A R I (A p is ); Aim. Biene (f), Fr. Abeille, İng.
Bee. Familyası: Arıgiller (Apidae). Yaşadığı yerler:
Dünyanın çiçekli alanları. Özellikleri: 15-
25 mm boyunda. Vücut genellikle çok tüylü. Çoğu
soliter(yalmz), az bir kısmı cemiyet hayatı yaşar.
Ömrü: Bal arısının faal işçileri 6 hafta, erkekler
5-6 ay, bey arı 4-5 yıl yaşar. Çeşitleri: Bal,
çömlekçi, mazı, kağıt, tarla, kazıcı, testereli, sondajcı
arı çeşitleri meşhurdur.Zar kanatlılar (Hymenoptera) takımının, çoğunlukla
arıgiller (Apidae) familyası türlerine verilen
genel ad. Bütün böceklerde ölduğu gibi, vücutları
baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölümden
meydana gelmiştir.
Başın yanlarında bir çift petek göz, tepe kısmında
üç adet nokta (osel) göz ve bunların yakınında
da koku alma ve dokunma organı olarak kullanılan
bir çift anten yer alır. Ağız organları, yalayıp emici,
bâzılannda kemiricidir. Göğüs kısmından, üç çift eklemli
bacak ve iki çift az damarlı, şeffaf kanatlar çıkar.
Ön kanatlar, arka kanatlardan daha büyüktür. Arka
kanatların ön kenarlarında bir sıra kıl çengel bulunur.
Uçuş esnâsmda çengeller ön kanatlara bağlanarak
kanat çiftleri birlikte hareket ederler.
Dişilerde, karın kısmının arka ucunda içeri
çekilebilen yumurtlama borusu bulunur. Bununla
yumurtalar istenilen yerlere (petek, bitki veya
hayvanların içlerine) bırakılır. Testereli arılarda yumurta
koyma boruları isminden de anlaşılacağı
gibi testere şeklinde dişlidir. Bâzı arılarda bu borunun
yumurtlamayla ilgisi yoktur. Zehirli iğne
şeklini almıştır. Sokmaya ve bağlı olduğu zehir bezinin
salgılarını akıtmaya yarar.
Yaban arılarının çoğu yalnız yaşarlar. Bal arıları,
cemiyet hayâtı yaşayan, polen ve balla beslenen
çok faydalı böceklerdir.
Bal arısı (Apis mellifica): Cemiyet hayatı en
düzenli hayvan bal arısıdır. Dünyânın her tarafına
yayılmış olmakla birlikte anavatanı Batı Asya veya
Anadolu olarak bilinir. Yabânî şekilde yaşayan
iki türü daha bulunmakla birlikte, evcilleştirilen
sadece “Apis mellifica” olarak bilinen türdür.
Arıların hayâtları hakkında en iyi bilgi onları
kovanlarında veya kovanlarının yakınlarında gözlemekle
elde edilebilir. Kovan içine bakıldığında
dikey vaziyette asılmış balmumu tabakaları ve
onların üzerlerinde petek yapmaya çalışan arılar
görülür. Balmumu tabakasının her iki yüzeyinde de
petek hücreleri bulunur. Balmumu, işçi arıların
karın halkalarının arasındaki bezlerden salgılanır.
İşçi arılar orta ayaklarında bulunan balmumu
çubuğu ile balmumunu toplayarak ağıza götürür.
Çeneleri arasında çiğneyerek kullanılabilecek kıvâ
getirir. Karın yüzeyleriyle de cilalıyarak altıgen
prizma şeklinde binlerce petek yaparlar.
Petekler altıgen prizma şeklinde olup, en az
balmumuyla en çok balı depo edebilecek şekilde
imal edilirler. 500 gram balmumundan otuz beş bin
petek yapılıp, içine 10 kg bal saklanır.
Yapılan petekler kuvvet ve hafiflik bakımından
birer harikadır. Duvarları santimetrenin 1/500’ü inceliğinde
olup kendi ağırlığının 30 mislini taşıyabilir.
Altıgen prizma aynı zamanda dışarıdan zorlamaya
karşı en dayanıklı şekildir. Petek hücreleri
o kadar muntazamdır ki, on sekizinci asırda ya•şamış Fransız bilim adamı Remaur, bu hücrelerin
çaplarının milletlerarası bir ölçü olarak kullanılmasını
teklif etmiştir.
