Genel

Asırların Beklediği

Resûlûllah (sav), altı yüz sene peygamber gelmemiş, gönülleri çöle dönmüş; yanlış itikadlann ayrık otlan gibi gönül arâzilerini istilâ ettiği, vahiy yağmuruyla sulanmamış, bahçıvan yüzü görmemiş bir kavme gönderilmiş. ‘Babaları uyanlmamış olan bir kavmi uyarasın diye, çünkü onlar gaflet içindedirler.’ (Yâsin, 6)

Hem aklı, hem gadabı, hem şehveti olan insan başıboş, mürebbisiz olunca, akıl nimetini gadabm ve şehvetin esiri yapar. Artık o insandan her şey beklenir. Bediüzzaman’m ‘Vahiyle beslenmemiş bir akıl, başta çöreklenmiş bir yılandır’ sözünün muhâtabı olur. O zaman insanın hayvanlık, yırtıcılık vasfı öne çıkar. Menfaati uğrunda yapamayacağı hile, desise, kötülük yoktur. O devir, Akif’in,

‘Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta,

Dişsiz mi bir insan; onu kardeşleri yerdi ’

mısralanyla anlattığı ortam…

Güçsüzler, zayıflar, dullar, yetimler, fakirler, köleler o günlerde hep zulüm ve işkence altında ezim ezim eziliyordu.

Kadının, bir çöp kadar değeri yoktu. Kız çocuklannı diri diri toprağa gömerken babalann yüreği sızlamaz, şerefini kurtarmış bir kahraman cdûsıyla kavmine dönerdi.

Zorbalar, güçlüler, zâlimler işkence makinesi hâline gelmişlerdi. Yeryüzünde ilk kurulan ev mukaddes Kâbe, müşrik putları arasında kurtarıcısını bekliyordu. Etrâfmda çınlçıplak tavaf eden hayâsızlardım nefret edercesine mahzun ve mükedderdi.

(iasp edilen mallar, kıyılan canlar, tarumar edilen nâmuslar, yağma eti ilcıı haklar, haksız yere akıtılan kanlar, sarhoş edilen akıllar, kumarla yıkılan yuvalar, mahzun yürekler, zayıf bilekler, gözyaşlan bir Itlılü dinmeyen gözler, korkudan lâl olmuş diller, asırlardır lisân-ı hal ve külleriyle bir imdad, bir kurtancı bekliyordu.

Asırların Beklediği

Evvel, en evvel, her şeyden evvel Mâlike’1-Mülk, Yüce Yaratıcı, Ahsenü’l-Hâlikîn (en güzel yaratan) Habîb-i Kibriyâsmın nûrunu yaratmış; o nurdan damla damla enbiyânın, evliyânın, esfıyânm ruhlarım yaratarak, ona Ebû’l-Ervâh (ruhların babası) ünvânını vermiştir. Nebilerin nurları, aralarında gördükleri ihtişamlı, şâşaalı nûrun kim olduğunu merak edip sormuşlar, Hallâk-ı Âlem, onun nûr-u Muhammedi olduğunu haber vermiş; hepsi ihtiram ve saygılarını sunmuşlar.

Rabblerinin, ‘Eğer o sizin asrınızda gelirse, ona îmân edip tâbi olursanız, sizi peygamber seçerim’ buyruğunu kabul etmişler. O nur sayesinde vâr olmuş, o nûra saygıları sâyesinde insanlığın en yüksek rütbesi olan peygamberlik şerefine mazhar olmuşlar.

Her peygamber kendi asrında Habîbullah’ı (sav) anlatmış, ümmetine tanıtmış, onun geleceğini müjdelemiş. Hatta Hz. îsâ, Hz. Hızır gibi bâzı peygamberler de o yüce Habîbe ümmet olma şerefini kazanmak için Rabblerine yalvarmışlar.

