afrika’da 1960 ve 1980 arasında 70’den fazla darbe ve 13 ülke liderinin suikaste uğradığı görüldü. Avrupa’lı emperyalistlerce belirlenen sınırlar birçok ülke ve grup için sıkıntılar yaratmaya devam ediyor.
Soğuk Savaş sırasında Uluslararası Para Fonu bölgedeki istikrarsızlığı gidermeye yönelik çalışmalar yaptı. Bir ülke ilk defa bağımsızlığını kazandığında, iki süpergüçten bir tanesi ile ittifak kurmaya çabalamıştır. Kuzey Afrika’daki birçok ülke Sovyet yardımlarından yararlanırken, Orta ve Güney Afrika Batı bloğu tarafından desteklendi.
Özellikle Etiyopa’da büyük bir açlık mevcut. Bazıları bu durumun Sovyet politikaları tarafından kötüleştirildiğini düşünmektedir.
En kırıcı savaşlardan bir tanesi Kongo’da İkinci İç Savaş sırasında yaşanmıştır. 2008’de 5.4 milyon insan bu savaşta hayatını kaybetmiştir. 2003’ten beri süren Darfur’daki savaş büyük insanlık suçlarını içermektedir. 1994’de Rwanda’da yaşanan soykırım 800.000 insanın katledilmesiyle sonuçlanmıştır. Özellikle bu süreçte AIDS bölgenin mücadele ettiği en büyük sorunlardan bir tanesidir.
Bütün bunlara rağmen 21. yüzyılda yaşanan çatışmalar büyük bir azalma eğilimi göstermektedir. Angola’da yaşanan iç savaş 30 yıl sürdükten sonra 2002’de sona ermiştir. Bu azalma birçok yerde komunist düzendeki ekonomik yapılanmadan açık pazar ekonomilerine geçişi hızlandırmakadır. Özellikle bölgede yaşanan istikrardaki yükselmei Afrika ülkelerine yapılan dış yatırımları arttırmaktadır. Özellikle Çin Halk Cumhuriyeti bu yatırımlarda başı çekmektedir. 2011’de bazı Afrika ekonomileri en hızlı büyüyen ekonomilerden bazıları olmuştur. İletşim devriminin bölgede yoğunluk kazanması ile birlikte Afrika dünyayla bağlantı düzeyini gün geçtikçe arttırmaktadır.Afrika iklimi bölgeden bölgeye değişiklik göstermektedir. En yüksek tepelerinde yarı Arktik iklimigörülür. Kıtanın kuzeyinin büyük bölümü çöl ve kuraktır, orta ve güney bölgeleriyse savanlar veyağmur ormanları barındırır. Geçiş bölgelerinde bitki örtüsü sahel ve bozkır gibi değişik şekillerdedir. Afrika dünyanın en sıcak kıtasıdır, kurak alanlar ve çöller yüzeyinin %60’ını kaplar.Günümüze kadar ölçülmüş olan en yüksek sıcaklık 1922’de Libya’da ölçülmüştür (58 °C).Doğal kaynaklar açısından dünyanın en zengin coğrafyalarından biri olmasına rağmen Afrika dünyanın en gelişmemiş ve fakir bölgelerinden biridir. Bunun bir başka nedeni bölgenin çok çeşitli hastalıklarla (AIDS, sıtma) boğuşması, ciddi insan hakları ihlalleri, merkezi planlamada kaynaklanan başarısızlıklar, dış merkezlere girişte yaşanan zorluklar, yozlaşmış hükümetler ve sık sık yaşanan askeri ve iç çatışmalardır.2005 yılında yapılan araştırmaya göre Afrika’da yaklaşık 380 milyon insan kıtlık çekmektedir. 1973’ten 2003’e kadar geçen zamanda Sahra altı Afrika’da yaşayan insanların ortalama günlük kazancı 70 cent olarak kalmıştır. Bu konudaki bazı raporlar dış yatırımların başarısız liberalleşme sebebiyle arttığını belirtse de, bazı kaynaklar bunların yerel idarede yaşanan başarısızlıklardan kaynaklandığını göstermektedir.