Bütün petekler aynı büyüklükte değildir. İhtiyaca
göre değişik konum ve şekillerde olurlar. Bir
kısmı polen (çiçek tozu) veya balla doldurulmuştur.
Boş olanlara ise, bey arı tarafından birer adet
yumurta bırakılır.
Arılar, boruya benzer emici dilleriyle nektar da
denen bal özünü çiçeklerin taç yapraklarının diplerinden
emerler. Midelerinin ilk bölümü olan “bal
mîdesi”ne aktarırlar. Burada midenin özsuları balözünün
şekerlerini daha basit şekerlere çevirirken,
başka maddeler de katılır. Toplanan balözünün
gerilere gitmesine mâni olmak için bal midesinin
sonunda bir vana (valv) sistemi bulunur. Bu vanadan
sonra sindirim enzimleri ihtivâ eden “asıl mide”
gelir. Bunun da arka ucu boşaltım organlarına
bağlıdır. Ancak hayâtı için lüzumlu çok az miktarda
balözü, bal midesinden sindirim midesine aktarılır.
Balözü ile kovana dönen arı, bal midesindeki bu
tatlı sıvıyı genç işçilerin ağzına kusar. Onlar da bunu
ağızlarındaki salgılarıyla karıştırır ve kendi aralarında
dilden dile geçirerek içindeki suyun bir kısmını
buharlaştırırlar. Sonra boş peteklere doldururlar.
Artık bu sıvı, zevkle yediğimiz baldır. Yuvada görevli
diğer işçi arılar, peteklere dolan balı daha fazla
buharlaştırmak için, petek hücrelerinin üzerinde
devamlı kanat çırparak hava akımı sağlarlar. Depolama
sırasında da baldaki suyun bir miktarı daha
buharlaşarak bal yoğunlaşır. Bu işlemlerden sonra
peteklerin ağzı, balmumu kapağı ile iyice kapatılır.
Bir kovanda 50-60 bin kadar arı bulunur. İyi
bir mevsimde bir kovandan günde 1 kg bal üretilir.
Yarım kilo bal için 37 bin arı yükü bal gerekir.
Bal arılarında düzenli bir cemiyet hayatı mevcuttur.
Bir bal arısının yalnız başına 2-3 günden fazla
yaşayamadığı gözlenmiştir. İki tanesi ancak bir
hafta kadar yaşayabilmiştir. Bir kovanın kurulabilmesi
için de, en az 40 bal arısına ihtiyaç vardır.
Bunların arasında da yumurtlayan kraliçe ana arının
olması şarttır.Petekler arasına göz atıldığında bütün hücrelerin
bal ile doldurulmadığı, bir kısmında yumurta
ve bâzılarının içinde “sürfe” adı verilen kısa
tombul, beyaz kurtçuk bulunduğu görülür. Sürfelere
“larva” veya “tırtıl” da denir. Bunlar arının bebek
devresidir. Arı cemiyetinde yaş esasına göre
düzenli bir iş bölümü vardır.
Yumurtalar 3 günden sonra çatlayarak açılır,
içinden gözsüz (kör) ve bacaksız larva çıkar. Larvaların
hepsi ilk 3-4 gün, hizmetçi anların yutak altı
bezlerinden salgılanan, vitamin ve proteince zengin
an sütüyle (royal jelly = kraliyet peltesi) beslenir
ve hızla büyürler. Bu beslenme devresinden sonra
larvalar, çiçek tozuyla kanştınlmış bal yerler. Bu bal
– polen karışımına “an maması” denir. Çiçek tozu,
arılar için gerekli bütün proteinleri ihtivâ eder. Bal
ise, çeşitli vitamin, şekerler, protein ve sindirime
yardımcı enzimlerce zengindir. Arı maması, dadı
arıların midelerinde kısmen sindirildikten sonra
yemeleri için larvaların yanma bırakılır.
