Yazar Arşivi: Kursistem Moderator

TASADDUK,

u a. (ar tasadduk). Esk. 1. Sadaka verme: ‘Ül tasadduk yazılur defterine” (Ahmedi, XIV. yy.). —2. Tasadduk etmek, eylemek, sadaka olarak vermek: “Onları fukaraya tasadduk eyle deyiverdi” (Cevdet Paşa, XIX. yy.).

Devamını Oku »

TASADDİ,

a (ar taşaddi). Esk. 1. Bir işe girişme, başlama: “Bil illeti kıl sonra mü- davata tasaddi” (Ziya Paşa, XIX. yy.).—2. Tasaddi etmek, bir işe girişmek.

Devamını Oku »

TASADAYLAR,

Mindanao’nun (Filipin- ler) güneyindeki dağlık bölgelerde yaşayan endonezya dil grubundan bir etni. Toplamacılık; balıkçılık ve avcılıkla beslenen yerleşik bir yaşam sürdüren, doğal mağaralarda barınan Tasadaylar, tekeşli- dirler ve yerel dıştanevliliği yeğlerler. Özgül bir siyasal örgütlenmeden yoksun olan toplumları, grubun birliğini sağlayan bir dayanışma anlayışı gösteren (yaşam için zorunlu maddelerin paylaşılması) çekirdek aileye dayanır. ‘

Devamını Oku »

TASA ,

a. (fars. fâse’den). 1. Bir kimseyi tedirgin eden, endişelendiren, üzen düşünce; kaygı, dert: Hiçbir tasanız olmasın, ben her şeyi hallederim. Tasayı bırak, neredeyse gelirler. —2. Tasa çekmek, üzülmek, kaygı içinde olmak. |j Tasa etmek, kaygıya kapılmak, kaygılanmak. || Tasamın on beşi, ona mı üzüleceğim, beni ilgilendirmez. || Tasası sana mı düştü? Seni ilgilendiren bir yanı yok, gereğini ilgilisi düşünsün.

Devamını Oku »

TARTRONİK,

sıf. (fr. tartronique). Org. kim. Tartrorıik asit, formülü HOCO—CHOH —COOH olan hidroksipropan-dioik asidin yaygın adı. (Eşan. hİdroksimalonİk ASİT.) Altın tartıcısı (1664) Gârard Dou’nun yapıtı Louvre müzesi, Paris J. P. DefailS. A. M hipodromdaki tartı yerinde bir jokeyin tartılması sine oturtulmuş ters çevrili bir tası andırdığından bu ad verilmiştir. Üzeri çeşitli şekillerde bezeli olanları da vardır.) || Yangın tulumbacısı tası, tulumbacı ...

Devamını Oku »

TARTRAZİN,

a. (fr. tart’razine). Boyar- mad. Formülü C16H9N4Na309S2 olan, di- hidroksitartarik asidin fenilhidrazinsülfonik asitle birlikte ısıtılması sonunda-elde edilen boyarmadde; hem yünü ve ipeği sa S03Na NaOC S03 Na tartrazin riya boyamakta, hem de besin boyarmad- desi (E 102) olarak kullanılır.

Devamını Oku »

TARTMAK,

g. f. 1. Bir şeyi, bir kimseyi (bir şeyle) tartmak, belli bir araç kullanarak ve bir birime oranlayarak ağırlığını saptamak: Bir paketi teraziyle tartmak. Bir yükü kantarla tartmak. Bir bebeği tartıyla tartmak. —2. Bir şeyi tartmak, avuç içinde sallayarak ağırlığını kestirmeye çalışmak: içinde ne olduğunu anlamak için paketi eliyle şöyle bir tarttı. —3. Bir malı, bir ürünü tartmak, belirli ağırlıktaki ...

