Arazi Ölçümü
XIX. yüzyılda Hindistan’ın trigonometrik arazi ölçümü sırasında, konumları gökbilimsel arazi ölçüm yöntemleriyle saptanan bazı niren-
1) Dünya yüzeyi tam
bir küre olmayıp, ek- I vatordaki çapı kutup | çapından fazla olan bir elipsoid biçimindedir. Aradaki fark 41 km’dir ve kutuplardan hayali plakalar [1,2] geçirerek gösterilebilir; bu ekvatorda olanaklı olmazdı [3]. Ekvatordaki bu şişkinlik, dünya kendi ekseni çevresinde dönerken ortaya çıkan merkezkaı kuvvetinin sonucudur
4) Negatif yerçekimi
aykırılığı (normalden düşük bir yerçekimi ölçümü) yüzeye yakın bir hafif kaya çıkıntısı üstünde bulunur. Daha az yoğunluktaki bir tuz kubbesi [1] daha yoğun kabuk kayaları [2] arasından yükselir ve yerel çekim alanını bozar. Yüzeydeki düzenli istasyonlardan gelen ölçümler, bir haritaya işlendiğinde [3] kubbe üstünde bir düşük çekim alanı görülecektir. Yoğun maden filizi kütlesi pozitif bir aykırılık gösterir.
gi noktalarının, Himalaya’lann yandan kuzeyle bağlantısını da hesaba katan üçgenlere bölme yöntemi ile saptananlarla çakışmadığı bulundu. Himalaya’lar, çekül doğrultusu üzerinde beklenenden biraz daha az bir çekimde bulunuyor ve 91,5 m’e varan farklılıklar yaratıyordu. Sonuç olarak, gerek J.H. Pratt ve gerekse G.B. Airy (1801-1892), kıtaların daha yoğun bir alt tabaka (5) üzerinde yüzen hafif bir maddeden oluştuğunu öne sürdüler. Pratt , dağların değişik yüksekliklerine, aynı taban düzeyde yüzen değişik yoğunluktaki büyük kara parçalarının neden olduğuna inanıyor; Airy ise yüksekliklerin değişik derinliklerde yüzen, aynı yoğunluğa ve değişik kalınlığa sahip büyük kara parçalarının bir sonucu olduğunu düşünüyordu. Bugün genel olarak Airy’nin varsayımı kabul edilmektedir.
Airy’nin varsayımını ifade etmenin bir yolu da, daha hafif olan kabuksal maddelerin, suda yüzen bir mantar gibi, daha yoğun ama biraz esnek manto üzerinde dengede yüzmekte olduklarını söylemektir. Eğer böyle bir mantara fazladan bir yük (örneğin, madeni bir para) yüklenirse, mantar, bu yükü dengeleyecek kaldırma kuvveti ya-
2) Dünyanın gerçek biçimine ieoyit adı verilir. Yerçekimi bölgeden bölgeye değiştiği için ¡eoyit düzensizdir. Dağlardaki kaya kütleleri bir çekül doğrultusunu bozar ve elipsoidin ağırlık merkezinin varsayımsal yönü [XC] ağırlık merkezinin yerel yönüne doğru sapar. XF temel gerçek düzeye [DE] dik olduğunda, AB elipsoide temellendirilmiş varsayımsal düzeydir.
5) 1850’lerde Pratt
ve Airy, kıtaların daha yoğun bir alt tabaka üstünde yüzen hafif maddelerden oluşmuş olduğunu ileri sürdüler. Pratt, dağların değişik yüksekliklerde oluşlarını, oynı taban düzeyi üstünde yüzen değişik yoğunluklarda bloklara bağlarken [A], Airy de değişik derinliklerde yüzen aynı yoğunlukta ve farklı yüksekliklerdeki bloklar [B] düşünüyordu. Jeofiziksel araştırmalar Airy’nin görüşünün daha olası olduğunu ortaya çıkarmıştır.