Larvaların çoğu polen-bal karışımı ile beslenmeye
başlarken birkaç tanesi ise arı sütüyle beslenmeye
devam eder. Bu beslenme farkı, larvanın
gelişiminde hârikulâde bir değişiklik yapar. Bal
ve çiçek tozu ile beslenen larvalardan dâimâ işçi veya
erkek arılar gelişir. İşçi arılar dişi oldukları halde
kısırlaşmalardır, yumurtlayamazlar. Yumurtlama
organları, arı iğnesine dönüşmüştür. Arı sütüyle
beslenmeye devam eden dişi larvalardan ise
kraliçe arılar meydana gelir. Kraliçe (Bey) arılar
hem yumurtlama organlarına, hem de eğri zayıf
bir iğneye sahiptir. Erkek larvalar, biraz daha büyükçe
petekler içinde bulunur.
Üç günlük yumurtalardan çıkan kurtçukların
her biri günde 1000-1300 defâ beslenir. 24 saat
içinde ilk ağırlığının 5 katı büyür. Altı günde 1570
kere büyür. Beşinci günün sonunda pupa (koza)
devresine girer. Bakıcı arılar kozaya giren hücreleri
balmumu kapağı ile kapatırlar. Pupa devrine giren
larvanın kısa bir süre sonra ipek salgı bezleri
çalışmaya başlar. Ağzından çıkan ince ipliklerle etrâfma
ipekten bir koza örer. Koza içinde vücudu
yavaş yavaş kanatlı arıya dönüşür. 12 günlük koza
devresinin sonunda kapağı yırtarak genç bir
arı olarak dışarı çıkar. Eğer hücreleri yırtıp çıkan
erginler gözlenebilirse bunların arasında işçi, erkek
ve kraliçe arı görülebilir. Erkek arılar, işçilerden;
kraliçe ana arı ise hepsinden daha iridir.
İşçi arılar: 14-15 mm boyundadırlar. Küçük
gözleri, polarize ışığa karşı hassastır. Petek gözler
ise, bizim göremediğimiz morötesi ışınlara karşı
hassastır. Su, nektar ve bal emmek için boru şeklinde
dilleri, koklama ve dokunmak için antenleri,
saldırı ve korunmak için iğneleri, uçmak için iki
çift kanatları, tutunmak ve yürümek için üç çift bacakları
mevcuttur. Her ayak ucunda iki sivri çengel ve bunların arasında yapışıcı birer yastık vardır.
Ön bacaklarında petek gözlerini temizlemek ve
vücudunun ön kısmına yapışan çiçek tozlarını toplamaya
yarayan kıllardan meydana gelmiş fırçalar
ile bunların arasında birer anten temizleme cihazı
yer alır. Orta bacaklarında ise, balmumunu toplamaya
yarayan birer çubuk ile ön ayak ve göğüse yapışan
çiçek tozlarını toplamaya yarayan polen fırçası
görevi yapan kıllar mevcuttur. Arka bacaklarda
ise çiçek tozlarını doldurmak için birer kıl sepetçik
bulunur. Ayrıca vücutlarında yer çekimini,
rüzgâr hızını, kovan sıcaklığını, uçuş sıcaklığını
ölçmeye yarayan hassas duyu organları mevcuttur.
Esas itibariyle kısır dişilerdir. Altı hafta (40 gün) kadar
yaşarlar (kışın 5-6 ay dayanırlar). Kancalı iğneleri
vardır. Beyinleri, erkek arılardan daha büyükçedir.
Arı kovanının bütün işlerini yaş esâsına
göre işçi arılar yaparlar. Çiçek tozu, balözü toplar,
petek yapar, larvalara bakar, kovanı temizler ve
havalandırırlar. Dışarıdan saldıran düşmanlara iğneleriyle
karşı koyarlar. Her arı cemiyetinin kendilerine
has kokuları vardır. Kovan nöbetçileri bu
kokuyu taşımayan fertleri içeri sokmazlar.
Erkek arılar: İlkbaharda ortaya çıkarlar. İşçilerden
iri kafalı olmalarıyla ayrılırlar. Sayıları bir
kaç yüz (200-300) kadardır. 3-6 ay kadar yaşarlar.
Tek işleri kraliçeyle (ana arıyla) çiftleşmektir. İşçi
arılar tarafından beslenirler. İşçi arıların çok
iyi gördüğü sarı renge karşı kördürler. Morötesi ışığa
karşı ise son derece hassastırlar. Bu özelliklerini
zifaf uçuşu esnâsında yön bulmada kullanırlar.