Devamını Oku »

TARTMA;

a. Tartmak eylemi, tartmak işi. —Bine. Yarışmalardan önce jokeyin ve atın üzerine konulacakların tartı hakemin- ce tartılması. —Ruhbil. Karma bir notun hesaplanmasına giren çeşitli değişkenlere katsayılar verilmesi. —Spor. Kilolara göre yapılan boks, güreş, halter gibi bireysel sporlarda karşılaşma öncesi sporcuların tartılarak kilolarının denetlenmesi. || Güreşte, yerde yüzüstü yatan rakibi belinden kaldırarak bir süre havada tutma. —Tarım. Geometrik tartma, hasattan önce, ...

Devamını Oku »

TARTİNİ

(Giuseppe), İtalyan kemancı, besteci ve kuramcı (Pirano, istria, 1692 – Padova 1770). Din adamı olmaktan vazgeçerek Padova Üniversitesi’nde felsefe ve edebiyat okudu (1708). Elisabetta Pre- mazore ile gizlice evlenmesi yüzünden Padova piskoposunun düşmanlığını kazandı ve Assisi’de bir manastıra sığındı. Orada kilisenin papazı Ğernohorsky ona org dersi verdi, sonra üç yıl boyunca Tar- tini kendi başına keman çalıştı; 1714’te An- cona’da ...

Devamını Oku »

TARTİB,

. (ar. rüfubet’ten tartib). Esk. 1. Islatma, nemlendirme. —2. Tazelik verme. —3. Hoşlandırma, tat verme. —4. Tartib etmek, ıslatmak; tazelik kazandırmak; tat vermek: “Buy-i gül ü hurşid ile tartib-i dimağ et” (Namık Kemal). —5. Tartib-i li sansan, dili tatlılaştırma; güzel bir söz söyleyerek konuşmayı tatlılaştırma.

Devamını Oku »

TARTIŞMASIZ,

. Hiçbir tartışmaya yol açmayacak kadar kesin bir şey için kullanılır: Bir karşılaşmanın, bir yarışmanın tartışmasız galibi.

Devamını Oku »

TARTIŞMALI,

I sıf. 1. Tartışmalı geçen, herhangi bir tonunun tartışıldığı: Tartışmalı oturum. —2. Güvenilir ya da kesin olmayan, hakkında çok değişik görüşler bulunan: Oldukça tartışmalı bir konu. —Dilbil. Öznenin, almak zorunda olduğu karara ilişkin bir duraksaması olduğunu belirten bir fiil biçimi ya da bir biçim için kullanılır.

Devamını Oku »

TARTIŞMAK,

g. f. (tartmak’tan). 1. (Bir sorunu, bir tasarıyı vb.) tartışmak, iki ya da daha çok kişi ya da bir grup sözkonusuysa, iyice kavramak, bir çözüm getirmek, bir karara bağlamak için, sorunu karşıt yönleriyle incelemek, görüşmek: Milletvekilleri bir yasa tasarısını tartışıyorlar. —2. Bir kimseyle bir şeyi tartışmak, herhangi bir konuda onunla karşılıklı düşünce alışverişinde bulunmak: Seninle bu konuyu sonra tartışalım. —3. ...

Devamını Oku »

TARTIŞMA,

Bir şeyi tartışmak, karşıt ya da değişik yönlerini ortaya koymak eylemi, o şeyin çözümlenmesini, eleştirili incelemesini yapmak işi: Meclis’te bu yasa tasarısının tartışması günlerce sürdü. Bu sorunun tartışmasını beşinci bölümde bulacaksınız. —2. iki ya da daha çok kimsenin, bir sorunu, bir konuyu incelerken yaptıkları karşılıklı görüş.alışverişi, ayrıntılı konuşma: Peki, bu tartıfcggjtûifl çıkan sonuç nedir? —3. Karşılıklı kırıcı konuşma, anlaşmazlık, münakaşa: ...

Devamını Oku »

TARAVET;

ti a. (ar. tarSvet). Esk. Tazelik, canlılık: “Otuz beş yaşına rağmen kalbinin ve vücudunun on sene evvelki taravet ve şebabile parlıyordu” (H. E. Adı- var).

Devamını Oku »