18
caya kadar batar. Dünyanın unda gözlemlenen de budur; yükler kabuğun aşağıya doğ-ı batmasına neden olmaktadır (7). ik, buzların erimesi yada aşinayla yok olursa, kabuk yukarı çı-ır ve yeni bir izostatik dengeye rtaşır.
Norveç ve İsveç’in bazı kesimleri. 10000 yıl önceden kalma buz •epesinin erimesiyle hâlâ yükselmektedir ve kabuğun dengeye ulamana kadar 213 m daha yükseleceği tahmin edilmektedir. Bununla birlikte İskandinavya yükselirken, Hollanda ve kısmen de Danimarka kıyılan batmaktadır (8), çünkü İskandinavya’da yükselmekte olan manto maddesi, Hollanda ve kısmen de Danimarka’nın altından çekilmektedir.
izostatik denge, dünya kabuğunun derinliğindeki değişimle sağlanır ve bilim adamları her dağ silsilesinin manto içindeki derin bir kök üstünde yüzdüğünü göstermişlerdir.
Yerçekimi Alanında Aykırılıklar
Kütleleri, çevre alanmkinden büvük ölçüde farklı olan kaya gövdeleri, bölgesel yerçekimi alanında küçük değişimlere yada aykırılıklara neden olurlar. Bu değişimler
çok duyarlı gravimetrelerle saptanabilir. Gravimetre, yerçekimi değişimlerinin, duyarlı bir kuvars yayda (3) hafif değişimlere yol açması ilkesine göre çalışır. Bu araçlar bir gramın 10 milyonda birine kadar varan hafiflikte yerçekimi değişimlerini saptayacak duyarlılıktadırlar.
Yerçekimi araştırmaları, yüzey yakınındaki (genellikle petrol ve gazla ilintili) büyük tuz kubbelerinin kendilerini, negatif aykırılıklar (bu, tuzun öteki kayalardan daha hafif olmasından ileri gelen bir kütle azlığıdır) (4); yoğun bir filiz kütlesinin ise kendini, pozitif bir yerçekimi aykırılığı (kütle fazlası) olarak gösterdiğini açığa çıkarmıştır. Yerbilimciler araziyi inceleyip dünyanın çekim alanı konusunda ölçümler yaparlar ve gözlemlenen değerler enlemin, gözlem noktasıyla, deniz yüzeyi yada en düşük yüzey arasındaki maddenin yüksekliğinin ve kütlesinin etkileri hesaba katılarak düzeltilir. Bu hesaplamaya Bouguer düzeltmesi adı verilir. Bouguer düzeltmesi sonucu ortaya çıkan harita da Bouguer aykırılık haritası olarak bilinir.’ Sözkonusu harita maden filizlerinin ve petrol rezervlerinin konum ve büyüklüklerini belirlediğinden sanayide büyük önem taşır.
ayrıca bak: 6 Dünyanın anatomisi
Yeraltı kaya oluşumları, Yerçekiminin gücündeki yerel değişimler gravimetre denilen, duyarlı bir yaylı aygıtla ölçülerek saptanabilir. Madde ne kadar hafifse, çekim o kadar azdır. 1. Normal yerçekimi ölçümü 2. Yüksek yerçekimi veren yüzeye yakın ağır madde 3. Yüksek yerçekimi veren kemer 4. Hafif yüzey maddesinin daha büyük bir derinliğe uzandığı, düşük yerçekimi veren yorık vodi 5. Düşük yerçekimi veren tuz kubbesi yada yukarı doğru bir hafif madde çıkıntısı 6. Manto derinliğindeki daha hafif kobuk maddesinin düşük yerçekimi verdiği okyanus çukuru.