Her asırda kâinatın incisini hasretle beklemişler, Mi’rac gecesi Beyt-i Makdes’te rûh-u enbiyâ cem olup, Resûlûllah (sav), İmâmü’l-Enbiyâ; peygamberler de Habîbullah’a (sav) cemaat olma makâmına nâil olmuşlar.

Peygamberlere gelen her sâhife, her Kitap son peygamberden bahsetmiş; onun özelliklerinden, şemâil-i şerifinden, yüce ahlâkından, bitimsiz sevgi ve şefkatinden, ümmete olan düşkünlüğünden söz etmiş.

Yer gök, canlı cansız mahlûkât, o Gönüller Sultânı’m bekler olmuş. Gökteki yıldızlar, onun gelmesine alâmet, nişan taşımışlar. Kimileri onun gelişini gökleri seyrederek ‘İşte Ahmed’in yıldızı doğdu’ diyerek haber vermiş.

Bin yıldır mecûsilerin bâtıl inançları uğrunda hiç söndürülmeme-cesine yanan ateş, bütün müdâhalelere rağmen sönerek tezâhürat göstermiş.

Asırlar önce ‘Soyumdan bir peygamber getir’ (Bakara, 128) diye yalvaran İbrâhim Halîlullah için sönen ateş, şimdi de o duânın icâbeti olan Habîbullah şerefine sönüyor, o cihan nûrunun karşısında yanmaya dayanamayacağım lisân-ı hâl ile beyan ediyordu. Bu sönüşle, yanlış itikat sâhibi olan mecûsilere de ikaz tokadı indirerek; uyanıp, gerçeği görmelerini istiyordu.

Kisrâ’mn sarayı, Yüce Sultanın gelişini, on dört şerefesini yıkarak kutlamıştı. Zâlim hükümdarlar kâbus görürken, mazlumun kırık gönlü

çiçek çiçek açıyor, kurtuluş günlerini umutla bekliyorlardı. Yıllardır

> kurumuş Semâve vâdisi, o Güzeller Güzelini, suyunu taşırarak karşı-) larken; Save gölü de, kuruyarak tezâhürat gösteriyordu.

O gece göğün nûru yere inmiş, sanki yıldızlar şükür secdesine kapanmış, Kâbe’deki putlar sahte ilâhlıktan kurtulmak istediklerini parçalanarak, yüz üstü yere yıkılarak dile getirmişlerdi. Allah’ın evi, arınmanın sevincini şimdiden yaşıyordu. Medine müslümanlanmn Resûlûllah’ı (sav) Vedâ tepelerinde ‘Talâa’l-bedru’ ile karşılamaları, sevinçleri, coşkulan, bekleyişleri, heyecanlan gibi; Resûlûllah’m (sav) gelişine bütün kâinat seviniyor, coşuyor, tezâhürat gösteriyor, her şey kendi dilince,

‘Merhaba ey derde derman merhaba!

Merhaba ey âl-i Sultân merhaba! ’ diyorlardı.

Mi’rac gecesi yedi kat semâda, nebilerin ‘Merhaba, hoşgeldin sâlih evlât, sâlih peygamber’ demesi gibi, her şey kendi dilince Cihan Şâ-hı’nı karşılıyor, yıllardır hasretini çektikleri Hidâyet Güneşi’nin doğmasından mest-ü hayran oluyorlardı. Yaratıcısı dâhi ona Sirâc-ı Münîr (nur saçan kandil) diye hitap ederek, iltifat ediyordu.
Efendimizin Tevrat’taki Tarifi

O öyle mübarek bir zattır ki, himmeti yüksek, yardımı ziyadedir.

Fakirlerin sevgilisi, zenginlerin tabibidir.

O güzeller güzeli, temizlerin temizidir.

Sohbet ederken yumuşak, taksim ederken adil, her muamelede doğrudur.

Yaşlılara hürmet, küçüklere şefkat ve rahmet eder.

Az şeye şükreder. Esirlere acır. Hep güleryüzlüdür.

Gülüşü tebessüm şeklindedir. Kahkaha atmaz.

