ÂLİ PAŞA (Mehmed Emin);
IsIâhâtFermânı’nı hazırlayan ve yürürlüğe koyan Osmanlı sadrâzamı. 1815 senesinde İstanbul’da doğdu. Babası Mısır çarşılında attârlık ve kapıcılık yapardı. Geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kaldığından iyi ve devamlı bir tahsîl göremedi. Daha sonra vüzerâdan birinin yardımıyla dîvân-ı hümâyûn kalemine girdi. Burada kendisine Alî, lakabı verildi. Alî yedi sene kadar dîvân-ı hümâyûn mühimme tercüme kalemlerinde çalıştı ve Fran- sızcasını ilerletti. 1835 senesinde sefâret ikinci kâtibi olarak Vi- yâna’ya gitti ve bir buçuk sene burada kalarak diplomatlık mesleğini öğrendi. Alî’nin bundan sonra icrââtlarında buradayken kapıldığı Avrupâî fikirlerin etkisi dâimî olarak görüldü. 1837’de dî- vân-ı hümâyûn tercümanı oldu. 1838’te Reşîd Paşa Londra elçiliği ile vazifelendirilince, Âlî Efendi’yi de sefâret müsteşarı olarak yanında götürdü. Reşid Paşa 1846’da sadrâzam olunca kendisiyle aynı fikirleri paylaşan Alî Efendiyi hâriciye nâzı- rı yaptı. Bu dönemde Reşîd Paşa vâsıtasıyla mason olan Âlî Paşaya 1848’de vezirlik ve müşirlik rütbesi verildi. 1852’de Reşîd Paşa görevden azledilince yerine Âlî Paşa getirildi. Bu menfaat çatışmaları üzerine iki paşanın arası açıldı. Aynı yıl mukaddes makamlar meselesi yüzünden azledilen Âlî Paşa, İzmir vâliliğine tâyin edildi. Kırım savaşı sonunda toplanan Viyana konferansına Osmanlı delegesi olarak katılan Âlî Paşa, Mustafa Reşîd Paşanın 1855’te dördüncü sadâretinden istifâ etmesi üzerine ikinci defâ bu makama getirildi. Bu sadâreti sırasında Osmanlı Devleti’nin başına büyük gâileler açacak olan ve gayr-i müslimlerdeki istiklâl ateşini körükleyen Islâhat Fermanı’nı yürürlüğe koydu (1856). Bu ferman yayınlandığında, Fransız elçisi bile; “Osmanlı Devleti’nin bu kadar fedekârlıkta bulunacağını hiç ummuyorduk” diyerek hayretini ifâde etmiştir. Mason Mustafa Reşîd Paşa bile bu kadarına dayanamıyarak, bu fermanın hâinler tarafından Avrupa’ya verilen memleketi tahrîb vâsıtası olduğunu belirten bir raporu Abdülmecîd Hân’a sunmuştur (Bkz. Islâhat Fer- mânı). Nitekim fermânın îlânı üzerinden henüz bir yıl geçmeden ülkenin dört bir yanında isyân- ların patlak vermesi üzerine istifâ etmek zorunda kaldı. Bundan sonra, birbirlerine düşmanlık gösterilerinde bulunan, ancak Osmanlıyı batının kuklası yapmak gâyesinde birleşen Mustafa Reşîd ile Âlî Paşa, oturdukları koltuğu nöbetleşe doldurarak devletin bu en önemli mevkiini ellerinde tuttular. Âlî Paşanın bilhassa beşinci sadâreti döneminde (1867) Belgrad’ı Sırplara teslim etmesi ve Gi- rid’de hıyânet derecesine varan imtiyâzları, ıslâhat adı altında gerçekleştirerek adanın elden çıkmasına sebep olması, aleyhinde büyük bir infialin doğmasına sebep oldu. Âlî Paşa 1871 senesi Eylül’ünün yedisinde Bebek’te bulunan yalısında öldü. Âlî Paşa, hırslı ve kaprisli bir adamdı. Tenkit edilmekten hoşlanmazdı. Rakiplerine karşı acımasızdı. Mevkiini muhâfazada aşırı derecede has- sâsiyet gösterir, bu sebeple pâdişâhın huzûrunda bulunurken kan-ter içerisinde kalır ve konuşurken elleri ayakları titrerdi. Cevdet Paşa’nın bildirdiği gibi hâriciye nezâretinde devlete sâdık olan memûrları azl ederek yerlerine devlete düşman olan ermenileri tâyin etmesi onun mevkiine ne kadar düşkün olduğunu gösterir. Yedi sene hâriciye nezâretine, beş defâ da sadârete geldi. Sekiz sene üç ay on dokuz gün sadârette kaldı.