6) ki su dolu bir yatak üzerinde oturan kişi, yüzeyi aşağı iter ve denge sağlanıp’da-ha fazla batmayınca-ya kadar sıvının altından akmasına neden olur. Yatağa oturan ikinci bir kişi de, yüzeyi
aşağı iter ve altındaki suyun hareketine neden olur. Bu su, birincinin altına akarak onu hafifçe yükseltir. Dağların dünyonın çekirdek kabuğu üzerinde yüzmesi buna benzemektedir.
S) Buzulların yolaçtığı*
Yükselip alçalmalar bir izostatik hareket örneğidir. Son buzul cağında İskandinavya buzullar tarafından aşağıya doğru çökertildi ve bu Avrupa’nın kuzeyinin hafifçe kımıldamasına yolaçtı [A]. Buzlar eridikten sonra kıta, batan bölgelerin altından, yükselen bölgelerin altına doğru akmakta olan üst manto maddesi üstündeki eski durumuna fB] döndü.
9) İskandinav’daki
kalın buz tabakaları yok olduktan sonra, izostatik dengeyi yeniden sağlayabilmek için kara yükselmeye başladı. Haritada Battık yöresinde meydana gelen yükselme hızı m/yüzyıl olarak görülmektedir. I
Yanan ağır maaae Manto
7) Dünya yüzeyi üstüne bir buz tabakası gibi ağır bir yük binerse, bir zaman sonra kabuk, mantonun içine çöker. [A] da kabuk, altındaki çekirdek kabuğuyla denge durumundadır. Bir buz tabakası [B) ağırdır ve pozitif bir yerçekimi aykırılığı doğurur. Bunu karşılamak için kabuk, bir kütle eksikliği ve negatif aykırılık doğuracak biçimde çöker. Pozitif ve negatif aksaklıklar birbirini giderir ve kabuk dengede kalır. Buz eridiği zaman [C] yük ve pozitif aykırılık ortadan kalkar, bir kütle azlığı ve negatif bir aykırılık kalır. Dengeyi yeniden sağlamak için [D], toprak yükselir ve nehirier canlanarak derin vadiler açar.
T5.
Tarih boyunca imamlar ootnü
bilgileri harita biçiminde kaydetmişler, incelemişler ve iletmişlerdir. Varolan en eski harita, M.Ö. 3000 yıllarına dayanan bir Babil kil tableti üzerine kazınmıştır ve eski harita örneklerinin pek çoğu gibi toprakların paylaşılmasını gösterir. Ancak Yunan filozoflarının bir dünya haritası çizimi için yaptıkları uyarıcı girişimler M.Ö. V. yüzyılı bulur. Ne yazık ki bunlar, zamanlarının coğrafi bilgisi yerine felsefe kuramlarına dayanmıştır. Bununla birlikte sonraki 600 yıl içinde Yunan bilginleri haritacılığa daha bilimsel, bir yaklaşım geliştirmişlerdir.
İlk Haritacılık Girişimleri
M.S. I. yüzyılın sonunda İskenderiyeli Ptolemaios Geografike Hip-hegesis’ini (Coğrafya Kılavuzluğu) derlerdi. Bu yapıtında dünyanın küresel biçimini bir düzlem üzerinde gösterme sorununa değindi ve enlem-boylam kavramlarını tanıttı (4).
Ptolemaios’dan sonra haritacılık, bir gerileme dönemine girdi. Ancak Haçlı seferlerinden sonra ticaretin gelişmesi, konuya duyulan
1) Üçgenler* bölme,
bir taban çizgisine [1,2] göre yükseklik ve derinlikleri saptamak için araştırmacıların kullandığı bir yöntemdir. Taban çizgisi, çelik metreler yada zincirlerle ölçülür. Haritadaki kesişen çizgiler sisteminin bir kısmını oluşturan çizgilerin, taban çizgisiyle yaptığı açılar bir teodolit [3] aracılığıyla ölçülür. Ayrıntılı bir araştırma, ince bir üçgenler şebekesi gerektirir [B], Bunlar basit üçgenler [4], bağlı [5] yada merkezi [6] dört kenarlılar çift merkezli şekiller [7], yada dar dört kenarlılar [8] olabilir. Hangi türden yararlanılacağı yerel koşullara bağlıdır; bağlı dörtgenler tepeli İlanlarda, merkezli olanlar ise düz bölgelerde kullanılır.
