Anasazi
Arkeologların Tarihöncesi dönemde ¡Kuzey Ameri
ka’daki sepet yapıcılar (“basket makers”) ve Pueblo Kı
zılderili uygarlıklarını belirtmek için kullandıkları terim.
Navajo Kızılderililerinin dilinde “eskiler” anlamına ge
len Anasazi uygarlığı, sekiz-döneme ayrılır: 1) Arkaik
(İ.Ö. 5500-100); 2) sepet yapıcılar II (İ.ÖL 100- İ.S. 400);
3) sepet yapıcılar III (400-700); 4) Pueblo I (700-900);
5) Pueblo II (900-1100); 6) Pueblo III (1100-1300); 7)
Pueblo IV (1300-1600); 8) Pueblo V (1600’den günü-
müze).
Anasazi uygarlığına, bağlı Kızılderililer, günümüzde
ABD’nin güneybatısında yer alan yüksek yaylada çok
kurucusu olan Aristoteles, bitkilerde ve hayvanlarda in
celeme amaçlı kesmeler (teşrih) uygulamıştır. Ama
Aristoteles de, tıbbın kurucusu sayılan Hippokrates
(460-374) de, insan bedeninde kesme çalışmaları yap
mamışlardır.
Herophilos ve Erasistratos.
Aristoteles’in ölümünden kı
sa süre sonra, Mısır’da Ptolemaios sülalesi hükümdarla
rı, insan üstünde inceleme amaçlı kesme işlerini des
teklemişler ve bu işin en etkili uygulayıcıları, Herophi
los (İ.Ö. 335-280) ile çağdaşı Erasistratos (İ.Ö. 310-250)
olmuşlardır.
Herophilos 600 kadar insan bedenini keserek, ana
tomi incelemeleri yazmıştır; bunlar arasında gözlerle il
gili bir inceleme ve ebeler için bir el kitabı sayılabilir.
Ama en büyük katkısı, beynin sinir sisteminin merkezi
ve zekânın bulunduğu yer olduğunu kanıtlamasıye be
yinden omuriliğe giden sinirlerin çizimini yaparak, iste
me uyanlar ve uymayanlar diye sınıflandırması olmuş
tur.
Erasistratos ayrıca, kalbe yağ taşıyan lenfi incelemiş,
gırtlak kapağının gırtlağı kapatmaktaki işlevlerini tanım
lamış, kalpteki üçlükapak’ı ortaya çıkarmış, duyum si
nirleri ile hareket sinirlerini birbirinden ayırdetmiştir.
Dolaşım sistemini de yoğun biçimde incelenmiş, ama
atardamarlarda hava bulunduğunu savunmuştur: Bu, o
dönemde yaygın bir inançtı; çünkü normal olarak top
lam kanın % 60 kadarı toplardamarlarda bulunur ve
ölümde atardamarlar, kılcal damarlara ve toplardamar
lara boşalırlar.
Galenus.
Eskiçağ bilginlerinin pek çok gözlemi yanlış
yapmış olmalarına karşın, Kleopatra’nm hükümdarlığı
nın sonuna kadar (İ.Ö. yaklaşık 30) bulunan ilkelerin,
sonraki 1 000 yılda yapılacak buluşlar kadar çok olduğu
söylenebilir. Kleopatra’nm ölümünden kısa süre sonra,
İskenderiye bir Roma kenti ve hıristiyan kilisesinin başlı
ca merkezlerinden biri olmuş ve kent yöneticileri, ana
tomi çalışmalarına karşı çıkmaya başlamışlar, dünyanın
Arabistan dışındaki yerlerindeki yöneticiler de, insan
bedeni üstünde inceleme amaçlı kesme çalışmaları ya
pılmasını yasaklamışlardır. Bununla birlikte, anatomi
bilgisini artırma konusundaki isteğin önü alınamamıştır.
Anatomi bilgisini geliştirme konusunda çaba göste
renlerin en önemlisi, Roma imparatoru Marcus Aureli-
us’un Yunan asıllı hekimi Claudius Galenus’tur (ya da
Klaudios Galenos;
¡.S. 131-200). Tarihte deneysel fiz
yolojinin kurucusu sayılan Galenus, idrarın idrar kese
sinde değil böbreklerde oluştuğunu ve omuriliğin kesil
mesinin, bedenin kesme noktası altında kalan bölü
münde felce , yolaçtığını göstermiştir. Büyük yapıtı
İn
san Bedeninin Parçalarının Kullanımı Üstüne
, günü
müzden 1400 yıl önce, her yerde kullanılan bir tıp kita
bı haline gelmiştir.
Ne var ki, deneysel tıbba bazı güzel katkılarda bu
lunmasına karşın, Galenus’un aslında anatominin iler
lemesini geciktirdiği söylenebilir: Dinsel görüşlerden
ötürü Galenus’un insan bedenini kesmesine izin veril
mediğinden, elde ettiği sonuçların çoğu sığırlar, köpek
ler, domuzlar ve maymunlar üstünde yaptığı kesme iş
lemlerine dayanıyordu. Üstelik kendisinden önceki ve
çağdaşı anatomicilerin bazı yanlışlarını da, yapıtıyla ka
lıcı duruma getirmiştir. Bu yanlışlar arasında kozmik ya
şamın bedenin her soluk alışta akciğerden girdiği, be
dende birbirinden ayrı üç ruh bulunduğu (karaciğerde
ki “doğal” ruh, kalpteki “dirimsel” ruh ve beyindeki
“hayvansal” ruh) sayılabilir. Bu yanlış inançların ilkini,
Galenus’un deneysel yaklaşımları daha da inanılır kıl
mıştır.
