3- İslâm dini, ahlâka pek büyük bir kıymet ve önem vermiştir. Aslında İslâm, bir ahlak ve fazilet, bir hikmet dinidir. Öyle ki, Peygamber Eendimiz buyur muştur:
«* O ^ • •< / # * > > o J
■—>* *«» ı
“Ben, ancak mekârim-i ahlâkı (ahlâkın iyi ve güzel olanlarını) ta mamlamak için gönderildim.”
İslâmda, insanların manevi kıymetleri, sahib oldukları ahlâka göredir. Bir hadiş-i şerifde buyurulmuştur:
^”■o<■^ * o«* tSK ^ \ ı<ı-kI LUjI “■
“Sizin imanca en güzeliniz, ahlâkça en güzel olanınızdır.”
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) diğer bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
LiLL <UI eril <UI ^ x////*
“Allah Teâlâ’ya, kullarının en sevgilisi, ahlâkça en güzel olanıdır.”
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dua buyururdu: JjI 11¿yuLA.j Ij *-v■^11.*ll<…I »o111
“Allah’ım! Ben, senden sağlık, afiyet ve güzel ahlâk dilerim.”
4- İnsanların ahlâkı değişebilir. Çirkin huyları güzel huylara çevirmek işine “Tehzib-i ahlâk” denir. Bu değiştirme her halde mümkündür. Mümkün olmasaydı, Peygamber efendimiz:
“Ahlâkınızı güzelleştirin” diye emretmezdi.
Nefisleri ile mücadele eden çok kimselerin başarıya ulaşarak çok güzel huylar kazandıkları daima görülmektedir. Nefis terbiyesi (riyazet-alıştırma), hay vanlara, otlara, çiçeklere ve hatta taşlara tesir edip dururken, insanlara tesir etmez mi? “Huy c^nın altındadır. Can çıkmadıkça huy çıkmaz,” sözü, her yönü ile doğru değildir. Bazı huylan değiştirmek güçtür; fakat imkânsız değildir. Tedavi sayesinde bazı hastalıklar tesirsiz hale geldiği gibi, terbiye ve mücahede sayesinde de bazı huylar, hiç olmazsa, tesirini gösteremez ybir hale gelir, güzel huyların karşısında siner kalır.