ilgiyi yeniden canlandırdı. Ptole-maios’un yapıtının bulunup basılması, Vasco da Gama (1480-1525) ve Kristof Kolomb (1451-1503) gibi kişilerin keşif gezileri matbaanın ve oymacılığın bulunması XV. yüzyılda haritacılık alanında bir «Rönesans» a yolaçtı. XVI. yüzyılda Hollanda ve Fransa’daki harita-basımevlerinin ve özellikle Gerhardus Mercator’un (1512-1594) çalışmaları modern harita yapımcılığının temellerini attı.
XVII. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Fransızlar ilk topografik harita yapımını başlattılar. XIX. yüzyıldan bu “yana belirli konularda yada özel amaçlı çok sayıda harita yapıldı. Haritaların çeşitliliği, toprak sınırları, uçak rotaları ve yol haritaları gibi modern yaşamın gittikçe artan özel amaçlı taleplerini yansıtır.
Modern Harita Yapımı
Yeryüzünün küçük alanlarının haritası uçakla çıkarılabilir, ama daha büyük alanların haritası dünyanın yuvarlaklığını dikkate alan geodezi ile yapılmalıdır. Konum, yükseklik ve özelliklerin derecesini (haritacılık için gerekli veriler) belirlemek için değişik araç ve yön-
/R,n
// V’ A
/ / /M \
temler kullanılır. • Uzaklıkların ölçülmesi için ölçekli teller, zincirler, şeritler ve taşınabilir radar ve radyo aygıtları kullanılır. Açılar teo-dolit’le ölçülür. Ölçülmüş uzaklıklar ve açılar kullanılarak üçgenlere bölme yöntemiyle (1) başka uzaklıklar ve açılar hesaplanır. Yükseklikler de aynı biçimde belirlenir
(2).
Haritacılıkta en dramatik değişikliklerin havadan araştırma yöntemlerinin gelişmesi ile gerçekleştiği söylenebilir. Daha büyük alanların haritasını en doğru biçimde yapmak için yeryüzü- araştırmaları ile birlikte uydulardan ve uçaklardan çekilen fotoğraflar kullanılır. Fotogrometri adı verileç bu yöntem, özellikle uzak alanların haritalarının çıkarılmasına (3) ve uzağı algılayabilen gereçlerin ürettiği imgeleri kullanarak yeryüzünün doğal kaynaklarının haritalarının yapılmasına yarar. Bugün hemen hemen bütün topografik haritalar, havadan çekilen fotoğraflara ve bunlardan üretilen fotoharitalara dayanılarak yapılmaktadır.
Harita İzdüşümleri
Yüzeydeki çıkıntılar arasındaki
2) Deniz yüzeyinden
yükseklik, bilinen bir yükseklik veya sabit bir noktaya göre [X], bir düzey eşleme aracı [1,2,3] ve bir ölçüm çubuğu [4-10] aracılığıyla ölçülür. Düzey
1, önce 4, sonra 5’te çubuk üstünde işaretlenir. Çubuk, İkinci aşamaya başlamak için 2’ye taşınır ve önce 5 sonra 6 üstünde işaretlenir. Sonunda 3. aşama kullanılarak
10’a varılacaktır. Ara yükseklikleri çubuğun 8’e yerleştirilmesiyle saptanır. Sabit noktanın yüksekiği [X] bilindiğinden 4’ten 10’a kadar noktalar deniz y yine [Y] göre saptanal
3) Havadan fotoğraf
çekimi, haritacının işini kolaylaştıran modern yöntemlerden biridir. Haritası çizilecek alanın , havadan bir dizi fotoğrafı çekilir. Her fotoğrafın kapsadığı alan, bir öncekinin %60ını içerir ve böyiece ardarda çekimiş bir çift fotoğraf, gerekli işlem yapıldıktan sonra ste-reoskopik ve üc boyutlu olarak bölgenin yükseltilerini verir. Görsel araçla fotoğraflar üstündeki noktalar karşılaştırılır ve noktanın yüksekliği hesaplanır. Her fotoğraf dizisi bir öncekine %10 oranında taşarak tüm alanın kapsanma-sını garantiler.