Sonbahar başlangıcında kraliçeyle yaptıkları “zifaf
uçuşu”ndan sonra artık kovan için yük olmaya
başlarlar. Sonbahar sonlarında işçi arılar tarafından
kovandan atılır veya öldürülürler.
Arı beyi (Kraliçe-Ana arı): Kovanda tektir.
Boyu 18-20 mm kadardır. 4-5 yıl kadar yaşar. Kovanda
yumurtlayabilen tek dişidir. Tek işi yumurtlamaktır.
Ortalama olarak dakikada 2, günde
2500 ve ömrü boyunca iki milyon yumurta yapabilecek
durumdadır. Kendisinin, yumurta ve yavrularının bakımı, dadı işçi arılar tarafmdn sağlanır.
Arı sütüyle beslenir, bakım ve temizliği yapılır. Arı
sütü, işçi arıların yutak altı bezlerinin ürettiği vitamin
ve proteince zengin bir madde olup, çiçek tozu
ve balla karıştırılarak kraliçeye yedirilir.
Kovandaki en mühim arı olduğu halde, kovan
idâresiyle alâkası yoktur. Yalnız bir çeşit hormon
salgılayarak kovandaki arıların davranışlarını kontrol
altında tutar. Bu hormonları işçi arılar, kraliçenin
vücudunu tımar ederek temizlerken ağzından
alır ve ağızdan ağıza yiyecek değiştirme esnâsında
koloniye yayarlar. Hormonun kolonide yayılışı,
kraliçenin hayatta olduğunu haber verdiğinden,
kovandaki faâliyetler normal devâm eder. Kovanın
gerçek idârecileri işçi anlardır. Nerede ne zaman balözü
toplanacağına, kraliçe arının nereye yerleştirileceğine,
yeni bir koloni kuracak anlann ne zaman
kovandan çıkarılacağına karar veren hep onlardır.
Balmumu hazırlamak, yumurta ve yavruların bakımı,
kovanın temizlik ve savunması hep onlara âittir.
Kraliçe arının kararlarda hiç rolü yoktur.
Hücresini yırtıp çıkan genç kraliçe, râkip kraliçe
larvalarını iğneleyerek tahrip eder. Kozadan
çıktıktan 7 gün sonra kovanın bütün erkeklerini peşine
takarak “zifaf uçuşu” için havanın çok yükseklerine
çıkar. Zayıf, yaşlı iyi beslenememiş erkekler
çok geçmeden kraliçeyi tâkipten vazgeçip
boşlukta kaybolur. Geride sâdece yorulmak bilmez
bir grup kalır. Kraliçe, zifaf uçuşunda altı veya daha
fazla erkekle eşleşir ve eski kraliçenin yerini almak
üzere kovana döner.
Eski kraliçe, yeni kraliçenin hücresini yırtıp çıkmasından
bir hafta önce işçilerin yansına yakınını alarak
yeni bir kovan kurmak için kovandan ayrılır. Bu
toplu halde kovandan aynlmaya “oğul verme” denir.
Zifaf uçuşunda kraliçe ile eşleşen erkekler,
kraliçenin ömrü boyunca vücudunda depolayacağı
milyonlarca sperm aktarır. Kraliçe bu spermleri
vücudundaki özel bir bölmede (sperm kesesinde)
ömrü boyunca canlı olarak muhâfaza eder. Spermler,
kraliçenin yaşadığı müddetçe yumurtlayacağı
yumurtaları aşılamaya (döllemeye) yarar. Kraliçe,
istediği zaman döllenmiş, istediğinde döllenmemiş
yumurta yumurtlayabilme özelliğine sahiptir. Sperma
kesesini büzdüğü taktirde, yumurta kanalından
geçen yumurta döllenir. Döllenmemiş yumurtalardan
hep erkek arılar çıkar. Bu çeşit döllemesiz çoğalmaya
partenogenez denir. Döllenmiş yumurtalardan
ise dişi anlar çıkar. Ancak larva dönemindeki
beslenme durumu bunun işçi veya bey arı olmasına
te’sir eder. Döllenmiş yumurtadan çıkan larva, şâyet
arı sütü ile beslenirse, iri bey arı; aksi halde
küçük kısır işçi arı hâlinde gelişir.
