Osmanlılar devrinde yetişen ünlü tıb bilgini. İsmi, Muhammed bin Kemâl’dir. Babası, Tebrizli Mevlânâ Kemâl hekim idi. Ahî Çelebi diye meşhûr olmuştur. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. 1523 (H. 930) senesinde Mısır’da vefât etti. Babası tarafından yetiştirilerek iyi bir tahsil gören Ahî Ahmed Çelebi, yirmi sekiz yaşındayken babası ile İstanbul’a geldi. Babası, Fâtih Sultan Mehmed Hanın hekimleri arasında yer aldı. Babasının vefâtından sonra Hekîm Kutbüddîn ve Al- tuncuzâde’nin derslerine devâm etti. Bir çok araştırmalar yaparak daha önceki doktorların bilmedikleri ilâçları keşfetti. Fâtih Sultan Mehmed Hanın yaptırdığı Dârüşşifânın başhekimliğine tâyin edildi. İkinci Bâyezîd, Hassa Emîni olarak tâyin edip, saraya aldı ve özel tabiplik makâmına getirdi. Kendisini çekemeyenlerin uydurduğu bâzı yalanlar üzerine vazîfeden alındı. Fakat doğruyu öğrenen Sultan, onu vazîfesine iâde etti. Reîsületib
bâ yâni doktorların başı olarak vazifelendirildi. Yavuz Sultan Selim Han ve Kânûnî Sultan Süley- mân Han zamanlarında da önemli vazifelerde bulundu. 1523 (H. 930) senesinde hacdan dönerken doksan yaşını aşkın olarak Mısır’da vefât etti. İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin kabri yakınına defnedildi. Bilhassa üroloji (idrar yolları) üzerinde çalışmış olan Ahî Ahmed Çelebi, böbrek ve idrar torbasında meydana gelen taşlarla ilgili Risâle-i Hâ- sât-ül-Kilye vel-Mesâne adlı eserini yazdı. Eserinde özellikle tabiî ilâçları ve şifâlı sularla banyo yapmayı tavsiye etti. Ayrıca İbn-i Nefîs’in Arapça El-Mûcez adlı bir tıp kitabını da Türkçeye tercüme etti. Tabipliği yanında cömert ve hayır sâhibi bir kimse olan Ahî Ahmed Çelebi, İstanbul’da Yemiş İskelesi yakınlarında bir câmi, Edirne’de bir medrese, mektep ve kendi adıyla anılan meşhûr hamamı yaptırdı. Çorlu’ya bağlı üç, Hayrabolu’ya bağlı üç, Çelebi Çiftliği diye meşhûr olan yirmi üç ve Anadolu’daki Şibli kazâsına bağlı on bir köyün kendisine âit olan gelirini yaptırdığı eserlere vak- feyledi. Vakfnâmesinde arâzilerinden elde edilen mahsûllerin fazlasının Medîne-i münevvere fukarasının ihtiyâçlarını temin etmek üzere gönderilmesini şart koştu.
‘
* * ■’ «$xt)kL . • ;“-7
– ;N
Osmanlı devrinde yetiş&n meşhur tıb âlimi Ahî Ahmed Çelebi’nin İstanbul Eminönü’nde yaptırdığı Ahî Çelebi Câmii.
zanmasına vesîle oldu. Çevresine pekçok kimse toplandı. Herkesin korkarak kaçıştığı Evrân ismindeki büyükçe bir yılanın kendisine itâat etmesi, herkesin gözü önünde bu kerâmeti göstermesi sebebiyle “Ahî Evran (yılanın kardeşi)” ve İs- lâmiyete yaptığı hizmetlerinden dolayı “Nasîrüd- dîn” lakabı verildi. Moğollar, Ahî Evren’in nüfû- zundan ve sevenlerinin çokluğundan korkuyor, ne pahasına olursa olsun öldürülmesini istiyorlar, bunun için Kırşehir emîrine baskı yapıyorlardı. Ni- hâyet Ahî Evren 1262 (H. 660) yılında Kırşehir’de şehît edildi. Şehît olduğu târih hususunda farklı ri- vâyetler vardır. Talebeleri onun yolunu devâm ettirdiler. İslâm dîninin yayılmasını tek gâye edinmiş olan Ahîler, Söğüt civârında, Bizans hudûdunda gelişmeye başlayan Osmanlı beyliği emrine koşuştular. Uçlara yerleşip tekkeler ve zâviyeler kurdular. İnsanlara Allahü teâlânın dînini anlatıp, örnek ahlâklarıyla gayri müslimlerin Müslüman olmalarına vesîle oldular. Osman Gâzînin kayınpederi olan Şeyh Edebâlî bir Ahî şeyhiydi. AM Evren’in yolunda olan Ahîler, Allahü teâlânın fozâsı ve O’nun dînini yaymak aşkıyla cihât eden Alperenleri ve gâ- zîleri yetiştirdiler. Eserleri: Allahü teâlânın kullarına hizmet ve onlara din bilgilerini öğretmek için gayret eden Ahî Evren, yazdığı kıymetli eserlerle, insanlara nasihatlerinin devamlı olmasına gayret etti. Bu eserlerinden bâ- zıları şunlardır: 1) Metâli-ul-îmân, 2) Tebsırat- ül Mübtedî ve Tezkiret-ül Müntehi, 3) Et-Te- veccüh-ül-Etemm, 4) Menâhic-i Seyfî, 5) Medh- i Fakr ve Zemm-i Dünyâ, 6) Ağâzî Encam, 7) Mükâtebât, 8) Yezdân-Şinaht, 9) Tercüme-i El- vâh-ı Imâdî, 10) Mürşid-üI-Kifâye.
AHl AHMED CELEBİ
19
Tem