4) Dünya yüzeyindeki
herhangi bir noktanın yeri, boylam ve enlem aracılığıyla saptanabilir. (bir meridyenin batı veya doğusu ve Ekvatorun kuzey yada güneyinden derece, dakika ve saniye olarak). X’in enlemi (X, dünyanın merkeziyle Ekvator düzlemi
[1] arasındaki açı)
20° iken, boylamı da (meridyen düzlemi
[2] ile X’den ve kutuplardan [3] geçen meridyen arasındaki açı) 40°’ye eşittir.
20
ayi bozmadan, bir küre yüze-bir düzlem üzerinde kesin gösterilmesinin olanaksız ol-açıktır. Bu bozukluğu en aza tatirmek için harita izdüşümünden yararlanılır. Çeşitli izdüşüm yöntemleri vardır. Bunlardan hangisi ■in kullanılacağı haritanın amaçlat göre saptanır.
Eğer harita yapımcıları, plancılar, mühendisler ve halk tarafından kullanılan ulusal topografik diklerde olduğu gibi, dünyanın ol-dokça küçük alanlarını gösterecekse. uzaklığı, açıyı ve biçimi en doğra gösteren izdüşüm seçilmelidir. Bu nedenle uygun izdüşüm seçilir, öte yandan eğer harita, diyelim dünya üzerinde ekili alanların dağılımını gösterecekse, bu alanların büyüklük orantılarını doğru olarak gösterebilecek bir izdüşüm seçilmelidir. Böyle izdüşümlere eşdeğer izdüşümleri denir.
Uygun izdüşümler, özel durumlar dışında, dünya haritaları için kullanılmaz, çünkü bunlar kutup alanlarını aşırı derecede abartırlar. Bilinen en iyi örnek olan Mercator izdüşümü ise, yön çizgilerini doğrular olarak gösterdiği için denizciler açısından değersizdir.
Herhangi bir harita yapımında önce amacın belirlenmesi gerekir. Bundan sonra havadan çekilmiş fotoğraflar, varolan haritalar ve yazılı malzeme biçiminde olabilecek gerekli veriler toplanmalı, incelenmeli, değerlendirilmeli ve düzenlenmelidir. Bilgilerin harita biçiminde sunuluşunu bir pilot kabini yada bir motorlu arabada kullanılabilecek kağıdın genişliğinden, kullanma olasılığı olan kişilerin görsel önyargılarına kadar değişen çeşitli etkenler etkiler. Haritacı, grafik iletişiminin bütün tekniklerinden ve yazıdan yararlanır. Haritacı, haritanın tasarımında bu yöntemlerin sunduğu tüm olanakları dikkatle göz önünde bulundurmalıdır. Çeşitli biçimler, simgeler, çizgiler ve gölgeleme kullanılır. Düzey çizgileri haritalarda yükseklikleri (8) göstermek için yaygın olarak kullanılır ve kesin veriler sağlar; ancak manzaranın görünümünü belirtecek görsel etkiyi yaratmada yetersiz kalır. Harita yapımcıları, haritanın net olması için çoğu kez tabaka renklendirmesinden yararlanırlar. Yükseklik ve derinlik için kesin bir ölçü istendiğinde yada belirli bir tepe yada alçak bir nokta düzey çizgileri arasına düştüğünde, yükseklik noktalan işaretlenir.
ayrıca bak:
18 Yerçekimi ve
dünyanın biçimi
22 Dünyanın görünümü
Teodalit, temelde,
araştırmacının yatay acıları ölçmesini sağlamak için tabanı de-
rece, dakika ve saniye olarak işaretlenmiş, bir taban ve üc ayak üstüne monte edilmiş
bir teleskoptur. Dikey ölçümler kenardaki dik bir levhadan yapılır.