Galenus’un dolaşım sistemi konusundaki görüşü de
yanlıştır. Kendinden önceki hekimler gibi o da, yapmış
olduğu birçok incelemeye karşın, kanın karaciğerde
oluştuğunu, kalbe geri dönmeyip, doğrudan bedene
dağıldığını savunmuştur.
Ibni Sina ve öbür Islâm bilginleri.
Dinin karşı olması yü
zünden anatomi araştırmaları Ortaçağ’da Batı’da bü
yük ölçüde bir yana bırakılırken, İslâm bilginleri bu dal
da büyük gelişmeler göstermişlerdir. İslâm anatomici-
lerinin en ünlüsü İbni Sina (İ.S. 980-1037) İ.S. 1000’de
yazdığı
Kanun fi’t Tıb
(Tıp Kuralları) adlı yapıtında, in
sanlar, maymunlar, köpekler ve öteki hayvanlar üstün
de yaptığı incelemelerden elde ettiği bilgilere yer ver
miştir; ama İbni Sina da, öbür İslâm bilginleri de sistemli
incelemeler yapmamışlardır.
Vesalius.
Batı’da Rönesans geliştikçe, bazı bilim adam
ları din kökenli kısıtlamalara karşı çıkmaya başlamışlar
ve ortaya hızla çok sayıda anatomi bilgini çıkmıştır.
Bunlar arasında en önemlisi Vesalius’tır (1514-64).
Anatominin modern çağının başlatıcısı sayılan Vesalius,
Galenus’un çoğu hatalı olan gözlemlerini kabul etmek
ve incelemeleri metafizik diyalektiğe göre sürdürmek
yerine,doğrudan bilimsel-deneysel bir yaklaşımgöster-
miş, pek çok hayvanın anatomisini insanınkiyle karşı
laştırmış ve türler arasındaki farklılıkların nasıl şaşırtıcı
biçimde bilinmeyenleri ortaya çıkardığını belirtmiştir.
Kopernik’in
Gök Cisimlerinin Dolanması
adlı yapıtıyla
aynı yıl yayınlanan
İnsan Bedeninin Yapısı Üstüne
adlı
başyapıtı, insan bedeninin iç yapısıyla ilgili doğru çö
zümlere yer vermesi açısından son derece önemlidir.
Vesalius’un çağdaşları ve sonraki bilginler, yüzyıldan
kısa bir süre içinde, genel anatomiyle ilgili temel incele
melerin çoğunu tamamlamışlardır.
Harvey.
Kanın sol yarı kalpten atardamarlara, oradan
toplardamarlara, oradan da sağ yarı kalbe giderek do
laştığı konusunda ilk varsayımı öne süren İngiliz fizyolo
ji uzmanı William Harvey’in (1578-1657) yapıtları, bu
konuda temel çalışmalardandı. Harvey ayrıca, binler
ce kilometre uzunluğunda kılcal damar bulunduğunu
da öngörmüş ve bu kuramı mikroskop kullanılmaya
başlanmasından sonra kanıtlanmıştır. O dönemde ana
tomi de eksiksiz bir bilim dalı özelliğini almaya başla
mış, bilim dernekleri kurulmuş, ders kitapları ve beden
atlasları yayınlanmaya başlanmış, okullar kurulmuş in
celeme amacıyla kesip biçmeler (teşrih) için insan kaya’daki Mesa Verde’de, kaya üstüne görkemli konutlar
yapılmıştır: Kayaların arasındaki çıkıntıların üstüne taş
ve kerpiç sıvayla yapılmış daire biçimi çok büyük evler.
Pueblo 111 dönemi (ve daha sınırlı bir ölçüde de Pu
eblo IV dönemi), bu uygarlığın doruk noktasını oluştur
masının yanı sıra, kaçınılmaz olarak Anasazilerin gerile
meye başladıkları dönemdir. Dönemin sonuna doğru
Pueblo topraklarında gözle görülür bir küçülme olmuş,
eldeki topraklar yavaş yavaş bırakılmış, bu süreç Pueb
lo IV’te (1300-1600) de sürmüştür. Nedeni bir ölçüde,
soyguncu göçebelerin saldırıları, bir ölçüde Pueblolar
arasındaki iç çekişmeler, bir ölçüde de 1276-1299 ara
sındaki uzun kuraklık ve bunun yolaçtığı kıtlıktır. İnsan
lar suyu daha bol yerler bulmak için güneye ve doğuya,
özellikle de New Mexico’daki Grande ırmağı tarafın
dan akaçlanan bölgeye, Arizona’nın güneybatı kesi
mindeki Hopiler ülkesine, New Mexico’nun batı kesi
mindeki Zuniler bölgesine göçmüşlerdir. Pueblo V dö
nemiyle (yaklaşık 1600) birlikte, ilk İspanyol sömürge
cilerin Güneybatıya ayak bastıkları dönem de başla
mıştır. Günümüzdeki Hopiler, Zuniler ve Grande ırma
ğı kıyılarındaki Pueblolar, Tarihöncesi’ndeki Anasazile
rin torunlarıdır; ama Zuniler, Mogollonların soyundan
gelenlerle karışmışlardır.