Arılar yapacakları bütün şeyleri nasıl öğrenirler?
İşçiler çiçeklerin yerini keşfetmeyi, nektar
emmeyi, polen toplamayı, bal petekleri yapmayı,larvalara bakmayı ve düşmanları iğnelemeyi nasıl
öğrenirler? Balansı mühendis gibi petek yapar.
Silindir yapsaydı aralarında boşluk kalırdı. Altıgen
prizmalar arasında yer ziyan olmuyor. Dörtgen
olsaydı hacimleri daha az olurdu. Bunu insanlar
okumakla, öğrenmekle anlıyor. Öğrenmeyen anlayamıyor.
Arıya bunu bildiren kimdir?
Bütün bunları, onu yaratan kendisine “ilham”
etmektedir. İlhama “içgüdü” de denir.
Arılar yapacakları şeyleri diğer arılardan öğrenmezler,
bir arı bu kâbiliyetleri ile doğar.
Gözleri açık olarak uyur.Başındaki iki anteni
ile koku alır ve bunları dokunma organı olarak da kullanır.
Bacakları aynı zamanda tat alma organıdır.
Arı, diliyle olduğu kadar bacaklarıyla da tat alır. Bal
anlan,, kelebekler ve daha başka böcekler morötesi
(ultraviole) ışınlara karşı duyarlıdırlar. Kuşlar ve
yarasalar, insanlar gibi morötesi ışınlan göremezler.
Gözleri sâdece kendileri için faydalı olanı görebilecek
biçimde tanzim edilmiştir. Küçük osel gözleri polarize ışığı görmekte kullanılır. Başm yanlarındaki petek
gözler ise morötesi ışığa karşı hassastır.
Parlak çiçekler, bal ansına daha güzel bir manzara
içerisinde görünür ve onu cezbederler, Son
araştırmalar, çıplak göze pek renkli görünmiyen çiçeklerin
bile arılara morötesi ışınlarla rengârenk
göründüğünü açıklamıştır. Arılar bu kâbiliyetleri
sâyesinde bulut arkasındaki güneşi bile görürler ve
kovanlann ve çiçeklerin yerini hesap ederler. Yalnız
bu üstünlükleri için arılar bir bedel ödemek zorundadır.
Ultraviole alanında kazandıklarını bir yerde
kaybederler. Bu yüzden onlar yeşil ve kırmıiiyı göremezler.
Yeşil otlardan meydana gelen bir çayır
onlara gri görünür. Çiçekler bu renksizliğin içinde
parlak renkleriyle ortaya çıkarlar. Zâten onlara insanlar
gibi renkli görmenin ne faydası olabilir ki?
Onlar için esas mesele balözüyle dolu çiçekleri görebilmektir.
Kırmızı ve yeşili görememeleri onlar için
zarar değil faydadır. Kırmızı renkli çiçekler daha çok
kelebeklere hitap eder. Bal arıları çoğunlukla mâvi
renge düşkündür. Kırmızı hâricindeki renkler de
kendilerini cezbederler. Bizim sarı olarak gördüğümüz
bir çiçeğin dış kenarları morötesi ışığı aksettirdiğinden
anların gözünde değişik renkte gözükür.
Sâdece ortası san olarak netleşir ve arıyı doğrudan
nektar kaynağma çeker. Bizim için beyaz olan bir çiçek,
ultraviole sâyesinde anlar için renklidir. Hattâ
morötesi ışığın diğer renklerle karışımından ortaya
çıkan ve bizim tamamen yabancısı olduğumuz çeşitli
renk harmonileri de arılar için mânâlar ifâde eder.
Yaban tarla çiçek arısı (Bombus terestris):
Uzunluğu 15-24 mm kadardır. Koyu kahverenkli
tıknaz vücudları tüylü olup, özellikle tarlalarda
çiçekli alanlarda uçuşurlar.
Yuvalarını toprak altında kurarlar. Petekleri
balmumundan yapılmış yuvarlak kürelerden meydana
gelir. Uzun borulu çiçeklerin tozlaşmasında
önemli rol oynarlar. Kraliçe ve işçi anlann arka bacaklarında
çiçek tozu toplama sepetçiği vardır. Midelerinin
bir bölümünü bal midesi olarak kullanırlar.