S] Harita İzdüşümleri, 6A dünya yüzeyindeki belirli ilişkileri göstermek için tasarımlanmış matematiksel şekillerdir. Bazı izdüşümler tümüyle geometriktir ve saydam bir küredeki paralel ve meridyenlerin bir silindir, koni yada düzlem üzerindeki İzdüşümleri olarak düşünülebilir. Bu şekilde, silindir izdüşümlerinin yapılışı [AJ ve izdüşüm noktasının değiştirilmesiyle ortaya nasıl değişik türlerin çıktığı görülmektedir; basit silin-dklk [B], silindir stereografik [C] ve silindir ortografik [D]. Mercator [E] ve Miller izdüşümleri [F] mate-matklsel olarak çizilir.
7A
6) Azimut yada başucu
izdüşümleri düz yüzeyler [AJ üstüne çi-zilenlerdir. Merkezden (küreyle temas noktası) ölçülen acılar doğrudur. Ancak merkezden uzaklık arttıkça, biçim ve alan çarpık-
• A
tıkları da artar. Gno-mon izdüşümü [B] bütün büyük çemberleri (dünya merkezinden gecen düzlemlerin çevrelerini) düz çizgiler olarak gösterir. Bunlar iki nokta arasındaki en kısa
uzaklıklar olduğu için, bu izdüşüm denizcilikte önemlidir. Lambert’in azimut eşalan izdüşümü [C], azimut izdüşümlerinin özellikleriyle eşit-liğinkileri dikkatle birleştirir.
7) Basit koni izdüşümü
küreye teğet bir koniyle yapılır [A], Yalnızca küreyle temas halindeki paralel (Standard paralel) boyunca ölçek doğrudur. Bir sekant koniyle [B] yapılan izdüşümler iki standart paralele sahiptir ve bunlar ölçek hatasını giderdiği için, izdüşümün daha büyük bir kısmı doğrudur. Matematiksel olarak tüm paralelleri standart olacak biçimde tasarlanmış olan po-likoni izdüşümü [C] küçük alanlar üzerinde kesin sonuçlar verir ve bu yüzden fotoğraf dizilerinde kullanılır. Aiber’in eşalan izdüşümü [D] koni izdüşümünün, iki standart paralelle (kırmızı çizgiler) geliştirilmiş bir biçimidir.
8) Yükseklik ve eğim
bir harita üzerinde çeşitli yollarla gösterilebilir ve ince çizgilerin en büyük eğimin yönünü izlediği tarama [Al da bunlardan biridir.
BTr yer görünümünün tek yönden aydınlatılmış gibi gösterilmesi, yani tepe gölgelemesi [B] yo tek başına yada renklendirmeyle birlikte kullanılır. Düzey çizgileri [C] renk İerie ayrılarak, arada kakm noktalar, nokta yüksekliği olarak gösterilebilir.
Dünyanın görünümü
Yeryüzü, Güneş Sistemindeki 1 gezegenler arasında güneşe yakınlık açısından üçüncü sırada yeraiır. Taşımsı gezegenlerin en ağın (Jüpiter gibi büyük gaz kütleleri daha ağırdır) ve tüm gezegenlerin en yoğunudur. Güneşten 150 milyon kilometre uzakta bulunan yörüngesi, kavrulma yada donma tehlikesinden uzak bir noktadadır. Aşırı sıcaklıkları önleyen suyu ve atmos- • feriyle dünya, yaşamının oluşmasına elverişli bir ortam sağlar.