Ümmidir, hiçbir şey okumadan yazmadan her şey bildirilmiştir.

Kötü huylu, katı kalpli değildir. Çarşı ve pazarlarda yüksek sesle bağırmaz.

Onun ümmeti iyi ahlâk sahibidir. Yüksek yerlerde Allah’ın ismini anarlar.

Müezzinleri minarelerde halkı davet eder. Abdest alıp namaz kılarlar, namazda saflan düzeltir, bir hizada dururlar.

Geceleri onlann teşbih sesleri bal ansının sesi gibi duyulur.

Mekke’de doğar, Medine’den Şam’a kadar her yer onun idaresinde olur. İsmi Muhammed’dir ki ona ‘Mütevekkil’ diye isim verdim.

Bozuk dinleri kaldınp hak olan doğru dini yayıp, yerleştirmedikçe onu dünyadan çıkarmam.

O halkı hakka çağırır. Onun bereketiyle görmeyen gözler görür, işitmeyen kulaklar işitir. Kalplerden gaflet gider.

Zebur’da

O öyle bir kimsedir ki eli açıktır, asla kızmaz, çok yumuşaktır.

Nurani güzel yüzlü, tatlı sözlüdür. Sözleri gönülleri alır, ruhlan cezbeder.

İnsanların tabibidir. Çok ağlar, az güler. Az uyur, çok düşünür. Yaradılışı hoş ve güzeldir.

Yine Zebur’da; “Ey habibim himmet kılıcını sıyınp bi vetinle kahramanlık meydanında bütün kafirlerden intikam
Yaprağı birbirinden ayırınca, içinde Muhammed ‘in sıfatlarını şöyle yazılı buldum:

[O, ne kısa, ne de uzun boyludur, beyaz tenlidir.
‘ki bölük halinde örgülü saçlıdır. İki omzunun ara-pcygamberlik mührü vardır. Çoğu zaman, dizlerini iki elini kavuşturarak oturur.
Temizlena

Teşrifinle

Haneler h Olmazlar
uıılaka kabul etmez,merkebe ve deveye biner, davar ■ Eskimiş gömleği giyer. Böyle yapan kişi kibirden
Ey Habîb-i Kibriy

‘Sen dünyaya gelm mişlcr. Seni, ezelden olmasaydı, ağaçlar sc kütük flrâkından inici

Yer Hetılnlo övünür lülÛodon, Mı’rûc ile pfltUf |üno»lıln Nûr iâflimMİnrV
Yine Incil’de;

«Rab tarafından çıkıp gelecek olan o munhemenna, o gelmiş olsaydı, O bana şehâdet ederdi.

Siz de şehâdet edersiniz, çünkü öteden beri benimle bi nuyorsunuz. Ben bunlan size söyledim ki şüpheye ^¡~yte yapar. OjmaüZ7oyunZndm

Sürçmeyesiniz.» ismi Ahmed’dir.

(Munhemenna: Süryanice’de ‘Muhammed’, demektir.)

ca ^Kendisinin sıfatlarını buraya kadar okuyup bitirdiğim

..mi ■ j tt geldi- Yapışık yaprakları ayırdığımı gö~

Incil’de Hz. Muhammed’ın (sav) oze ık eri vardı. Hn* fml ve; <Şuyaprağl açmak> okumaksenin

sinden bir grup Incil okurken O’nun özelliklerine gelince ’dedi.

diye o satırları öperlerdi. Sonraki zamanlarda aralann J‘

kuıca bu grup kargaşadan emin kaldılar. “Alımed” ismine

için başlarına belâ olan Yahudi vezirlerinden Allah (cc) on]H Onun içinde Ahmed peygamberin sıfatları var,

Onlann nesilleri de çoğaldı. tyu w>ı; O artık bundan sonra gelmeyecektir, dedi.

CA

Uteybe’nin azadh kölesi Sehl, annesinin ve an nın himayesinde bir yetim olup, İslâmî kabulündeti Hristiyandı ve İncil okurdu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir