BANA BAKIN, ÎBBE T ALIN!
Zenginlik şüphesiz ki, büyük bir nimet-i İlâhiyedir. Ancak, her nimetin kendisine göre külfeti bulunduğunu da hatırdan çıkarmamak lâ zımdır. Evvelâ, helâlından kazanmak. Sonra kazanılan bu servetin içinden İslama hizmet için mecbur olduğu miktarı ihmal etmeden yerine tevzi etmek… Daha sonra da, geride bıraktığı mirasçılarına bunu Islâmın aleyhine di-, nin men ettiği yerlere sarf ettirmemek! Bunun için Allah’a kavuşacağım hisseden dindar bir adam, helâlından kazanıp, fakir fukaranın hakkmı zamanmda verdiği teiniz servetini kendisine bırakacağı oğlunu huzuruna çağırtarak der ki: — Oğlum! Artık ben fani dünyadan nasibini alarak, baki dünyaya doğru yola çıkmış bir yolcu durumundayım- Ömrüm boyunca helalinden kazanıp, fakir fukaranın hakkım verdiğim servetimi sana bırakacağımı biliyorsun. Sana terk ettiğim bu servetimin karşılığı olarak senden bir istekte bulunacağım. Ben, ölünce cenazemi yıkayan Hoca Efendiye söyle, cesedimi tabuta koyarken ayağımın birine eski bir çorap giydirsin! Babasının vasiyetini can kulağıyla dinleyen evlâd, bu vasiyeti yerine getireceğine söz veriyor- Çok geçmez, zengin adamda hafiften bir rahatsızlık başlar. Kısa bir hastalık devresinden sonra, ruhunu teslim eder. Alâkalılar gelir, sular ısıtılır, zenginin cenazesi yıkanır. Tam bu sırada oğul Hoca Efendinin kulağına babasının vasiyetini fısıldar. Cenaze Hocası, mevtanın ayağına eski bir çorap giydirmek diye bir âdetin bulunmadığını, bu vasiyyetin yerine -getirilmemesi gerektiğini ifade ederse de, evlât söz dinlemediği için işi büyütürler ve mes’ele Müftüye akseder- Müftü de, cenazenin ayağına eski bir çorap giydirilerek âhirete yollanması diye bir İslâmî âdet olmadığını söyler.
Cenazenin başında: — Babapıdan bir kirli çorabı mı esirgiyordunuz? diyerek elindeki çorabı giydirmek isteyen evlâda Hocalar mâni olmaya uğraşırlarken koşa koşa gelen bir ihtiyar: -r- Evlât, baban vefatından evvel sana- verilmek iizere ban9. bir mektup bırakmıştı. Al hele şunu bir oku bakalım ne y âzmış! der., t)rada hazır bulunanlar merakla beklerken evlât mektubu yüksek sesle okumaya başlar: — Oğlum! Bunca mal-mülkün saihibi olan benim ha limi görüyorsun „ya? Burada bıraktığım bütün servetime mukabil bir kirli çorap dahi giymenle müsaade etmiyorlar! Allah geçinden versin, bir gün sen de benim gibi olduğunda, ¿ana da iki metre kefenden başkasını vermiyeceklerdir. Bana bak ibret al. Sana bıraktığım ‘ servete mağrur olup da dinini, diyanetini sakın unutma. Fakir, fukarayı ihmal etme. Görüyorsun ki, ne kadar servet sahibi olursan ol, hepsi burada kalıyor, kirli bir çorap götürmeye dahi müsaade etmiyorlar!. . Mektubu bu şekilde okuyup, bitiren gencin, baMsııiı defnettikten. Jıem6n sonra servetin kendisine yetecek kadarını bir kenara ayırıp, geriye kalan ne kadar mal nlülk varsa. ¡hepsini diıj. yolunda, Allah için sarfettiği rivayet olunur-,