Belli bir uzaklıktan yeryüzü, güneş sisteminin en ilginç nesnesi olarak görünür. Bunun başlıca nedeni, uzaktaki bir gözlemcinin yer-yüzündeki okyanus ve karaları görmesini önleyen hareketli bulut katlandır. Astronot Neil Armstrong’ un (1930- ) 1989 Apollo-ll uçuşu sırasında belirttiği gibi dünya, uzayda güzel bir mücevhere benzer. Yeryüzü üzerine düşen ışığın yüzde 40 kadannı yansıttığı için, ancak yüzde 7’sini yansıtan aya oranla çok daha parlaktır. Merkür, Venüs ve Mars’tan bakıldığında parlak, mavimsi bir yıldız gibi görünür ,ama Jüpiter ve daha uzak gezegenlerden bakıldığında, güneşin parıltısı arkasında kalacağı için, ancak bir teleskopla görülebilir.
1) İnsanlı bir uyduda»
çekilen bu fotoğrafta güneşin batışı sırasm-1 da ışığın dünya atı ferinde kırılması gö-] rülmektedir. Atmosfe-i rin sadece alttaki bölümü bu etkiyi yaratacak yoğunluktadır.
2) Dünyanın bütün
olarak görülmesi ilk kez, Apollo gemileriyle yapılan uzay yolculukları sırasında gerçekleşti. Burada, kıta biçimlerinin bulutlar tarafından bozulmasına karşın, Kuzey ve Güney Amerika ile Afrika görülmektedir.
3) Bulut girdabına
benzeyen bu fotoğraf. 1973 yılında Skylab’ den çekilmiştir. Bulutlar, havanın, Baja (California) ile Meksika arasındaki kıyıdan. Guadolupe adası üstündeki alçak basınç alanına çekilmeri sonucu bu biçimi almıştır.
Wf
Avrupa, oldukça- küçük bir kıtadır. Kuzeyde Kuzey Denizi, batı-^ da Atlas okyanusu, güneyde de Akdeniz ve Karadenizle çevrelenmiştir. Doğuda Asya ya uzanır. Kuzeyden güneye uzanan Kafkas dağları, Hazar Denizi ve Ural dağları, Asya sınırı olarak kabul edilir.
Pirene dağlarının kuzey eteklerini, Rhone Vadisini, Alp ve Kar-pat dağlarının kuzey eteklerini birleştiren bir çizgi de kuzey ve güney Avrupa’yı ayırır. Kuzey Avrupa, tortul tabakalar, Prekambriyan. kalkanı ve aşınmış Paleozoik yükseltilerden oluşur. Senozoik zamana ait dağlar (Alpler, Pireneler, Kafkas dağlan), Güney Avrupa’ya özgü görünümün ortaya çıkmasına
neden olur.
En kuzeydeki küçük bir yan kutup bölgesi dışında, Avrupa’nın büyük bir bölümü ılıman kuşak içindedir. Atlas okyanusundan olan uzaklık ve dağların durumu, Avrupa’yı batıda deniz, güneyde Akdeniz ve doğuya doğru da karasal iklim bölgelerine ayırır.
2) Resimde Shelde
ve Ren nehirlerinin ağzılarından [1] Fri-zon takım adalarına [t] kadar La Haye [31, Rotterdam [4], Amster-dam [51 ve L|sselmeer [6] şehirleri İle Hollanda
1) Büyük Britanya
İrlanda. Avrupa kıt yaylasına alt adale dır. Bunlar, son bu cağında kıtanın bir parcasıydıar. irlanı kıyıları Anglesey’ir [1] kuzeyinde belli llrsiz. Cardigan kö zinde [2], Bristol k nalında [3], Corn» [41 ve Start Point’ı [5] ise belirgin olc görülmektedir. Bri ya’nın bu bölümü müyle Prekambriy ve Paleozoik kaya dan oluşmuştur. L koyundan [6] Grin [11] çekilen bir ci nin doğusunda is< Mezozoik ve Sene kayalar vardır. De by’nin [121 kuzeyi yine Paleozoik ka la kaplıdır. Öteki rüntüler arasında Portand, Bili [71, adası [81. Orford [9] ve Wash [10] labiliı-
3) Alpler, batı Avrupa’nın en yüksek dağlarıdır. Akdeniz’den Vi yana’ya kadar uzunlukları 1000 km’yi bulur. Balkanlar’dan ve Himalayalar’dan Indo-nezya’ya uzanan, büyük bir sıradağlar sisteminin batı ucunu
oluştururlar’. Alplerln en yüksek noktası 4.807 m’lik Mont Blanc [1] tepesidir. Mont Blanc, yer yer yukarı fırlamış ve aşınma sonucu üstü acilmiş olan ic granit kabuğun bir parçasıdır. Yukarı Rhone vadisiyle [3]
Aşağı Rhone vc [4] ayıran Cene gölü [2], kıvrıln nucu oluşan Alı Jura dağlarının arasındaki çöki yeraiır. Burada Neuchâtel [6] v [7] gölleri görü tedir.
r
4) Batı Alpler. Akdeniz kıyısından (sağ’ aftta Atula dağ kültesine (1] uzanır. Po vadisini çevirirler. Büroda görülen dağ küteleri şunlardır: Argentera [2], Monte Viso (31. Mont Pelvoux (4], Vanoise {5], Mont Blanc [6] ve Monte Rosa {7]- İtalya tarafındaki büyük nehirler. Po [8] ve Como gö-ülnden akan Adda’dır [9]. Fransa tarafında ise Ourance [10].
Isère (11] ve Rhone (12] nehirleri bulunur.
5) Burada Fransa kıyılarının Vaccares bataklıklarından [1] Toulon’a [6] kadar olan bölümü görülmektedir. Rhone nehri nin asıl ağzı [2] modern Marsilya [3] limanın-
daki büyük tersanelerin yanındadır. Port-de-Bouc havzası, Berre gölünü (4] Ak-denizJe birleştirir. Resimde ayrıca yapay dalgakıran [5] görülmektedir.
6) Güney İtalya’nın
çizmeye benzeyen şekli [A], burada kamera açısı nedeniyle biraz bodur görünmektedir. Yarımadanın Caldbria’ nın ucuna doğru batı kıyısı Apennin sıradağları nedeniyle kabarır. Napoli körfezi (1] ku-
zeyden Ischia adası, güneyden de Capri ile çevrelenmiştir. Körfezin altında, hemen kıyıda Botte Donato [2] ve Vezüv dağı göze çarpar. Çizmenin ucuyla topuk arasındaki boşlukta, Taranto Körfezi
yeralır; topuk. Cape Santa Maria di Leuca ile noktalanır. Topuk ile (kuzeyinde bazı göllerin yer aldığı) Gargano burnu arasında. kuru ve kireçli bir arazi olan Puglia vardır. Bu kızılötesi fotoğrafta. Sicilya’nın
[B] doğu kıyısı görünmektedir. Avrupa’nın en yüksek yanardağı olan Etna, kraterinden çıkan ince dumandan da anlaşıldığı gibi, hâlâ etkindir. Etna’nın 3340 m’lik yüksekliği kesin değildir, çünkü yanardağın her püs-
kürüşünde değişir.
En son lav akıntısı, önceki kırmızıların üstünde siyah olarak görülmektedir. Yanardağ eteklerindeki pürüzler. yanal ağızların yoiaçtığı lav dışıklarıdır. Etna Dağının eteğinde
Cotania kasabası vardır. Bu kasabanın ötesihde çeşitli renklerin ve kıvrılarak giden bir ırmağın yeraldığı verimli bir ova vardır. Sol altta bir dalgakıranla çevrili Augusta görülüyor.
31