Halk arasında; “toprak çiçek arısı”, “kadife
tüylü arı” veya “yaban arısı” olarak bilinmektedir.
Bombus cinsinin bir kaç türü vardır. Cemiyetleri 50
ile 200 kadar bireyden meydana gelir.
Sarıcalı kağıt y aban arısı (Polistes gallicus):
15-20 mm uzunlukta, vücutları sarı-siyah bantlarla
süslü yaban anlanna yaz ve sonbaharda evlerin çevrelerinde
rastlanır. “Eşek arıları” olarak da bilinirler.
Dinlenme hâlinde kanatlarını üst üste getirerek
sırtlarına yapıştırır. Antenleri oldukça kalın, ağız
parçaları çiğneyicidir. Bal yapmazlar. Avını yakalamada
ve savunmada kullandığı zehirli iğnesinin
ucu çengelsiz ve sivridir. Avladıkları tırtıl ve böcekleri
çiğneyerek larvalarını beslerler. Kağıttan
yapılı petekleri bir binânın köşesine veya saçak altına
bir sapla bağlıdır.Kazıcı yaban arısı (Sphecidae): Vücutları ince
uzun yapılıdır. 15 mm uzunluktadır. Arka kısımları
kırmızı,koyu renklidir. Yalnız başma(soliter)
yaşar. Balözü ve polenle beslenirler. Larvaları ise tırtıl
ile beslendiği için etçildir. İlkbahardan sonbahara
kadar görülürler. Bilhassa açık kumlu arazileri severler.
“Kum eşek arısı” olarak da tanınırlar.
Yaban arısı toprağa bir delik açar ve hemen tırtıl
avına çıkar. Yakaladığı böcek veya tırtılın kamına
yumurta borusunu batırır. Büyük bir ustalıkla
avının sinir boğumlarını delerek onu felçleştirir. Hareketsiz
fakat canlı tırtılı kazdığı deliğe getirir ve
oraya bir yumurta bırakır. Daha sonra deliği kapatır.
Yumurtadan çıkacak larva, bu tırtıldan beslenerek gelişir.
Gelişimini tamamlayan yabânî an gelecek yıl delikten
çıkar: Anne an ise kışı geçiremeyip öldüğünden
yavrularının çıkışını hiç bir zaman göremez.
Sondajcı yaban arısı (Ichneumonidae): Çok
çeşitli türleri vardır. Uzun antenli, ince nârin vücutludurlar.
Bâzı dişilerin çok uzun, delici yumurtlama
boruları (Ovipositor) karekteristiktir.
Erginler balözü ve çiçek tozu (polen) ile beslenmelerine
rağmen, larvaları, başka böceklerin tırtıllarında
parazit yaşarlar.
Sondajcı yaban arısının dişisi, yumurtlama
döneminde ağaç kabukları altında gizlenmiş tırtıl
avına çıkar. Kabuğun 2-4 cm altındaki tırtılı duyargaları
ile keşfeder. Milim şaşmadan delici yumurta
borusu ile kabuğu delerek yumurtasını tırtılın
vücuduna bırakır. Bu yaban arısının duyarlılığı
şaşılacak derecededir. Kabük altındaki kurtçuğun
vücudunda başka bir böceğin yumurtasını
taşıyıp taşımadığını da keşfeder. Böyle taşıyıcıtırtıla yumurtasını bırakmak için boş yere kabuğu
delme zahmetine katlanmaz.
Yumurtadan çıkan kurtçuklar evvela tırtılın
vücudundaki yağlı besinleri yerler. Gelişimlerinin
sonlannda ise organlannı da yiyerek tırtılın ölümüne
sebep olurlar. Gelişen yavru arı, dış dünyâya
çıkmak için içten dışa doğru kabuğu delme
ameliyesine girişir. Yavru arı daim dış dünyâya bakan
kısmını tayin etmekte yanılmaz. Bu yaban
arılarının bâzı türleri tırtıl kontrolünde ve haşerat
mücadelesinde kullanılmak için üretilmektedir.
ARI
31
Eki